Yalnız Mesajı Göster

Musa Kelimesindeki Hikmet-İ Ulviyye

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Musa Kelimesindeki Hikmet-İ Ulviyye




MUSA KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ ULVİYYE

Musa’dan dolayı çocukların öldürülmesindeki hikmet; kendisinden dolayı öldürülen herbir çocuğun hayatının, ona yardım olarak dönmesidir Çünkü herbiri Musa olduğundan (yani, Musa’dır diye) öldürüldü Ve bunda (yani, öldürülmüş olmalarında) bilgisizlik sözkonusu değildir Hiç kuşkusuz onların herbirinin hayatı Musa içindi, yani onun uğruna hayatlarından oldular Ve bunlar kendi (aslî) fıtratları üzere zahir olmuş hayatlardı; nefsin istekleriyle [araz] lekelenmiş olmadıklarından fıtrat üzereydiler Ve Musa, Musa’dır diye öldürülenlerin hayatının toplamıydı, ve (dolayısıyla) bu öldürülenlere ruhani istidatları ölçüsünde verilmiş olanların hepsi Musa’da vardı Ve kendisinden önce hiç kimsede gerçekleşmemiş olan bu durum, Allah tarafından Musa’ya özgü kılındı [ihtisas-ı ilahi] Musa’nın hikmetleri çoktur, ve bu bölümde –inşaallah– ilahi emirle bana verilmiş olanları ortaya koyacağım Ve yukarıda sözünü ettiklerim, Musa’ya ilişkin olarak bana anlatılarak öğretilenlerin ilkidir
Musa, çok sayıdaki ruhların toplamı olarak doğmakla, (öldürülen çocuklardaki) bütün faal yetileri kendinde topladı Çünkü, küçük büyüğü emir altına alır Çocuğun kendine özgü bir şekilde büyüğü nasıl çekip çevirdiğini görmez misin? Ve büyük, kendi üstünlük konumundan çocuğun düzeyine inerek onunla oynar ve onunla çocukça konuşur Ve çocuğa, onun aklına göre görünür Ve o, bilmeksizin çocuğun emri [teshir] altındadır Çocuk onu –sıkıntıya düşmemek için– kendi yetiştirilmesiyle, korunmasıyla, işlerinin görülmesiyle meşgul kılar Bütün bunlar küçüğün büyük üzerindeki fiilleridir ve bunun böyle olması, (küçüğün sahip olduğu ruhani) makamın kuvvetinden dolayıdır, çünkü küçüğün Rabbine olan ahdi yenicedir, çünkü yeni olmuştur Ve büyük Allah’tan uzaktır ve Allah’a yakın olan, Allah’a uzak olanı teshir eder, tıpkı sultana yakın olan seçkin kimselerin uzak olanları teshîr etmeleri gibi
Allah’ın Resulü, yağmur yağarken [nüzul] başını açar ve bunu yağmurun Rabbine olan ahdinin yeni olmasından dolayı yaptığını söylerdi Ve bu Nebi’nin, Allah’a ilişkin marifetini nasıl üstün, yüce ve apaçık kıldığına bak! Böylece yağmur, insanlığın en üstün olanını Rabbine yakın olmaklığıyla teshir etti Ve bu yağmur, Nebi’ye gelen Elçi’nin vahiyle inmesi [nüzul] gibiydi ve Nebi’yi, bizatihi haliyle (hal diliyle) davet etti Ve Resul (sav), yağmurun Rabbinden getirdiği şey kendisine isabet edebilsin diye ona kendisini açtı Eğer kendisine isabet edecek olanda ilahi bir fayda olmasaydı, kendisini ona açmazdı Bu risalet, Allah’ın kendisiyle herşeye hayat verdiği suyun risaletidir Öyleyse anla!
