Prof. Dr. Sinsi
|
Ahde Vefa Ve Sözünde Durmak
AHDE VEFA VE SÖZÜNDE DURMAK
Yemîn, mîsâk, söz verme, ittifak, bir şeyi korumak, halden hâle onu muhafaza etmek, tavsiye etmek anlamlarında kullanılan bir terim Ahd kelimesi İslâmî bir kavram olarak "Ahd-ü Mîsâk' şeklinde kullanılmıştır Allah'u Teâlâ ile beşer arasında geçen birçok ahitleşmeyi insan aklına getirmektedir Kur'an-ı Kerîm'de geçen ahitleşmelerden birisi insanoğlunun yaratıcısını bilmesi ve ona yönelip ibadet etmesidir Bu tür bir ahid fıtrî bir ahiddir Allah'ın varlığına inanmak ihtiyacı, insan yaradılışında sürekli ve kalıcıdır Yalnız bazen insan şaşırıp yolunu sapıtır O zaman Allah'a ortak aramaya koyulur Oysa insan, Allah'ın resulleri aracılığıyla gönderdiği emir ve yasaklara uyarsa ahde uymuş olur Ahidleşme Kur'anî bir metottur Allah resulleri ile onlara uyan, onların ashâbı olan insanlar arasında gerek Allah'ın hükümlerini yaşama, gerek bunları muhafaza etme konusunda ahidleşmeler olmuştur
Ahd hem Allah'ın insanlara teklif etmiş olduğu hükümler ve hem de insanların Allah'a karşı veya Allah namına diğerlerine karşı yerine getirmeyi taahhüt etmiş oldukları hususlardır Kur'an-ı Kerim'de "Allah'ın ahdini yerine getiriniz" [size="4"] buyurulur Âlimler buradaki ahdi şöyle izah etmişlerdir: "Allah'ın ahidlerini îfa ediniz Gerek Allah'ın size teklif etmiş olduğu ahidleri, emirleri, nehiyleri ve gerek sizin Allah'a veya Allah nâmına diğerlerine verdiğiniz ahidleri, adakları, yeminleri, akitleri, doğru olan her tür taahhütleri yerine getiriniz İslâm'da ahdi bozmak haramdır "
Allah ile insanlar arasında birçok ahidler vardır Allah'ın insanlardan aldığı ilk ahid, onların zürriyetlerini Hz Adem'in sulbünden alıp kendi ulûhiyetini tasdik ettirmesidir
Nitekim Allah’u Teala:“Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediği vakit, "pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz" dediler (Bunu) kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu " demeyesiniz diye (yapmıştık) ” [color="Pink"] buyurarak yaratılmışlığın sebebi ilahiyesini ve verilen söze uyulmasının gereğini belirtmiştir
Allah’u Teala,kulları ile yaptığı bu ahde uymayanların kendi aleyhlerine,yani sonuçları çetin bir azab olacak sonuçla sonuçlanacak bir durumlar karşılaşacaklarını, ahdine uyanlara ise vereceği mükafatın onların leyhlerine tezahür edecek bir güzellikle sonuçlanacağını :
“Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir ” [size="4"]Diye belirterek her iki durumun da sonuçlarını kullarının gözü önüne sererek ona göre tercih yapmalarını cüzi iradelerine tevdi etmiştir
Ahde vefa konusunda İslâm son derece titiz davranır İnsanlar arası ilişkilerde güven unsurunun hâkim olması için yegane garanti vasıtası ahde vefâdır Bu güven olmadan veya sağlanmadan sıhhatli bir toplum hayatı mümkün olamaz Allah öyle bir topluma rahmet nazarıyla bakmaz
“Allah'ın ahdini misak ile belgeledikten sonra bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini emrettiği bağlantıları koparanlar ve yeryüzünü bozguna verenler varya, işte lanet olsun onlara! Ve yurdun kötüsü de onlaradır ” [size="4"]buyurmuştur
Allah’u Teala,İnsanların Kur’an-ı Mübinde belirtilen yasaklar ile hududunu aşarlarsa şeytana ibadet etmiş, onun çemberine girmiş olacaklarını doğru yolun ancak verilen ahde uymakla gerçekleşeceğini de:
"Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?"[color="RoyalBlue"] buyurulacak
Bir Müslüman’ın sözü gerçekten Allah'a verilmiş bir sözdür Müslüman, Allah korkusu taşıdığından ahdini bozmayı düşündüğü an Allah'ın kendisini hesaba çekeceğini düşünerek bundan vazgeçer Çünkü ahdine sadık kaldığında Allah katında kendisi için hayırlar hazırlandığının şuurundadır
[size="4"]"Allah'ın ahdini az bir pahaya satıp değişmeyin Eğer bilirseniz Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır " buyurmaktadır Yani Allah adına verdiğiniz sözleri , dünya hayatının getirdiği cazibe ve süsü ile değişmeyin Zira bu dünyadaki göstermelik lezzetler mü’minin ahirette karşılaşacağı nimetler yanında hiçtir
AHDE VEFADA MÜ’MİN VE MÜNAFIKLARIN SIFATLARI
Yalanla iman bir kalpte bulunmaz Mü’min emindir Emin olmayan gerçek mü’min değildir Sözünde durmamak,insanları kandırmak münafıklık alametidir
Allah’a gerçek manada iman eden kul, artık kendisine iman ettiği Allah’a döner, ayrıca iman ettiği Allah’ın müjdelerine erişmek ve tehdit ettiği şeylerden korumak için uğraşır Bütün bunları imanının hakikatine ermek, imanını sahih ve sağlam bir hâle getirmek ve tevhid inancını istikamet üzere tutmak için yapar
Şanı yüce olan Allah’u Teala Mü’minleri şöyle vasfeder:
“Onlar ki, Allah'ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmazlar ” [size="4"]
“Ve onlar ki, Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeye riayet ederler ve Rablerine saygı gösterirler ve hesabın kötülüğünden korkarlar ” [size="4"]
Allah‘u Teala,Gerek zatına ve gerekse insanlara karşı verilen ahdin yerine getirilmesi gerektiğini ve kurtuluşa eren müminlerin sıfatları sayarken:
[color="Pink"]"Onlar emanetlerini ve ahidlerini yerine getirirler " buyurur
“Müminlerdendir o erler ki Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler ” [size="4"] buyurmuştur Ahde sadakatin yolu ise doğruluktan geçmektedir
“Onlar; rabbimiz Allah dediler, sonra dosdoğru oldular ” [size="4"]
“Resûlüm sen, emrolunduğun gibi dosdoğru ol Seninle birlikte tövbe edenlerle de istikamet üzere olsunlar Aşırı da gitmeyin O,bütün yaptıklarınızı görmektedir ” [size="4"] buyurarak mü’minlerin vasıflarını netleştirmiştir
Doğruluk; düşüncede, sözde, niyette, iradede, azimde, vefâ ve amelde doğruluk şeklinde tezâhür eder Bütün bunların kaynağı, Kur'ân ve Sünnet'tedir Öte yandan, düşünce ve eylem birliği doğruluğun esasıdır Düşüncede ve inançta tam manasıyla İslâm'a yönelinmedikçe ve İslâmî hükümlere teslim olunmadıkça davranışların doğru olması mümkün değildir Doğru olan ahlâk Hz Peygamber'in ahlâkıdır; bunun dışında doğru bir yol yoktur Zira Resulullah (s a v) "dosdoğru ol" mesajı ile "Hûd sûresi beni kocattı" diye buyurarak doğruluğun önemini ve insana yüklediği sorumluluğu ifade etmiştir [size="4"]
Bugünkü beşeri sistemlerin işleyişi gerek toplumsal düzeyde gerek fert olarak, yalancılık temeline dayalıdır Çünkü insanlarda Allah korkusu kalmamıştır İnsanlar arası ahlâkî ilişkiler suni ve doğruluktan uzaktır Toplum emin bir toplum değildir, kuşku toplumudur Böyle bir toplumda hakikat, beyanların aldatıcılığı sebebiyle ortaya çıkamamakta; insanlar Allah için, O'na inanıp davranmadıklarından birbirlerine söz ve işlerinde güven duygusunu tamamen kaybetmiş görünmektedirler
Bir sahabi Hz Peygamber'e "Ya Resulullah bana İslâm'ı öyle tanıt ki, senden başka birine sorma ihtiyacını duymayayım" deyince, Resulullah şöyle buyurmuştur: "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol " [size="4"] Başka bir hadis-i şerifte de "Doğru olunuz, kurtuluşa erersiniz" [size="4"] buyurulmuştur
Doğruluğun tersi bir durum yalancılıktır
Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir Yalancılık çok çirkin bir huydur Dinimiz yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır
Yalan rûhî bir hastalıktır, Müslümanların kendilerini bundan korumaları gerekir Çocuklar daha küçükken doğru sözlülüğe alıştırılmalı, yalanın zararları kendilerine anlatılmalıdır
Şanı yüce olan Allah’u Teala Münafıkları da şöyle vasfeder:
[size="4"] “Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamet gününe kadar yüreklerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi ” buyurarak da münafıkların vasıfları zikredilmiş ve bu sıfatlar hayat bulduğu sürece de kendine mü’min olarak adlandırsa bile yaptıkları bu kötü vasıfları düzeltmezler ve tevbe edip rücu etmezlerse Allah’u Teala bu vasıfları taşıyanların akıbetlerinin iyi olmayacağını:
[size="4"]“Şüphesiz ki münafıklar cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar Onlara bir yardım edici de bulamazsın ” beyan buyurmuştur
Ayet-i celilelerin gösterdiği nurlu ifadelerini,Peygamber efendimiz(s a v)’in tefsir niteliğindeki sözleriyle pekiştirirsek o zaman münafıklık alametleri daha doğru anlaşılır
[color="RoyalBlue"] Ebu Hureyre(r a)Şöyle demiştir: Nebiyy-i Muhterem(s a v)buyurdu ki: “Münâfık`ın alâmetleri üçtür Söz söylerken yalan söyler Vaad ettiği vakit sözünde durmaz Kendisine bir şey emniyet edildiği zaman hıyânet eder ”
Bir başka rivayetle gelen haberde de:
[color="RoyalBlue"]Amr b As(r a)şöyle demiştir: Nebiyy-i Mükerrem(s a v)buyurdu ki: “Dört şey, her kimde bulunursa hâlis münâfık olur Her kimde bunların bir parçası bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet kalmış olur (Bunlar da) kendisine bir şey emniyet edildiği zaman hıyânet etmek, söz söylerken yalan söylemek, ahdettiğinde ahdini tutmamak, husûmet (iddiâ ve murâfaa) zamânında da haktan ayrılmaktır” buyurmuştur
Hadis-i şeriflerin beyanlarından da anlaşılacağı üzere münafıklık alametleri taşıyan kimseler,bahsedilen hususları yapa gelen kimselerdir
HER YERDE VAADLERE SADIK KALMAK
Aile ve iş çevresinde yalan vaadlerde bulunmamak gerekir
Safvân İbnu Süleym (r a) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedik, mü'min korkak olur mu?"
"Evet!" buyurdular "Pekiyi cimri olur mu?" dedik, yine:
"Evet!" buyurdular Biz yine:
"Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk Bu sefer: "Hayır!" buyurdular " [size="4"]
İmam Gazali(r aleyh):”Yalan yere söz vermek, münafıklık alametidir Eğer söz veren kimse söz verirken içinden onu yerine getirmeyeceğine karar vererek söz verir ve sözüne ters hareket ederse, bu münafıklık alametidir Amma sözünü yerine getirmeye kesin karar verdiği halde, başına gelen bir durmadan dolayı sözünü yerine getirememesi, münafıklık değildir; fakat nifağa benzeyen şeylerden de sakınmak gerekir
Yalan konuşmak ve yalan yere yemin etmeye gelince; bunlar günahların en kötülerindendir; ancak bazı durumlarda yalana izin verilmiştir Bu konuda şunu bilmek gerekir:
Söz, insanı maksadına götüren bir vesiledir Güzel bir maksada doğru sözle ulaşıldığı gibi yalan sözle de ulaşılsa, bu durumda yalan söylemek haramdır Güzel bir sonuca, doğru sözle değil de ancak yalan ile ulaşılabilse, bu durumda yalan mübah serbest olur Eğer ulaşılmak istenen sonuç, hayırlı ve gerekli ise, hüküm budur ” [size="4"]
Zira Esmâ Bintu Yezid (r a) rivayet ettiği hadis-i şerifte : "Resulullah (s a v) buyurdular ki:
"Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? Halbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi âdemoğluna haramdır: Bu üç yere gelince:
1 Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalanı,
2 Harpte söylenecek yalan Çünkü harp bir hileden ibarettir
3 İki Müslüman’ın arasında sulhu sağlamak kastıyla söylenen yalan " [size="4"]
Bir başka rivayette ise:
Ümmü Gülsüm Bintu Ukbe (r a) anlatıyor: "Resulullah(s a v)'i işittim, diyordu ki:
[size="4"]"Halk arasını düzelten ve bunun için hayır kastiyle söz ulaştıran veya hayır kastiyle (yalan) söyleyen, yalancı değildir" buyurduğunu işittim, demiştir
Ayet ve hadis-i şeriflerin beyanıyla,yalan ve mesnetsiz vaade bulunmak yerilmiş bir tutum olması her mü’minin toplumun her katmanında ve Rabb’i olan ilişkisinde uzak durması gerekir
Toplumumuzda,yalan ve onun iç dinamiklerinin oluşturduğu kötü sonuçları o kadar masum bir almıştır ki,adeta bu fiiller ile yaşamak büyük bir beceri ve sanatkarane davranış olmuştur
Ailemiz ile olan ilişkilerimizde yalan ve yalan yere vaadler sanki oyalamaca olarak kullanılan bir metot olmuş,bu algılama o kadar hayatımızda yer almış ki,sanki doğru ve hakikat ehli olmak çok bilmişlik ve doğrucu başı olmak gibi bir suçlamaya kadar varmıştır
Halbuki Allah’ın Resulü(s a v) ebeveynlerin evlatlarına karşı tutumlarına dikkat çekmek ve çocuklarınızı oyalamak kastı ile dahi olsa bir aldatmanın sonucunu şöyle dile getirir:
Abdullah İbnu Amir (r a) anlatıyor: "Bir gün, Resulullah(s a v), evimizde otururken, annem beni çağırdı ve:
"Hele bir gel sana ne vereceğim!" dedi Aleyhissalatu vesselam anneme:
"Çocuğa ne vermek istemiştin?" diye sordu
"Ona bir hurma vermek istemiştim" deyince, Aleyhissalatu vesselam:
[size="4"]"Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan, üzerine bir yalan yazılacak!" buyurdular "
Hal böyle olunca hane halkı içinde bu kadar hafif olmasa da,mü’minin kendini temize çıkaracak ve çevresindekileri oyalayacak kendisine göre ne kadar masum yalanlar ve asılsız vaadlerde bulunur bir düşünmek gerekir
Kur’an-i ahlak ve sünneti gerçeklerin arka plana atıldığı bu zaman diliminde yapılan bu haram fiillerin manevi hayatımıza olan zararları ve hayırlı ve iyi birer birey olması için çırpındığımız evlatlarımıza bizlerden kalan kötü bir mirasın onlar üzerindeki etkilerini hiç mi hiç düşünmüyoruz
Aile hayatımızda böyle davranırken acaba toplumun diğer katmanlarında başka bir türlü mü davranıyoruz?
