Yalnız Mesajı Göster

Hazret-İ İbrahim Ve Gerçek Babasi

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hazret-İ İbrahim Ve Gerçek Babasi




YAŞADIĞI DÖNEM
Kur'ân-ı Kerîm'de İbrahim aleyhisselamın hangi yıllarda yaşadığı bildirilmemiştir Efendimizden nakledilen hadis-i şeriflerde de açıkça bir tarihleme söz konusu değildir Fakat ayet-i kerîmeler ve hadis-i şerifler incelendiğinde, tarihleme yapılabilmesi için bazı bilgilerin kelime aralarına gizlendiği görülmektedir Bunlar; İbrahim şahıs adı, o dönemin din anlayışı ve aynı yıllarda helak edilen Lût kavminin artıklarıdır Şimdi kısaca bu konularla ilgili notlarımıza bakalım



Eski Ahid'te anlatıldığına göre; İbrahim ismi sonradan kendisine verilmiştir İlk ismi Abraham'dır Eski Ahid yorumcuları; Abraham adının "Yüce Baba", İbrahim adının da "Cumhurun Babası" anlamlarına geldiğini söylerler İlk defa, arapçanın bir kolu olan aramicede kullanıldığı sanılan İbrahim ismine, yapılan arkeolojik çalışmalar sonunda başka dillerde de rastlanmıştır 1980'li yıllarda Kuzey Suriye'de Ebla harabelerinde yapılan kazılarda bu ismin MÖ 2500'lere kadar uzanan Ebla dilinde de kullanıldığı görülmüştür Ebla dili Kuzey Suriye'de oturan sami/asya kökenli Eblalılarca konuşulmaktaydı Abr, Abar, Abri, Abram, Abrama/Abarama şekilleriyle yazılan bu isim MÖ 2500 senelerine aittir





Kur'ân-ı Kerîm'de İbrahim aleyhisselamın içinde yaşadığı toplumun dini inanışını şu şekilde görmekteyiz; "Vakta ki; İbrahim'in üzerini gece bürüdü Bir yıldız gördü "Bu mu benim Rabbim?!" dedi Derken yıldız batıverince; "Ben öyle batanları sevmem!" dedi Sonra ayı doğarken görünce; "Rabbim bu mudur?!" dedi Fakat o da batıp kaybolunca; "Yemin ederim ki, eğer Rabbim bana hidayet etmemiş olsaydı muhakkak sapıklardan olacaktım" Daha sonra güneşi doğarken görünce; "Rabbim bu mudur?! Bu gördüklerimden daha büyük" Güneş batınca; "Ey kavmim Bu gördükleriniz hep yok olan varlıklardır Ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden kesinlikle uzağım" diye söylemiştir"



Ayet-i Kerîmelerde İbrahim aleyhisselamın döneminin insanlarının tanrı olarak gördükleri 3 ayrı objeyi tek tek incelediğini görmekteyiz Önce, gece bürürken ortaya çıkıveren bir yıldız görmüştür ki bu, Venüs gezegenidir Sonra Ay ve nihayetinde en büyüğü olarak Güneş'i gözlemiştir



O dönemin en büyük şehirlerinden birisi de Harran'dır Harran; Asur ve Kalde dillerinde "yol" manasına gelmekteydi Harran adına ilk defa MÖ 2000 başlarında Mari ve Kültepe tabletlerinde rastlanmaktadır Oysa şehrin tarihi MÖ 6000'li yıllara kadar uzanmaktadır Sanki şehir MÖ 2000'li yıllarda meşhur olmuş gibidir Şehrin en büyük özelliği; ay, güneş ve yedi gezegenin kutsal sayıldığı eski mezopotamya putçuluğunun merkezi olmasıydı Buradaki Sin/ay tapınağı çok meşhurdu Bunun yanısıra büyük bir ticaret şehriydi Dini inanış çok tanrılı idi Ama tapınılan üç belirgin objeye rastlıyoruz ki, bunlar; Şamaş/Güneş, Sin/Ay, İştar/Venüs'dür



Yukarıda mealini verdiğimiz İbrahim aleyhisselamın sözleri bu dönemin yani MÖ 2000'li yılların dini anlayışını yansıtmaktadır Yine Kur'ân-ı Kerîm'de, İbrahim aleyhisselam ile mücadeleye giren "saltanat/mülk" bahşedilmiş bir şahsın kendisini tanrı ilan ettiğinden bahsedilmektedir ki; bu şahıs Nemrud'dur Nemrud, özel bir isim olmayıp o dönemin hükümdarlarına verilen; kral, şah vb gibi genel bir isimdir Efendimizden nakledilen bir hadîs-i şerîfte Nemrud'un, "insanlık tarihi boyunca yeryüzüne hakim olan 4 kişiden biri olduğu" bildirilmektedir ki; İbrahim aleyhisselamın karşısına çıktığı şahıs, o zaman dünyasının tamamını kontrol altına almış son derece kuvvetli bir hükümdardır Zaten ayet-i Kerîmede bu nokta vurgulanmaktadır; "Allah, kendisine saltanat ve mülk verdi diyerek azarak İbrahim ve Rabbi hakkında mücadele edeni görmedin mi?" Başka bir ayet-i Kerîmede İbrahim aleyhisselamın bir çok putun bulunduğu bir yerde/tapınakta en büyüğü hariç bütün putları parçaladığı ve baltayı büyük putun yanına bırakarak putperestlere muhteşem bir ders verdiğinden bahsedilmektedir Bu olay, İbrahim aleyhisselamın ateşe atılmasıyla sonuçlanmıştır Bir mucize olarak ateşin zarar vermemesi üzerine hicret etmesine izin verildi




Kaynaklarımız İbrahim aleyhisselamın hicret etmeden önce Harran'da oturduğundan bahsetmektedir Buna göre İbrahim aleyhisselamın putları parçaladığı tapınak, Harran'daki Sin tapınağıydı



İbrahim aleyhisselam, tafsilatı tarihi kaynaklarda bildirilen Nemrud'un şerrinden dolayı bir mağarada gizlice dünyaya getirilmişti Burası mağaralarıyla ünlü olan Urfa'dır Urfa, Harran'ın 44 km uzağındadır İbrahim aleyhisselamın atıldığı büyük ateş, Urfa'da balıklı gölün bulunduğu yerde yakılmıştı




Belki de Nemrud, ibreti alem olsun diye İbrahim aleyhisselamı, doğduğu mağaranın hemen yanında öldürtmek istemişti Zira balıklı göl ile kutlu mağara birbirlerine çok yakındır



İbrahim aleyhissemanın yaşadığı dönemin tarihlenmesine yardımcı olacak en kuvvetli bilgi aynı yıllarda helak edilen Lût kavminden arta kalanlardır İbrahim aleyhisselamın yeğeni olan Lût aleyhisselamın görev yaptığı Lût toplumu, Lût Gölü'nün hemen güneyinde yaşamış ve azgınlıkları sebebiyle helak edilmişlerdir Bu bölgede yapılan arkeolojik kazılar, MÖ 2000-1900 yıllarında meydana gelen korkunç bir yere batma olayını ortaya çıkarmıştır



Sonuç olarak İbrahim aleyhisselamın yaşadığı yıllar, MÖ 2000 yılına kadar götürebiliriz Yine de son noktayı Kuzey Suriye'de yapılacak arkeolojik araştırmalar koyacaktır Zira İbrahim aleyhisselam, tek başına o zaman dünyasının süper gücüne sahip bir hükümdara karşı mücadele etmiş ve bu zalim tarafından ateşe atılmıştı Bir mucize olarak ateş onu yakmamıştı Böylesine devasa bir olayın hangi tarihte, hangi devlette, hangi hükümdar zamanında ve hangi toprak parçası üzerinde yaşandığının tabletlere geçirilmemesi imkansızdır Belki Mezopotamya'nın, Mısır'ın, Anadolu'nun herhangi bir yerinde ele geçecek yeni bir tablet bütün bunları ortaya dökecektir



