Yalnız Mesajı Göster

Depremin Oluşumu

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Depremin Oluşumu




[ A- Depremden Çıkarılması Gereken Sonuçlar ]
Gerek Gölcük ve gerekse Düzce depremi bir çok önemli sonucu gözlerimizin önüne sermiştir Bu sonuçların önemli bir kısmı maalesef olumsuzdur; bir kısmı da olumlu nitelik taşımaktadır Yaşanan acıların tekrarını önlemek için aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi gerekir

1- İşi Ehline Vermek

Depremin bütün çıplaklığı ile ortaya çıkardığı bir başka yanlışımız da işlerin ehline verilmemesidir Halbuki Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de açık bir şekilde; "Allah size emanetleri ehline vermenizi emrediyor"32 buyurmaktadır Bu ilâhî emir, bütün alanlarda İslâm'ın olmazsa olmaz şartıdır Deprem bölgesinde gördük ki, bir çok bina teknik yönden kusurlu olduğu için yıkılmış ve binlerce insanımıza mezar olmuştur Bu binaların yapılması ehil ve uzman kimselere verilmiş, bilim ve tekniğin icabı yerine getirilmiş olsaydı, yani bir bakıma sünnetullaha riayet edilseydi, kuşkusuz fatura bu kadar acı olmayacaktı Yapılan araştırmalar sonucunda malzeme eksikliği, proje hatası vs bir çok teknik kusur ortaya çıkmıştır Kusurlu olanlar ölen insanların hesabını Allah'a muhakkak verecektir

Emanetlerin ehline verilmesi ilkesine riayet edilmesi halinde toplumda hiçbir problemin olmayacağını söylemek mümkün değildir Ancak emanetlerin ehline verildiği ve ehil insanların rağbet gördüğü bir toplumda problemlerin asgariye ineceği, bir kaos yaşanmıyacağı açıktır Emin insan olmak, kendisine herhangi bir şey emanet edilecek kimse olmak, yaptığı işin hakkını vermek, İslâm ahlâkının özelliklerinden olduğu gibi, imanı kemale ulaştıran unsurlardan birisidir Hz Peygamber bir hadisinde: "Güvenilir olmayan kimsenin imanı yoktur"33 buyurmuştur Bir başka hadisinde de: "Gerçek müslüman, başkalarının elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir"34 demiştir Netice itibariyle şu söylenmelidir: İnsanımız hem emaneti ehline verme ilkesine uymalı, hem de kendisi emanet ehli olmalıdır

2- Felâketlere Karşı Hazırlıklı Olmak

Ülkemiz jeolojik açıdan deprem, sel, çığ ve orman yangını gibi felâketin sıkça yaşandığı bir konumdadır Her bölgenin durumuna göre; ilim ve fennin teknik imkân ve uyarıları dahilinde, yapılanmaya gitmek gerekir Bunları görmezlikten gelmek, bu husustaki uyarıları göz önünde bulundurmamak, denetim ve kontrol görevi olanların işlerinde ciddi davranmamaları suçtur, kul hakkına tecavüzdür, zulümdür, felâket ve musibete bile bile davetiye çıkarmaktır

Yerleşim bölgesi seçilirken alt yapıyla ilgili her türlü çalışmanın yapılması, toprağın alt katmanlarının araştırılarak hangi tür yapının uygun olacağının tesbit edilmesi, ilgili bütün birimlerin bu hususlara araştırmalarıyla katkıda bulunmaları aynı zamanda dinî bir görevdir

Bu türden felâketlerin sonrası için her türlü tedbirin önceden alınması, yetişmiş insan gücü için her türlü eğitimin yapılması ve toplumun eğitilmesi şarttır

Depremi, maddi hayatımıza yönelik tehlikeye karşı olduğu gibi manevi ve ölüm ötesi hayatımıza zarar verecek durumlara karşı da bir uyarıcı gibi değerlendirmek gerekir Ne kadar rahat ve uzun yaşarsak yaşayalım, ölüm denen gerçekle her an karşılaşabileceğimizi, pek çok insanımızı kaybederken gördük Hayatın tüm kısalığına rağmen, onu, Rabbimizin bizden istediği yönde ne derece değerlendirip değerlendiremediğimiz konusunda bir öz eleştiride bulunmak hepimize düşen bir görevdir

3- İrade ve Yetkiyi Doğru Kullanmak

Yüce Allah tarafından bahşedilen cüz'î iradelerimizi (seçme hakkımızı) kullanarak kendimiz, tabiî ve sosyal çevremiz için faydalı olacak tercihlerde bulunmak sorumluluğunu taşımaktayız Depremlerde maddi ve manevi kayıplarımızın çok olması, söz konusu tercihlerimizi büyük ölçüde doğru yapamadığımızı ortaya koymuştur Allah, kâinattaki her şeyi insanın emrine vermiştir Hiç kuşkusuz üzerinde yaşadığımız topraklar da, insanoğlunun emrine verilmiştir Cenab-ı Hak'kın bizden istediği, emrimize verdiği vasıtaları en iyi şekilde tanımak ve onlardan en verimli şekilde istifade etmektir Sünnetullah bunu gerektirir Hal böyle iken bizler deprem riski bulunan yerlerden akıl, ilim ve tekniğin bütün imkânlarını kullanarak gerekli tedbirleri almadan istifade etmeye kalkarsak, tercihimizi yanlış yapmış oluruz Bu durumda bir takım olumsuz sonuçlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olur Yanlış tercihler bir yönden sünnetullaha karşı gelme anlamına da gelir Nitekim bir ayette: "İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ki, Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın Belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler"35 buyurulmaktadır Başka bir ayette: "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı yüzündendir Allah ise günahların bir çoğunu bağışlıyor"36 denilmektedir Burada tercihlerimizdeki isabetsizlik yüzünden başımıza bir çok felâketin geldiği anlatılmak istenmektedir Yaşadığımız son iki deprem felâketinde beşerî hatalarımızın payı büyüktür Bu itibarla yapılacak ilk iş, üzerinde yaşadığımız toprakların özelliklerini dikkate alarak, ilim ve tekniğin imkân ve uyarıları doğrultusunda, yeniden yapılanmaya gitmek olmalıdır Bunun hilâfına hareket etmek günah ve zulümdür Felâket ve musibete davetiye çıkarmaktır İstiklâl şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy, ibret alınsaydı tarihin tekerrür etmeyeceğini terennüm etmektedir 1894 yılında vuku bulan İstanbul depreminden sonra devrin hükümdarı Abdulhamit, bir ferman yayınlayarak, bundan böyle bölgede yapılan evlerin çok katlı olmaması ve bina malzemesi olarak da ahşap kullanılmasını istemiştir Benzeri uyarılar daha sonraki depremlerde de yapılmıştır Ne yazık ki bu uyarıların hiçbiri gerektiği ölçüde nazar-ı dikkate alınmamıştır Bu yüzden tarih sürekli tekerrür etmiştir Artık kendimize gelmemiz gerekmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla