Yalnız Mesajı Göster

Depremin Oluşumu

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Depremin Oluşumu




[ B- Depremin İlâhî Yönü ]
Depremler ve diğer doğal afetler her ne kadar tipik tabiat hadiseleri iseler de, kuşkusuz onların bir de ilâhî yönü mevcuttur Hadiseyi sadece tabiat olayı olarak görmek ve Allah Teala'nın iradesini devre dışı bırakmak yanlış ve tek taraflı bir değerlendirmedir Depremler, yüce yaratıcının emri, iradesi ve kudretiyle oluştuğu için olayın hem ilâhî irade ile ilgili yönüne, hem de maddi yönüne bakmak durumundayız Bu kısa açıklamadan sonra depremle ilgili olarak kader ve tevekkül ilişkisine kısaca değineceğiz

1- Deprem, Kader ve Kaza
Bazı insanlar herhangi bir felâkete uğradıklarında, bunu kendilerine has bir takım yorumlarla açıklamaya çalışarak işi alın yazısına bağlarlar, bu noktada insanın kusurlarının, iradesini yanlış yolda kullanmasının etkisini dikkate almazlar, kolaycı yolu seçerler Bir kısım insanlar da tamamen materyalist bir anlayış içinde, ortaya çıkan hadiseleri ilâhî boyutu olmayan birer tabiat olayı olarak görürler Her iki yaklaşım da doğru değildir Konuya açıklık getirmek için kader ve kazanın ne olduğu üzerinde biraz durmak gerekmektedir

Kader, sonsuz ilim sahibi, kendisi için geçmiş, hal ve gelecek diye zaman dilimleri bahis konusu olmayan Allah'ın, mikro âlemden makro âleme, zerrelerden sistemlere ve gelecekteki bütün hayatıyla insana kadar en küçükten en büyüğe tüm kâinatı ezeli ilmiyle plânlayıp programlaması ve bunları, ilmî plândan alıp varlık âleminde göstermesi için, levh-i mahfuz'da tespit ve tayin etmesidir Kaza ise, Allah'ın, kaderde tespit ve tayin edilen bu şeyleri, zamanı gelince varlık âlemine çıkarması ve hükmün uygulamaya konulmasıdır

Kader ve kazaya ilişkin ayet ve hadisler incelendiğinde ortaya iki tür kader var olduğu görülür

a) İnsan iradesinin hiçbir etkisinin bulunmadığı, doğrudan Allah'ın takdir, irade ve yaratmasıyla gerçekleşen kaderdir Kâinatın yaratılması ve kâinatta cereyan eden tabiat olayları bu kategoriye girer

b) İnsanın cüz'i iradesinin etkili olduğu kaderdirKader denince ilk akla gelen bu tür kaderdir İnsanın hür irade ve tercihine bağlı olarak oluşan bu kader, insan iradesi hesaba katılmadan düşünülemez Başka bir ifade ile bu tür kader, insanın iradesiyle Allah'ın yaratmasının beraberliğidir Şöyle ki, Allah, insanın iradesini hangi yöne sarfedeceğini ezili ve sonsuz ilmiyle bildiği için kaderi ona göre programlamakta, zamanı gelince de kul iradesini öyle yönlendirdiğinden Allah da kulun irade ettiği şeyi yaratmaktadır Eğer Allah kader plânında takdir ettiği şeyi bozmaz ve değiştirmezse o şey aynıyla hayata geçer Neticede kul olumlu şeylerde sevap, olumsuz şeylerde de günah kazanır Şu kadar ki, Allah kulun tercihine göre yarattığı bazı fiillerden hoşnut olurken, bazılarından hoşnut olmaz Kul namaz kılmak isterse, Allah bu fiili hoşnut olarak yaratır; fakat küfür ve günahı sevmez, ama kul yönelince de hoşnut olmadığı halde onları yaratır Allah'ın hoşnut olmadığı bir şeyi yaratması, sorumluluğun ilâhî iradeye ait olmasını gerektirmez Zira, bu yaratma kulunun isteği doğrultusunda gerçekleşmektedir O halde sorumluluk ta ona ait olacaktır Diyelim ki bir insan, kanser yaptığı bilinen bir maddeden korunmayarak bu hastalığa yakalandı Şimdi bunda sorumlu kader mi, yoksa tıp ilminin verilerine aykırı davranan insan mı sorumlu olacaktır? Elbette insan sorumlu olacaktır Gerekli önlemleri almamanın sonucunda hastalanan bu insanın acı çekmesi, büyük masraflar yaparak hastane hastane dolaşmasının yanında, ahirette-sünnetullaha-tabiat kanunlarına riayet etmemenin hesabını da Allah'a verecektir Bu konuda dindar olanla olmayan, günahkârla günahsız olan arasında bir fark yoktur Zira fıtrat kuralları kim olursa olsun herkes için geçerlidir Onun kurallarına uyan rahat bir hayat yaşar, uymayan da sonuçlarına katlanır

İnsan iradesinin etkili olmadığı kader kapsamına giren olayların takdirinde mutlak faydalar vardır Allah insana sırf zararı dokunsun diye hiçbir şey yaratmaz Ancak insan sünnetullaha, Allah'ın kâinata koyduğu düzene ve sisteme aykırı davranarak bunları kendi aleyhine çevirebilir Yağmurun insan için önemi açıktır Ormanlık alanların tahrib edilmiş olduğu bir ortamda, yağan yağmurların sele dönüşmesinden herhalde insan sorumludur Yine, gündelik hayatımızda önemli bir yer işgal eden atom enerjisinin, insanlığın helâkına sebep olabilecek bombalara dönüştürülmesinden kader asla sorumlu tutulamaz

Deprem konusuna gelince; bu olaylar da yaratılmış tabiat hadiseleri olarak kuşkusuz Cenab-ı Allah'ın bilgisi dahilinde vuku bulmaktadır Bu teknik ifadesiyle "kaza"dır Oluşması itibarıyla sünnetullaha, yani Allah'ın kâinata tatbik ettiği kevnî kanunlara mutlak manada bağımlıdır Depremin olumsuz sonuçlarının önlenmesi ya da hafifletilmesi noktasında sergileyeceğimiz eksikliklerin sorumluluğu tamamen bize aittir Bize düşen görev, aklımızı ve diğer melekelerimizi kullanarak gerekli tedbirleri almaktır Nasılsa böyle olacaktı, kader değişmez tarzındaki teslimiyetçi anlayış İslâm'a aykırıdır; bu yanlış anlayış sorumluluktan ve yapılan hataların acı neticeleri ile yüzleşmekten kaçmaktır

Kur'an'da Allah'ın müminlere yardım edileceği sıkca ifade edilmektedir Ancak bu yardımın gerçekleşmesi için de inananların, üzerlerine düşeni yapmaları gerektiği vurgulanmaktadır Kulun, üzerine düşeni yapmadan Allah'ın yardımını umması yanlıştır, Kur'an'ın öğretisine aykırıdır

2- Deprem ve Tevekkül

İslam'ın en önemli prensiplerinden birisi de tevekküldür Tevekkül, "bütün tedbirleri aldıktan sonra Allah'a sığınmak ve O'na güvenmektir" Tevekkülü şu şekilde de formüle edenler olmuştur: "Maksada erişmek için lâzım gelen maddi ve manevi sebeplerin hepsine yapıştıktan ve başka yapacak hiçbir şey kalmadıktan sonra Allah'a itimat etmek ve ondan ötesini Allah'a bırakmaktır"10 Şu halde gerekli tedbirleri almadan tevekkül etmenin İslâm'la bağdaşmayacağı açıktır Kur'an-ı Kerim'de: "İhtiyati tedbirlerinizi alınız"11; "Kendi kendinizi tehlikeye atmayınız"12 buyrulmuştur Hz Peygamber (sav) yıkılmak üzere olan bir yapının dibinden geçtiğinde yürüyüşünü hızlandırmış, oradan süratlice uzaklaşmıştır Orada bulunanların bazıları Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun diye sorduklarında: "Allah'ın kaderinden kaçışım da Allah'ın kaderidir"13 cevabını vermiştir Yine Hz Peygamber bir hadisinde: "Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız"14 bir diğerinde ise: "Bir yerde veba olduğunu haber alırsanız, vebanın üzerine gitmeyiniz Siz bir yerde iken veba olursa, vebadan kaçarak oradan çıkmayınız"15 buyurmuştur

Evimizi yaptığımız yerler ve binamız hakkında gerekli araştırmayı yapıp tedbirleri almadan, binalarımızı ilmine ve tekniğine göre yapmadan, işleri Allah'a havale etmek ve netice itibariyle meydana gelen musibet, belâ ve kazaları, "Allah böyle dilemiş, takdiri ilâhî buymuş, kader" deyip geçiştirmek asla doğru değildir Bu konuda bize düşen görev vazifemizi yapmak, Allah'ın işine de karışmamaktır Bütün esbaba sarıldıktan sonra meydana gelecek musibet, felâket ve zararlar için müslüman Allah'a sığınmalıdır Tevekkülün gerçek espirisi de budur

3- Deprem ve Sorumluluk

İnsan sorumlu bir yaratıktır Zira kendisine irade hürriyeti verilmiştir Bu itibarla yaratılmışların en şereflisidir Ve her şey onun emrine verilmiştir İnsan, yaratıcısına karşı ibadet etmekle; insanlara ve diğer hak sahiplerine karşı da adaletli davranmakla görevlidir İnsanın Allah'a karşı görevlerini ihmâl etmesi halinde bunun Allah tarafından affedilebileceği, ancak insanlara karşı işlenmiş suçların, kul hakkını doğurması sebebiyle, affedilmeyeceği, bu gibi suçların affedilmesi yetkisinin ancak hak sahiplerinin elinde olduğu ifade edilmiştir

Depremde binaların yerini belirlemekle görevli olanlardan tutun, imar ve iskâna izin verenlere, eksik malzeme kullanan müteahhitlere, onları denetleme ile görevli mimar ve mühendislere, tehlike arz eden ve girilmez raporu verilen binalar ve enkazın içine tedbirsizce girenlere varıncaya kadar, herkesin belirli ölçülerde sorumluluğu vardır Herkes, sorumluluğu nispetinde Allah Teala'ya hesabını verecektir Cenab-ı Allah: "Kim zerre kadar iyilik işlerse onun karşılığını görür Her kim de zerre kadar kötülük işlerse onu görür"16 buyurmaktadır

Allah Teala da insana hürriyet vermiştir Ona tam bir hürriyet ortamı içinde seçme hakkı tanımıştır İnsandan aklını iyi kullanarak ve kendini geliştirerek seçimlerini kendisi, tabii ve sosyal çevresinin hayrına olacak bir şekilde doğru yapmasını istemiştir Aksi takdirde insanın, yanlış tercihlerinden dolayı da sorumluluktan kurtulamayacağı belirtilmiştir "İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor"17 Masum bir kimseyi öldürenin bütün insanları öldürmüş gibi, bir kimseyi kurtarmanın da bütün insanları kurtarmış gibi olacağını ifade eden ayet18 görevi yapmama ve ihmâl yüzünden ölüme sebep olmanın ne kadar ağır sorumluluk getireceğini gözler önüne sermektedir Depremin meydana geldiği bölgenin arazi yapısı ile ilgili bilgiler ortada iken, buna uygun dayanıklı evler yapmayan, malzemeden çalan kimseler ile bunlara izin ve ruhsat veren herkesin dinî ve hukukî açıdan büyük sorumluluk altına girdikleri açıktır

Allah, insanlar arası ilişkileri hak ve adalet çizgisinde tutmak, insanların birbirlerine zarar vermesini önlemek için müeyyideler getirmiştir Bu maksatla, haksızlığı ve zulmü yasaklamış ve insanı bütün eylemlerinden dolayı sorumlu tutacağını bildirmiştir Deprem bölgesinde yaşayıp veya tesadüfen orada bulunup da başkalarının hatalarından dolayı hayatını, malını veya sağlığını kaybetmiş olanlar, kısacası depremden etkilenen insanların günahlarını hatalı olan insanlar çekeceklerdir Masum insanlar için musibetler ahirette bağışlanma ve rahmet vesilesi olacaktır

Önemle üzerinde durulması gereken bir husus daha vardır O da, depremden korunma cihetinde bilim adamlarının ve uzman kişilerin önerilerini dikkate almamanın da insanı sorumluluk altına sokacağıdır Tedbirli olmak dinin emridir Bu emrin dikkate alınmaması, tabiatıyla sorumluluğu gerektirecektir Şu halde Allah'ın bir gün bizi hesaba çekeceğini düşünerek, yükümlülüklerimizin gereğini bir bütün olarak yerine getirmemiz gerekmektedir Dünya ve ahiret saadetinin temelinde bu anlayış yatmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla