Yalnız Mesajı Göster

Muhammed (S.A.V)Kelimesindeki Hikmet-İ Ferdiyye

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Muhammed (S.A.V)Kelimesindeki Hikmet-İ Ferdiyye




Muhammed (sav)Kelimesindeki Hikmet-i Ferdiyye

Bütün bir insan türünde varolanların en kâmili olmasından dolayı, onun hikmeti tek’lik [ferdiyyet] oldu; ve yine bundan dolayı, iş onunla başladı ve onunla sona erdi Âdem henüz suyla balçık arasındayken, o Nebi’ydi; unsursal oluşumuyla da Son Nebi oldu
Üç, tek olanların [efrad] ilkidir; ve, bu tek olanların ilkinden (yani, üçten)(bu tek olanların ilki olan)(yani, teklerin –bireylerin– ilki olmasından dolayıdır ki) O, Rabbine ilk delildir Ve kendisine, Âdem’in adlandırdığı bütün (ilahi) kelimelerin [cevami’ül-kelim] verilmiş olmasıyladır ki, (bu kelimelerin –yani Bir’in şuunatının– üç asıldan dallanıp budaklanmasına istinaden sahip olduğu) kendi üçlüğünde [teslis] delile benzeşik oldu Ve onun kendisi, kendinin delili oldu Ve Muhammed’in (sav) hakikatı, üçlü bir oluşum olmasından dolayı ilk tekliği [ferdiyyet] ortaya çıkardı Ve o, varlığın aslı olan muhabbete ilişkin olarak, bu üçlüğünden dolayıdır ki, “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi” dedi Sonra kadınları ve güzel kokuyu andı ve namazın gözünün aydınlığı kılındığını söyledi
İlk olarak kadınları andı ve namazı en sona bıraktı Bu, kadının kendi ayn’ının zuhurunun aslında erkeğin bir parçası olmasından dolayıdır; ve bu, insanın Hakk’ın zuhurunun bir kısmı olması gibidir İnsanın kendini bilmesi Rabbini bilmesinden önce gelir ve Rabbini bilmesi, kendini bilmesinin sonucudur Böylece O, “Kendini bilen Rabbini bilir” demiştir Dilersen, bilmeye ve erişmeye güç yetirilemeyeceğini [acz] söyleyebilirsin, çünkü O’nun bilinmesine ilişkin olarak böyle söylemek yerindedir [caiz]; veya, dilersen, O’nun bilinebilir olduğunu söylersin Bunların ilkine göre, eğer kendini (gaybî hakikatı itibarıyla) bilmediğini biliyorsan, gerçekte Rabbini bilmiyorsundur Ve ikincisine göre de, eğer kendini biliyorsan, o halde, Rabbini biliyorsundur
İmdi, Muhammed (sav) Rabbine en açık delil oldu ve alemin herbir parçası kendi aslı olan Rabbine bir delildir, öyleyse anla! Ve ona ancak kadınlar sevdirildi ve o da kadınlara şevk duydu [müştak] — ki bu, bütünün [küll] kendi parçasına [cüz] şevk duyması türündendir İmdi o, bu haber ile, Hakk’ın bu unsursal oluşuma ilişkin olarak, “Ve ona ruhumdan üfledim” [Hicr Suresi, 15/29] sözündeki işin aslını Hak tarafından zahir kıldı Sonra Hak, Kendi nefsini insana kavuşmaya güçlü [şedid] bir şevk duyuyor olarak nitelendirdi ve kendisine şevk duyanlar hakkında, “Ey Davud, Benim onlara duyduğum şevk daha da güçlüdür [şedid]” dedi Ve O’nun bu şevki, katışıksız ve mahrem bir kavuşma [lika-i hâs] içindir Çünkü Resulallah (sav), Deccal’a ilişkin bir hadisinde, “Ölmedikçe, hiçbiriniz Rabbinizi göremezsiniz” dedi
Böyle olunca, bu şekilde (yani, böylesi yeğin bir şevk duyuyor olmakla)(yani, Hakk’a) şevk duyulması kaçınılmazdır Dolayısıyla da, Hakk’ın bu yakın olanlara (yani, kendisine şevk duyanlara) –kendilerini görüyor olmakla birlikte– şevk duyuyor olması apaçık bir durumdur [sabit] Böylece Kendisini görmelerini arzu eder [muhabbet] — ki onları bundan alıkoyan dünya makamıdır İmdi, O’nun (Davud’a yönelik) bu sözü, tıpkı –biliyor olduğu halde– “ta ki bilelim” demesinde olduğu gibidir Öyleyse O, ancak ölümle birlikte varlık bulacak olan bu özgül sıfata (yani, Kendisinin müşahede olunmaklığına) şevk duyar Ve onların O’na duydukları şevk ancak ölümle diner Ve Hak Teala, buna ilişkin olarak şu tereddüdünü dile getirdi: “Mü’min bir kulumun canını alırken tereddüt ettiğim kadar hiçbir şeyde tereddüt etmem Ben onu incitmekten duyduğum nefret ölçüsünde o da ölümden nefret eder; ama Bana kavuşması kaçınılmazdır” Böylece O, ölümü anarak onu (mü’min kulunu) kederlendirmemek için “ölmesi kaçınılmazdır” demek yerine, ona Kendisine kavuşma müjdesini verdi Resul’ün, “Ölmedikçe, hiçbiriniz Rabbinizi göremezsiniz” sözündeki gibi, insanın Hakk’a kavuşması ancak ölümle birlikte olduğu içindir ki, Allahu Teala “Bana kavuşması kaçınılmazdır” dedi Ve Hakk’ın duyduğu şevk, bu nisbetin (yani, ölüm sırasında ortaya çıkan görme nisbetinin) varlık bulması içindir
Sevgili beni görmeyi nasıl da arzuluyor
Ama benim duyduğum arzu daha da çok
İkimiz de elemliyiz, ama kavuşma vakti henüz gelmedi
Ben sızlanmaktan şikayetçiyim, O da öyle
O, insana Kendi ruhundan üflediğini söyledi; böylece, O’nun duyduğu şevk ancak Kendisine’dir Kendi ruhundan olmasıyla, onu Kendi suretinde yarattığını görmez misin? İnsanın oluşumu bedendeki, “karışımlar” [ahlat] olarak adlandırılan dört unsurdan oluştuğu için; bedende bulunan rutubetten dolayı, O’nun üflemesi, nefste bir tutuşma meydana getirdi Böyle olunca, oluşumu dolayısıyla, insandaki ruh, ateş oldu Bundandır ki, Allahu Teala Musa’yla, ancak ateş suretinde konuştu; ki, (ateş aramak için yola çıkmış olan) Musa’nın peşinde olduğu da bu ateşti Eğer insanın oluşumu (katışıksız bir şekilde) tabii olsaydı, ruhu nurdan olurdu Allahu Teala, “üfleme” biçimindeki örtük ifadeyle, bu ruhun Rahman’ın Nefesi’nden geldiğine işaret eder Ve bu Nefes’in üflenmesi sonucunda da, insanın ayn’ı zahir olur Bundandır ki, Kendisine ruh üflenenin (oluşumundaki unsurların) istidadından dolayı, tutuşma nur değil de, ateş oldu Dolayısıyla, insanı insan kılan şeyde (yani, kendisine üflenen ruhta), Hakk’ın Nefesi bâtın oldu
Sonra Allahu Teala, onun kendi sureti üzere olan ve ona iştiyak duyan bir diğer kişiyi ortaya çıkardı ve buna “kadın” adını verdi Ve kendi sureti üzere zahir olduğundandır ki, kadına iştiyak duydu — bu, kendi nefsine duyulan iştiyaktır Ve kadın da, ona şevk duydu — bu da, kendi yurduna duyulan iştiyaktır İmdi, ona kadın sevdirildi, çünkü Allah Kendi sureti üzere yarattığını sevdi ve bundan dolayıdır ki, güçleri [kadr] ve menzilleri azim ve tabii oluşumları yüce olduğu halde, nuranî melekleri onun önünde secde ettirdi İmdi, ilişki buradan ortaya çıktı ve suret, ilişki yönünden en büyük, en yüce ve en mükemmel olandır Bu, çift [zevc] olmadır, yani Hakk’ın varlığının kutupsallaşmasıdır [şef] — tıpkı bir kadının, varlığıyla, erkeği kutupsallaştırması [şef] gibi Böylece Hak, erkek ve kadın üçlüsü zahir oldu Kadın, kendi aslı olan erkeğe