BABASININ ADI
İbrahim aleyhisselamın hayatı, insanlık tarihinin özeti gibidir Bu bölümümüzde klasik bilgiler vermeyeceğiz Mevcut kaynaklara yeni kaynaklar ekleyerek ufkunuzu biraz daha açmaya gayret edeceğiz Buradaki asıl maksadımız yıllardan beridir, belki bile bile tekrarlanan bir yanlışın tasfiyesi olacaktır O da İbrahim aleyhisselamın babasının putperest olduğu yanlışıdır Bu yanlış, ilhamlarını doğrudan doğruya Kur'ân'dan aldıklarını iddia edenlerce, Kur'ân-ı Kerîm'de geçen baba kelimesine verilen yanlış manadan kaynaklanmaktadır Hıristiyanlar İncil'de geçen baba kelimesine yanlış mana vererek sapıttılar Müslümanlar aynı imtihanla karşı karşıyalar Ancak müslümanlar hıristiyanlardan çok daha şanslılar Zira onların sinesinden bir Abdullah b Abbâs, gibi müfessirler, İmâm-ı A'zâm gibi fakihler, İmâm-ı Rabbânî gibi müceddidler çıkmamıştır Bu zirveler, Kur'ân-ı Kerîm'den nasıl nasıl hüküm çıkarılacağını bize öğretmeselerdi İbrahim aleyhisselama ve hatta Efendimiz Muhammed aleyhisselama yakışmayacak isnad kapılarında dolaşıyor olacaktık



İbrahim aleyhisselamın babasının ismi Kur'ân-ı Kerîm'de Âzer olarak geçmektedir Yine ayet-i Kerîmelerde Âzer'in putperest olduğu bildirilmektedir Fakat bir başka ayet-i Kerîmede Efendimize hitaben; "Allahü teala seni ayağa kalktığında ve secde edenlerin içinde dolaştığını görüyor" buyurmaktadır Eshab-ı kiramdan Hazret-i Abdullah b Abbâs, ayetin geniş anlamını; "Efendimizin soyu, ilk insan Âdem aleyhisselama kadar hep secde eden, asla putlara tapınmayan babalardan meydana gelmiştir" şeklinde vermiştir İbrahim aleyhisselam, Efendimizin dedelerinden biridir Dolayısı ile babasının da muvahhid olması, asla putlara tapınmamış olması gerekmektedir Bu ayeti tefsir mahiyetinde buyurulan hadis-i şeriflerde de şöyle buyurulmaktadır; "Her asırda, her zamanda yaşayan insanların en iyilerinden, seçilmişlerden dünyaya geldim" (Sahih-i Buhari), "Benim dedelerimin hepsi, en iyi insanlardır" (Tirmizi), "Benim dedelerimin hiç birisi zina yapmadı Allahü Teala beni temiz ve iyi babalardan, analardan getirdi Dedelerimden birinin iki oğlu olsaydı, ben bunların en hayırlısında, en iyisinde bulunurdum" (Mevahib-i Ledüniyye) Yukarıda belirttiğimiz iki ayet-i Kerîme ilk bakışta birbirine zıt manalı gibi görünmektedir Ayet-i Kerîmeleri yanlış anlamaktan bizi kurtaran diğer ayet-i Kerîmeler ve hadis-i şerifler olmaktadır



Kur'ân-ı Kerîm'de meallerini aşağıda vereceğimiz ayet-i Kerîmelerde, İbrahim aleyhisselamın babasının putperest Âzer olmadığını, ayette geçen baba kelimesinin ne maksatla kullanıldığını izah etmektedir Burada bir parantez açarak Kur'ân-ı Kerîm'le ilgili teknik bir bilgi verelim isterseniz



Ayet-i Kerîmeler muhkem/manası açık ve müteşabih/manası kapalı olmak üzere iki türlüdür Müteşabih ayetlere görülen, anlaşılan, meşhur olan manalar verilemez Verilirse Kur'ân-ı Kerîm'in çizdiği ilahi sınırdan çıkılmış olur Bu sebeple böyle ayetler te'vil edilir Mesela; "Allah'ın eli, onların üzerindedir" ayetinde geçen "el" kelimesine bildiğimiz mana verilirse Allahü teala insana benzetilmiş olur İslam akaidine/inancına göre Allahü teala hiçbir şeye benzemez ve hayal sınırlarının da dışındadır İslam alimleri buradaki el kelimesine "kudret, güç" manasını vermişlerdir İbrahim aleyhisselamın babası Âzer'den bahseden ayet-i Kerîmede geçen ebihi/babası kelimesi, arap dili kaidelerine göre atf-ı beyandır Mesela bir kimsenin iki ismi olup, bu iki isim birlikte söylendiği zaman, birinin meşhur olmadığı, diğerinin meşhur olduğu anlaşılır ki, buna "atf-ı beyan" denir Ayet-i Kerîmenin anlamı; "İbrahim, Âzer olan babasına dediği zaman" demektir Buna göre İbrahim aleyhisselam hayatında iki baba vardır Birisi öz babası, diğeri ise ismi Âzer olan bir başkasıdır Kur'ân-ı Kerîm'i diğer metinlerden ayıran en önemli özelliklerinden birisi de i'cazıdır Yani; kısa ve öz cümlelerle pek çok mananın gizlenmiş olmasıdır Dolayısıyla Âzer, İbrahim aleyhisselamın öz babası değildir



Arapçada eb/baba, ukh/erkek kardeş, ukht/kızkardeş gibi kelimeler geniş manalarda kullanılır ve mutlaka asıl baba, anne veya kardeş manasını ifade etmeyebilir Bunun örneklerine Kur'ân-ı Kerîm'de rastlayabiliriz



Bakara suresinin diğer bir ayetinde Yakup aleyhisselamın çocuklarının babalarıyla olan bir konuşması nakledilmektedir Burada çocukları Yakup aleyhisselama; " ve senin babaların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Rabbi" denilmektedir Ayet-i Kerîmede İsmail aleyhisselam, Hazreti Yakub'un babası gibi görülmektedir Oysa İsmail aleyhisselam baba değil amcadır İshak aleyhisselamın kardeşidir Demek ki; Kur'ân-ı Kerîm'de, amcaya baba diye de hitab edilebilmektedir Çeşitli arapça sözlüklerde amcaya bazen baba diye hitap edildiği, bu ayetin tefsirlerinde yazılıdır



Bir başka ayet-i Kerîmede Hazret-i Meryem'e; "Ey Hârûn'un kızkardeşi" diye bir hitab vardır Buradaki Hârûn'la Mûsâ aleyhisselamın ağabeyi Hazret-i Hârûn kastedilmiştir Oysa Îsâ aleyhisselamın annesi Hazret-i Meryem ile Hazret-i Hârûn'un arasında 1000 seneden fazla bir süre vardır



Efendimizin de bazen, mesela bir bedevi köylüye, amcaları Ebû Talib, Hazret-i Abbâs hatta Ebû Leheb için baba diye hitap ettiği kaynaklarda yazılıdır Bir gün Hazreti Aişe annemiz Efendimize; "Herkesin künyesi var Benim yok" diye arzedince Efendimiz; "Oğlun Abdullah b Zübeyr'in künyesi ile künyelen" buyurmuşlardır Abdullah, Hazreti Aişe'nin kızkardeşi Esma'nın oğlu idi Bunda başka "Teyze anne gibidir" veya "Amca baba gibidir" buyurulmuştur Yine bir gün eshabı kiramdan Ömer b Hattab'a; "Ya Ömer sen, kişinin amcasının, babasının benzeri olduğunu bilmiyor musun?" buyurmuşlardı



İbn-i Cerîr'in naklettiği şu olay önemlidir "Bir gün mü'minlerin annesi Safiyye hanım Efendimizin huzuruna gelerek; Bir takım kadınlar bana iki yahudinin kızı olan (annen de baban da) Yahudi diyorlar diye şikayet etmişti Efendimiz de ona; Sen onlara; niçin babam Hârûn, amcam Mûsâ, beyim de Muhammed aleyhimüsselamdır demiyorsun buyurmuşlardır"



Arapça "eb" olan kelimenin kökü İbrani, Arami, Arabi gibi bütün sami dillerinde Abb veya abba kelimesi; "müsebbib/sebep olan manasına veya "meyva yüklü" manalarına gelir Bilindiği gibi İncillerde baba kelimesi sıkça kullanılır Tevrat'ın Eyüb bölümünde de Allahü teala "yağmurun babası" olarak isimlendirilir Bu isimlerin hepsi "bir şeye sebep olan" manasına kullanılmaktadır ki öz manası ifade etmezler Böyle kelimelere yanlış manalar yüklendiğinde ise küfre düşülmüştür



