Yalnız Mesajı Göster

Musa Aleyhisselam

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Musa Aleyhisselam




MUSA
aleyhisselam



"EY MUHAMMED!
İNANAN BİR MİLLET İÇİN SANA,
MÛSÂ VE FİRAVUN OLAYINI OLDUĞU GİBİ ANLATACAĞIZ"
Kasas; 3


Kur'ân-ı Kerîm'de sözü edilen ve en çok ismi geçen peygamberlerden birisi de Mûsâ aleyhisselamdır 34 sure, 131 ayet ve 136 yerde kendisinden doğrudan bahsedilir Bu bahisler çok geniş bir perspektif içerisinde olduğundan, dönemin Mısır yönetimi, ekonomisi, sosyal ve dini yapısı net şekilde görülebilmektedir Bu dönemin, tarihin hangi yıllarında yaşandığı ise açıkça bildirilmemiştir



Mûsâ aleyhisselamın hayatında ve peygamberlik döneminde işaret taşı sayılabilecek olaylar özetle şöyledir; doğumu ve suya bırakılması, Mısır'dan hicret etmesi, Medyen yöresinde geçen yıllar, Mısır'a dönüş, sihirbazlarla yapılan karşılaşma, Firavn ve ordusunun helak edilmesi ve Sina çölündeki hayat

HAYATI
Mûsâ aleyhisselam, Mısır'da devlet terörünün acımasızca sürdürüldüğü yıllarda dünyaya gelmişti Dönemin firavunu, İsrâiloğullarının erkeklerini hadım ettiriyor, yeni doğmuş oğlan çocuklarını ise öldürtüyordu Mûsâ aleyhisselama hamile olan anne ise korku ve heyecanla gün saymaktaydı

Derken doğum gerçekleşti ve Allahü teala tasalı anneye; "son derece sevimli" bir oğlan çocuğu lütfetti Ne yapacağını bilemeyen anne, çocuğunu canilerden koruyabilme telaşına düşmüştü Bu arada, birbiri ardınca mucizeler de sökün etmeye başladı Anne, kalbine gelen kuvvetli ilhamlar sayesinde endişelerinden kısmen kurtuldu Allahü tealanın verdiği bu ilhamlar; "Onu emzirmesini, bir tehlike karşısında suya bırakmasını ve boğulmasından korkmamasını, ayrılığından kederlenmemesini" emrediyor, "Yine kendisine geri döndürüleceğini ve peygamberlikle şereflendirileceğini" de vaad ediyordu


Bunun üzerine anne, bir sandık yaptırarak ciğerparesini içine koyar ve Nil nehrine bırakır Kızına da nereye gittiğini takip ettirir Sandık, sularda sürüklenerek Firavunun sarayının kenarına kadar gelir Saray mensupları, onun içerisinde buldukları nurtopu gibi bebeği, Firavn'ın karısı Âsiye hanıma getirirler
Firavn, olayı duyar duymaz çocuğun öldürülmesini emretmiştir ama, Âsiye hanım onu öz oğlu gibi savunarak teslim etmez Fakat bu savunmasını çok ince bir siyaset takip ederek yapar Firavunu ikna ettikten sonra çocuğa bir süt anne aramaya başlar Ne var ki çocuk, hiçbir süt anneyi kabul etmez Derken Allahü tealanın verdiği "Onu sana döndüreceğiz" sözü gerçekleşir ve kalbi buruk anne yavrusuna kavuşmuş olur Mûsâ aleyhisselam sarayda büyümeye başlar Âsiye hanım ona oğlum diye hitab ederek herkesin saygı göstermesini sağlar

Efendimiz Mi'rac gecesi görüştükleri Hazret-i Musa'yı uzun boylu, fazlaca esmer, saçı ve vücudu toplu olarak tarif etmişlerdir Asrı Seadette Yemenli Şenue kabilesinin erkeklerine benzetmişlerdir Şenu erkekleri uzun boylu, karayağız ve kıvırcık saçlıydılar Hazret-i Mûsâ büyüyüp olgunlaşınca başına garip bir kaza gelir Bir israiloğlu ile bir kıptinin kavgasını ayırmak isterken istemeden kıptinin ölümüne sebep olur İdam edilmek üzere erendığını öğrenince de, Medyen şehrine hicret etmek zorunda kalır Bu olay Hazret-i Mûsâ'nın hayatının dönüm noktasıdır Burada Şuayb aleyhisselamın damadı olur 10 sene yanlarında kaldıktan sonra, Mısır'a dönmeye karar verir Kayınpederinden izin ister İmam-ı Nesefi ve Ebussud Efendinin tespitlerine göre istikamet Mısır'dır Güvenle yaşadığı Medyen'den niçin ayrılmak istemişti? Bazı kaynaklarda onun, Mısır'daki annesini ziyaret etmek için büyük arzu duyduğunu ve böylece yola çıktığını kaydedilmiştir Mısır'a dönerken yanında hanımı, çocukları ve koyunları vardır Öldürülmek üzere arandığı bir ülkeye niçin kesin dönüş yapar gibi yakınlarını da beraberinde götürmek istemişti? Allahü tealadan aldığı bir vahiy gereği diyemeyiz zira henüz peygamber olmamıştır Burada akla gelebilecek ilk ihtimal, Mısır'daki ölüm cezasının kalkmış olmasıdır Kur'ân-ı Kerîm, i'cazı gereği ayrıntılardan bahsetmez Tevratta; "(Medyen'de geçen) Bu uzun süre esnasında Mısır kralı öldü" şeklinde çok ilginç bir ayrıntı vardır Eğer doğruysa, yeni firavunun tahta çıkması şerefine Mısır'da ölüm cezalarının kaldırılması gibi hatırı sayılır bir sosyal gelişme olmuş olabilir Dönüş yolunun açıldığını gören Hazret-i Mûsâ, aile efradını ve mallarını alarak Mısır'a dönmeye kara vermiş olabilir

Yarı yolda peygamberlikle şereflenir Firavunla yaptığı uzun mücadeleden sonra, İsrâiloğullarının Mısırdan göçü için "eman" alır Bu arada firavn, göç eden topluluğu imha etmek için peşlerine düşer ve Süveyş körfezi kıyılarında arkalarından yetişir Burada büyük bir mucize meydana gelerek deniz yarılır İsrâiloğulları karşı kıyıya geçerler ama peşlerine düşen firavn boğulur Böylece Mısır dönemi geride kalır Şimdi buraya kadar anlattıklarımızı ölçü kabul ederek bugüne kadar ele geçirilmiş arkeolojik verilerle karşılaştıralım

ARKEOLOJİK BELGELER
Hazret-i Mûsânın yaşadığı dönemin Hiksoslardan sonra olduğu bugün artık kesin olarak bilinmektedir Tarihi kaynaklara göre Mûsâ aleyhisselamın döneminin; MÖ 1300 başlarına doğru olduğu ileri sürülmüştür Bu dönem, Mısır merkezli dünyada çok hızlı ve tarihi açıdan çok önemli olayların yaşandığı dönemdir Yine bu dönem, Mısır ve Hitit devletleri arasında dünyanın en büyük devletini belirlemek için bir dizi diplomatik ve sıcak savaşların yapıldığı dönemdir

Hititler Anadolu'yu merkez yaparak ortadoğuyu ellerinde tutmak istiyorlardı Bu dönemde ortadoğu halkları içerisinde hayli güçlü olduklarını görüyoruz Hititlerin Tevrat'taki adları Het çocukları ve Hittim'dir Dr Martin Luther bunu Hethit diye almancaya aktardı İngilizceye çevirenler Hittites diye yazdılar Fransızcada önce Héthéen şeklinde kullanıldı Türkçesi Hititler'dir O dönemin çok güçlü kavimlerinden olan Hititleri Tevrat, çok önemsiz toplulukları sayarken anar Hazret-i İbrahimin anlatıldığı kısımda ise biraz daha fazla bilgi bulabiliyoruz; "Hazret-i İbrahim, Het çocukları önünde kendisini bir yabancı olarak tanıtır ve önümde yatan cenazemi gömeyim diye onlardan izin ister" Bu satırlardan, o dönemde Hitit toplumunun Filistin'de hayli etkin olduğunu anlıyoruz Bir başka kayıtta ise Hititlerin çok güçlü bir toplum olduğunu görüyoruz; "Çünkü Rab, Suriyelilere atların, arabaların ve büyük bir ordunun gürültüsünü duyurdu Öyle ki, aralarında şöyle konuştular Bakın, İsrâil kralı üstümüze saldırsın diye yine Hitit kralları ve Mısır kralları ile anlaşmış"

Asurlular da sık sık Hatti/Hitit ülkesinden söz edip Mısırlıların Heta ile sürüp giden savaşları anlatılmaktadır Heta; Mısır hiyeroglif kelimesi H-T'nin okunuşudur


DİNİN DEJENERASYONU
Yûsuf aleyhisselam dönemi Mısır'da putperestlik yerine İslamiyetin hakim olduğu en belirgin dönemdir Yûsuf aleyhisselamın vefatından sonra onu destekleyen asya kökenli yöneticilerin Mısır'dan sürülmesiyle yeni bir dönem başlar Bu dönem, putperestliğe dönüş dönemidir Ancak bu dönemde özellikle Amon rahiplerinin siyasi bakımdan kuvvetlenmesi yöneticilerin işine gelmemişti Mısır hükümdarlarından İhnaton, Amon rahiplerinin gücünü kırabilmek için kendi kontrollerinde yeni bir dini akım başlatır Aton adı verilen bu yeni din, tek tanrı fikri ile putperestliği birleştiren bir sistemdi Tek tanrı olarak güneşe tapılmayı öngören bu din, Amon rahipleri ile yöneticilerin arasında müthiş bir denge savaşına neden oldu İhnaton'un döneminde Amon rahiplerinin gücü oldukça kırılmıştı Fakat kendisinin ölümünden sonra yerine geçen Tutankamon, Amon rahiplerine eski statülerini iade eder Buna rağmen Amon rahiplerine yaranamadı ve ordu komutanı Horemheb'in de içinde bulunduğu çete tarafından genç yaştayken öldürülür Bu sırada devlet başsız kaldığı için idari bir boşluk yaşanır Tutankamon'un dul eşi Ankesenamun veya kayınvalidesi Nefertiti Hitit kralı Suppiluliuma'ya bir mektup yazar Mektupta özetle kocasının öldüğünden, oğlan çocuğa sahip olamadığından bahsettikten sonra Hitit kralından bir oğlunu koca olarak Mısır'a göndermesini ister Hitit kralı müspet karşılayarak bir oğlunu Mısır'a gönderir Fakat gelişmelerden haberi olan Horemhep ve çetesi, yeni bir Hiksos olayı yaşamamak için genci öldürürler Bir süre siyasal gevşeklik yaşayan Mısır, MÖ 1300 civarında güçlü bir hükümdara kavuşur Bu hükümdar II Ramses'tir Tahta geçer geçmez Suriye sınırına kesin bir şekil vermek ister İşte bu istek; o zaman ki dünyanın iki süper gücünü Kadeş'te karşı karşıya getirir Bu güçler, II Ramses idaresindeki Mısır ile Muvattilis idaresindeki Hitit devletidir Bu karşılaşma bir anda tarihin akışını değiştirmişti

Daha orduların Kadeş'e yaklaşması sırasında bile ortadoğudaki siyasal dengelerin altüst olduğu görülüyordu O zamana kadar hep Hititlerin savaş ortağı olan Amurru kralı Bentesina, son anda Ramses tarafına geçmişti Muvattilis te ordusunu kendisine bağlı kavimlerle güçlendirmekle kalmamış Likya'lı (Antalya kıyı bölgesi) korsanlarından bir birlik oluşturarak savaşa sürmüştü Hitit ordusunun merkez kuvvetleri 20000'e yaklaşıyordu

Ramses, ordusunu dört kısma ayırmıştı Bunlar Amon, Ra, Ptah ve Suketh'di ki bu isimler Mısır putperestlerinin tapındığı putlardı Stratejik açıdan bakıldığında II Ramses büyük bir hata yaparak Plansız bir şekilde Kadeş üzerine yürümüştü Zira ordugah Amon ile diğer birliklerin arasında büyük bir irtibatsızlık vardı Ramses Kadeş'e vardığında Ra birlikleri göz menzilinde bile değildi Ptah daha gerilerdeydi Sutekh ise hala Asi ırmağının öte yakasında öylece bekliyordu Mısır kayıtlarından öğrenildiği kadarıyla savaş şöyle gelişmişti; Hititler, Firavun ordusundaki bu kopukluğu gördükleri anda şimşek gibi koşan savaş arabalarıyla aniden ortaya çıkarak henüz yürüyüş pozisyonunda olan Ra birliklerinin üzerine çullandılar Hitit arabalarında iki savaşçı bulunurken Mısır arabalarında yalnızca bir savaşçı bulunuyordu Bu dengesizlik Ra birliklerinin tamamen imha edilmesiyle sonuçlanmıştı Hitit ordusu bu sefer, Ramses'in de bulunduğu Amon birliklerini kısa sürede kuşatıvermişlerdi Böyle bir kuşatmadan hiç bir ordu kurtulamazdı Hele Mısır ordusu hiç Zira Ra imha edilmiş, Ptah gerilerde Suketh ise hiç bir şeyden habersiz Asi nehrinin öte yakasında bekliyordu Daha ilk hücumda Amon birlikleri dağılıverdi Muvattil tam imha savaşına başlayacağı sırada öncü birlikleri ganimet sevdasına düştüler Bu rehaveti henüz atlatamamışlardı ki, batıdan, deniz tarafından gelen küçük fakat disiplinli bir birlik tarafından saldırıya uğradılar II Ramses bu durumu öylesine ustaca değerlendirdi ki, hem imha edilmekten kurtuldu, hem de berabere kalan bir komutan edasıyla barış masasına oturdu<P

Kur'ân-ı Kerîm, özellikle firavunun kendisini tanrı ilan edecek kadar sapkın olduğunu vurgulamaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla