Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlananın Evrensel Çağrısı''gel Ne Olursan Ol.
Mevlana'nın Evrensel Çağrısı "Gel'"
Mevlânâ’nın ana evrensel çağrısı: “Gel!”
Mevlânâ’nın ana evrensel çağrısı herhalde şu meşhur dizelerde yer alan çağrıdır:
“Gel, ne olursan ol, gel!
İster putperest, ister ateşe tapar,
İster bin kere tövbeni bozmuş ol
Bizim dergâhımız umutsuzluk dergahı değil,
Gel, ne olursan ol, gel!”
Burada Mevlânâ’nın, çağrı ihtiyacı içinde olduğunu hissettiği üç grup insana hitap ettiği anlaşılmaktadır Bunlar, tüm insanlar dört grup; olarak düşünüldüğünde, birinin dışında kalan üç grubun tamamı gibi gözükmektedir Birinci grup; tanrıtanımazlar, ateistler ya da herhangi bir dine veya kutsala inanmayanlardır İkinci grup; biraz genelleştirilmiş bir ifadeyle belirtmek mümkünse, İslâm dışındaki dinlere inananlardır Üçüncü grup da; Müslüman olmakla birlikte, Müslümanlığının gereklerini yerine getirmeyen ya da getiremeyen, günahkârlık sarmalından bir türlü tam olarak kurtulamayan Müslümanlardır Dördüncü grup ise; çağrıya muhatap olmak yerine çağrıya icabet edenleri kucaklamakla, kabullenmekle ve onları ümide yönlendirmekle görevli ve bu görevi yerine getirmekte liyakatli olanlardır
Burada zikredilen insan grupları bir anlamda Asr suresinde zikredilmeyenler ve hüsrana uğramakla yahut ziyan içinde olmakla uyarılanlardır
Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır (Asr, 1-3)
Bu ayetlerde belirtildiği gibi, zararda, ziyanda, hüsranda olmak hiçbir insan için sürekli değildir; her insan için, son nefesine kadar umudun, kurtuluşun ve kâra geçisin kapısı açıktır İşte Mevlânâ onlara, ömürleri olduğu sürece hüsranın kaçınılmaz olmadığını, umudun, kurtuluşun, erdemli ve ebedî mutluluğun mümkün olduğunu söylemekte ve bu yönde çağrısını büyük bir içtenlikle ve hoşgörü ile yapmaktadır “Bu zaten çok doğal bir çağrı, bunda ne var ki?” diye düşünülmemelidir Umuda çağrı, her düşünürün de her din adamının da bu kadar açık yüreklilikle, bu kadar içtenlikle ve bu kadar evrensel bir dille yapabildiği bir şey değildir Nitekim 20 yüzyılın en önemli felsefe akımlarından bir olan Varoluşçuluğun (Egzistansiyalizm) önde gelen filozoflarından birçoğu, çok yerinde bir kararla insan sorunlarıyla ilgilenmeyi felsefenin ana sorunsalı olarak görmüş, insanın yalnızlık, yabancılaşma, umutsuzluk, özgürlük çabası, ölüm kaygısı ve benzeri sorunlarıyla uğraşmış; ama sonuçta hiçbiri insana büyük bir umut vaat etmemiş ve en sonunda söyleyebildikleri, aslında en doğru gözüken intiharı seçmektense her şeye isyan ve başkaldırı ile yetinilmesi gibi tavsiyeler olmuştur Özellikle günahkar Müslümanlar ve hele hele öteki dinlere mensup insanlar konusunda hiç de ümitvar konuşmayan, “korku ve ümit” dengesini korkudan yana bozanların olduğu da herhalde inkâr edilemez Dolayısıyla, Mevlânâ’nın umuda yönelik “gel” çağrısı, kültürel kapsamı itibarıyla da, günümüz dünyası başta olmak üzere her zaman ihtiyaç duyulması itibarıyla da evrensel bir çağrıdır
Mevlânâ’nın evrensel çağrısı bir tek “Gel” çağrısından ibaret olmadığı gibi, birkaç sayfada özetlenebilecek üç-beş çağrıdan ibaret de değildir Bununla birlikte, burada örnek kabilinden Mevlânâ’nın birkaç evrensel çağrısını daha hatırlayabiliriz
Mevlânâ’nın kişisel gelişime yönelik evrensel çağrısı: “Bağı çöz, hür ol!”
