Prof. Dr. Sinsi
|
Cemaat Olmanın Nimet Ve İmtıhanları
CEMAAT OLMANIN NİMET VE İMTIHANLARI
İnsanoğlu yaratılışı gereğince eşrefi mahluk olmasına karşın muhtaç varlık Hatta doğduğunda diğer bütün canlılardan daha aciz, daha muhtaç…
Bu durum büyüyüp geliştiğinde,bir fert olarak ayakları üstüne durmaya başladığında sona ermiyor Zira Allah Teala, insanı diğer insanlarla hayatı paylaşmak ve bir arada yaşamak üzere kurgulamış, insanı, insana muhtaç,maddeye de ve manaya da  
Bu nedenle insanoğlu alıp başını,ıssız dağ başlarında yalnızlığının kuytularında yaşama şansına sahip değildir Bizi bir insan doğurdu, insan besledi ve büyüttü Neslimiz yine insanla devam edecek Sağlığımız, eğitimimiz, kültürümüz, ticaretimiz yine insanla mümkün
İlk insandan itibaren topluluklar halinde yaşamış,tarihleri ve birikimleri birbirlerine yaslanarak oluşturmuştur İnsanoğlunu bir araya getiren, bazen akrabalık bağları, bazen menfaatler, bazen yaşanılan coğrafya, bazen ortak değerler olmuştur Özellikle de dinimizin cemaat olmayı emri bu birlikteliğe etken olmuştur
İnsanoğlunun bir arada yaşama ihtiyacıyla birlikte, bütün topluluklarda fertlerin itaat etmek zorunda olduğu ve itaat etmedikleri taktirde çeşitli yaptırımların uygulandığı “sosyal düzen kuralları” hep olageldi Bu kuralları, ilk insan Hz Adem (a s) ile birlikte ilk koyan Allah Teala’dır Daha sonraları insanlar, bu kuralları aslından uzaklaştırarak yanlış uygulamalara gitmişler Ama Allah Teala,kullarına merhamet ederek sık sık peygamberler göndermek suretiyle, doğru kuralları tekrar ortaya koymuş ve kullarının uymalarını istemiştir
İnsanoğlunun, Adem (a s) ile başlayan dünya üzerindeki hayatı, kıyametin kopması ile sona erecek Allah’u Teala, dünya hayatının son diliminde yaşayan insanlara son uyarısını, son uyarıcısıyla göndermiştir Yaratıkları içerisinde en çok sevdiği o sevgiliyi, kendisine uyulduğu takdirde -yığın yığın günahlar olsa bile- affının, acımasının, sevgisinin, ebedi mutluluğun kapısı yapmıştır
İşte o son uyarıcı Hz Muhammed (s a v) Efendimizin, üzerinde durduğu konuların belki de en önemlisi, Müslümanların birlik beraberlik içerisinde olmaları ve başlarındaki imamlara veya başkanlarına itaat etmeleridir Çünkü Allah’u Teala;
“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; (sakın) parçalanıp ayrılmayın  ” [848]buyurmuştur
Bilinmelidir ki Allah’u Teala Müslümanlara, yasaklanmış şeylerden ittika edip sakınmalarını emredince, bütün tâat ve hayırların aslı durumunda olan şeyi, yani Allah'ın ipine sımsıkı sarılmayı emretmiştir Bil ki, ince bir yol üzerinde yürüyen herkesin, ayağının kaymasından korkulur Fakat o kimse bu yolun iki tarafında iki ucundan güzel ve sıkı şekilde bağlanmış olan bir ipe sıkıca tutunduğunda, korkudan emin olur Şüphe yok ki Hak yolu, ince bir yoldur Birçok insanın bu yolda ayağı kaymıştır Ama, Allah'ın delillerine ve apaçık beyânlarına sımsıkı tutunan kimseler, bundan emin olmuşlardır Binâenaleyh buradaki "ip" kelimesinden murat, din yolunda hakka, hakikate o vasıta ite ulaşılması mümkün olan her şeydir [849]
Hakka ve hakikate ulaşmanın bir çok yolu vardır; ancak bir yol var ki bütün yolların en emniyetlisi, en sevimlisi ve en verimlisidir Bu, sırf Allah rızası ve muhabbetullah üzere kurulmuş bir takva cemaatine katılıp, Allah sevgisi üzerinde yaşamak ve o sevgi içinde dünyadan ayrılmaktır
Kim istemez şerefli, edepli, terbiyeli, sevgili bir Müslüman olmayı? Kim arzulamaz Yüce Mevla’nın sevgi ve rızasına ulaşmayı? Kim dilemez Hz Rasulullah (s a v) ’in iki cihana bedel bir tebessümüyle karşılaşmayı ve sevinçten ağlamayı? Kim düşünmez Cehennemi selametle geçip ebedi saadet ve selam yurdu Cennet’te bulunmayı? 
