Yalnız Mesajı Göster

Kalbin Amelinden Olan Bâtınî Şartlar

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kalbin Amelinden Olan Bâtınî Şartlar




Kalbin Amelinden Olan Bâtınî Şartlar

Bu bölümde, namazın huşû ve kalp huzuruyla olan bağlantısını açıklayıp, sonra bâtınî mânâlarını ve bu mânâların hududlarını, sebep ve ilâçlarını zikredeceğiz Âhiret azığı olmaya elverişli bir hale gelmesi için namazın her rüknünde hazır bulundurulması gereken mânâların tafsilâtını vereceğiz
Namazda Huzur ve Huşû Şarttır
Bunun birçok delilleri vardır Şu ayet bu delillerden biridir: Beni anmak için namaz kıl! (Tâhâ/14)
Bu emrin zahirinden Allah'ı anmanın vâcib olduğu anlaşılır Gaflete dalmak ise, anmaya zıt düşmez mi? (O halde huzur şarttır)
Namaz boyunca gaflet içerisinde bulunan kimse, nasıl olur da Allah'ı anmak için namaz kılanlardan sayılabilir?
Sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, namaza yaklaşmayınız (Nisâ/43)
Bu hüküm, sarhoşun namazdan niçin menedildiğinin illet ve hikmetinin beyânıdır Dünya düşüncelerine dalıp vaktini vesveselerle geçiren her gafil hakkında bu hüküm câri ve mer'îdir
Hz Peygamber şöyle buyurmuştur:
Namaz ancak (Allah'a karşı izhar edilen) meskenet (zillet) ve tevâzûdan ibarettir
Bu hüküm 'es-salât' kelimesindeki harf-i tarif ve 'innemâ' kelimesi ile de tekid ve takviye edildi Buna bir nazire olarak deriz ki;
fakihler 'Şuf'a hakkı sadece taksim kabul etmeyen nesnelerde vardır hadisinden, hasr, isbat ve nefyi anlamışlardır, (Yâni şuf'a taksim kabul etmeyenlerden başka birşeyde olamaz, sadece bunlar için geçerlidir Bu bakımdan namaz hakkındaki hadîsin mânâsı da şöyle olur: 'Namaz sadece Allah'a karşı gösterilen zillet ve tevazu ile kılınırsa namaz olur Bunlarsız kılınan namaz, namaz sayılmaz')
Delillerden biri de şudur:
Kimin namazı, kendisini fuhşiyat ve münkerden alıkoymazsa, o kişi gittikçe Allah'tan uzaklaşır
Gafilin namazı ise, sahibini fuhşiyat ve münkerden menetmez Bu bakımdan böyle bir namaz kişiyi gittikçe Allah'tan uzaklaştırır
Hz Peygamber şöyle buyurmuştur:
Nice kâim (namaz kılan) vardır ki namazından nasibi, sadece yorgunluktur80
Hz Peygamber bu hadisinde gafilden başkasını kasdetmemiştir
Kişi namazından ancak anladığı kadarını kılmış sayılır81
Bunun tahkiki şöyledir: Başka bir hadîste vârid olduğu gibi, namaz kılan rabbine münacaat etmiş olur82, gafletle yapılan münacaat ise hiçbir zaman münacaat olamaz
İnsanoğlu, zekât verdiğinde gafil olsa bile, zekâtın verilmesi temelde şehvete muhalif ve nefse zor geldiği için ki oruç da böyledir; bedenin kuvvetini kırar; Allah'ın düşmanı şeytanın âleti olan hevâ-i nefsi parçalar böyle bir zekâtın ve tutulan orucun kabul olunması uzak bir ihtimal değildir
Hac da böyledir; fiillerinde meşakkat ve şiddet vardır Kalp hu-uru ister olsun, ister olmasın, hac farizasının ifası esnasında elem ve eziyete sebebiyet veren bir çalışma vardır
Namaza gelince, namazda ancak zikir, kıraat (okuma), rükû, secde, kıyam (ayakta durmak) ve kuud (oturuş) vardır
Bunların tahlili ise şöyledir: Nasıl ki oruçta yeme, içme ve cinsî münasebetten kesilmekle mide; haccın zorluğuyla beden, zekâtın ve sevilen malın verilmesiyle de kalp denendiği gibi, zikir de ancak Allah ile münacaat ve muhaveredir Bu bakımdan zikirden ya hitap ve mühavere kastedilir veya dilin çalışmasını denemek için harf ve sesler kastedilir
Şüphe yoktur ki, bu (ikinci) kısım (kastedildiği takdirde, namaz) bâtıldır; zira dili hezeyanla kıpırdatmak, gafil bir kimseye en hafif gelen birşeydir Bu bakımdan dil çalışması olduğundan imtihan ve zorluk değil, aksine harflerin telaffuzundan konuşma kastolunur Konuşma ise, kalpteki mânâları aksettirmedikçe konuşma sayılmaz Kalpteki mânâların tercümanı ancak kalp huzuru bulunursa olabilir
Eğer kalp gafil ise, '(Yâ rabbî!) Bizi dosdoğru yola hidayet et!' demenin ne faydası vardır?
Dua ve tazarru kastedilmedikçe dilin gafletle kıpırdanması zorluğuna katlanmanın ne mânâsı olabilir? Hele bu kabil kıpırdanmayı âdet edindikten sonra hiç de faydası olamaz İşte zikirlerin hükmü budur Bu hakikatlerden daha öteye giderek derim ki: Eğer birisi, Falan adama teşekkür edeceğim, kendisini övmek suretiyle ondan ihtiyacımı gidermesini isteyeceğim' diyerek yemin etse, sonra da bu mânâları ifade eden kelimeleri uykuda iken (tesadüfen) söylese yeminini yerine getirmiş sayılmaz
Hatta isteğini karanlıkta tekrarladığı zaman o adam da orada bulunsa, fakat kendisi onun orada olduğundan haberi olmasa ve onu görmese yine yeminini yerine getirmiş sayılmaz Çünkü kasdettiği adam kalbinde hazır olmadıkça konuşması ona hitap etmek sayılmaz Eğer kasdettiği kimsenin de bulunduğu bir anda güpe gündüz herhangi bir fikirle meşgul olup konuşurken gayesi o adam olmadığı halde bu kelimeler ağzından çıksa yine de yeminin mesuliyetinden kurtulmuş sayılmaz
Kıraat ve zikirlerden gaye, hamd, senâ, tazarru ve dua olduğunda zerre kadar şek ve şüphe yoktur Burada muhatap, Allah Teâlâ'dır Bu bakımdan bu gafil adamın kalbi, gaflet perdesi ile örtülü olduğundan (mânen) O'nu görüp müşahede edemez Muhatabı bulunan Allah Teâlâ'dan gafildir Fakat âdet yerini bulsun diye lisanı hareket eder
Bu gaflet hali, imanın yerleşmesi, Allah Teâlâ'nın anılmasının yenilenmesi ve kalbin dünya paslarından temizlenmesi için, farz kılınan namazın gayesinden çok uzaktır Kıraat ve zikrin hükmü işte budur
Kısaca bu özelliğin konuşmada bulunması ve fiilden ayrı bir varlık olması inkâr kabul etmez bir hakikattir

Alıntı Yaparak Cevapla