Prof. Dr. Sinsi
|
Davud Kelimesindeki Hikmet-İ Vücudiyye
Böylesi şeyler günümüzdeki bir halife için sözkonusudur — tıpkı İsa için sözkonusu olacağı gibi Çünkü İsa indiğinde, özellikle de şeriatın ve Resul’ün (sav) üzerinde olduğu indirilen tek bir hüküm hakkında imamların hükümleri birbirine ters düştüğü konularda içtihad hükümlerinden çoğunu kaldıracak ve böylelikle Resul’ün (sav) getirdiği şeyin gerçek suretini özgün biçimiyle ortaya koyacaktır Ve şurası kesin olarak bilinir ki, eğer vahiy inecek olsaydı, elbetteki bir vecih ile inerdi ve bu vecih ilahi hükümdür Ve bunun dışında kalanlar imamların içtihadlarıdır ki, bunlar –eğer onları Hak yerleşik kıldıysa– bu ümmetten darlığın giderilmesi ve Allah’ın hükmünün genişlemesi için yerleşik kılınmış olan şeriattır
Ve Resulullah’ın (sav), “Eğer iki halifeye biat edilecek olursa, bunlardan birini öldürün” sözüne gelince; bu (hadis) elinde kılıç bulunan zahirdeki halifeye ilişkindir Ve her ne kadar birbirleriyle uyuşsalar bile, bu iki halifeden birinin öldürülmesi gerekir Manevî halifelik için ise bu sözkonusu değildir, manevî halifelikte öldürülme sözkonusu değildir — öldürülme ancak zahirdeki halifelik için geçerlidir Ve her ne kadar zahirdeki halife, manevî halifenin makamına sahip değilse de –eğer adaletli ise– Resulallah’ın halifesidir Dolayısıyla, zahirdeki iki halifeden birinin öldürülmesi (hakkındaki hüküm) iki ilah varolduğunun sanılmaması yönündeki aslî hükmün gereğidir — “Ve onlarda Allah’tan başka ilahlar olsaydı ” –birbirleriyle uyuşsalar bile– “ fesada neden olurlardı” [Enbiya Suresi, 21/22] Ve biz biliriz ki, bunların birbirleriyle uyuşmadıkları bir durum sözkonusu olduğunda bunlardan ancak birinin hükmü egemen olurdu Dolayısıyla hükmü egemen olan hakikatte ilahtır ve hükmü egemen olmayan değildir Ve biz buradan biliriz ki, bugün alemde egemen [nâfiz] olan bütün hükümler hiç kuşkusuz Allah’ın hükümleridir — bunlar her ne kadar şeriat denilen ve zahirde yerleşik olan hükümlere aykırı olsalar da, bu böyledir Çünkü alemde olup biten her şey ilahi meşiyyetin hükmü üzeredir; yerleşik kılınması ilahi meşiyyetten olan yerleşik şeriatın hükmü üzere değildir Bundandır ki, şeriat ayrıca yerleşik kılınmıştır Çünkü meşiyyet şeriatın yerleşik kılınmasını dilemiştir; yerleşik kılınan bu şeriat doğrultusunda amel edilmesini dilemiş değildir
Meşiyyetin hükümranlığı büyüktür Bundandır ki Ebu Talip el-Mekkî meşiyyeti “Zat’ın Arşı” olarak adlandırmıştır, çünkü (meşiyyet) zatından dolayı hükmü gerektirir Dolayısıyla varlıkta meşiyyet dışında ne bir şey ortaya çıkabilir ne de bir şey ortadan kalkabilir O halde, “isyankarlık” olarak adlandırılan şey yoluyla ilahi emre karşı gelindiğinde, bu karşı gelinen emir, yaratılışsal emir [emr-i tekvinî] değil, aracı (yani, nebi) yoluyla gelen emirdir Dolayısıyla hiçbir kimse, O’nun meşiyyet yönünden olan emriyle ortaya çıkan hiçbir fiiline karşı gelemez Karşı gelme ancak aracı yoluyla gelen emre yönelik olabilir Öyleyse anla!
Meşiyyet yönünden olan emir, hakikatte, fiilin onun eliyle zahir olduğu kişiye değil, (kulun kendi ezeli istidadının gerektirdiği) fiilin ayn’ının varedilmesine yöneliktir Dolayısıyla (bu fiilin) ortaya çıkmaması olanaksızdır — ama (elbette ki) bu özgül mahalde (yani, kulda) İmdi (kuldan zahir olan fiil) kimileyin (emr-i teklifî’ye itibarla) ilahi emre karşı gelme olarak ve kimileyin de (emr-i tekvinî’ye itibarla) ilahi emre uyma ve itaat olarak adlandırılır Böylelikle fiil, (şehadet aleminde) kendisinden ortaya çıkan şeyden dolayı, (emr-i teklifî’ye uygun düşüp düşmediğine göre) övülür veya yerilir
Ve iş bizim dediğimiz gibi olunca (yani, emr-i meşiyyet itibarıyla hiçbir kimsenin Hakk’a karşı gelmesi sözkonusu olmayınca), o halde bütün yaratılmış olanlar–birbirinden farklı türlerde olmak üzere– saadete yönelmişlerdir Ve Hak Teala bu makamdan rahmeti, her şeyi içine almaklıkla tabir etti; ve hiç kuşkusuz ki rahmet, ilahi gazabın önüne geçmiştir — ve öne geçen, önce gelir İmdi kula (teklifî emre karşıt amelinden dolayı) sonradan hükmeden (yani, gazab), kula eriştiğinde, ona, önce gelen (yani, rahmet)
Anlayışlı kimse, söylediklerimizi müşahede eder
Ve eğer anlayışsızsa, bizden alsın
Ve iş bizim söylediğimizden başka değildir,
öyleyse söylenene güven
Ve bizim bulunduğumuz hal üzre ol
Size açıkladığımız şey Hak’tan bizedir,
Ve bizim size hediye ettiğimiz şey bizden sizedir
Demirin (Davud tarafından) yumuşatılmasına gelince, bu, ateşin demiri yumuşatması gibi, katı kalplerin de sakındırma ve tehditle yumuşamasına benzer Demirin yumuşatılması güç değildir Güç olan, taştan daha da katı olan kalplerin yumuşatılmasıdır, çünkü ateş taşı çatlatır ve toz haline dönüştürür ve fakat onu yumuşatamaz Ve Allah, bir şeyin kendisinin ancak kendisiyle korunabileceğine ilişkin bir tenbih olarak, kendisine zırh yapabilsin diye Davud için demiri yumuşattı Ve zırh, kişiyi mızrak, kılıç, bıçak ve ok uçlarından korur; dolayısıyla sen demiri, demire karşı bir korunak kılarsın Böylelikle Muhammedî şeriat, “Senden Sana sığınırım” sözüyle geldi Öyleyse, anla! Bu, o halde, demirin yumuşatılmasının sırrının ruhudur ve O, Müntakim’dir, Rahîm’dir ve Başarıya Eriştirici’dir hükmeder ve rahmet, kendisini önceleyen bir şey olmadığından, kula erişir Ve bu, “Allah’ın rahmeti gazabını geçti” sözünün anlamıdır Böylelikle rahmet, kendisine erişen üzerine hükmeder; çünkü rahmet herşeyin ona doğru yol aldığı nihaî gayede durur Gayeye erişmek kaçınılmazdır, dolayısıyla rahmete erişilmesi ve gazabdan ayrılınması kaçınılmazdır Ve rahmet, kendisine erişen herşeye, bu herbir şeyin halinin verdiği şey doğrultusunda hükmeder
Ahmet Baydar
|