Ve Musa’nın sandığa konup suya bırakılmasının hikmetine gelince: “Sandık,” onun beşer olmaklığıdır [nâsut] ve “su,” onun bedeni vasıtasıyla kendisinde ortaya çıkan ilimdir ve böylesi bir ilmi bahşeden; düşünsel kurgulama, his ve hayal yetileridir — ve bütün bunlar (yani, düşünsel kurgulama, his ve hayal yetileri) ve bunun benzeri olan şeyler insanın nefsinde ancak unsurlardan oluşan bedenin varlığıyla ortaya çıkar Ve nefs bu bedende ortaya çıktığında ve bedeni çekip çevirmek ve onu yönetmekle emrolunduğunda, Allah bu yetileri nefs için birer araç kıldı, ki bu araçlarla nefs, kendisinde Rabb için sekinet olan bu “sandığın” yönetilmesinde Allah’ın bu yetilerden murad ettiği şeye (yani, Hakk’ın ve halkın varlığını ve aralarındaki irtibatı bilmeye ve eşyanın hakikatini görmeye ve idrak etmeye) ulaşabilir Ve bu yetiler sayesinde kendisinde çeşitli ilimler ortaya çıkabilsin diye sandıkla suya atıldı Ve (bu şekilde) Allah, bedeni yöneten ruh her ne kadar hükümran olsa da, bedeni yönetmesinin ancak bedenle olduğunu Musa’ya bilinir kıldı Onu, “sandık” olarak işaret edilen bu “beşer olmaklık”ta bulunan bu yetilerin sahibi kıldı
Allah’ın alemi yönetmesi de böyledir; alemi ancak alemle veya onun suretiyle yönetir Çocuk kendisini doğuranın var etmesine dayanır [tevakkuf]; sebep olunan şeyler sebeplere dayanır; koşula dayanan şeyler koşullara; sonuçlar sebeplere; delillendirilenler delillere; gerçeklenenler kendi hakikatlarına dayanır Ve alemdeki bütün bunlar Hakk’ın alemdeki yönetmekliğidir, ve Allah alemi ancak alemle yönetir
“Veya onun suretiyle” deyişimize gelince: Bununla demek istediğim, alemin suretidir Ve bununla kastettiğim de Allah’ın adlandırıldığı Güzel İsimleri ve vasıflandırıldığı yüce sıfatlarıdır Bize, Allah’ın adlandırıldığı tek bir İsmi erişmemiştir ki, bu İsmin anlamını ve ruhunu alemde görmemiş olalım Aynı şekilde, Allah alemi, ancak alemin suretiyle yönetir İşte bu nedenledir ki Peygamber Efendimiz; Zat, Sıfatlar ve Fiiller olan İlahi Hazret’in bütün vasıflarını cem eden İnsan’ın yaratılışına ilişkin olarak, “Allah Âdem’i, Kendi suretinde yarattı” demiştir — ve Âdem’in sureti, İlahi Hazret’ten başka bir şey değildir Ve Allah, (Hazret-i İlahiye’nin numunesi olan) bu şerefli numunede, yani İnsan-ı Kâmil’de, İlahi İsimler’in toplamını ve ayrıntılanmış [münfasıl] büyük alemde (suret olarak İnsan-ı Kâmil’in) kendisi dışında olan bütün bu İsimler’in hakikatlarını varetti; ve Âdem’i alem’in ruhu yaptı ve suretinin kemalinden dolayı onu ulvi ve süfli şeyleri emri altına alıcı kıldı Öyle ki, alemde kendi hamdıyla Allah’ı övmeyen tek bir şey olmadığı gibi; aynı şekilde, kendi suretinin hakikatını onlara bahşetmiş olmasından dolayı, bu İnsan’ın emri altında olmayan tek bir şey yoktur Allahu Teala şöyle buyurdu: “Gökte olanları ve yerde olanları ve onların içerisindekileri sizin emrinize verdik” [Casiye Suresi, 45/13] — ve alemde ne varsa, İnsan’ın emri altındadır Bunu bilen kimse İnsan-ı Kâmil’dir, cehaletinden dolayı bunu bilmeyen ise insan-ı hayvan’dır


Alıntı Yaparak Cevapla