Yalnız Mesajı Göster

Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Soru 1: Elestü: Kâlû–Belâ Ne Demektir?




Soru 5: Allah (cc) çok insanlara, araba, apartman, mal, mülk, itibar, arkadaş, şan, şöhret vermiş Bazı insanlara da fakirlik, dert, musibet, elem, keder, vermiş; sonraki insanlar çok mu kötü yoksa Allah öbürlerini çok mu seviyor? Uçmak için yaşayanla, sürünmek için yaşayan arasındaki fark nedir?

Cevap: Böyle bir soru, ancak öğrenmek maksadı ile sorulabilir Başka türlü günaha girilmiş olur Esasen, içinde böyle bir derdi olan insanın da, bunu sorması lazımdır

Allah (cc) dilediğine at, araba, han, hamam, taksi, apartman verir; dilediğini de fakr u zaruret içinde kıvrandırır Ancak bütün bunlarda, âile ve sâireden gelen bazı sebepler de inkâr edilmemelidir Meselâ, bir insanın mal kazanma dirâyet ve kiyâsetini inkâr etmek mümkün olmadığı gibi, kendi devrinin şartları içinde kazanma yollarını bilmesi de, kazancına sebep olması bakımından inkâr edilemez Bununla beraber Allah (cc), bazı kimselere, liyâkat izhar ettiği halde, yine onlara mâl-menâl vermemiştir Mâmâfih, zayıf bir hadis-i şerifde; Allah’ın, malı sevdiğine-sevmediğine, din ve îmânı ise sevdiğine verdiği ifade edilmektedir5 ki, mevzumuz itibariyle oldukça manidardır

Bir de, mal-mülk mutlaka hayır sayılmamalıdır Evet, bazen Allah (cc) mal-menâl ve dünyevî huzur ve saadet isteyenlere, istediklerini verir; bazen de vermez Ama, Allah’ın (cc) hem vermesi, hem de vermemesi hayırlıdır Zira, sen iyi bir insan ve verileni de yerinde kullanacak isen, senin için hayırlıdır İyi bir insan değil ve istikâmetten de ayrılmış isen, Allah’ın vermesi de vermemesi de senin için hayırlı değildir

Evet, istikâmetin yoksa, fakirlik senin için küfre bir vesiledir Çünkü, o seni Allah’a karşı isyâna sevk eder de, her gün O’na karşı yeni bir isyân bayrağı açarsın Yine, şayet sen istikâmette değilsen; kalbî ve ruhî hayatın da yoksa, senin zenginliğin de senin için bir belâ ve musibettir, “Mal ve evlâd, dünya hayatının zînetidir ve bir ibtilâdır”(Kehf, 18/46) Şimdiye kadar çok kimseler bu imtihanı kaybetmiştir Nice servet sahibi kimseler vardır ki, servet içinde yüzdükleri halde, nankörlüklerinden ötürü, kalblerinde tecelliden en ufak bir parıltı ve aydınlık yoktur

Binâenaleyh, bunlara, Cenab-ı Hakk’ın mal ve menâl vermesi bir istidraç ve sapmalarına bir vesiledir Ama bunlar herşeyden evvel ruhî ve kalbî hayatlarını öldürdükleri ve Allah’ın verdiği fıtrî kabiliyetleri çürüttükleri için, buna müstahak olmuşlardır

Bu arada, Efendimizin (sav) şu hadislerini kaydetmek de yerinde olur: “İçinizde öyleleri vardır ki, ellerini kaldırıp Allah’a kasem ettikleri zaman, Allah (cc) onların yeminlerini yerine getirir Ve yeminlerinde hânis kılmaz Berâ bin Mâlik, onlardan birisidir”6 Halbuki Enes’in kardeşi Berâ’nın ne yiyeceği ne de yatacak bir yeri vardı O âdetâ, kût-u lâ yemûtla yaşıyordu İşte, Berâ gibi saçı başı karışık, nice pejmûrde görünüşlü ve perişan sayılacak kimse vardır ki, onlara büyük insanlar nazarıyla bakılmış ve kalblerinin büyüklüğü, içlerinin derinliğiyle değerlendirilmişlerdir Rasul-ü Ekrem (sav) diliyle, yemin etseler, Allah, yeminlerinde yalan çıkarmayacağı kişiler olarak vasıflandırılmışlardır

Onun için; ne müstakillen servet, ne de fakirlik bir felakettir Belki yerine göre fakirlik de servet de Allah’ın en büyük nimetlerindendir Allah Rasûlü (sav) irâdesiyle fakirliği ihtiyar buyurmuştur “İstemez misin dünya onların olsun, âhiret bizim”7 buyurmuşlardır Hz Ömer, dünya servetleri devlet hazinesine aktığı halde, bir fakir insan gibi, kût-u lâ yemûtla geçinmiş ve fazlasını istememiştir

Ama, öyle fakirlik de vardır ki, -Allah muhafaza buyursun- küfür ve dalâlettir Meselâ: Yukarıdaki sözler tahkik niyetiyle bir mü’minin ağzından çıkmasaydı da, bir nankörün ağzından çıksaydı, Allah’ın nimetlerine karşı şikayet eden o kişi, kâfir olurdu

Demek ki, yerine göre fakirlik nimet, yerine göre de devlet Asıl mesele, kalbde musaddıkın bulunmasıdır Yani:

“Ya Rabbi, senden ne gelirse gelsin makbûlümdür
Hoştur bana Sen’den gelen, ya hıl'at ü yahut kefen;
Ya taze gül, yahut diken, lûtfun da hoş, kahrın da hoş”

Şarkî Anadolu’da; “Sen’den, o hem hoş, hem bu hoş” derler

İnsan hil’at giyip servet içinde de yüzse, Allah’la beraber olduğu takdirde, Abdülkadir Geylânî gibi, yine ayağı velilerin omuzunda ve mübarek başı da Rasul-ü Ekrem’in (sav) dâmenine dokunacaktır Ama Allah ile münasebeti yoksa, o fakirin dünyâsı da hüsrân, âhireti de hüsran demektir Keza Allah ile beraber olmayan zengin, zâhiren dünyada mesud gibi görünse de, neticede ağır bir hüsrana uğrayacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla