Yalnız Mesajı Göster

Depremin Oluşumu

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Depremin Oluşumu




[ Depremden Sonra Yapılması Gerekenler ]
1- İbret Almak

Kur'an akıl sahibi insana, kâinatta olup bitenlere ve çevresindeki eşya ve olaylara bakarak bunlardan ibret almasını, dersler çıkarmasını emretmektedir Kâinatın işleyişi ve düzeni kadar, geçmiş ümmetlerin, işledikleri hatalar yüzünden uğradıkları acı akıbetler de birer ibret vesilesidirler Kur'an özellikle geçmiş ümmetlere ait ibretlik olayları, ders alınması için zikrettiğini ifade etmektedir Kur'an'da insanların düşünüp ibret ve tedbir almaları için geçmiş milletlerle ilgili bir çok misal verilmiştir Bu tür genel ifadelerin yanında Kur'an'da geçmiş bazı toplumların yaşadığı özel olaylar da gündeme getirilmekte, bunlardan ders çıkarılması konusunda dikkatler çekilmektedir Nitekim, Ad kavminin başından geçenler anlatıldıktan sonra "şüphesiz bunda öğüt ve ibret vardır"37 buyurulmaktadır

Allah, bunları sırf tarihi olayların birer aktarımı olarak vermiyor İnsanları, kulluk etsinler, vahyine uysunlar, dünyayı maddi ve manevi olarak imar etsinler, adaletle hükmetsinler, güzel işler yapsınlar diye yaratan Yüce Allah, bu fıtrat kanununu bozanları zaman zaman bu tür cezalarla te'dib etmiştir İşte bu tarihî hakikatler, Kur'an vasıtasıyla bizlere aktarılıyor ki aynı hatalar tekrar edilmesin Âlemlerin tek Rabbi ve hakimi Cenab-ı Allah olduğuna göre; insanların hata, isyan, günah, zulüm, kul hakkını yeme ve benzeri yanlış tasarrufları karşısında, sünnetullah devreye girerek onlar uyarılmakta ve onların tevbe etmeleri istenmektedir Sünnetullah tarih boyu hep böyle tecelli etmiştir Önemli bir nokta da şudur: Eski milletlere toptan (umumi) azaplar (isti'sal) indirilmiştir Ancak Hz Peygamber'in gelmesinden sonra toptan imha olmayacak, belki kısmî uyarılar görülebilecektir

İşte bu bağlamda depremlerin de ibret alınacak olaylardan biri olarak değerlendirilmesi, yaşananlardan ders çıkarılması gerektiği açıktır

2- Sabırlı Olmak

Müslüman başına gelen her olayda bir hikmetin bulunduğunu, ilk bakışta aleyhine görünen hususlarda bile Allah'ın kendisi için hayır murat ettiğini düşünmelidir Bu konuda: "Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken siz onu hoş görmezsiniz Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken siz onu seversiniz Allah bilir, siz bilemezsiniz"38 buyurmaktadır

Müminler başlarına gelecek açlık, kıtlık, mal-mülk ziyanı, tabiî afetler, salgın hastalıklar gibi sıkıntılar karşısında imtihan geçirebilirler Müslümanlar sabır ve metanetleri, Allah'a olan güvenleri ile bu ağır sınavı kazanmak durumundadırlar Bu hususta Allah şöyle buyuruyor: "Mallarınız ve canlarınız hakkında imtihan olacaksınız Sizden evvel kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan da çok incitici sözler duyacaksınız Eğer sabreder sakınırsanız, işte bunlar yapmağa değer işlerdir"39

Sabretmeyen insan huzursuz olur Maruz kaldığı felâketin acısının üzerine, bir de isyanı sebebiyle günaha girer ve sabır sevabından mahrum olur Bunun karşılığında maddi olarak hiçbir şey de elde edemez Çünkü ölenler ölmüş, kaybolanlar kaybolmuştur Bunları geri getirmek mümkün değildir Ancak insan sabrederse, gerekli tedbirleri alır Allah'a dua ederse, Allah'ın gösterdiği bir yola tâbi olursa sevap kazanır ve Allah'ın yardımına mazhar olur

Musibetlere sabır oldukça zordur Bu sebeple sevabı da çoktur Allah sabredenlerin müjdelenmesini Hz Peygamberden istemektedir Şu ayet felâketler karşısında müslümanın nasıl davranması gerektiğine işaret edilmektedir: "(Ey Muhammed!) Sabredenleri müjdele Onlara bir musibet isabet ettiği zaman; "Biz Allah içiniz ve biz O'na döneceğiz" derler "Biz Allah içiniz ve O'na döneceğiz"40 gerçeğini, müslüman daima akılda bulundurmalıdır Kur'an, musibetler karşısında teslimiyet gösterip Rablerine sığınanlara, mükâfatların en güzeli olan Rablerinden bağışlanma ve sabredenlere mükâfatlarının hesapsız verileceğini bildirmektedir41

Musibetlere sabır, müminlerin Allah katında derecelerinin yükselmesine vesile olur Hz Aişe Peygamber efendimizden naklen şunları söylemiştir: "Müminlere bir diken ve ondan daha küçük bir şey isabet etmez ki bu yüzden Allah onların mertebesini bir derece yükseltmiş ve bir günahını silmemiş olsun"42 Bir müslümana bir diken hatta daha küçük bir şey batsa, Allah onu bu yüzden bir derece yükseltir ve onun bir günahını affeder

Yine müslümanların başına gelen her türlü sıkıntı ve musibetlerin, hatalarının keffareti olacağı Hz Peygamberin şu sözüyle ifade edilmiştir: "Mümine isabet eden her hastalık, yorgunluk, üzüntü ve keder mutlaka günahlarına kefaret olur"43

Bu konuyu Sevgili Peygamberimizin bir başka hadisi ile noktalayalım:

"Ne acaiptir müminin işi! Gerçekten onun her işi hayırdır Bu hal, müminden başka hiçbir kimse için böyle değildir Eğer ona sevinç verici bir şey isabet ederse şükreder Bu da kendisi için bir hayır olur Eğer ona zarar ve ziyan verecek bir şey isabet ederse sabreder, bu da kendisi için hayır olur"44

3- Dua

Deprem gibi felâket anlarında yapılması gereken en önemli işlerden birisi de Cenab-ı Hak'ka dua etmektir Dua, Hz Peygamberin ifadesiyle "ibadetlerin özü"dür Dua, sınırlı varlık olan insanın mutlak güç sahibi Allah'tan yardım istemesidir Dua, isteme anlamlarının ötesinde, kulluk espirisi içinde, Allah'ın rablık ve ilâhlık hakikatine en köklü bir sığınma hadisesidir Deki, "Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!"45 ayeti buna işaret eder

"Kulun, Rabbinin ilgi ve yardımını istemesi, O'na daima muhtaç olduğunu dile getirmesi, O lütfetmedikçe kudret ve kuvvetten mahrum olduğunun bir itirafıdır"46

Dua, insanın varlık karakterinin tabiî bir parçasıdır Onun için, kaçınılmaz ve ifası zorunlu bazı davranışlar gibi, dua da, kendi tabiatının temel yapısından kaynaklanan bir eylem, bir yöneliştir Ruhî olgunluğun doruğunda bulunan peygamberler ve velilerle, çırpınan "beşer" arasında, bu bakımdan bir fark yoktur Peygamberimizin dilinden duayı düşürmemesi bu nedenledir

Dua, aynı zamanda dua eden bireyin yaşadığı toplumsal hadiseleri, sorunları ve çıkmazları da kapsaması bakımından, toplumsal bir muhteva taşımaktadır

Burada dua ile ilgili birkaç ayet-i kerimeyi zikretmek yerinde olacaktır:

"Kullarım benim hakkımda sana soracak olurlarsa, (de ki) ben onlara yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin çağrısına karşılık veririm"47

"Rabbinize, yalvararak ve gizli bir şekilde, dua ediniz Muhakkak ki Allah aşırı gidenleri sevmez"48

"Rabbiniz şöyle dedi: "Bana dua edin, size icabet edeyim"49

Başka ayet-i kerimelerden de öğrendiğimize göre; Hz Zekeriyya,50 Hz Nuh,51 Hz İbrahim,52 Hz Muhammed Rablerine çokça dua etmişlerdir

Dualarımızda kendisine yüzümüzü döndüğümüz Allah, dua edenlerin hep yakınında ise de; kulların kendilerini Cenab-ı Hak'ka daha yakın bulacakları bazı özel zamanlar zikredilmektedir

Bu meyanda Hz Peygamberin şu hadis-i şerifleri dikkat çekmektedir:

"Rabbimiz gecenin son üçte birlik diliminde, her gece, dünya semasına nüzul eder ve der ki: Yok mu bana dua eden, duasını kabul edeyim; yok mu benden isteyen, istediğini vereyim; yok mu bağışlanmasını talep eden, mağfiret edeyim"53

"Kul Rabbine en fazla secdede iken yaklaşır Bu nedenle secdede duayı çok yapınız" 54 Başka hadis-i şeriflerde de, Cuma namazında, ezan ile kamet arasında geçen zaman süresince yapılan yakarışların geri çevrilmeyeceği beyan edilmektedir55

Duaların kabulü konusunda sabırlı olmak gerekir Hzpeygamber, bu konuda şunları söylemiştir: "sizden biriniz dua ettiği zaman, duasında azimli ve istekli olsun"56 "Hiçbir müslüman yoktur ki, içinde günah ve akrabayla münasebeti kesme isteği olmayan bir şeyi Allah'tan istesin de, Allah ona bunu şu üç şekilden birisiyle vermesin: Ya hemen o kulun isteği yerine getirilir; yahut Allah kulun isteğini ahirete saklar; ya da dilediğinin dengi bir kötülüğü ondan savuşturur" Orada bulunanlar dediler: "O halde çok dua edelim!" Hz Peygamber buyurdu ki, "Allah da kabul eder"57

Sonuç olarak bütün müslümanlar, özellikle felâkete maruz kalmış insanların, secde anında, Cuma vakitlerinde, gecenin ilerlemiş saatlerinde veya herhangi bir zaman diliminde samimi olarak Allah'a yönelmeli ve toprağa sükûnet vermesini O'ndan istemelidir İnanıyoruz ki Hakim-i Mutlak Rabbimiz bu şekilde yapılacak dualara icabet edecektir

Bu noktada şu soru zihnimizi kurcalayabilir: Acaba dua depremi engeller mi? Bu soruya şu şekilde cevap verilebilir: Dua ilâhî takdirin bir parçasıdır Depremin oluşması olayında, gaz sıkışması, çöküntü ve buna benzer diğer hususlar, nasıl birer sebepse, dua da, depremin olması veya olmamasında, aynı şekilde kabul edilmesi gereken bir sebeptir Sebepler ise, sebeplerin yaratıcısı olan Allah'ın tayin ettiği sünnetlerdir Sebeplere, harekete geçmesi emrini veren O'dur Belirlenen kural, kural koyucusu olan Allah'ı mutlak manada bağlayan bir değer değildir Allah isterse bu kanunun aksine de icraatta bulunabilir Hz İsa'nın babasız dünyaya gelmesi örneğinde olduğu gibi Demek oluyor ki, Allah müminlerin duasıyla sebepleri tamamen ortadan kaldırıp depremin menfi sonuçlarını müminlerin hayırına tebdil edebilir Yeter ki insan Allah'ın razı olacağı davranışı sergileyebilsin Şu hadis-i şerif bu mantığı güzel bir şekilde ortaya koymaktadır "Allah'ın takdir ettiğinden sakınmak fayda vermez Ancak dua inmiş ve inecek olan belalara karşı fayda verir Ey Allah'ın kulları öyleyse Allah'a dua ediniz" Burada bir kez daha vurgulayalım ki dua insanı asla tedbirsizliğe sevk etmemelidir

4- Tevbe ve İstiğfar

Hz Peygamber deprem olduğu zaman sahabileri tevbe ve istiğfara davet etmiştir Rivayet edildiğine göre, Resulüllah zamanında Medine'de deprem vuku bulmuş, bunun üzerine O şöyle buyurmuştur: "Rabbiniz sizden tevbe ve istiğfar istiyor Siz de O'na dua, tevbe ve istiğfarda bulununuz"58

Tevbe, ruhumuzu arındırmanın bir yoludur Kur'an, ameli her ne olursa olsun, istisna koymaksızın, hepimizi tevbeye davet etmektedir59 Bu davet hiç günahı olmayanları da kapsamaktadır Hz Peygamber; "Ben her gün yetmiş defadan çok istiğfar ederim" buyurmuştur Cennete giden ve musibetlerden emin olmanın en güvenilir yolu tevbedir Bu hususa peygamberimiz: "Cennetin sekiz kapısı vardır Bunların yedisi kapalıdır Yalnız bir kapı açıktır ki o da, kıyamet kopuncaya kadar tevbe etme kapısıdır"60 sözleriyle işaret etmektedir

Şu halde bizlerin özellikle felâket anlarında tevbe ve istiğfar ile Allah'a sığınmamız en doğru yol olacaktır Yaşanan felâkette kusurlu olan insanlar da ancak tevbe yoluyla rahatlayabilecektir Hz Peygamberin: "Tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir" hadis-i şerifi unutulmamalıdır

Tevbe, başlı başına bir ibadettir Tevbe günahı terk etmenin en güzel yoludur Çünkü tevbe, özür beyan etmenin en müessir şeklidir Özür dilemek üç şekilde olur 1 Özür dileyen suçu işlemediğini söyler, 2 Suçu filan sebep yüzünden işlediğini beyan eder, 3 Suçluyum, kötülük yaptım, fakat vazgeçemiyorum der İşte bu son şekil tevbedir

Kur'an-ı Kerim de; "Allah hem tevbe edenleri sever hem de çok temizlenenleri sever"61 buyurmaktadır

5 - Dayanışma ve Yardımlaşma

İnsan sevincini ve kederini paylaşmak ister Paylaşılmayan sevinç ve mutlulukların insan için fazla anlamı yoktur Şurası bir gerçektir ki sevinçler ve mutluluklar paylaşınca artar Keder ve üzüntü ise paylaştıkça azalır Kur'an'da sıkça kullanılan infak kelimesi, kişinin sahip olduğu mal ve imkânları paylaşması anlamına gelir Bu itibarla deprem felâketine maruz kalmış kardeşlerimize ilgi ve alâkamızı, maddi ve manevi yardımlarımızı, teveccüh ve tebessümlerimizi yansıtmak dinî vecibelerimizden biri olarak görülmelidir

Felâket anlarında gönülden koparak yardımda bulunmanın musibet ve belâları azaltacağında şüphe yoktur Bu konuda Peygamber Efendimizin: "Sadaka, Allah'ın gazabını teskin eder ve kötülüğü giderir"62 şeklinde hadis-i şerifi dikkat çekicidir

Felâket günlerinde müslümanlar felâkete uğrayan kimselere malî yardımlarda bulunmalıdır Bu hem insanî hem de dinî bir vecibe olarak görülmelidir Bugünkü mal varlığına güvenip de hiç kimse benim yardıma ihtiyacım yoktur, ileride de olamaz dememelidir Dilimizdeki "düşmez kalkmaz bir Allah'tır" sözü çok doğru söylenmiştir Son depremlerde nice zengin ve varlıklı insanımız, 45 saniye içinde fakir düşmüştür Hatta bir lokma ekmeğe, bir bardak suya ve bir battaniyeye muhtaç duruma düşmüştür Bugün bir kimsenin maruz kaldığı musibete, yarın diğerinin maruz kalmayacağının hiçbir garantisi yoktur

Felâkete maruz kalan insanlar, bir tarafta yokluk içinde hayatlarını sürdürürken, bir kısım insanların zevk-ü sefa sürmeleri insanlıkla ve vicdanî duygularla asla bağdaştırılamaz Milletleri millet yapan fertlerinin tasada ve kıvançta birlik olabilme duygularıdır Bu duygunun kaybolması bir millet için gerçek felâketin ta kendisidir

Kur'an-ı Kerim, müminlerin kardeş olduklarını önemle vurgulamaktadır63 Müslüman müslümanı terketmez, onu yalnız bırakmaz Müslüman müslümanın dertlerine ortak olur

Müminlerin belirgin özelliklerinden ve İslâm ahlâkının temel kurallarından birisi de hayırda yarışmaktır Allah: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiye ulaşamazsınız Her ne infak ederseniz Allah onu bilir"64 buyurmaktadır

Müslümanlar, kendilerini bir an için çeşitli zorluklar içinde yaşayan felâketzedelerin yerine koymalı ve onların acılarını yüreğinde hissetmelidir Peygamberimiz: "Kendiniz için istediğinizi, din kardeşiniz için istemedikçe, gerçek manada iman etmiş olamazsınız"65 buyurmaktadır Bu sözler merhamet ve sorumluluk duygularımızı kamçılamalıdır

Büyük bir memnuniyetle müşahede etmekteyiz ki, devlet organları ve halkımız deprem bölgesinde yaşanan acıları kendi acısı olarak görmüş ve imkânlar ölçüsünde üzerine düşeni yapmaya çalışmıştır Gayretler hala sürmektedir Bu da bu konudaki İslamî espirinin, ülkemiz müslümanlarınca doğru bir şekilde kavrandığını ve hayata geçirilmeye çalışıldığını ortaya koymaktadır

Cenab-ı Hak, ülkemizi ve milletimizi her türlü afetten, kaza ve musibetten muhafaza buyursun Ülkemizin üzerine çöken kara bulutları rahmet bulutları haline dönüştürsün

Alıntı Yaparak Cevapla