Öyleyse Allah için birbirlerini sevenlerin oluşturdukları bir cemaate olmayı arzulamalıdır zira bu topluluk sevginin bir araya topladığı ülfet adlı yürek devletini kurabilmiş insanlar birlikteliğidir; yüreklerini paylaşanların, ülfet kimliğiyle vizesiz gümrüksüz birbirlerinin gönlüne özgürce yol bulanların cem olmalarıdır Ümmet işte bu toplulukların oluşturduğu okyanusun adıdır Böyle bir topluluğun fertleri yürek ülkelerinde muhabbeti iktidar etmişlerdir Sevgi toplumunda fertler birbirlerinin gönlünü, hayat denizinde kopan ya da kopacak olan fırtınalara karşı, emin bir liman, selâmetli bir sığınak, bereketli bir barınak bilirler
CEMAAT OLMAK FARZDIR
İşte yukarıda sayılan sebeplerden dolayıdır ki Müslümanların Allah yolunda birlik sağlayıp cemaat olmaları farz-ı ayındır Bu birlik, güzel kulluk ve takva için olmalıdır Tevhid inancı bunu ister Yüce Rabbimiz hepimize özel ve şerefli bir görev vermiştir Bu görev, Yüce Allah’ın adını duyurmak, dinini yaymak, ilahî emir ve hükümleri yaşamak ve bu yolda var gücüyle gayret göstermektir Şu kainatta var oluşumuzun asıl gayesi budur
Bilinmelidir ki,İslam tevhid dinidir ve bizden tevhid (Allah rızası etrafında birlik) istemektedir Bir mümin olarak bu tevhide (birliğe, cemaate) kalben, fikren, fiilen, kısacası hayatımızla iştirak etmemiz gerekmektedir Ne yazık ki günümüzde Müslümanların en büyük sıkıntısı birlik şuurundan uzak bulunmaları ve cemaatin ne kadar gerekli olduğunu unutmuş olmalarıdır
Dinimiz ancak cemaatle yaşanır İnsanın kemalatı cemaatle tamam olur Cemaat ne denli zahmetli olsa bile, kişinin yalnızlıkta bulduğunu zannettiği bütün rahatlıklardan daha hayırlıdır İslam’ın öngördüğü cemaatte Allah’ın emirleri karşısında herkes; kuvvetlisi, zayıfı, efendisi, kölesi, hakimi, mahkumu, amiri, memuru eşittir Üstünlük sadece takva iledir Hz Peygamber(s a v) “İnsanların en hayırlısı, Allah için diğer insanlara en faydalı olandır ” [850] buyurmuştur Bu Hadis-i Şerif de işaret edilen faydalı olabilme, ancak insanlarla diyalog kurup kaynaşmakla, yani cemaatle mümkündür
Müslüman’ın Allah yolunda takva için birlik olmaları farz-ı ayndır demiştik Öyleyse mü’minin asıl yaratılış gayesi tevhid akidesi üzere ve cemaat disiplini içinde ilahi hükümleri hayatına tatbik etmektir Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’tan tam manasıyla korkun ve ancak Müslüman olarak can verin Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a, ihlasa, taata, cemaate) sımsıkı sarılın, dağılıp parçalanmayın ” [851] Görülüyor ki Rabbimiz, müminlere önce kendisinden tam manasıyla korkmayı emretmiş, sonra Müslüman olarak ölmelerini istemiş ve bunun yolunun hep birlikte Allah’ın ipine, yani Kur’an ve Sünnet çizgisinde cemaate sarılmakta olduğunu bildirerek bu ipe tutunmayı farz kılmıştır
Öyleyse,hiçbir Müslüman: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun “ [852] ayeti beni ilgilendirmiyor diyemez
Akıllı bir insan, Yüce Allah’ın: “O gün (Allah için birbirini seven ve bu uğurda kenetleşen) muttakiler hariç, bütün dostlar birbirinin azılı düşmanı olur“ [853] uyarısını hafife alıp kafir ve fasıklardan dost seçemez
Cenab-ı Allah, ayrılığı, bozgunculuğu ve çekişmeyi de yasaklamıştır Ayet-i celilede, “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın Böyle davrananlar için büyük bir azap vardır ” [854]buyuruluyor
Başka bir ayet-i kerimede Rabbimiz, müminlerin nasıl birlik halinde olmalarına işaret ederek şöyle buyuruyor: “Allah kendi yolunda, kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever ” [855]
Rasulullah (s a v) buyurmuştur ki:
“Sizin cemaat halinde olmanız gerekir Ayrılıktan, tek başına kalmaktan sakının Şüphesiz şeytan,tek kalanla beraberdir,iki (hayır ehli) kişiden ise çok uzakta durur Kim iman selameti ile ölüp cennetin tam ortasında olmak istiyorsa, cemaata yapışsın Kimi iyilikleri sevindiriyor,kötülükleri üzüyorsa o, gerçek bir mü’mindir “ [856]
Abdullah b Mesud(r a )da demiştir ki:“Ey insanlar! Sizin taat ve cemaata sarılmanız gerekir Çünkü onlar, Allah’ın kendisine sarılmanızı emrettiği ipidir Hiç şüphesiz, cemaat ve taat içinde hoşunuza gitmeyen şeyler, ayrılık halindeki güzel bulduğunuz şeylerden daha hayırlıdır “ [857]
Bu delillerden sonra “Ben kendi başıma, yalnızca dinimi, imanımı koruyabilirim” demek tehlikelidir Kendi başına kalan fertlerin, iman ve İslam üzere, güzel bir sonla ahirete gidebilmesi şüpheli olur Fert zorlama ve baskı altında her şeyini kaybedebilir Çünkü, hadis-i şerifte belirtildiği gibi: “Allah’ın eli cemaatle birliktedir ” [858] Ve dinin dünyada en büyük feyzi de bu toplumun kuruluşundadır
Bunun içindir ki, toplumlarını (cemaatlerini) yitiren veya perişan edenler muhakkak perişan olurlar Fiilî sebepler karşısında ilmî deliller çoğunlukla hükümlerini yerine getiremezler Her mümin Cenab-ı Hakk’ın bir izafî tecellisine ulaşmıştır Hak tecellisi ise, bütün bağların toplanmasıyla hak tevhidin ortaya çıkmasındadır Şu halde bütün iman ehli, tek kelime (Allah’ın rızası) üzerinde fiillerini birleştirmedikçe, gerçek takvaya eremez, Allah’a kavuşamazlar ” [859] diyerek kurtuluşun cemaatte olduğunu belirmiştir
Alimlerden birisi demiştir ki: “Allah için kurulan bir cemaatle birlikte iken başa gelecek keder ve sıkıntı, ayrı iken elde edilecek rahat ve huzurundan daha hayırlıdır ” [860]
Bilinmelidir ki,Allah için oluşmuş bir cemaat, ince kristal cam gibidir; eğer onu dikkatlice korumaz ve sakınılmazsa, bir çok afetle yüz yüze gelinir, kırılır, bozulur Cemaat içi dinamikleri, ölene kadar istenilen vasıflarla sürdürmek oldukça zordur
Zira,cemaat Allah yolunda Allah için bir rehberin etrafında toplanıp emanetleri taşımaktır
CEMAAT OLMANIN GETİRİLERİ
İslam, cemaat dinidir, cemaatle yaşanır Hiç kimse tek başına dini bütün olarak yaşayıp kamil bir insan olamaz Çünkü din, bütünüyle yaşanabilmesi için bir çok vazife insanlarla paylaşılmalıdır Nefse ağır ve sıkıntı verse de cemaat içinde yaşamak, insanın tek başına elde edeceği her türlü rahatlık ve huzurdan hayırlıdır
Vicdani duygularla birlikte, beraber yaşama isteği, cemaat ruhu insanda oluşmaya başlayınca,onu kibirden,bencillikten,dar görüşlülükten çıkarır ve o nispette sosyalleştirir Kibirli ve dar bir vicdan kendini sever Ümidi kendisi için, korkusu yine kendisi içindir
Fakat yüce bir duyguyla bu sevgi ve korku biraz yükselip de bir başkasını da kendisi gibi ve kendisine eşit bir değerde görmeye,onun iyiliğine sevinip,zararına da kendisi zarar görüyormuş gibi üzüntü duymaya başlarsa,onda cemaat ruhu oluşmaya başlamış demektir
İnsanın bu "toplum halinde yaşama" ihtiyacını en doyurucu bir şekilde din giderebildiğinden, cemaatler din sayesinde ortaya çıkmış ve dine özgü gruplar olarak kabul edilmişlerdir
Prensibi samimiyet, sadakat ve ihlas olan bu cemaatin yegane başarı sırrı, kardeşlik ışığındaki birlik-beraberlik şuurudur' Allah (c c ) onlar hakkında Kur'an-ı Kerim'de:
"Allah yolunda hepsi birbirine kenetlenmiş, yekpare ve müstahkem bir bina gibi, saf bağlayarak mücadele edenleri sever " [861] buyurmuştur
Allah’ın Resulü(s a v)’de:"Mü'minin mü'mine bağlılığı, parçaları birbirini bütünleyen bir bina gibidir " Hz Peygamber, bunu açıklamak için, iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirerek kenetledi [862]
Müslümanları böyle gören müberra dinimiz, elbette toplumun huzuru, ahengi ve sosyal gelişmenin gerçekleşebilmesi; yalnız muayyen bazı fertlerin değil, bütün bir toplumun maddî refahı ve saadeti için müminlere, kişisel vazifeler yanında içtimai ödevler de yükler Cemiyeti oluşturan kişileri inançta, yaşayışta, gayede, ızdırap ve refahta birleşmesi gereken kardeşler ilan eder Bu hususta Hz Peygamber (s a v) "Birbirini sevmede, birbirlerine acımada ve korumada müminler bir vücut gibidir Vücudun herhangi bir organı rahatsız olursa, diğer organlar toptan humma ve uyumsuzluğa tutulur" buyurmuştur Ayrıca ayırım yapmaksızın bütün insanların birbiriyle kenetlenmelerini birbirine yardım elini uzatmalarını, bir iman vazifesi olarak emretmiştir
Cenab-ı Hakk: "  İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak konusunda birbirinizle yardımlaşın; günah işlemek ve haddi aşmak üzere yardımlaşmayın " [863] buyuruyor Bu tür sosyal vazifelerimizi yapmadıkça Müslüman olarak yaşayabilmemize imkân yoktur Çünkü "Gerçek müminler kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler " [864]Ayrıca yine “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz Birbirinizi sevmedikçe de tam anlamıyla iman etmiş olamazsınız ” [865]buyuran Hz Peygamber(s a v), cemiyetin temelini en sağlam bir tarzda şöyle ifadelendirmiştir:
"İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır " [866]
Zira Allah Teala:“Hepiniz birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, sakın ayrılıp bölünmeyin ” [867] emri ilahiyesiyle cemaat olunmasını ve kulluğun gereklerini yerine getirmede cemaat olunca pek çok farzı yapma imkanı bulunulacağını belirtmiştir
Ancak ferdin yalnız başına bu düzeye gelmesi zordur Müslüman cemaatiyle birleşip kaynaşması, gökten yere uzanan mutluluk ipi*ne hep birlikte sarılıp tutunmaları gerekir Bunun için konumuzu oluşturan ayette: ”Hepiniz birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, sakın ayrılıp bölün*meyin”, emri verilmekte, bununla ferdi topluma yanaştırıp kaynaştırarak cemaatleşme bilincine eriştirmeyi amaçlamaktadır
Allah'ın insanlıktan yana uzanan ipi,düzen ve disiplini gerektirir;fer*t bu disiplin içinde toplumun kopmaz bir parçası haline getirir Bu ipe sarılmayan kendini ilahi disiplinin dışına itmiş olur, böyle olunca da ce*maatten ve toplumdan kopma mutsuzluğuna düşmüş sayılır Ayrılan her fert ya gayri İslam’i toplumların, ya da insan ruhunu inkar eden maddecile*rin yemi olur Bunun için Peygamber Efendimiz (s a v): ”Cemaat rahmettir ayrılık azaptır ” [868] buyurmuştur
O halde Allah'ı bilmek Onu sevmek, O'ndan üstün bir saygı havası içinde korkmak, kalblerin aynı doğrultuda birleşmesini, bu da cemaatle şen mü'minlerin bir arada belli ve belirli ölçüler içinde günlük ibâdetlerini yerine getirmelerini sağlar Allah ile İslam cemaati arasındaki engellerin kalkmasına yardımcı olur Yenilmez bir kuvvet, dönüş yapmayan bir ham*le oluşturur Bunun için Resulullah Efendimiz (s a v): “Allah'ın rahmet ve kudret eli cemaat üzerinedir ” buyurmuştur [869]
Bilinmelidir ki,cemaat mensupları rastgele, tesadüfen veya alelade şartların bir araya getirdiği,yaptıklarını bilmeyen, hangi şartlar altında bir araya geldiğinden habersiz ve şuursuz kimseler değillerdir Öyleyse cemaat, şuurlu bir birlikteliktir Kuru kalabalık, bir kitle değildir
Bir topluluğun cemaat adını alabilmesi için, o topluluğun belli bir fikir etrafında, belli bir hedefe gitmek üzere bir araya gelmesi, belli ilkelere bağlı olması ve başlarında cemaat ile özdeşleşmiş, aynı amaca bağlı yetkin bir imamın (önderin) bulunması gerekir
İşte böyle bir oluşumun içindeki birliktelik insanın Rabb’ine karşı görevlerinin çoğalmasına ve safileşmesine sebep olur
Dini öğrenmek, öğretmek, yaşamak yaymak tek başına olacak bir iş değilse,insanın terbiyesi de ayrı bir farzdır ve bu da tek başına mümkün değildir Zira zamanımızda Müslümanların tek başına kulluktaki başarısızlıkları aşikar olmasına karşın , bir mürşid-i kamilin terbiyesi altında cemaatte belli bir metot ve düzen içinde gerçekleştirmesi ve nefsin terbiyet olması bu işin ehemmiyetini daha da elzem kılmıştır
Öyleyse cemaat olmak sadece kuru kuruya bir beraberlik düşüncesi değildir cemaat olmak bilinçli bir tercihtir Zira mü’minlerin aralarındaki bağ iman bağıdır; soy, hemşerilik, ırk, kabile, hizip, ya da vatandaşlık, hele hele çıkar beraberliği hiç değildir
Onun içindir ki Allah’ın Resulü(s a v): “…Allah’ın yardımı cemaatle birlikte olanlaradır Cemaatten ayrılan kişi ile de Şeytan beraber koşar " buyurmuştur [870]
Abdullah b Mes'ud(r a) dedi ki: "Topluca Allah'ın ipine sarılın ve ayrılığa düş*meyin" buyruğu cemaat olun demektir Şüphesiz yüce Allah, birbirimizle kaynaş*mamızı emretmekte ve ayrılığı yasaklamaktadır Çünkü ayrılık, (tefrika) he*lak olmaktır, cemaat ise kurtuluştur Şöyle diyen İbnü'l-Mübârek'e Allah'ın rahmeti olsun:
"Şüphesiz cemaat hablullahtır Ona yapışın, Onun sapasağlam kulpuna yapışarak korunun " [871] demiştir
Hal böyle iken cemaat olmanın sıkıntıları ve zorlukları da mevcuttur Düşünülürse ayrı örf,anane ve ahlak yapısına sahip,değişik karakterlerde hiç tanışmayan insanların birlikteliklerinden oluşan bir cemaatte,elbette barışıklığın zorluklarını da içinde taşır
Şu bilinmelidir ki, cemaat içinde olmanın bu zorlukları ve bütün sıkıntılarına rağmen Allah için cemaat olmak, yalnızlıktan hayırlıdır
|