Prof. Dr. Sinsi
|
Mü'min-İ Kâmilin Alâmeti (Hutbe)
Mü'min-i kâmilin alâmeti
Aziz ve muhterem Müslümanlar!
Hutbemiz olgun mü'minin alâmetlerine dairdir
İnsan saray gibi bir binadır
Cenab-ı Hakk'ın antika bir sanatıdır, kudretinin mûcizesidir
O en güzel binanın temelleri, îmanın rükünleridir
İnsanı insan eden imandır Hakikî îman insanın kalbine girip vücudunun bütün zerrelerine yerleşince maddî ve manevî dünyasını ışıklandırır
İçi dışı îman nuruyla nurlanır Her taraf nurlar içinde kalır
İnsan îman nuruyla herşeyin hakikatini görmeye başlar Herşeyin iyisine bakar
Güzel görür, güzel düşünür Hayatından lezzet alır Zindanda da olsa bahtiyardır
Çünkü o, îmanda ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamıştır
Kâmil bir mü'min, "Eşhedü ellâ ilahe illallah" dâvasına bütün zerrâtıyla îman etmiş, zerrelerden kürelere kadar herşeyin Allah'ın birliğine delil olduğunu görmüş, okumuş, ona göre inanmıştır
Onun îmanı tahkikidir Hakikî îmanı elde ettiği için kâinata meydan okuyabilir bir kuvvete sahiptir
Küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki onu korkutmaz
Belki hârika bir kudret-i samedâniyeyi lezzetli bir hayretle seyredecektir
Olgun bir mü'min, ölümden korkmaz
Zira onun nazarında ölüm bir terhis tezkeresidir Âhirete gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaktır
Dünya zindanından cennet bostanlarına bir sevkiyat, hakikî vatanına gitmek, ebedî hayata geçmektir Sonsuz bir hayatın başlamasıdır
O, yalnız Allah'tan korkar, Allah'a sığınır, Allah'a güvenir, O'nun emirlerini harfiyyen yerine getirmeye çalışır
O, Allah için işler, her işe "Bismillah"la başlar, "Elhamdülillah"la bitirir
Allah nâmına alır, Allah nâmına verir
Allah nâmına vermeyen gafil insanlarla alışverişi yoktur
Aziz mü'minler!
Cenâb-ı Hak mü'min-i kâmilin nasıl olması gerektiğini tarif ederken şöyle buyuruyor:
"Mü'minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğu zaman onların îmanlarını artırır, kuvvetlendirir ve yalnız Allah'a tevekkül ederler, namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler İşte gerçek mü'min onlardır "
Asr-ı Saâdet'te Benî Es'ad kabilesinden bir grup insan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın huzuruna gelerek "Biz de mü'minleriz Bize de yardım edin!" dediler
Fahr-i Kâinat Efendimiz bunları tanımıyordu Mü'min olduklarını gösteren alâmetleri yoktu îman dâvasına mallarıyla ve canlarıyla bir hizmette bulunmamışlardı
Halbuki îman edenlerin o büyük dâvaya hizmetleri olmalıydı İşte bu sebepten mü'minleri tarif eden başka bir âyet-i kerîme nazil oldu:
"Hakikî mü'minler onlardır ki, Allah'a ve Resûl'üne îman ederler, sonra îman hakikatlarında şüpheye düşmezler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda maddî ve manevî cihad ederler İşte sâdık mü'minler onlardır "
Anlaşılıyor ki, "Bal, bal!" demekle ağız tatlı olmuyor
Taklidî îman, sahibini kurtaramıyor Amelsiz îman çok zayıf olduğundan kurtarıcı olamıyor
Bu zamanda her mü'minin en mühim işi, taklidî îmanı tahkiki îmana çevirerek îmanı kuvvetlendirmek, takviye etmek ve kurtarmaktır
Herşeyden önce îman esaslarıyla meşgul olmak kat'î bir zaruret, ciddî bir ihtiyaç, hatta mecburiyet haline gelmiştir
Her talebenin en başta elde etmesi gereken ilim, îman ilmidir İlimlerin temeli îman ilmidir
Her muallimin herşeyden evvel Alah'tan bahsetmesi, îman hakikatlannı öğrencilerine öğretmesi lâzımdır
Yoksa hem millete, hem de devlete zarar vermiş, gençlerin hayatını tehlikeye atmış olurlar
îmandan mahrum bırakılan nesillerin eşkiya, anarşist, sarhoş, serseri olduklarını nefisperest, maddeperest, menfaatperest, putperest, hatta vatan ve millet hâini durumuna düştüklerini görüyorsunuz
Madem bu zamanın en dehşetli hastalığı imansızlıktır, îman zayıflığıdır
Öyleyse hepimizin en birinci vazifesi, îmanları kurtarmaya çalışmaktır
Bunun en kısa ve en kolay yolu da, Kur'ân-ı Azîmüşşan'ın hâlis, muhlis, manevî ve nurlu tefsirlerini, Nur risalelerini okumaktır
Asrımız insanlarının anlayışına göre yazılmış bu îman dersleri, okuyup dinleyenlere çok faydalı olmaktadır
Fenden ve felsefeden gelen sapık fikirleri çürüten, küfrün belini kıran, Kur'ân nâmına atom bombası gibi tesirli manevî bir silah, bir elmas kılıç olan delilli ve ispatlı îman dersleridir Kur'ân'ın malıdır, îmanın hakikatlarıdır
Ekmek, hava ve suya muhtaç olduğumuz kadar ihtiyacımız vardır
Mü'min-i kâmil olmak, gayretle çalışmakla olur
Yoksa "Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir "
Mü'min kardeşlerim!
Tam manâsıyla mü'min nasıl olur? Bunu Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan dinleyelim:
"Mü'minler bir bina gibidir Parçalarını birbirine bağlar, birbirine destek olurlar
Mü'min tez kızar, tez barışır
Mü'min kendisi için sevdiğini din kardeşi için de sever
İyiliklerine sevinen, kötülüklerine üzülen kimse mü'mindir
Mü'minin himmeti namaz, oruç ve diğer ibadetlerdedir
Münafıksa hayvan gibi yiyip içmek derdindedir
Allah katında en sevimli amel, mü'minin kalbini sevindirmek, sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır
Mü'min ülfet eder ve kendisiyle ülfet edilir
Ülfet etmeyen ve kendisiyle hoş geçinilemeyen kimsede hayır yoktur
İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır
Üç günden fazla mü'minin mü'mine küsüp konuşmayı kesmesi helâl değildir
Allah cümlemize îman-ı kâmil ve hüsn-i hatime nasip eylesin, âmin  
|