Prof. Dr. Sinsi
|
İfrat Ve Tefrit
ÖLÇÜ KUR’AN VE SÜNNETTİR
Şeytan,insana hayırlı ameli terk ettiremezse,onu fazla veya eksik yaptırarak ameli zayi etmek,sahibini zarara sokmak ister Ölçü kur’an ve sünnetin istediğidir
Ölçü ve denge unsurunun en gerekli olduğu yer kabul ve red, sevgi ve nefret olduğu halde, maalesef en çok bozulup kaybolduğu yer de burasıdır Zira diğer bütün değerlendirmeler bunlara bağlıdır Her şeyde ölçü ve dengeyi getiren müberra dinimiz, bu hususta da Fahri Cihan s a v 'in lisanıyla açık ve kesin çizgileri çizmiştir: “Sevdiğiniz şeye karşı aşırı gitmeyin, belki bir gün nefret edersiniz Buğzettiğinizde de aşırı gitmeyin, belki bir gün seversiniz ”
Burada Habib-i Edip s a v 'in dikkatimizi çekmek istediği nokta şudur: Sevgide kapıları ardına kadar açıp hiçbir mahremiyet bırakmamak ve fıtrî zaafları hesaba katmamak; nefrette de bunun tam aksine gönül kapılarını tamamen kapamak ve bir daha açmamak üzere kilitlemek, ilâhi iradenin gelecekteki takdirini peşinen reddetmektir
Yani bir insanın şu andaki hali hakkında belirli bir kararın ve kanaatin sahibi olmak demek, şahsın geleceğini aynı çizgide tutmak veya öyle olacağını söylemek demek değildir Böyle bir tutum adeta ilâhi iradeyi ipotek altına almak olur ki, bu noktada insanoğlu irade ve güç sahibi değildir Zaten içinde bulunduğu olayların altından kalkamayan aciz ve nakıs insanın, bütün bunlara karşılık, geleceğe hükmetmesi mümkün değildir O halde insanın, ifrat ve tefritten şiddetle kaçınıp itidal sahibi olmasından başka çıkar yolu yoktur
Ölçülü ve dengeli olmak tahmin edildiği kadar kolay olmayabilir Hatta denilebilirki insan için en zor olan şey ölçülü ve dengeli, yani itidal üzere olmaktır Hele de belli konularda değil, bütün hayatta ölçülü ve dengeli olmak çok zor olduğu kadar, aynı zamanda kemâl ifadesidir Bu bakımdan önümüze çıkan herkesten itidal üzere olmalarını beklemek beyhude olur
Fakat bütün bunlara rağmen insanoğlundan beklenen, ölçülü ve dengeli olmasıdır Düşüncesinde, fikrinde ve davranışlarında ölçülü ve dengeli olması beklenen tek varlık da insandır
Hiç şüphesiz her işin ifratı da tefriti de yasaktır Dengesiz her davranış sevimsizdir Her sözü hak olan, Allah ve Resulü’dür Diğer herkesin sözü ve hâli onların koyduğu ölçüyle değerlendirilir Hiç kimsenin helal olan bir şeyi haram yapma veya haram olanı helaldir diye savunma yetkisi yoktur
İlahî edep ve hakları tam olarak yerine getiren herkese Allahu Teala, nefsini tanımaya ve onun ayıplarını görmeye özel bir ilim verir Kendisine güzel ahlak ve edepleri tanıtır Onu, basiretle hakları eda etmeye muvaffak kılar ve kendisini bütün bu hususlarda derin bir anlayış sahibi yapar Allahu Teala’nın ve halkın haklarına ait hususlarda hiç bir şey ondan gizli kalmaz
Demek ki, bütün noksanlık ve kusurlar, nefsin çirkinliğinden, onun temizlenmeyip bozuk sıfatı üzere kalmasından kaynaklanıyor Bu sıfattaki bir nefis insanın içinde bulunduğu sürece, o kimse bir ifrata bir tefrite giderek zalimlik yapar Hakka karşı görevlerini tam yapamaz; halkın hakkını yer, hukukunu çiğner Çeşitli hikayeler, öğütler ve nasihatler bu sıfattaki bir nefiste fazla tesir yapmaz Bu durumda nefis, üst taraftan içine su akıtılıp alttaki boşluktan akıp giden bir kuyuya benzer Fakat nefis, takvaya sarılır ve dünyaya muhabbet etmeyip zühd sahibi olursa, Allahu Teala’nın tevfiki ile, kendisinden hayat suyu kaynar, ince ve derin anlayış sahibi olur Hak olanı bilir, hakları yerine getirir ve gerekli edepleri tam olarak koruyabilir ” [238]
Yukarıdan beri anlatıla gelen ahlâkları en mükemmel şekliyle şahsında gerçekleştiren ancak Hz Resûlullah (s a v) Efendimizdir
Rehberimiz ve örneğimiz (s a v)'in yemesi-içmesi, giyinmesi, oturup-kalkması, konuşması, aile hayatı, insanlarla muaşereti, cihadı, ibadeti, tebliği  bütün hayatı gönül ikliminde çiçek çiçek açan rahatlatıcı bir denge, bir itidal ortamı sergilemektedir O'nun izi üzere yürüyen tüm muttakiler ve vârisi olma şerefine ermiş rabbanî alimler, Allah dostları da O'nun ahlâkıyla ahlâklanmış, her türlü taşkınlık ve aşırılıktan uzak, dengeli bir hayat yaşamışlardır Çevresindekilere nebevî birer örnek olmuşlar, kıyamete kadar da olmaya devam edeceklerdir
VELİLERİ SEVMEDE İTİDAL
“Eğer gerçek müminler iseniz Allah’a ve Resulü’ne itaat edin” [239]
Allahu Teala Hazretlerinin insanoğluna lütfettiği en önemli nimetlerden biri de akıldır İnsanı diğer canlılardan ayıran bu özellik sayesinde iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan ayırt ederiz
Bu ayrışmayı yaparken bazen aşırı muhabbet ve sevginin bir getirisi olarak Mürşidimi öveceğim diye onu olmadık sıfat ve hallerle anlatmak,Peygamber ve sahabe ile kıyaslamaya kalkılır
Unutulmamalıdır ki, Hz İsa’ya aşırı muhabbet davası yüzünden Hıristiyanlar onu Allah’ın oğlu,parçası,sağ kolu diyerek haddi aşmışlardır Bu ümmetin içinde de dengesiz sevgi yüzünden çokları zarar etmiştir
Halbuki, akıl sahibi bir mü’min bilir ki,hiçbir veli peygamberden üstün değildir
“Allah dilediklerini kendisi için seçer ve O’na yönelenleri hidayete erdirir » [240] ayeti bu konuda esastır İmam Kurtûbî : Allahu Teala’nın dilediklerini ilim, imâmet, güzel anlayış ve fazla mülk için seçeceğini belirtmiştir [241]
Allahu Teala, kulları arasından bazılarını özel olarak seçmiştir [242] bu seçilenler Allah’ın Peygamberleridir Onları diğer insanlardan ayıran birçok özellikleri mevcuttur
İlahi mesajın sonuncusu Kur’an-ı Kerim, son elçi de Hz Peygamber (s a v) Efendimizdir
Efendimiz(s a v),Rabbani alimleri:“Alimler peygamberlerin vârisleridir ” [243] buyurarak kendisine varis saymaktadır
Hadisinden de anlıyoruz ki bütün Rabbanî alimler, Efendimizin manevî yükünü taşımakta, ümmetin manevî terbiye işini yürütmektedirler
Öyleyse onların her biri, Allah rızası için ve Resulullah(s a v)’in hatırına sevilmeye, övülmeye layıktırlar Mademki sevgileri Allah’ın Resulünün hatırınadır Öyleyse onları hatırına sevilecek olan Peygamber ve sahabesiyle kıyas yapmak aklın bir ürünü değil ,olsa olsa nefsin ve şeytanın tuzağıdır
Ancak insan tabii olarak, terbiye ve sohbetine katıldığı bir arifin hukukunu korumada, onu sevip tanıtmada, güzel hallerini yaymada öncelikli davranabilir
Ama bu, taraf tutma ve taassup olmamalıdır Esasen bu durum, şahit olduğu bir güzelliği herkese duyurma gayretidir
İnsan sevgide sınır koyamayabilir Bu yüzden kendi üstadını, hocasını, mürşidini övmek isterken, bir başka salih insanı, kamil mürşidi karalama, yaralama, yalanlama yoluna gitmemelidir
İmam Şa’rânî (k s) demiştir ki: “Herkes, mürşidinin kamil ve mükemmil olduğuna, irşadının ve manevî nasibinin onun elinde bulunduğuna, bu yönüyle kendisi için mürşidinin tek olduğuna itikat etmelidir “ [244]
Fakat bu itikat müridi diğer mürşitlerin hürmetini çiğnemeye, kıymetini düşürmeye götürmemeli Bütün ehlullah Allahu Teala’nın askerleridir Allah onları vasıta ederek kullarını hidayete sevkeder Onlar, Rasulullah’ın (s a v) âlidirler O’nun sünnetini yaşar ve yayarlar
Mürşid-i kamiller,bütün insanlığa rahmettirler Ayrılığa, fitneye ve kısır çekişmeye âlet edilemezler Her mümin onları sever, sevmelidir Ona minnet ve hizmet, diğerlerine kalben muhabbet edilmelidir Senin mürşidin şöyle, benimki böyle çekişmesi boş bir iştir ve sonu zararlıdır
Bütün bunlarla birlikte, mürşidi kamili övme ve sevmede ifrata gidilmemeli Her şeyin haddi bilinmeli Kulların hâlini en iyi bilen, dilediğine dilediğini veren, alçaltan ve yükselten Allah’u Teala’dır Bütün nebi ve velilerin sultanı, beşeriyyetin efendisi Resulullah (s a v) Efendimiz bu konuda önümüze zât-ı âlîsi için bile şu ölçüleri koymuştur:
“Hıristiyanların İsa b Meryem’i bâtıl yere methettikleri (ve ilâh derecesine yükselttikleri) gibi beni yükseltmeye kalkmayın Ben ancak bir kulum Bana: ‘Allah’ın kulu ve Resûlü ’ deyin ” [245]
“Ey insanlar! Sözünüzü dikkatli söyleyin Sakın şeytan sizi boş şeylere sevk etmesin Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed ve Allah’ın Resulüyüm Vallahi sizin beni Allah’ın yücelttiğinden daha yükseğe çıkarmanızı sevmem ” [246]
Hz Peygamber’i (s a v) sevindirecek olan, Onun edebiyle edeplenmek ve sünnetini ihya etmektir Ölçü de budur
İrşatla görevli veliler de, kendisine tâbi olanlardan övgü değil Cenâbı Hakk’a güzel kulluk isterler
Hak adamının en faziletli ameli Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir Bir şahsı ve şeyi Allah’u Teala’nın sevdiğinden daha fazla sevmeye ve övmeye çalışmak hak olmadığı gibi, O’nun yücelttiğini küçük düşürmek de zulümdür Birisi ifrat, diğeri tefrittir Her ikisi de haramdır
Bu konudaki itikadî ölçüler, hem velileri sevenleri hem de onları tenkit edenleri kapsamaktadır Çünkü sevgide ifrata gidip Allah dostlarını ilâh gibi gören veya peygamberden üstün görenler olabilir Bu kişinin şirke düşmesine, dinden çıkmasına sebep olabilir
Aynı şekilde, Allah dostlarına gereken hürmeti göstermeyip onlara hakaret eden, haklarını çiğneyen, haksız yere kalplerini inciten kimseler de Allah’ın gazabına uğrar İnançları dolayısıyla imanı tehlikeye düşer
Böylece her iki grup da haddi aşmış olur Birisi aşırı ve ölçüsüz muhabbetin, diğeri ise gaflet ve cehaletin kurbanıdır artık
Ehlullah hakkında, İmam Rabbanî’nin (k s) şu şahitliğine kulak verelim:
“Allah dostlarını sevmek, Allah’ın en büyük nimetlerinden birisidir Cenabı Hak’tan, bu sevgide istikamet istenmelidir Bu büyüklere bağlılık sebebiyle elde edilen az bir şey, aslında çok kabul edilmelidir Zira o, az değildir “ [247]
[222]-Ahzab suresi ayet-72
[223]-Maide suresi ayet-87
[224]-Taberi,II,514
[225]-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir,II,140
[226]-Bakara suresi ayet-143
[227]-Tirmizi,K Tefsir el-Kur'an sure 2,bah:7,Hadis No: 2961
[228]-Taberi,Tefsir,1,359
[229]-Gazali,Hak Yolun Esasları,204
[230]-Bakara suresi ayet-143
[231]-Lisânu'l-Arab,VII,428
[232] Tirmizî, nr 3297; Hâkim, el-Müstedrek, 2/343; Ebû Nuaym, el-Hilye, 4/35; Taberânî, el-Kebîr, nr 5804
[233]-Hûd suresi ayet-112
[234]-Şeyh Şafi,Reşahat,459
[235]-Gazali,Hak Yolun Esasları,223
[236]-Bakara suresi ayet-143
[237]-Prof Dr Hayrettin Karaman, Prof Dr Mustafa Çağrıcı, Prof Dr İbrahim Kafi Dönmez, Prof Dr Sabrettin Gümüş,Kur’an Yolu,I,142
[238]-Sühreverdî, Avarif, 441-442 (Trc: 571)
[239] Enfâl suresi ayet-1
[240]-Şûrâ suresi ayet-13
[241]-Kurtûbî, el-Cami li Ahkami’l-Kur’an, VII, 30
[242]-İbnu Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, VI, 532, VII, 183; Kâsimî, Mehâsinü’t-Te’vîl, XIV, 4985
[243]-Ebû Dâvûd, İlim, 1; Tirmîzî, İlim, 19; İbnu Mâce, Mukaddime, 17; Dârimî, Mukaddime, 32
[244]-Şârânî el-Envâr, II, 95
[245]-Buhârî, Enbiyâ, 48; Ahmed, Müsned, I, 23; Dârimî, Rikak, 68
[246]-Ahmed, Müsned, III, 241; İbnu Kesîr, el-Bidaye, VI, 47
[247]-İmam Rabbanî,Mektubat,142 Mektup
|