Prof. Dr. Sinsi
|
Depremin Oluşumu
[ Deprem İlâhî Bir İkaz ve Ceza mıdır? ]
Allah Teala, asla kullarına zulüm yapmaz ve onların kötülüğünü istemez Fakat insanlar kendilerine zulmederler 22 Deprem hadisesini ancak bu Kur'anî bakış açısıyla sağlıklı bir çerçevede değerlendirebiliriz Şunu hemen belirtelim ki depremin acı bilançosunun altında ağırlıklı olarak beşerî ihmâller vardır Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Allah tabiat hadiseleri için bazı kurallar koymuştur İnsanların bu kanunlara uygun olarak hareket etmeleri gerekmektedir Eğer dere yataklarına ev yaparsanız, selin evleri önüne katmasını Allah'ın bir cezası olarak değerlendiremezsiniz Keza fay hattı üzerinde olduğu bilinen yerlere depreme dayanıklı evler yapmazsanız, depremde evlerin enkaz haline gelmesine Allah'ın cezası olarak addedemezsiniz Bunlar insanların ihmâllerinin açık neticeleridir ve sünnetullaha uygun sonuçlardır Nitekim Kur'an'da; "İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden, karada ve denizde fesat çıkar Allah da belki dönerler diye, yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır "23 buyurulmaktadır
Şu halde her doğal afeti ilâhî bir cezalandırma olarak değerlendirme Kur'an açısından doğru bir değerlendirme tarzı olmasa gerektir
Kur'an-ı Kerim, geçmiş birtakım ümmetlerin davranışları, inkâr ve isyanları sebebiyle toplu ve şiddetli azaba uğratıldıklarını bize haber vermektedir Mesela; Hz Nuh, Lut ve Şuayb kavimleri işledikleri hata ve günahları sebebiyle topluca helâk edilmişlerdir Yüce Allah, bunları kitabında ibret olsun diye zikretmektedir
Bütün bunlarla birlikte depremleri Allah'ın belirli bir kesime cevabı ve cezası olarak görmek son derece yanlıştır Bu tarz değerlendirme, sorumluluktan kaçmak ve suçu başkalarına atıp rahatlamak ve deprem gerçeğinin insana ilişkin maddi ve somut gerçekleriyle yüzleşmekten çekinmektir Gerçeklerle yüzleşmek, çoğu kez insana acı verir, ancak uzun vadede insanların hayrına vesile olur Şurası iyi bilinmelidir ki hiç kimsenin, bir toplumda meydana gelen afetin, belânın veya musibetin, yaşanan, meydana gelen, ya da süregelen herhangi bir olaya, ya da kişi veya kişilere birebir bağlı olarak meydana geldiğini söylemeye hakkı ve yetkisi yoktur Müslümanlar, değerlendirmelerinde dinin yasakladığı aşırılıklardan ifrat ve tefritten uzak durmalıdırlar Aksi yöndeki tutumlar kargaşa ve fitne sebebi olabilir Bu da bir tür haksızlık ve zulümdür
Yeri gelmişken birkaç noktayı daha vurgulamakta fayda vardır: Gerçeğe tamamen aykırı olarak, Kur'an-ı Kerim'de depremin vuku bulacağının yazılı olduğu, bazı kimselerin, Kur'an ayetlerine bakarak depremin vaktini ve yerini önceden haber verdiği söylentileri dolaşmaktadır Bu söylentileri Kur'an ve sünnet çizgisinde temellendirmek mümkün değildir Müslümanlar bu gibi asılsız ve mesnetsiz iddialara itibar etmemelidirler Kur'an-ı Kerim surelerinin, ayetlerinin veya kelimelerinin sayılarından yola çıkarak ebcet ve cifir hesabı ile birtakım sonuçlar çıkarmaya kalkışmak, eskilerin tabiriyle "hurufîlik" teşebbüsüdür Böyle bir şey dine ve Kur'an'a yapılabilecek en büyük haksızlıktır Hele hele bu, Kur'an'ın mucizevî bir kitap olduğunu ispat etmek için yapılıyorsa, bilinmelidir ki ilâhî kelâmın buna hiç ihtiyacı yoktur O'nun bizzat kendisi büyük bir mucizedir O, bir hidayet kaynağı ve rehberdir Harflerden hüküm çıkarmak şeklinde zaman zaman görülen eğilim, İslâm'a yabancı olan başka kültürlerin ürünüdür Bunun İslâm'la ilgisi olamaz Zira gaybı ancak Allah bilir Bu noktada İslâm, konuyla ilgili çalışan bilim adamlarının söylediklerine itibar etmemizi telkin etmektedir
1- Suç ve Cezanın Şahsiliği Prensibi
Kur'an-ı Kerim'de herkesin kendi işlediği suçlardan dolayı ceza göreceği ifade edilmektedir Bu genel bir prensiptir Bu konuya temas eden ayet-i kerimeler şunlardır:
"Herkesin kazandığı kendisinedir Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez "24
"Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez "25
"Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez İnsan ancak çalıştığına ulaşır "26
"Kim kötülük yaparsa cezasını görür Kendisine Allah'tan başka ne dost, ne de yardımcı bulur Erkek veya kadın, mümin olarak, kim yararlı işler işlerse, işte onlar cennete girerler Kendilerine zerre kadar zulmedilmez "27
"Herkesin kazandığı sevap kendi lehine, yüklendiği günah da kendi aleyhinedir "28
"Kim iyi amel yaparsa, kendi lehine, kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir "29
Hz Peygamber de bu konuda şunları söylemiştir:
"Kişi ne babasının, ne de kardeşinin suçundan dolayı mesul tutulamaz "30
"Dikkat ediniz, bir suçlu ancak kendi aleyhine suç işler "31
Ancak, ilâhî hikmet gereği, cezanın şahsiliği prensibine bazı durumlarda istisnalar getirilebilir
2- Bazı Durumlarda Cezanın Umumi Oluşu
Bir takım hatalar ve suçlar vardır ki, bunların zararı umumi olur O hatanın sebep olacağı fitne, getireceği sıkıntı, yalnızca onu yapanlara zarar vermekle kalmaz, o işe bulaşmamış ve o işe girmemiş olanlara da isabet eder Bir çok masumları da etkiler Deyim yerinde ise, "kurunun yanında yaş da yanar " Hz Peygamberin benzetmesiyle, su ihtiyacını karşılamak için bir geminin dibini delmek, sadece bu fiili işleyeni değil, gemide bulunan herkesi tehlike ile karşı karşıya getirir Gemideki tayfanın hepsi sulara gömülerek hayatını kaybeder Bu kötü sonuca engel olmak için yapılması gereken şey, gemiyi delen kişinin eylemine engel olmaktır İslâm, zararı genel olacak olumsuzlukları önlemek için emri bi'l-ma'ruf ve nehyi ani'l-münker ilkesi getirmiştir İyiliği emredip kötülükten sakındırmayı ifade eden bu ilke, toplumda iyiliğin ve güzelliklerin egemen kılınması ve yaygınlaştırılması, kötülüklerin önüne geçilmesi ve böylece erdemli bir toplum oluşturulmasını ifade etmektedir Şu halde müslümanlar birbirlerini kontrol etmelidirler Bir müslüman diğer bir müslümanda gördüğü hatayı, onu kırmadan, incitmeden, kardeşlik anlayışı içinde düzeltmeye çalışmalıdır Bu İslâm kardeşliğinin bir gereğidir Bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesi, son derece çarpık ve İslâm'dan uzak bir anlayıştır
|