Prof. Dr. Sinsi
|
Muhammed (S.A.V)Kelimesindeki Hikmet-İ Ferdiyye
Resul (sav), kadınları “nisa” olarak adlandırdı ve “nisa” tekili olmayan çoğul bir sözcüktür Bundan dolayı, “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi: kadınlar [nisa] ” buyurdu, “kadın” [mir’e] demedi Böylelikle, varlıkta kadınların [nisa] erkeklerden sonra gelmelerine riayet etti Gerçekte “nüset,” “geciktirme” demektir Allahu Teala, “Geciktirme küfürde aşırı gitmektir” [Tevbe Suresi, 9/37] buyurdu ve veresiye, yani “geciktirerek” satmak da böyledir Böylece, “kadınlar” demiştir Onları sevmesi ancak mertebelerinden dolayıdır ve onlar edilginlik [infial] mahallidirler Kadınların erkeğe nisbeti, Tabiat’ın (Küllî Nefs’in)(Külli Nefs’te) açımlamıştır Ve bu iradî yönelim ve İlahi Emir, unsursal suretler aleminde eşlerin birleşmesi [nikah], nurani ruhlar aleminde himmet ve manalar aleminde çıkarım için öncüllerin düzenlenişidir
O halde herkim kadına bu sınır içerisinde sevgi [muhabbet] duyacak olursa, bu ilahi sevgidir Her kim kadınlara tabii şehvet yoluyla sevgi duyacak olursa, bu şehvetin ilmi onda eksik kalır Bu kimseler için sevgi duydukları kadın, ruhtan yoksun bir surettir; her ne kadar bu suretin gerçekte bir ruhu olsa da, hazzın kime olduğunu bilmeksizin, eşine veya başka bir kadına yalnızca ondan haz almak için dokunan kişi açısından (bu yöneldiği suretin ruhu)(kendi nefsinin ilahi zuhur mahallerinden bir mahal olduğunu ve ilahi sevgi ile haz aldığını ve Hakk’ın kadında etkinlik ve edilginlik ile müşahede olunduğunu) bilmez, tıpkı başka birinin –kendisi ona söylemedikçe (yani, ona “ben kadınlara yönelik sevgide, ilahi sevgiyle haz alırım” demedikçe)– bilmediği gibi Nitekim, (ariflerden biri) şöyle demiştir: “Benim aşık olduğumu düşünmekte haklılar; öyle ama, kime aşık olduğumu bilmiyorlar ” Bunun gibi, (arif olmayan) bir başkası da, hazza sevgi duyar ve sonuçta haz aldığı mahalle, yani kadına sevgi duyar — ama, meselenin ruhu kendisinden örtülü [gaib] kalır Eğer bilseydi, kimden zevk aldığını ve zevk alanın kim olduğunu bilirdi; ve kâmil olurdu
Nasıl ki kadınlar, Hak Teala’nın, “Erkeklerin onlar üzerinde bir dereceleri vardır” [Bakara Suresi, 2/228] sözünde belirttiği gibi, erkeklerden daha alt bir derecede bulunuyorlarsa, erkekler de kendilerini Kendi sureti üzre yaratan [inşa] Hak’tan –O’nun sureti üzre yaratılmış olsalar bile– daha alt bir derecededirler İşte bu dereceyledir ki, Hak, erkeklerden ayrışık oldu ve bununla alemlerden gani ve ilk eyleyici [fail-i evvel] oldu Çünkü suret (yani, bu bağlamda, taayyün-i evvel mertebesi) ikinci eyleyicidir [fail-i sani] Dolayısıyla Hak için sözkonusu olan evveliyet, suret için sözkonusu değildir Böyle olunca, aynlar, mertebeler halinde birbirinden (belirli niteliklerle)(aynların hakikatlerini bilen) her arif kişi, Hak sahibi olan herbir şeye (yani, herbir ayn’a) hakkını verdi İşte bunun içindir ki, Muhammed’in (sav) kadınlara sevgisi, Allah’ın sevdirmesiyle oldu “O, her şeye halkını verdi” [Taha Suresi, 20/50] — ve bu da onun (yani, o ayn’ın) Hakk’ının ta kendisidir O halde, bu Hakk’ı her şeye ancak hakettiğince verdi — ki hakeden de, bunu kendi zatıyla hak etti
Ve (Resulallah kendisine sevdirilen şeyleri anarken) kadınları öne aldı, çünkü kadınlar edilginlik mahallidirler Nitekim (dişil nitelikte olan) tabiat (da)(de) yıldızlar aleminde yayındığı için, ona alem suretlerinin yücesi ve aşağısı [ala ve esfel] üflendi Fakat Rahmanî Nefes’in nurani ruhlar aleminde ve arazlarda yayınımına gelince, buradaki yayınım başkadır
Sonra, Resulallah (sav) bu (“Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi ”)(saydığı üç şey, yani “kadınlar,” “güzel koku” ve “namaz” kelimelerinden) biri, yani “güzel koku” [tîb] kelimesi erildir ve Araplar’ın adeti her zaman için eril olana öncelik vermektir (Dolayısıyla –Arapça’nın bu temel kuralı göz önünde bulundurulursa– Resulallah’ın “selas” yerine, eril olana öncelik vererek “selase” demesi gerekirdi ) Örneğin, Arapça’da “Fatmalar’la Zeyd çıktılar” denildiği zaman, fiil dişil olarak değil, eril olarak söylenir; yani erkeğin tek ve kadınların birden fazla olmalarına karşın, fiil yine de dişil değil, eril olarak kullanılır Halbuki Resul, Arap’tır (ve dolayısıyla Arapça’nın bu kuralını bilmediğinden değil, başka bir şeye işaret etmek için, bilerek böyle kullandı) İmdi Nebi (sav), kadınlara yönelik sevgisinin kendi nefsinin bir tercihi [ihtiyar] olmadığına işaret etti Böylece Allah, ona bilmediği şeyi öğretti Ve (kadınların, insan türünün varlığının aslı olduğu ve edilginlik mahalli olduğunu öğretmesiyle ve bu şekilde kadınları sevdirmesiyle) Allahu Teala’nın ona verdiği lütuf çok büyük oldu Resulallah’ın (sav) dişili eril olandan üstün tutması işte bu nedenledir Resulallah (sav) hakikatleri nasıl bilmekte ve her şeyin hukukunu nasıl gözetmektedir, bir bak!
Daha sonra, son söylediğini (yani, namazı) dişil olmaklığı itibarıyla ilkine (yani, kadınlara) benzer kılarak, bu ikisinin arasına eril olanı (yani, güzel koku anlamına gelen “tîb”sözcüğünü) koydu “Kadınlar”la başladı ve “namaz”la bitirdi ve bunların her ikisi de dişildir ve (eril bir terim olan) güzel koku bunların arasındadır — tıpkı (iki dişil arasında bulunan) kendi varlığında olduğu gibi Çünkü erkek, kendisinden zuhur ettiği Zat ile (ki bu dişil bir terimdir)(Âdem’in) kendisinden olan Havva arasında olması gibi, (eril olarak) yerleştirilmiştir İmdi, eğer dilersen (Âdem’in varlık sebebi)(ilahi) “kudrettir” dersin — ki her ikisi de (zat gibi) dişildir Böylece, hangi mezhepten olmak istersen ol, ancak dişil olanı önde gelir bulursun Hatta, alemin varlığında Hakk’ı “sebep” [illet] olarak ele alanlar için bile bu böyledir — çünkü “illet” kelimesi de dişildir
Ve Resulallah’ın (sav) güzel kokuyu anmasındaki ve bunu kadınlardan sonra anmasındaki hikmete gelince: Bunun hikmeti, kadında yaratılış [tekvin] kokusu olmasından dolayıdır Çünkü, atalar sözünde denildiği gibi, “Kokunun en güzeli sevgiliyle kucaklaşmadadır ” Muhammed (sav) (bütün bir taayyünatın mebdei olarak) katıksız bir kul olarak yaratıldığında, hiçbir zaman efendilik peşinde olmadı — (ilahi tasarruflar için) edilgin [münfail] olmaklığıyla, (uluhiyet hazretinde) secde edici ve (rububiyet kapısında)(yani, taayyün-i evvel olan bu hakikat-ı Muhammediye’den) yaratacağı [tekvin] şeyi (yani, bütün bir mükevvenatı) yarattığında [tekvin], ona etkin olmaklık rütbesini ve (varoluşun) en güzel kokuları olan Nefesler aleminde etkide bulunmaklığı vermiştir Bundandır ki ona güzel koku sevdirilmiştir İşte bundan dolayı, güzel kokuyu, kadınlardan sonra anarak Hakk’ın, “O, derecelerin yükseğidir” [Mümin Suresi, 40/15] sözüyle ortaya koyduğu derecelenmeyi gözetti Çünkü Hak Teala Arş’ın üzerine Rahman İsmi ile oturmuştur O halde, Arş’ın ihata edip de ilahi rahmetin isabet etmediği hiçbir kimse yoktur “Rahman Arş üzerine istiva etti” [Nur Suresi, 24/26] ve Arş her şeyi içerisine alır ve Arş’ın üzerine oturmuş olan Rahman’dır İmdi, alemde Rahman’ın hakikatı ile rahmetin yayınımı gerçekleşir Biz bundan hem bu kitapta hem de Fütühat-ı Mekkiye’de söz ettik
Hak Teala, güzel kokuyu (“tîb,” aynı zamanda iyilik ve temizlik anlamına da gelir) Hz Ayşe’nin masumiyetini beyan eden Kur’an ayetinde, kadın ve erkek arasındaki nikaha ilişkin olarak kullanılmıştır: “Habis kadınlar habis erkeklere, habis erkekler habis kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler temiz kadınlara yaraşırlar Onlar (yani, Resulallah’ın eşleri) kendileri hakkında söylenenlerden berîdirler” [Nur Suresi, 24/26] Hak Teala temiz [tayyib] olanların kokularını güzel kıldı Çünkü söz nefestir ve nefes de güzel kokunun ta kendisidir Böylelikle nefes söz biçiminde ağızdan çıktığında, tayyib olan kimseden tayyib ve habis olan kimseden de habis olarak dışarı çıkar İlahi Nefes olmaları itibarıyla, bütün nefesler tayyibdir Övülesi [mahmud] ve yerilesi [mezmum] olmaları itibarıyla da tayyib ve habistirler Sarmısak hakkında Resulullah Efendimiz (sav), “Ben sarmısağın kokusunu kerih görürüm” buyurdu, yoksa, “Ben sarmısağı kerih görürüm” buyurmadı Böylece, bir şeyin ayn’ının kerih olduğundan söz edilemez, ancak ondan zahir olan şeyin kerih olmasından söz edilebilir Ve çirkinlik [kerahet], bir şeyin örfe uygun olmamasında, tabiata uygun olmamasında, bir maksada uygun olmamasında, Şeriat’a uygun olmamasında veya bir şeyin kemal düzeyinden noksanlık derecesine düşmesindedir Bu sebepler dışında bir şeyin kerih görülmesi sözkonusu değildir
Az önce ortaya koyduğumuz gibi, İlahi Emr habis ve tayyib olmak üzere ikiye ayrılmasıyla, Resulallah’a (sav) habis şeyler değil, tayyib olan şeyler sevdirildi Ve o, meleklerin habis kokulardan tiksinti duyduklarını söyledi; insanın unsursal oluşumunda kötü koku bulunduğundan dolayı –ki insan kokuşmuş çamurdan yaratılmıştır– melekler insanın tabiatını kerih görürler Öte yandan, benzer bir şekilde, pislik böceği de, mizacı gereği, gülün kokusundan rahatsız olur — halbuki, gülün kokusu güzeldir Benzer şekilde, manen ve suret olarak pislik böceğinin benzeri bir mizacı olan kimseler hakkı işittiklerinde, ondan rahatsız olurlar ve batıldan hoşlanırlar Hak Teala onlar için, “Onlar ki, batıla inandılar ve Allah’ı inkar ettiler” [Ankebut Suresi, 29/52] buyurmuştur Ve Hak Teala onları, hüsranda olan kimseler olarak nitelendirdi: “İşte onlar nefslerine yazık eden hüsran ehlidirler” [Ankebut Suresi, 29/52] Çünkü habis’i, tayyib’den ayırdedemeyen kimse idraktan yoksundur
|