Bazı kelimeler zaman içerisinde sözlük manalarıyla değil de ıstılah/terim manalarıyla kullanılmıştır Bunun en belirgin örneği "baba" kelimesinde görülmektedir Arapçanın bir kolu olan aramicede, baba kelimesi bir dönem ailevi bir bağdan ziyade saygınlık ifade ediyordu Saygı duyulan kimselere baba kelimesiyle hitap ediliyordu Bütün bunlardan çıkarılan sonuç, Âzer'in öz baba değil, amca olduğudur Bazı kaynaklar asıl babasının isminin Taruh/Tareh olduğunu ve Taruh'in ise İbrahim aleyhisselamın doğumundan hemen önce vefat ettiğini yazmaktadır

ÂZER KİMDİR?
Bazı müfessirlere göre Âzer kelimesinin arapça karşılığı "muhtı/günahkar" dır Belki de Âzer, asıl isim değil Kur'ân-ı Kerîm'in verdiği bir lakaptı Nitekim asıl ismi Nahur'dur Nahur, önceleri babalarının yolunda, yani mümin idi Nemrud tarafından taltif edilerek vezirlik payesi verilince yoldan çıkmış ve putperestliğin yılmaz savunucularından olmuştur



O dönem Mezopotamyasında Kâbîle başkanları, bulundukları şehrin adına göre isim alabiliyorlardı Nahur ismine, Asur ve Mari dökümanlarında şehir adı olarak rastlanmaktadır Bu şehrin yeri tam olarak bilinmemektedir Aynı şekilde İbrahim aleyhisselamın amcalarından Aran'ın adını Harran şehir adı olarak görmekteyiz İbrahim aleyhisselamın öz babası olan Tareh ismine, Kuzey Suriye'de antik bir şehir olan Turahi adında rastlanır İbrahim aleyhisselama ayak direyen dönemin hükümdarı Nemrud'un adına, Dicle nehrinin kenarında ve Musul'un karşısında yer alan Nimrud şehir adında rastlanır Benzerlikler bununla da kalmaz; Hazreti İbrahim'in dedelerinden Seruy adına, Harran'ın batısındaki Sarugi/Suruç şehir adında, Peleg'e ise Habur nehrinin ağzındaki Felig adında rastlanır Bu şehirlerin hepsi de Mezopotamya'nın kuzeyindedir Buna bir de İbrahim aleyhisselamın Harran'a 44 km uzaklıktaki Urfa'da doğması eklenince bu bilgilerin tesadüf olmadığı ortaya çıkar Bundan şu sonucu çıkarabiliriz İbrahim aleyhisselamın bağlı olduğu aile sıradan bir aile değil, Kuzey Mezopotamya'da o dönemin en köklü ve kudretli ailelesiydi Âzer'in Nemrud tarafından vezirlikle taltif edilmesinin sebebi de sahip olunan bu ailevi kudretti



YAHÛDİ DEĞİLDİ
Kur'ânı Kerîm, İbrahim aleyhisselamın ne yahudi ne de hıristiyan olmadığını buyurmaktadır Aynı zamanda tarihi bir gerçeğe de atıf yapmaktadır Zira; MÖ 2000'li yıllarda bütün Kuzey Suriye'yi dolaşan İbrahim aleyhisselam zamanında ne yahudilik vardı, ne de ibranice diye bir dil Yahudilik terimi, MÖ 6 yüzyılda hahamlarca ortaya atılmıştır İbranice ise, Hazret-i Süleyman'dan bile çok sonraları MÖ 900'lerden sonra oluşmaya başlamıştır Sadece İbrahim aleyhisselam değil, İsrâil tarihinin iki önemli ismi olan Hazret-i Davut ve Hazret-i Süleyman bile bu dili konuşmamışlardı Onlar, arapçanın bir kolu olan aramiceyi konuşuyorlardı İbrani terimi ise İbrahim aleyhisselamla çağdaş olan Mısır dışındaki tüm topluluklara (asyalılara) verilen genel bir isimdi ki; "öte yakanın insanı" anlamına gelmektedir