Bağı çöz, hür ol ey oğul, niceye bir gümüşe, altına bağlanacaksın?
Denizi bir testiye döksen ne kadar alır? Bir günlük su ancak
Harislerin göz testileri dolmadı gitti; sedef, elde ettiğini yeter bulmadıkça inciyle dolmadı
Kimin elbisesi bir aşk yüzünden yırtıldıysa, hırstan, ayıptan tamamıyla arındı o (Mesnevi, 19-21)
Bütün büyük bilgeler gibi Mevlânâ’nın tüm insanlara yaptığı çağrıların en önemlilerinden biri de, bağımsız bir birey, hürriyetine kavuşmuş bir ben, kendini gerçekleştirmiş bir benlik ve ahlâkî gelişimini tamamlamış bir yetkin insan (insan-ı kâmil) olabilmektir İnsanın kişisel gelişiminin önündeki en büyük engel, sürekli başka şeylere ve başka kimselere karşı bağımlı olarak kalmaktır Bunu söylemek, başka şeyler ve başka insanlara karşı hiçbir bağımız olmasın demek değildir; zira bu, ne mümkündür ne de arzu edilebilecek bir şeydir Burada kastedilen, bizim kişisel gelişimimizi ve özgürlüğümüzü engelleyecek derecede başkalarına bağlı ve hatta bağımlı, tutuklu olmak halidir Bu bağımlılık, bazen mal-mülk ve para gibi maddî şeylere, bazen yeme-içme, zevk-sefa gibi bedenî şeylere, bazen de şan-şöhret ve itibar gibi toplumsal içerikli şeylere yönelik aşırı hırslar ve tutkular olabilmektedir Burada kötü görülen şey, bunların varlığı değil, insanı esir alan ve hürriyetini engelleyen bir hırsa dönüşmüş halleridir Bu hale dönüşen hırs, ruhsal gelişim ve ahlâkî erdemlilik açısından büyük bir tehlike, bir ayıp, bir hastalıktır Mevlânâ bu olumsuz halin ana tedavi yolunu da göstermektedir: Aşk yahut sevgi, “bütün illetlerimizin hekimi”dir (Mesnevi, 23) Bir cümleyle özetlemek gerekirse, Mevlânâ’ya göre, yetkin insan ya da kendini gerçekleştirmiş insan olmanın yolu, hürriyetten, hür olmaktan geçer; hür olabilmenin en büyük engeli, hırslarımız ve aşırı tutkularımızdır; hırslar ve bağımlılık gibi illetlerden kurtulabilmemizin en kestirme ve kesin yolu da, aşktır yahut sevgidir
Mevlânâ’nın toplumsal barışa yönelik evrensel çağrısı:
“Buluştur, birleştir, ayrılık yoluna ayak basma!”
Mevlânâ, insanların toplum halinde yaşamak zorunda olduklarının farkında olduğu gibi, böyle yaşamanın bireysel bir inziva içinde yaşamaktan, hatta şehirde yaşamanın köyde yaşamaktan daha üstün olduğu kanaatindedir Toplum halinde yaşamak farlılıkların bir arada yaşaması demek olduğuna göre ve barış içinde yaşamak da insan toplumları için ideal bir hedef olduğuna göre, farklılıklara karşı saygılı ve hoşgörülü olmak ve farklı özellikleri olanları ötekileştirerek ayırmak değil, benzer yönlerini dikkate alarak birleştirmek ve buluşturmak, daha doğru ve daha bilgece bir tutum olsa gerektir Günümüzün her geçen gün daha fazla çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli hale gelen toplumlarında, tolere edilebilir farklılıklara saygı ve hoşgörü ile yaklaşabilme özelliğini kazanmak, bu zamana kadar olduğundan çok daha büyük bir önem arzetmektedir
Selamünaleyküm dua ile
|