Prof. Dr. Sinsi
|
Mustafa İslamoğlu'nun Mealine Reddiye 1
Meselenin daha güzel anlaşılabilmesi için; evvelâ İslamoğlu'nun ve İbnüll-Kayyim'in
bâtıl görüşlerini nakledelim, sonra hak görüşün ne olduğunu anlatalım,
tâ ki de*lil*lerin kimi ne kadar desteklediği anlaşılsın
Âyetler Gaybı Taşlamıyor! Cehennem Sonsuzdur!
بِسمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحيِم
Bilerek veya bilmeyerek, hak görüşleri temelinden sarsmayı âdet hâline
getirenler, bir türlü başarılı olamamıştır Yüzyıllardır çürütül*müş
olmalarına rağmen, aynı iddiaların bora*zanlığını yapacak birileri
mutlaka olmuştur
Nedense
son asırlarda sesleri daha fazla yükselmiş, hakîkatin savunucularının
sessizli*ğinden istifâde etmeye çalışarak meydanı boş zannedip
dalmışlardır
Ehl-i
Sünnet müdâfîleri de makāle, dergi, internet ve diğer iletişim
vâsıtalarıyla onlara her zaman hak ettikleri cevâbı vermişlerdir
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi mer*hum, cehennem azâbının ebedî olmadığını sa*vunan Kazan lı Mûsâ Cârullah Bigiyef e karşı “Ye*ni İslam Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiy*yesi” ismiyle yayımlamış olduğu reddiyesinde bu konuyu son derece güzel açıklamış ve muâ*rızına tutunacak hiçbir şüphe bırakmamıştır
Yine Takiyyüddîn Ali b Abdilkâfî es-Sübkî “el-İ'tibâr bi Bekāi l-Cenneti ve’n-Nâr” isimli eserinde, "el-Emîr" diye bilinen Muhammed b İsmail es-San'ânî de “Ref'u l-Estâr li-İbtâli Edilleti l-Kāilîne bi Fenâi n-Nâr” isimli eserinde, İbni Teymiyye ve İbnu *l-Kayyim in
cehennem azâbının ebedî olmadığı yönündeki görüşlerini çürüten ve
inkâra mahal bırakmayacak şekilde hak görüşü ispat eden deliller
getirmişlerdir
İbnü’l-Kayyim’in
kitabı gibi, ona reddiye mâhiyetinde yazılan bu kitaplar da mevcuttur
Ne var ki cehennem azâbının ebedî olduğu ko*nusunda şüphe uyandırmakta
sakınca gör*me*yen İslamoğlu, keşke İbnü’l-Kayyim’in kitabı*na gösterdiği ilgiyi ilmî emânet adına bu kitap*lara da gösterseydi
İslamoğlu’nun kendisine sorulan bir soruya web sitesinde[1] verdiği cevâbı aynen aktarıyoruz
1
"Cennet cehennem yok olacaktır" gö*rü*şü benim görüşüm değildir Bir
Kur an talebesi olarak Kur an’daki "huld" ve "ebed" kelime*le*rini
tahlil ettim Cennet ve Cehennemin ebedili*ğinin nasıl anlaşıldığını
sahabenin olayı nasıl yorumladığını söyledim Hz Ebubekir in, Hz
Ömer in, Hz Abdullah b Mes ud başta olmak üzere birçok güzide
sahabinin bu konudaki gü*nümüz yaygın kanaatinin aksine olan
görüşleri*ni serdettim Cehennemin sonsuz olmadığını söylediklerini
naklettim Buna da İbnu’l-Kay*yım el-Cevziyyenin yazdığı Hadi l-Ervah
İla Bi*ladi l-Efrah adlı eserini kaynak gösterdim Bu eser Arapça
olarak piyasada var Her yerde satılıyor Bakmak isteyen açıp bakar
İbnu’l-Kayyım ın ilmi yetkinliğinin derecesini siz bil*mezseniz bilen
birine sorabilirsiniz
Siz
yanlış adrese kızıyorsunuz Hz Ebube*kir e, Hz Ömer e, Hz Abdullah
b Mes ud a kız*manız, onlara hesap sormanız lazım Onlara hesap
sormanız gerekirken bana hesap sorma*nız adil değildir Hak değildir
Zulümdür Allah razı olmaz
2
Bakara suresinde Cennet ve nar’ın ilk geçtiği yerde bu konudaki farklı
görüşleri bir müfessirin ilim namusu gereği zikrettim Bir önceki
kasette/CD de başkalarının görüşünü naklettim Bir sonraki derste kendi
görüşümü naklettim O da şuydu: cennet ve cehennemin zamanı gaybi
bir konudur Bu konuda konuş*mak ğaybı taşlamaktır Bunu Allah bilir
Bize düşen cehennemden sakınmak cenneti hak et*mektir
Evet, İslamoğlu’nun hezeyanları burada sona erdi
Meselenin daha güzel anlaşılabilmesi için; evvelâ İslamoğlu’nun ve İbnü’l-Kayyim’in
bâtıl görüşlerini nakledelim, sonra hak görüşün ne olduğunu anlatalım,
tâ ki de*lil*lerin kimi ne kadar desteklediği anlaşılsın
Şunu baştan söyleyelim: Cehennem var oldukça kâfirlerin oradan çıkmayacağı İbnü’l-Kayyim
dâhil tüm İslam âlimlerince söz birli*ğiyle sâbittir Hiçbir şekilde
hiçbir görüşü ka*bul edilmemiş ve bâtıl mezheb olduğuna ittifak edilmiş
Cehmiyye mezhebi’nin kurucusu el-Cehm b Safvân’dan başka “Fenâ-i cennet ve nâr (cennet-cehennemin yok olacağı)” görüşü*nü savunan olmamıştır
Cehennem yok olmadan kâfirlerin oradan çıkacağını ise hiçbir âlim, hattâ el-Cehm b Safvân dahî söylememiştir
Şimdi makālemizin temelini oluşturan üç görüşü beyân edelim:
a) Ehl-i Sünnet’in ve diğer mezheplere mensup olan Müslümanların ekseriyeti:
Cennet ve cehennem ebedîdir İçindekiler de o*rada ebedi
ka*lacaklardır Kal*binde zerre mikta*rı îman olan cehennemden çı*kıp
cennete gire*cektir Kâfirler ise aslâ cennete gire*mezler ve
cehennemden çıkartılmazlar
b) İbnü’l-Kayyim: Cehennem
var olduğu müddetçe kâfirler orada ebedî kalacaklardır Ancak gün
gelecek cehennem yok olacaktır ve içindekiler cehennemden cennete
taşınacaktır
c) İslamoğlu: Cennet ve cehennemin za*mânı gaybî bir konudur Bu konuda ko*nuş*mak ğaybı taşlamaktır Bunu Allâh bilir Şunu da söyleyelim ki; İslamoğlu, nak*let*tiğimiz cevâ*bında “Cen*net cehennem yok o*la*caktır, görüşü benim görüşüm değil*dir ”sözü ile İbni Kay*yim’in görüşünü kastediyorsa bu bir anlama hatâsıdır
Zîrâ İbni Kayyim sâdece cehennemin son bulacağını söylüyor
İslamoğlu kendisine sorulan soruya verdi*ği cevabının sonlarına doğru, soran kişiye:
“E*ğer Kur an a, Sünnete, Sahabe kavillerine, İs*lam’ın ana
kaynaklarını kendi di*linden okuyup yorumlayacak ve karşılaştıracak bir
bilgiye sa*hip âlimseniz, yapacağınız tek şey vardır: gös*terdiğim
kaynağı açıp oradan nak*lettiğim bilgi*lerin doğru nakledilip
etmediğini kontrol et*mek İşte bunu yapsaydınız ve benim oradan
yanlış, yalan, eksik ve çarpık naklettiği*mi tesbit etseydiniz; Ben,
sizi tebrik eder, size dua eder, sizin elinizi öperdim” diyor
Biz de gösterdiği kaynağa bakınca gördük ki, görüşünü dayandırdığı sahabeden Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh)a ait böyle bir görüş, ne onun kaynak verdiği İbnü’l-Kayyim’in
kitabında, ne de başka bir yerde mevcut değildir Şu halde “bana
demediğimi, dedin diyorlar” ve “iftira e*diyorlar” diyen kendisi,
kendisini vasıflasın!
Ayrıca,
bir kitapta var diye, zayıf-sahih a*yırmadan ve rivâyetlerin
mânâları*nın ne oldu*ğunu anlamadan her görülen nakle*dilemez
İslamoğlu’nun,
bâtıl görüşüne delil olarak diğer sahabeden yap*tığı nakillerin
gerçekte ne mânâya geldiğini ise makālemizin ilerleyen bö*lümlerinde
göreceğiz
A) EHL-İ SÜNNET’İN VE DİĞER MEZ*HEPLERE MENSUP OLAN MÜSLÜMAN*LA*RIN EKSERİYETİNİN GÖRÜŞÜ
Bu görüşe âit delilleri dört maddede zikre*deceğiz
1) Cehennemin sonsuz olduğunu açıkça söyleyen âyet-i celîleler:
Eğer İbnü’l-Kayyim’in
“Ce*hennem de*vam ettiği müddet kâfirler oradan çıkmayacak, ama gün
gelip cehennem son bula*cak” şeklin*deki görüşü doğru olsaydı, azâbın
devamlılıkla vasıflanmaması gerekirdi Zîrâ cehennem son bulunca
hâ*liyle azap da son bulur Oysaki Al*lâh-u Te�âlâ onların azapta devamlı kalacakla*rını birçok âyet-i kerîmesinde beyân etmekte*dir Bunlardan bir kısmını zikredecek olursak:
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
“Şüphesiz
suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar Azapları
hafifle*tilme*ye*cektir Onlar azap içinde kurtuluştan ümit
kesmişlerdir ” (Zühruf Sûresi:74–75)
إِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا
“Şu muhakkak ki, Allâh kâfirleri rah*metinden kovmuş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır (Onlar) orada ebedî kalırlar ve ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı ” (Ahzâb Sûresi:64–65)
وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَخَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا
“Al*lâh a ve peygamberine kim karşı ge*lirse ona, içinde sonsuz ve temelli kalınacak cehennem ateşi vardır ” (Cinn Sûresi:23)
يُرِيدُونَ أَنْ يَخْرُجُوا مِنَ النَّارِ وَمَا هُمْ بِخَارِجِينَ مِنْهَا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ
“Ateşten çıkmak isterler, fakat onlar o*radan çıkacak değillerdir Onlar için devam*lı bir azap vardır ” (Mâide Sûresi:37)
وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقْضَى عَلَيْهِمْ
فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ مِنْ عَذَابِهَا كَذٰلِكَ نَجْزِي
كُلَّ كَفُورٍ
“İnkâr
edenlere de cehennem ateşi var*dır Öldürülmezler ki ölsünler,
ce*hennem a*zâbı da onlara biraz olsun hafifletilmez İşte Biz, küfürde
ileri gi*den her nankörü böyle cezâ*lan*dı*rı*rız ” (Fâtır Sûresi:36)
وَأَمَّا الَّذِينَ فَسَقُوا فَمَأْوَاهُمُ النَّارُ كُلَّمَا أَرَادُوا
أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا أُعِيدُوا فِيهَا وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ
النَّارِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ
“Ama (kâfir olan)
fâsıkların barı*nak*ları ateştir Oradan her çıkmak iste*dik*le*rinde
o*raya geri çevrilirler ve ken*dile*ri*ne: “Haydi tadın o ateşin
yalan*layıp dur*duğunuz azâbı*nı!” denir (Secde Sûresi:20)
Görüldüğü
gibi âyetler cehennemin son*suz olduğunu bildirmekle birlikte, azâbın
de*vamlı ve elemli olduğunu da açıkça söy*lemek*tedir Yine cehennemin
ebedîliğini bildiren bir*çok âyetten bir kaçı şöyledir:
بَلٰى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“Hayır!
Kim bir kötülük eder de kötü*lüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o
kimseler cehennemliktirler Onlar orada de*vamlı kalırlar ” (Bakara Sûresi:81)
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ
لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقًا إِلَّا طَرِيقَ جَهَنَّمَ
خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًاوَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسِيرًا
“İnkâr
edip zulmedenleri Allâh aslâ ba*ğışlayacak değildir Cehennem yolundan
başka bir yola çıkaracak da değildir Onla*rın iletilecekleri tek yol
cehennem yoludur Ora*da ebedî olarak kalacaklardır Bunu yapmak Allâh
için pek kolaydır ” (Nisa Sûre*si:*168–169)
إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ
أَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ لَوْ كَانَ هَؤُلَاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَا
وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ
“Siz
ve Allâh’ın dışında taptığınız şey*ler cehennem yakıtısınız Siz oraya
gi*recek*siniz Eğer onlar birer tanrı ol*sa*lar*dı oraya (cehenneme) girmezlerdi Hâl*bu*ki hepsi orada ebedî kalacaklardır ” (Enbiyâ Sûresi:98–99)
2) Cehennemin Sonsuz Olduğunu Açıkça Söyleyen Hadîs-i Şerîfler:
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Resûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُعَنِ
النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «مَنْ تَرَدّٰى مِنْ
جَبَلٍ فَقَتَلَ نَفْسَهُ فَهُوَ فِي نَارِ جَهَنَّمَ يَتَرَدَّى فِيهِ
خَالِدًا مُخَلَّدًا فِيهَا أَبَدًا وَمَنْ تَحَسّٰى سُمًّا فَقَتَلَ
نَفْسَهُ فَسَمُّهُ فِي يَدِهِ يَتَحَسَّاهُ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِدًا
مُخَلَّدًا فِيهَا أَبَدًا وَمَنْ قَتَلَ نَفْسَهُ بِحَدِيدَةٍ
فَحَدِيدَتُهُ فِي يَدِهِ يَجَأُ بِهَا فِي بَطْنِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ
خَالِدًا مُخَلَّدًا فِيهَا أَبَدًا »
“Her kim bir dağdan yuvarlanır da kendini öldürürse o da cehennem ateşinde e*bedî ve dâimî olarak yuvarlanacaktır
Her
kim zehir içer de kendini öldürürse o kimse de, zehrini cehennem
ateşinde ebedî ve dâimî kalarak içecektir Her kim kendini bir demir
parçasıyla öldürürse, demiri elin*de, onu karnına saplar bir hâlde
cehennem ateşinde ebedî ve dâim olarak kalacak*tır (Bu*hârî, Tıbb:55, 5442, 5/2179; Müslim, Îman:47 no:109, 1/103-104)
عَنْ أَبِي سَعِيدٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَقَالَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «يُجَاءُ بِالْمَوْتِ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَأَنَّهُ كَبْشٌ أَمْلَحُ فَيُوقَفُ بَيْنَ
الْجَنَّةِ وَالنَّارِ فَيُقَالُ يَا أَهْلَ الْجَنَّةِ هَلْ تَعْرِفُونَ
هٰذَا فَيَشْرَئِبُّونَ وَيَنْظُرُونَ وَيَقُولُونَ نَعَمْ هَذَا
الْمَوْتُ قَالَ وَيُقَالُ يَا أَهْلَ النَّارِ هَلْ تَعْرِفُونَ هٰذَا
قَالَ فَيَشْرَئِبُّونَ وَيَنْظُرُونَ وَيَقُولُونَ نَعَمْ هٰذَا
الْمَوْتُ قَالَ فَيُؤْمَرُ بِهِ فَيُذْبَحُ قَالَ ثُمَّ يُقَالُ يَا
أَهْلَ الْجَنَّةِ خُلُودٌ فَلَا مَوْتَ وَيَا أَهْلَ النَّارِ خُلُودٌ
فَلَا مَوْتَ »
Ebû Saîd el-Hudrî (Radıyallâhu Anh)dan ri*vâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlullâh (Sal*lâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kıyâmet günü (ehl-i cennet, cennete, cehennemlikler de cehenneme ayrıldıktan son*ra) alaca bir koç sûretinde ölüm getirilecek
Bir
dellâl: "Ey Cennet halkı!’diye bağı*racak,cennettekiler hemen
boyunlarını uza*tıp başlarını kaldıracaklar ve bakacaklar Dellâl:
"Bunu tanıyor musunuz?’ diye sora*cak Ehl-i Cennet in hepsi onu
görerek: 'E*vet ta*nıyoruz, bu ölümdür’, diyecekler Son*ra
dellâl: 'Ey Cehennem halkı!’, diye yüksek sesle ses*lenecek, onlar da
boyunlarını uzatıp başlarını kaldırarak bakacaklar
Dellâl:
'Bunu tanı*yor musunuz?’ diye sorunca onlar da onu gö*rerek: 'Evet
tanıyo*ruz, bu ölümdür’, diyecekler Ardından ko*yun sûretindeki ölüm (Cennet le Cehennem a*rasın*da) boğazlanacak Sonra dellâl: 'Ey Cennet hal*kı! Cennette ebedî yaşayacaksı*nız, artık ö*lüm yoktur’ (Cehennem halkına da) 'Ey Ce*hennemlikler siz de karargâhınız*da ebedîsi*niz, size de ölüm yoktur!’ diye*cek ” (Müslim,
Kitâbü’l-Cennet:*13, no:2849, 4/2188; Buhârî, Tefsîr:221, no:4453,
4/1760; Tirmi*zî, Kitâb-u Tefsîri’l-Kur’ân, Hadis no:3156)
Muâz b Cebel (Radıyallâhu Anh) şöyle de*miş*tir: Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) beni Ye*men’e gönderdi Oraya varınca halka şöyle de*dim:
“Ey
insanlar! Kuşkusuz ben size Rasûlül*lâh tarafından gönderilmiş bir
elçiyim Muhak*kak Allâh’a dönüş, cennet ya da cehennemden birine
dönüştür Bu dönüş ölümsüz olacak, oradan ayrılma olmayacak ve
cesetlerinize ölüm sirâyet etmeyecek şekilde bir dönüştür ” (Süyûtî, el-Câmi'u’s-Sağir, no: 852)
Daha
birçok meşhur hadîs-i şerîf, kalbinde zerre îman bulunan kimsenin
cehennemden çı*kacağını, kâfirlerin ise ebediyyen çıkamayaca*ğını
bildirir
Şefaatle
ilgili tevâtür derecesine ulaşmış birçok hadis günahkâr mü’minlerin
cehennem*den çıkarı*lacaklarını açık bir şekilde ortaya ko*yar ve bu
hüküm sâdece günahkâr Müslüman*lara hastır
Faraza
kâfirler de cehennemden çıkacak olsa*lardı, onlar da günahkâr
Müslümanlar gibi olur*lardı ve şefaat hadislerinin hiçbir anlamı
kal*mazdı Zîrâ herkes cehennemden çıkacaksa tahsisin ve Peygamberin
şefa*atinin ne anlamı ve önemi kalır ki!
Cehennemin sonsuz olduğuna dâir Sahâbe ve Tâbiîn’in icmâ'ı (görüş birliği) vardır
İbni Hazm, üzerinde icmâ' bulunan me*seleleri zikretmek maksadıyla kaleme aldığı “Merâtibu l-İcmâ'”
isimli eserinde "Bekā-i nar* (cehen*nemin devamlı olması) meselesini de
zik*retmiş ve şöyle demiştir: “  Cehen*ne*min hak olduğunda, buranın
ebedî bir azap yurdu olduğunda, kendisinin ve için*de*ki*lerin sonsuz
ve ebedî olarak devam edip, fena bulmayaca*ğında ittifak etmiş*ler*dir…" (İbn Hazm, Merâtibu l-İcmâ , sh:268)
Bu esere “Nakdü Merâtibi l-İcmâ ” a*dıyla bir tenkit yazmış olan İbni Teymiyye bi*le, yukarıdaki satırlar hakkında tek kelime et*memiştir
(Ebu Bekir Sifil, İnkişaf Dergisindeki “İbn Teymiyye Ve
İbnu l-Kayyım ın Cehennem in Ebediliği Meselesindeki Görüşünün Tesbiti”
isimli makalesinden )
Allâme Muhammed Zâhid el-Kevserî şöyle der: “İbni Hazm
gibi icmâ meselelerin*de son derece şiddetli dav*ra*nıp her bir icmâ'ı
kabul etmeyen kişinin, kabul ettiği icma en yüksek mertebede bir icmâ
olur ” (Muhammed Zahid el-Kevserî, Makalât; “Mes’elet’l-Hulud” 328)
Ehl-i
Sünnet îtikādı; cennetin, cehenne*min ve içindekilerin son*suz oldu*ğu,
cehennem ehli*nin azâbının hafifle*tilmeye*ceği şeklindedir
Bunda ihtilaf eden hiç*bir Ehl-i Sünnet âli*mi yoktur
Sıraladığımız bu delillere daha birçoğunu eklemek mümkündür
B) İBNÜ’L-KAYYİM’İN GÖRÜŞÜNÜN TUTARSIZLIĞI:
İbnü’l-Kayyim’in görüşü: “Cehennem var olduğu müddetçe kâfirler orada ebedî kala*caklardır
Ancak gün gelecek cehennem yok o*lacak- tır İçindekiler cehennemden cennete taşı*nacak- tır ” şeklindedir
İbnü’l-Kayyim’in zikrettiği âyetlere ge- lince; o bu dâvâsını desteklediğini zannettiği üç âyet zikretmiştir ki bunlar sırayla şöyledir:
فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ خَالِدِينَ فِيهَمَا دَامَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَإِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ
“Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onların (öyle feci) nefes alıp vermeleri vardır ki!
Onlar
orada gökler ve yer durdukça sü*rekli kalacaklardır Ancak Rabbinin
dilediği süre başka; çünkü Rabbin, dilediğini yapan*dır ”(Hûd Sûresi:106-107)
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ
اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْإِنْسِ وَقَالَ أَوْلِيَاؤُهُمْ مِنَ الْإِنْسِ
رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِي
أَجَّلْتَ لَنَا قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلَّا مَا
شَاءَ اللَّهُ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
“Allâh, onların hepsini bir araya top*la*dığı gün: 'Ey cinler (şeytanlar) top*luluğu! Siz insanlarla çok uğraştınız’ buyurur Onların, insanlardan olan dostları ise: "Ey Rabbimiz! (Biz)
birbirimizden yararlandık ve bize ver*diğin sürenin sonuna ulaştık"
derler Allah da: "Allah ın dilediği hariç, içinde ebedî ka*lacağınız
yer ateştir Şüphesiz Rabbin hik*met sahibidir, hakkıyla bilendir "
buyurur ”(En'âm Sûresi:128)
لَابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا
“Hukublar (uzun süreler) boyunca ora*da kalacaklardır ”(Nebe Sûresi:23)
Ehl-i
Sünnet âlimleri birçok tefsir ve eser*de bu âyetleri önceki âyetlerin
doğ*rultusunda anlamışlar ve cehennem ehlinin ateşten sonsu*za dek
çıkamayacağını, bir müddet sonra Al*lâh’ın irâdesiyle çı*kacak olanların ise günah*kâr Müs*lümanlar olduğuna icmâ etmiş*lerdir
Ulemâ
buna dâir çok fazla delil getirmiş*lerdir Yukarıda ismini verdiğimiz
kitaplara ba*kılırsa bunun tartışma kaldırmayacak bir mese*le olduğu
görülecektir Biz bu delillerden birka*çını zikretmekle yetineceğiz
Birincisi; burada geçen (إِلَّا مَا شَاءَ ) istisnâ cümlesi (إِلَّامَنْ شَاءَ)mânâsındadır Yâni buranın: “Allâh’ın dilediği müddet hariç” mânâsında değil de, “Dilediği kimse hariç” mânâsında an- laşılması gerekir
Bu durumda Allâh’ın
dilediği kimselerin günahkâr Müslümanlar olması gerekir Zîrâ onlarca
âyet ve hadis ehl-i cehennemin ateşten çıka*ma*ya*cak*larını açıkça
beyân etmiştir Kur ân-ı Kerîm âyetleri arasında bir çelişki bulun-
madığına göre bu âyet-i kerîmeyi diğer açık i- fâdeli âyet-i kerîmelere
göre tefsîr etme zo- runluluğu vardır Hulâsa:
فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنٰى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ
“Hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz ” (Nisâ Sûre- si:3) âyetinde olduğu gibi, burada da “Mâ” lafzı zikredilip “Men” lafzı kastedilmiştir
İbni Cerir et-Taberî (Rahimehullâh), En'am Sûresi:128 âyetinde geçen istisnânın tefsirinde bu mânâyı, Katâde, Dahhâk, Ebû Sinan ve Hâlid b Ma'dân (Radyallâhu Anhüm)den rivâyet et*miş ve Ehl-i hakkın görüşünün bu olduğunu söylemiştir
İkincisi; istisna edilen müddet; kabre gi*rildiği zamandan, diriltilme zamânına kadar ge*çecek olan müddet olabilir İbn Cerir et-Tabe*rî, ikinci ihtimal olarak bu görüşü zikretmiştir
Üçüncüsü; (إِلَّا مَا شَاءَ)
âyeti “Mücmel”dir (ifâde ettiği mânâ kapalıdır) Diğer âyet ve
ha*disler ise ateşin ebedîliği mâ*nâ*sında “Zâhir (a*çık ifâdeli)”
hattâ “Nass (kat'î delil olmakta)”*dır “Zâhir”le “Mücmel”teâruz
(çelişme arz)*ettiğinde ise mücmel’in, zâhir’in anlaşıldığı mânâda
anlaşılması gerekir Bu husus, usûl ve dinde mukarrer bir kāidedir Şu
halde bu istisna âyetlerini, cehennem azâbının sonu olmadığını bildiren
âyetlere göre anlamak gerekir
Dördüncüsü;( إِلَّا مَا شَاءَ) âyetindeki istisnâ sâdece cehen*nem ehli hakkında değil, cennet ehli hak*kında da nâzil olmuştur Nitekim Allâh Teâla:
وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا
دَامَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ عَطَاءً
غَيْرَ مَجْذُوذٍ
“Mutlu
olanlara gelince, onlar da cen*nettedirler Rabbinin dilediği hâriç,
gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kala*caklardır Bu (nîmetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur ” (Hûd Sûresi:108) buyurmaktadır
Hâlbuki
cennetin ebedî olmadığını, Cehm b Safvan’dan başka iddia eden
olmamıştır ki, biz onun görüşünün bâtıl olduğunu anlatmıştık
Beşincisi; “Onlar orada gökler ve yer durdukça sürekli kalacaklardır ”âyet-i
celî*lesindeki “Gökler ve yerden” âhiretin yer ve gökleri
kastedilmiştir ki onların da ebedî oldu*ğu sâbittir Bu ifâdelerle
dünyâdaki yer ve gök*lerin kastedildiğini iddia edenler, acabâ
kı*yâ*metin ardından, yer ve gök*lerin yıkıl*masından sonra diriltilen
kâfirlerin hiç cehenneme uğra*mayacaklarına mı inanıyorlar!!
Altıncısı; İbnü’l-Kayyim’in de*lil zannet*tiği: “Hukublar (devirler) bo*yunca o*rada ka*la*cak*lar*dır ”(Nebe’ Sûresi:23) â*yetine gelince:
Bâzı hadislerde “Hukub” lafzı ellibin sene ile tefsir edilmiştir Şu halde İbnü’l-Kayyim’in
hesâbı basit olarak, çoğul sîğasının en azı olan üç i*le ellibini
çarparak netice verir ki buna göre yüzellibin sene sonra kâfirlerin
cehen*nemden çıkması söz konusu olur
Fakat
bu istidlâl, usûl ilminde “Fâsid istid*lâller” diye bilinen mef*hû*m-u
muhâ*lif’in kı*sımlarından biri olan mef*hûm-u a*det istidlâli*dir
Yâni Allâh “Ahkab müddeti o*ra*da kala*caklar” buyurmuştur Yoksa “Ahkab müddeti bitin*ce çı*kacaklar” bu*yurmamıştır (Mustafa Sabri Efendi, Yeni İslâm Müctehidle*rinin Kıymet-i İl*miyyesi sh:108)
Kaldı
ki mefhuma itibar etsek dahî cehen*nemin sonsuz olduğunu söyleyen
âyetlerin mantûku ortadadır Mantûkun mefhuma (nassın açıkça söylediği
mânânın, ondan çıkarılabilen diğer mânâlara) tercih e*dildiğini tüm
ulemâ ka*bul etmiştir Bırakın ule*mâyı, sapık görüş sâ*hiplerinden
bile bunu inkâr eden yoktur
Yedincisi;
Hukub kelimesi, “Dehr (uzun zaman)” mânâsına geldiği gibi, lügât
itibarıyla “Ebed (ardı arkası kesilmeyen)” mânâsına da gelmektedir
Yâni
bu kelimenin lügât mânâsı, ebediyete münâfî (sonsuzluk mefhûmuna
tamamen zıt) olmadığından bu âyetle, cehennemin sonsuz ol*duğunu
söyleyen âyetleri hem âyetler, hem ha*disler, hem de icmâ gereği nesh
edemezsiniz Aksine bunca delil sizi bu âyeti de öncekiler gi*bi
anlamak zorunda bırakır
Hulâsa; Allâh-u Teâlâ
ce*hennemin e*bedî olduğunu bildirmek için ne buyurmalıydı? “Huld”
buyursa tevil ediyorsunuz, “Ebed” bu*yursa tevil ediyorsunuz Ne
buyursa tevil edi*yorsunuz!
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sarih beyanlarına da itibar etmiyorsu*nuz
Bu
durumda biz de sizi ikna etmek mec- buriyetinde değiliz Kendisine
uyulması gere- ken şey ancak hak olandır, hak da ortadadır!
Sekizincisi; İbnü’l-Kayyim’in zikrettiği Sahâbe kavillerine gelince:[2]
Cehennemin müebbed olmadığına dâir Ömer (Radıyallâhu Anh)a nispet edilen söz kasıtlı olarak yanlış yorumlanmıştır Çünkü o söz:
“Şâyet
cehennem ehli cehen*nemde Âlic denilen yerin kumları miktârı uzun zaman
kala*cak olsalar da, sonunda çıkacakları bir gün ge*lir” mânâsında
değildir Aksine:“Kumlar sa*yısınca cehennemde bekleyecek olsalardı bi*le, günün birinde çıkar*lardı”
şeklindedir ki bu: “Kum tanelerinin bir sonu vardır, ama onlar sonsuz
bekleyecekleri için hiç çıkma*ya*caklar Çünkü kum yığınları tükenir,
ebedi olan cehen*nem müddeti tüken*mez ” demektir
Bu mânâ tıpkı Taberânî’nin, Abdullâh ibni Mes'*ûd (Radıyallâhu Anh)dan naklettiği:
عَنْ
عَبْدِ اللّٰهِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ
صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَوْ قِيلَ لأَهْلِ النَّارِ:
إِنَّكُمْ مَاكِثُونَ فِي النَّارِ عَدَدَ كُلِّ حَصَاةٍ فِي الدُّنْيَا
لَفَرِحُوا بِهَا، وَلَوْ قِيلَ لأَهْلِ الْجَنَّةِ: إِنَّكُمْ مَاكِثُونَ
فِي الْجَنَّةِ عَدَدَ كُلِّ حَصَاةٍ فِي الدُّنْيَا لَحَزِنُوا، وَلٰكِنْ
جُعِلَ لَهُمُ الأَبَدُ »
“Cehennem
ehline: "Bütün dünyâda bu*lu*nan çakıl taşla*rı*nın sayısı kadar uzun
müd*det orada ka*la*cak*sınız!" denilse, kuşku*suz sevinirlerdi, cennet
ehline de: "Bütün dünyâ*da bulunan çakıl taş*larının sayısı ka*dar
u*zun müddet kalacaksı*nız!" denilse, kuş*kusuz hüzünlenirlerdi Fakat
onlar için son*suzluk takarrur etmiştir ”(Taberânî, el-Mu'cemü’l-Kebîr, no:*10384, 10/179-180)hadîs-i şerîfine uygun düşmekte*dir
Demek ki böyle bir şey onlara denilmeye*ceği gibi, cehennem ehli kumlar miktârı kalıp çık*mayacaktır
Ömer (Radıyallâhu Anh)a nispet edi*len kavli i*se Hasen el-Basrî (Radıyallâhu Anh) Ömer (Radıyal*lâhu Anh)dan munkatı olarak rivâyet etmiştir
Hasen el-Basrî (Radıyallâhu Anh)ın “Mürsel”*lerinin makbul olup olmadığı ihtilaflıyken, hat*tâ birçokları bu rivâyetleri kabul etmezken İb*nü’l-Kayyim’in,
îtikādi bir konuda onlarca â*yet-i kerîmeyi ve sahih hadis-i şerifleri
tevil e*derek hak görüşün hilâfına, bâtıl görüşüne delil alması
gerçekten üzücüdür
Zâten Ömer (Radıyallâhu Anh)ın bu sözü, gü*nahkâr Müslümanlar hakkındadır Üstelik İb*nü’l-Kayyim’in dâvâsı cehennemin yok olaca*ğı hakkındadır, hâlbuki Ömer (Radıyallâhu Anh)ın “Günün birinde çıkarlardı” sözü, cehenne*min son bulacağını aslâ bildirmemektedir
Aksine cehennem devam ederken ehlinin oradan çıkacaklarını bildirmektedir Bu ise İb*nü’l-Kayyim’in iddiasına delil teşkil etmez
Hulâsa; Ömer (Radıyallâhu Anh)ın bu sözünü İbnü’l-Kayyim’in mânâlandırdığı gibi anlaya*cak olsak bile yine bu: “Kalbinde
zerre mik*tarı îman olanlar cehennemde Âlic denilen yerin kumları
miktarı kalacak olsa bile, el*bet çıkacakları bir gün gelecektir” demek o*lur
İbnü’l-Kayyim’in; Ebû Hureyre, İbn-i Mes'ûd ve Abdullah b Amr b el-Âs (Radıyallâ*hu Anhüm)ün: “Kuşkusuz cehennem üzerine öy*le bir zaman gelecek ki içinde kimse kalma*yacak”rivâyetini dâvâsına delil göstermesi ye*rinde değildir
Zîra İbn-i Mes'ûd (Radyallâhu Anh)a âit bu ri*vâyetin râvîsi olan Ubeydullah b Mu�âz:“U*lemâmız
bu hadis hakkında: "Bununla gü*nah*kâr Müslümanlar kastediliyor"
demiştir” ki, Müslümanların sonunda cehennemden çıkacağı ittifak
konusudur
Yine İbn-i Mes'ûd (Radıyallâhu Anh)a
âit sahih rivâyetler, cehennemden çı*ka*cak olan*la*rın günahkârlar
ol*duğunu bildirir Onun bu gö*rüşünü nakleden sahih rivâyetleri büyük
Mu*haddis ve Fakîh İmam et-Tahâvî (Rahimehullâh)ın “Müşkilü’l-âsâr”(14/*341) isimli eserinde ve “Musannef”lerde açık bir şekilde görüyoruz
İmam Beğavî (Rahimehullâh)
bu iki rivâyeti Hud Sûresi:107 âyet-i kerîmesinin tefsirinde
zik*ret*miş ve sonrasında: “Ehl-i Sünnet katında bu rivâyeti sahih
sayacak olsak, mânâsı: "Orada îman sâhibi kimse kalmayacaktır
Kâfirlerin yeri olan cehennem ise ebediyyen dolu kala*caktır " şeklinde
olur ”demiştir ki, bu görüş bizzat rivâyeti yapan Beğavî (Rahimehullâh) tara*fından bu rivâyetin mâ*nâsının şerhidir
Bu iki rivâyeti bir an için İbnü’l-Kayyim
gibi yanlış anlayarak, cehennem ehlinin oradan çıkacağını hayal edecek
olsak dahi yine de söz konusu rivâyetlerde cehennemin yok olacağına
dâir hiçbir delil yoktur
Cehennem yok olmadıkça, ehlinin orada devamlı kalacağını İbnü’l-Kayyim dâhil tüm Ehl-i Hakk’ın kabul ettiğini söylemiştik Şu halde bunu kabul eden İbnü’l-Kayyim’e bu rivâyetler destek vermemektedir
Zîrâ
bu rivâyetler kabul olunacak olsa da, cehennemin son bulacağını değil,
içindeki ehli*nin çıkarılacağını anlatıyorlar Netîce olarak gelinen
noktada: “Birileri oradan çıkarılacak, cehennem ise devam edecek ve
cehennem devam ettikçe müşrikler orada dâim kalacak” şeklinde
kaçınılmaz üç kazıyye oluşmuştur
Bu üç kazıyyeyi esas alınca, mânâ mecbûri olarak: “Kâfirler
cehennemde ebedî kalırlarken günahkâr Müslümanlar orada ne kadar uzun
zaman ka*lmış olsalar da elbet bir gün çıka*cak*lar*dır ” şeklinde olur ki, bu da Ehl-i Sünnet’in îtikādıdır
C) İSLAMOĞLU’NUN GÖRÜŞÜNÜN TUTARSIZLIĞI
İslamoğlu’nun "Cehennemin son bulup-bulmayacağı" hakkındaki görüşünü üç madde hâlinde ele alıp tutarsızlığını beyan edelim
1) Meselede dayandığı kaynağı,
2) “Huld” ve “Ebed” kelimeleri,
3) “Cehennemin ebedîliği gaybî bir mese*ledir”, şeklindeki sözü
Aslında
yukarıdaki izahattan sonra konuş*manın gereği olmadığını, zâten hakkın
anlaşıl*dığını, bu konuda konuşmanın baş ağrıtacağını söylemek mümkünse
de, makālenin asıl yazı*lım amacı; Müslüman kar*deşlerimizin bu çeşit
tutarsızlığı sa*vunan birisi*nin zehirli oklarına hedef olup, ileride
doğacak daha büyük ihtilaf ve şiddetlerin içine çekilmesini önlemektir
1) İslamoğlu’nun bu meselede dayandı*ğı kaynağı: İslam*oğlu’nun, kaynak gösterdiği İbnü’l-Kay*yim’in görüşünü ve dayandığı sa*hâbe delillerinin onu desteklemediğini yukarıda anlatmıştık Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh)dan yaptı*ğı rivâyet ise tamâmen asılsızdır
Burada
şunu söylemeliyiz: Bu hususta ge*len rivâyetlerin cehennem ehlinin
ebedî olarak orada kalmayacaklarını söylediklerini var*sa*yacak olsak
bile, bu rivâyetler “Merfû” hadis hükmünde olur Böyle olunca da
Kur’ân âyet- lerini bunların doğrultusunda tevil etmektense, bun*ları
Kur’ân âyetlerine ve diğer birçok sahih hadise muvâfık anlamak gerekir
Ama
bu rivâyetleri Kur’ân âyetlerine ve diğer birçok sahih hadise muvâfık
anlamazsak yâni muhâlif bir mânâda anlayacak olursak, sâdece bu
muhâlefet sebebiyle bile, bu rivâyetler şâz ve ma'lûl sayılacaklardır
Kaldı ki bunların metin ve senetleri ızdırab (muâraza -çelişki-) ve
zayıflıktan kurtulmuş değillerdir
Zayıf
hadisle, fezâil-i a'mâl bâbında amel edilmesi câizse de, böyle îtikādî
bir konuda â*yet-i kerîmelerin ve sahih hadislerin beyânına rağmen
zayıf bir hadise tutunmak ilmî emânet*le bağdaşır bir şey değildir
Şu halde İslamoğlu’nun delil gösterdiği İbnü’l-Kayyim’in görüşünün tutarsızlığı belir*miştir Fakat kendisi: “Ben İbnü’l-Kayyim’in görüşünü kabul etmedim
Bilakis
"Bu mesele ğaybî bir meseledir!’ dedim” diyebilir Güyâ kendisi “Huld”
ve “E*bed” keli*melerini araştırmış da bu kanaate var*mış!
2) İslamoğlu: “Bir Kur an talebesi ola*rak Kur an’daki "huld" ve "ebed" kelimeleri*ni tahlil ettim” diyor
Bir bakalım öyle mi? Arap lügatlerinin en büyük ve en önemlisi olan “Lisanü’l-Arab” ve “es-Sıhah”ta
“huld” maddesinde, bu kelime ile ilgili şöyle der: “el-huld”; bir
yerden çıkmamak üzere orada devamlı kalmaktır “Dârü’l-Huld” de
âhiretin ismidir Çünkü ehli orada ebedî kalacaktır
“Huld”
kelimesinin “Sonsuz” mânâsında olduğunun delillerinden biri de; bir
yerde de- vamlı olmayıp uzun müddet kalacak olan hak- kında “hâlid”
kelimesinin kullanımının mecâzî oluşudur
Yaşlandığı
halde saçlarına ak düşmeyen bir kişiye “muhalled” denilmesi, “Sanki hiç
öl- meyecek” mânâsında mecazdır ki bu da söyle- diğimiz mânâyı teyit
eder mâhiyettedir
“Ebed”
kelimesine gelince, acaba İslam*oğlu hangi lügatte “ebed” veya
“huld” kelime*sini araştırmış da kendine tutanak bulmuş(!) bunu ibraz
etse de bir görsek Oysaki bütün lü*gatler aksini söyler
“Lisânü’l-Arab”ta
zikredildiğine göre; “ebed” kelimesi; dâim, te’bîd ve mekân lafızla*rı
ile birlikte kullanıldığında “hiçbir şekilde çıkmamak üzere sonsuz
ikāmet” manasındadır
Mısır halkının “te’bid” kelimesini sınırlı zaman hakkında kullanmaları ise onların örfü olup Kur ân-ı Kerîm’in lügati değildir
Allâh-u Teâlâ Rasûlüne hitap ederek:
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍمِّن قَبْلِكَ الخُلْدَ أَفَإِنْ مِتَّ فَهُمُ الخَالِدُونَ كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ المَوْتِ
“(Ey Muhammed!) Senden önce de hiç*bir insanı ölümsüz kılmadık, sen öleceksen, onlar sonsuz mu kalacaklar?
Her canlı ölü*mü tadacaktır!” (Enbiyâ Sûre- si:34–35)buyurmuş*tur
İyice
bakılacak olsa görülecektir ki, Allah “huld” tâbirini ölüme mukābil
getirmiştir Yâni “Sen fâniysen, onlar bâkî mi kalır?” buyurarak “huld”
ve “hâlidûn” kelimelerini “Ölümsüzlük” ve “Sonsuza dek yaşayacak
olanlar” mânâsında zikretmiştir Eğer uzun müddet mânâsında olsaydı, o
zaman mânâ; “Ey Muhammed! Sen*den önce de hiçbir insanı uzun ömürlü kılma*dık, sen öleceksin de onlar biraz daha mı yaşa*yacak?” şeklinde olurdu ki bunun yanlışlığı or*tadadır
Çünkü Nûh (Aleyhisselâm)ın
950 seneden fazla yaşadığı Kur ân-ı Kerîm’in nassıyla sâbittir İşte
bütün bunlar şunu göstermektedir ki Kur ân-ı Kerîm’de geçen “Huld”
kelimesini “Sonsuz” mânâsında tefsîr etme, “Hakîkat”, diğer mânâlarda
kullanmak ise “Mecaz”dır
Burada şunu söylemeden geçemeyeceğim: Kur’ân lügati konusunda mütehassıs olan Râ*ğıb el-İsfahânî (Rahimehullâh)
“el-Müfredât” isim*li eserinde: “Ebed” kelimesi “Diğer zamanların
bölündüğü gibi bölünemeyecek uzun zamandan ibârettir”
demiştir Bölünemeyecek zaman ise ancak sonsuz zamandır (el-Müfredât, sh:12)
Benim
anlamadığım husus; İslamoğlu’nun nereden nasıl araştırdığı ve işi nasıl
karıştırdığı*dır! Hem cumhûr ulemânın görüşüne karşı bir şey söylemek
ona mı kalmış? Doğrusu anlaşıl*ması zor ve güç bir şey! Demek insan bir
şeye kafayı taktı mı, gün gibi ortada olan hakikatleri göremez oluyor
Rabbimiz bizi hidâyete eriştir*dikten sonra kalplerimizi kaydırmasın!
Âmîn!
3) İslamoğlu’nun: “Cennet
ve cehen*ne*min zamanı ğaybi bir konudur Bu konuda konuşmak ğaybı
taşlamaktır Bunu Allah bi*lir Bize düşen cehennemden sakınmak
cen*neti hak etmektir ” şeklindeki hezeyânının reddiyesine gelince:
Geride Ehl-i Sünnet’in ve İbnü’l-Kay*yim’in görüşlerini zikrettik İbnü’l-Kayyim’in görüşünün tutarsızlığı da anlaşılmış oldu
Şim*di: “Acaba İslamoğlu, İbnü’l-Kay*yim’in görü*şünü neden söyledi ve sonra ken*di*si, İbnü’l-Kayyim’e
de, Ehl-i Sünnet’e de uy*mayıp, bu*güne kadar hiçbir kimse tarafın*dan
söylenme*miş bir görüşü kendi görüşü olarak ortaya attı ” konusu merak
ediliyorsa, bunun cevâbı basittir
İslamoğlu, ilk önce İbnü’l-Kayyim’in
görüşünü ortaya atarak güyâ bu konuda ihtilaf olduğunu göstermeye
çalışmış, sonra da: “Bu konu ihtilaflıdır”, “En iyisini Allâh bilir”,
“Bu konuda bir karar vermek ğaybı taşlamaktır” diyerek kafaları
karıştırmayı hedeflemiştir
Böylece
o, bunca âyet-i kerîme ve hadis-i şeriflerin ve bütün Ehl-i Sünnet
ulemâsının gaybı taşladığını söylemiş olmaktadır Oysa ğaybı taşlamak,
delilsiz ve mesnetsiz konuş- mak ve bilinmedik şey hakkında ahkâm kes-
mektir Ehl-i Sünnet âlimlerinin tümü gaybı taşlıyorsa, kendisi bu
meselenin gaybı taşlamak olduğunu nereden bilmiş? Aslında bu sözüyle
gaybı taşlayan ancak kendisidir
Allah
aşkına! Ben bu ümmetin böyle ucuz bir şekilde kandırılıp Ehl-i Sünnet
çizgisinden uzaklaştırılmaması için yazacak, ilmi bir sa*vunmayla hak
görüşü müdafaa edip din kar*deş*lerime anlatma çabası güdeyim, o ise
kalkıp “bana iftira atıyorlar, gıybet ediyorlar, kendi ayaklarına mermi sıkıyorlar”, gibi laflarla ken*dini mazlum ve mağdur konumuna koyup mil*letin merhametiyle ve hassasiyetiyle oynasın!
Bir
taraftan, yeterince ilmi olmadan bo*yundan büyük işlere kalkışsın, yeri
geldiğinde Ehl-i Sünnet’in imamlarını ğaybı taşlamakla it*ham etsin,
öte yandan insanlara: "eleştiri yap*mayalım" diyerek lafebeliği yapsın! Ey akılları taksim eden Allah’ım! Seni tenzih ederiz
Bakın şu: “Mezheb kavgası yaparsak ittihadı sağlayamayız” diyene! Demezler mi adama: “Peki ya senin yaptığın ne?!”
Müslümanların
ekserîsinin mezhebi olan, hele hele ülkemizde Ehl-i Sünnet’in tamamının
görüşü olan ve hiç kimsenin aksine bir görüşü bulunmayan bir konuda
Ehl-i Sünnet’e “Ğaybı taşlıyorlar” diye iftira atmakla mı ittihadı
sağ*la*yacaksınız?! Biz de inandık!
Artık
bize düşen; İslamoğlu gibilerin bid�*at sayılacak sapık fikirlerinden
uzak durup baş*kalarını da bu konuda uyararak ebedî cenneti kazanıp,
sonsuz cehennemden kurtulmaya ça*lışmaktır Zâten yakında âhirete
gidildiğinde herşeyin hakîkati ortaya çıkacaktır
Ve’s-se*lam!
Emin ALİ YÜKSEL
Dârusselâm-İslâmi İlim ve Fikir Portalı
[1] www mustafaislamoglu com/sorular php
[2] İbni Cerir (Rahimehullâh)
bu kavilleri naklettikten sonra: “Hepsinde 'kavil’ vardır!” Yâni senet
bakımından kabul edilemeyecek du*rumlar, bu sözlerin her birisi için
geçerlidir
|