Hayır,çünkü yaratılmışların en şereflisi olan insanoğlu şaka ile dahi olsa kazandıkları alışkanlıklarını ve ahlaklarını çok kolay terk edemezler Yani kazanılan bu edinimler onların birer mülkü olmuştur Bu kazanımlar ister menfi boyutta olsun ister müspet boyutta olsun aynıdır
Bir fikir jimnastiği yaparak toplumda sıkça yapıla gelen yanlış uygulamaları bir değerlendirelim
Beşeri ihtiyacımıza binaen kendimize en yakınımız hissettiğimiz insanlardan bin bir rica ve minnetle,yüzümüzü kızartarak istediğimiz yardım çağrılarını…
Onların bu yardıma cevap vermeleri için koşulan ön şartlara hiç mi hiç aldırış etmeden sadece işimizin görülmesi için asılsız vaadlerde bulunmak ve yalan sözler vermek…vb bir çok davranışlar bizim toplumun nazarındaki itibarımızı ve Rabb’imizin katındaki değerimizi göstermez mi?
Yapılan bu sahteciliğin sonuçlarını hiç mi düşünmüyoruz?
Bizim bu sorumsuz davranışlarımız yüzünden,içinde bulunmuş olduğumuz toplumdan soğuyup terk edenleri…
Saf duygularıyla kandırıldığını hissedenlerin,herkesi bu tarzda insan zannedip, dürüst ve ahlakı bakımdan faziletli sayılanların ihtiyaçlarına koşmadıklarında ve toplumdaki diğer insanları da aynı kategoriden saymalarında…
Müslümanların kardeş olduğu hakikatini ,kötü zihniyetli insanların aldatmaları yüzünden ”Bu zamanda bu türlü insan bulmak kolay değil” diyerek su-i zanna sahip olmalarına verdiğimiz katkıyı…vb etkiler yüzünden birbirlerine vebalı gibi bakan Müslümanları unutmamak gerekir
Çok küçücük menfaatler karşılığı söylenen yalan ve yalan vaadlerde bulunmanın sonuçları,kardeşler arasındaki masumane duyguların kaybolup yerine menfaatperest duyguların hakim olmasıdır
Yapılan bu çirkin fiillerin hepsi şeyta-ı lainin birer fitnesidir
[color="RoyalBlue"]Allah’u Teala,şeytanın bu ahlakını“O size hep çirkin ve murdar işleri emreder,” olarak bildirir ve bunu hangi usulle yerine getirdiğini de:
“İblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!" [size="4"]
[size="4"]"…and içerim ki,ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım…" beyanıyla mü’minlere yol göstermiştir
[color="RoyalBlue"]Allah’u Teala’ya verdikleri ahidlerine uymayanları:"Sana uyan azgınlardan başka,” Ahidlerine uyan mü’minlerin üzerinde hiçbir etkisinin olmayacağını da:’”kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur " buyurmuştur
İşte bu hakikati bilen Allah dostları günahların anası hükmündeki fiilleri ve onlara asla yaklaşmamamız gerekliliğini de:
Şâh Kirmânî(k s):”Sohbetindeki müritlerine şöyle derdi: “Yalandan, hainlikten ve gıybetten sakının; sonra ne yaparsanız yapın!” [color="RoyalBlue"] buyurarak toplumun her katmanında iyi bir fert olmanın yolunu göstermiştir
|