MISIR HAYATI
İbrahim aleyhisselam, Harran'dan ayrıldıktan sonra Mısır'a hicret eder Beraberinde hanımı Sârâ ile kardeşinin oğlu Lût aleyhisselam vardır Lût aleyhisselam yarı yolda, Allahü tealanın emriyle peygamberlikle görevlendirildiği için vazife yapacağı Filistin'de kalır Hazret-i İbrahim, hanımıyla birlikte Mısır'a giriş yapar Dönemin Mısır meliki Hazret-i Sare'ye Mûsâllat olur Fakat vücuduna peşpeşe inen felçler sebebiyle ilişemez Üstelik Hâcer isminde bir genç kızı Sare'ye verir



İbrahim aleyhisselamın Mısır'da geçirdiği günlerle ilgili Kur'ân-ı Kerîm'de her hangi bir kayıt yoktur Ancak hadis-i şerifler bu konuda bizi aydınlatmaktadır Kitab-ı Mukaddes'te ise ulu'l azm bir peygambere hiç yakışmayacak iftiralar ve sapıklıklar isnad edilmektedir ki bu satırlar ahiretlerini dünya nimetleri için satan şerefsiz yahudi din adamları tarafından Tevrat'a sokulmuştur



Kaynaklar, İbrahim aleyhisselamın Mısır'ın neresine indiğinden bahsetmezler Ancak o dönemde Mısır dendiği zaman Delta bölgesi anlaşılırdı İbrahim aleyhisselamın yaşadığı MÖ 2000'li yıllarda da Mısır idarecileri bu bölgede otururlardı Bu dönemde Delta bölgesinde yaşayan ilk hükümdar Amenemhat I'dir Kendisi, Thebes şehrini bırakıp Menfis'in 25 km güneyinde kendisine askeri ve siyasi bir karargah kurmuştu Amenemhat I ve peşinden gelen oğlu Sesostris I, Amenemhat II ve Sesostris II dönemleri, Mısır'ın en bereketli olduğu yıllardı Bu da, Asya'dan Mısır'a olan göçlerin en cazip olduğu bir devredir Amenemhat I, Filistin ve ötesinden gelecek tehditlere karşılık Deltanın doğusundaki sınır boyunca büyük bir duvar inşa ettirmişti Mısır'a göç edenler bu duvarın önünde sorguya çekilip gözden geçirildikleri muhakkaktır Belki böyle bir kontrol esnasında Hazret-i Sare'nin güzelliği keşfedilerek hükümdara gönderilmişti Bu hükümdar kayıtlarda Sinan b Ulvan olarak geçmektedir Hükümdar, Sare'nin güzelliğine meftun olur Elde etmek için bir kaç kez teşebbüs etse de her seferinde Hazret-i Sare'nin Allahü tealaya sığınması sonucu felç geçirir Öyle ki nefes alamaz duruma gelir Düştüğü bu zilletten yine Hazret-i Sare'nin duası ile kurtulur Bunun üzerine Hazret-i Sare'yi serbest bırakarak kendisine Hâcer isimli bir genç kızı hizmetçi olarak verir Kaynaklarda Hâcer'in cariye olduğu yazılıdır Ancak İbrahim aleyhisselama eş, Hazret-i İsmail'e anne ve Efendimiz Muhammed aleyhisselama nine olma şerefine kavuşan birisinin Mısır sarayında alelade bir cariye olması düşünülemez Nitekim; kaynakları taradığımızda bu doğrultuda önemli ipuçlarına rastlayabiliriz Bunlardan ilki, Hazret-i Hâcer'in Mısır meliklerinden birisinin hanımı olduğu şeklindedir Kocası bir baskın neticesi öldürüldüğünde kendisi esir edilerek Sinan b Ulvân'ın sarayına alınır İkinci ipucumuz ise Kitab-ı Mukaddes yorumcularından meşhur haham Troyesli Salamon Ben İsaac'ın naklidir Tekvin; 16/1'i tefsir ederken şöyle yazmıştır; "Hâcer hükümdarın kızı idi Hükümdar, Sare'de gördüğü bu harikuladelikler karşısında; "Kızımın Sare'ye hizmetçi olması, başka bir evde hizmetçi olmasından evladır" diyerek Hacer'i, Sare'nin hizmetine vermiştir" Buna bir de Hazret-i Sârâ ve İbrahim aleyhisselamın, Kuzey Suriye'nin en kudretli ailesine mensup olmaları da eklenince hükümdarın kızını güvenle teslim etmesini daha iyi anlamış oluruz


Alıntı Yaparak Cevapla