nasıl iştiyak duyduysa, erkek de, kendi aslı olan Rabbine iştiyak duyar Böyle olunca, Allahu Teala, Kendi sureti üzere olanı nasıl seviyorsa, Rabbi ona kadınları sevdirdi Ve sevgi, ancak varlığının kendisinden olduğuna [tekevvün] yöneliktir Hal böyle olunca, erkek, varlığının Kendisinden olduğunu [tekevvün], yani Hakk’ı sever İşte bu nedenledir ki, “bana sevdirildi” demiştir ve duyduğu sevgi, sureti üzere olduğu Rabbine ilişkilenmiş olduğundan, “severim” dememiştir — hatta kendi hanımına sevgisinde bile Çünkü hanımını –Allah’ın kendisini sevmesi vasıtasıyla– ilahî hallenimden [tahalluk-ı ilahî] dolayı sevdi
Bir erkek, bir kadını sevdiğinde, ona kavuşmak ister, yani aşkın amacı olan kavuşmayı diler ve insanın unsursal oluşum suretinde eşlerin birleşmesinden daha büyük bir vuslat yoktur Ve bundandır ki, şehvet bütün bir bedenine yayılır Ve bundan dolayı, kendisine gusletmesi emrolundu Böylece, şehvetin ortaya çıkışıyla kadındaki hiçliğe erme [fenâ] genel olduğu için, temizliğin de genel olması gerekti Allah, kulunun Kendisinden başkasında haz bulabileceğini [iltizaz] sanmasını kıskanır, böylece O, kulunu, Hakk’a dönebilsin ve hiçliğe erdiği [fenâ] kadından doğru Kendisine bakabilsin diye gusülle arındırır; çünkü kadında gördüğü O’ndan başkası değildir
Erkek, Hakk’ı kadında müşahede ettiğinde, (Hakk’ın kadında edilgin bir tarzda zuhur etmiş olmasından dolayı) O’nu (zuhurunun) edilgin [münfail] olmaklığında görür Öte yandan Hakk’ı, kadının kendinden zuhur etmiş olması (yani, kendinden bir parça olması) dolayısıyla, kendi nefsinde müşahede ettiğinde, O’nu (Hakk’ın kadındaki-kendinde etkin bir tarzda zuhur etmiş olmasından dolayı) etkin [fail] olmaklığında görür Ne var ki, O’nu, kendisinden olanın [mütekevvin] suretini aklına [istihzar] getirmeksizin müşahede ettiğinde, O’nu doğrudan Hak’tan edilgin [münfail] olmaklığında görür Ne var ki, erkek Hakk’ı en eksiksiz ve en kâmil olarak kadında görür [şuhud], çünkü bu şekilde Hakk’ı hem etkin [fail] olmaklığında hem de edilgin [münfail] olmaklığında müşahede eder Öte yandan, Hakk’ı yalnızca kendinde müşahede ettiğinde, O’nu ancak edilgin olmaklığında görür [şuhud]
Bu nedenledir ki, Resul, Hakk’ın kadınlarda kâmil bir şekilde görülmesinden [şuhud] dolayı, onları sevdi [muhabbet] Hak, hiçbir zaman maddeden soyut olarak sonsuza dek müşahede edilemez, çünkü O, Kendi Zatı’nda alemlerden ganidir Hakk’ın görülmesi bu yönden olanaksız olup, bu ancak maddede sözkonusudur ve Hakk’ın kadınlarda [nisa] görülmesi [şuhud], Hakk’ı görmenin [şuhud] en azim ve en kâmil olanıdır Ve en büyük kavuşma [vuslat] da cinsel birleşmedir Ve bu, Hak Teala’nın, Kendi Halifesi kılmak ve böylece onda Kendi nefsini görebilmek için Kendi suretinde halk ettiğine yönelik ilahi yönelime benzer İmdi, ona şekil verdi, onu düzgün kıldı, ve ona Kendi Nefesi olan ruhundan üfledi Böyle olunca, onun zahiri halk ve batını da Hak’tır Bu nedenle Allah, onu (yani, ruhu) bu bedeni yönetmeklikle nitelendirdi Ve Allahu Teala varlığı semadan yönetir ve sema, arza nisbetle yücedir ve arz ise erkânın aşağısı olduğu için aşağıların en aşağısıdır


Alıntı Yaparak Cevapla