Yalnız Mesajı Göster

İlklerin Namaz Hayatları

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlklerin Namaz Hayatları




Teheccüdün Işıltısı ve Gecelerin Ruhbanları

Farz ve vâcip namazlarla teravihin dışında, geceyi ihya etmek için kılınan nafile namazların hepsini içine alan bir kavram olarak teheccüt, Kur’ân-ı Kerim’de yerini almış çok önemli bir ibadettir Meâlen şu ayetleri örnek olarak göstermek mümkündür: “Sana mahsus bir namaz olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur’ân oku, teheccüt namazı kıl Böylece Rabbinin seni Makam-ı Mahmûda eriştireceğini umabilirsin” (İsrâ, 17/79); “Teheccüt namazı kılmak için yataklarından kalkar, cezalandırmasından endişe ederek, rahmetinden ümid içinde olarak Rabbilerine dua edip yalvarırlar ve kendilerine nasib ettiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar” (Secde, 32/16)

Allah Resûlü (aleyhissalâtü vesselam) yatsı namazını kıldıktan sonra vitri kılmadan bir müddet istirahat eder sonra gecenin bir vaktinde kalkıp teheccüt namazını edâ ettikten sonra vitri onun arkasından kılardı O’nun teheccütsüz geçirdiği hiç bir gece yok gibiydi Hasbe’l kader, olmuşsa onu da ertesi gün mutlaka kazâ ediyor ve böylece hayatında herhangi bir boşluğa yer vermemiş oluyordu

Buhârî ve Müslim’in rivayetine göre Abdullah ibn-i Ömer (radiyallahü anh) rüyasında, iki dehşetli kimsenin gelip, onu kollarından tutarak derin alevli bir kuyunun başına getirdiklerini ve atacaklar diye korkunca da: “Korkma, senin için endişe yok” dediklerini, ablası vasıtasıyla Efendimiz’e anlatır Allah Resûlü, o zaman için henüz genç olan İbn Ömer için “O ne güzel insandır; keşke, teheccüt namazını da kılsa” şeklinde tabir ve tevcihte bulunurlar Derler ki, İbn Ömer Hazretleri ondan sonra bütün gecelerini namaz kılarak ihya etmiştir

Üstad Bediüzzaman 9 Söz’de beş vakit namazın belirli vakitlere tahsisini anlatırken teheccüt namazını da önemine binaen onların içine katar ve şunu söyler: “Gecede teheccüt ise; kabir gecesinde ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir, ikaz eder” Nitekim hadis-i şeriflerde gecenin karanlığını namazla delenlerin tastamam bir nura kavuşacakları ifade edilir Zaten Üstad kendisi de bütün büyükler gibi bir gece aşığıdır Talebelerinin şehadetiyle o, en ağır şartlar altında bile, gecelerde, göz kamaştıran bir huşû ile sabaha kadar ubudiyette bulunmuş; yaz-kış bu âdetini değiştirmemiş; teheccüt, münâcat ve evradlarını asla terk etmemiştir Komşularının şöyle dedikleri nakledilir: “Biz, sizin Üstadınızı sekiz sene boyunca yaz ve kış gecelerinde hep aynı vakitlerde kalkıp sabaha kadar hazin ve muhrik sadasıyla münâcat okuyorken görür, onun mahzun sesini dinler; böyle fasılasız ve devamlı mücahedesine hayretler içinde kalırdık”

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin ‘Uyuma’ ve ‘Gel Uyan Gecelerde’ isimli iki güzel şiiri hepimizin malûmudur, hatta çoğumuz, çok kısmını ezbere biliriz Birer beyit iktibas edelim:

“Dilersen Hayy u Kayyûm’un rızasın
Gece tenha otur zinhar uyuma!”
“Âşıklar uyumaz gece hem sen uyuma kim
Gönlün gözüne görüne Cânân gecelerde:”

Gecelerin kıymetini bilen tali’lilerden birisi de büyük mütefekkir Muhammed İkbal’dir O şöyle der: “Allah’a hamdederim ki, onbeş-yirmi sene İngiltere’nin o loş, karanlık, isli, pis havası altında kalmama rağmen teheccüdümü hiç terketmedim”

M Fethullah Gülen Hocaefendi’nin de düşünce ve kalb hayatında gecelerin ve teheccüdün ayrı bir önemi vardır O geceleri ve teheccüdü değişik eserlerinde şu ifadelerle anlatır: “Menziller, geceleri katedilir Rabb’e vâsıl olma geceleri olur Karanlığın bağrında yapılan aydınlık işler, geceleri gündüzlerden daha nurlu kılmıştır Mesafe alan, gece alır; alnı, geceleri seccâde ile tanışan ve seccâdesi gözyaşıyla ıslanan talihli, geceleri âdetâ mesafelerle yarışır Evinin duvarları onun âhına âşina olan, geceleri merdiven merdiven yükselir ve mesafeler üstü âlemlere ulaşır Yüksek fikir ve yüksek eserler, hep o karanlık döl yatağında gelişmiş ve insanlığın istifadesine arz edilmişlerdir

Berzah azabından kurtulmayı düşünüyorsanız, gecelerinizi teheccütsüz bırakmayınız Teheccüt, berzah karanlığına karşı bir zırh, bir silah, bir meş’ale ve kişiyi berzah azabından koruyan bir emniyet yamacıdır” (İ Gölgesinde, c 2, sh 161)

Şimdi tekrar ilklere dönmek, gecelerin aydınlık ve nur saçan iklimini bir de onların hayatında seyretmek istiyoruz:

Allah Resûlü’nün “Rabbim, ben Osman’dan razı oldum, Sen de ondan razı ol” diye gecelerde dua ettiği Hazreti Osman’dan başlayalım: Şürahbîl b Müslim, Hazreti Osman’ın gecelerini anlatırken ‘onun hali hep kıyam ve secde idi Sürekli oruç tutar, geceleri de daima namaz kılardı’ der Nitekim bu iffet abidesinin vücudunu ortadan kaldırmak isteyenler, bulunduğu yeri kuşattıklarında eşi onlara şöyle demişti: “Kimin canına kastettiğinizin farkına varın; bilin ki öldürmek istediğiniz insan tek rekatta Kur’ân’ın bütününü okumak suretiyle her geceyi ihya eden bir kimsedir” (Taberanî, 1/87)

İclî anlatıyor: “Tebe-i tabiîn efendilerimizden Mansur b Mu’temir’in bayan bir komşusu kızıyla beraber kalıyordu Gece hava kararınca anne-kız birlikte uyumak için dama çıkar sabaha yakın da aşağı inerlerdi Dolayısıyla kız, karanlıkta tam seçemediği için, komşunun damında bir direk görürdü Mansur ölünce kız, “anneciğim, komşumuzun damındaki direğe ne oldu!” diye sordu Anne, “Kızım o direk değildi, evin reisi olan İbn Mu’temir idi, vefat etti!” cevabını verdi Her gece sabahlara kadar ayakta durup, ibadet ettiği için kızcağız, onu direk sanmıştı” Benzeri hadiselerin münferid vak’alar olmadığına işaret etmek için Esved b Yezid en-Nehaî gibi başka zatlar için de anlatıldığını söylemekte herhalde fayda var

Tebe-i tâbiînin büyüklerinden Yezîd b Harun (rha)’ı Ahmed b Sinan şöyle anlatıyor: “İşin doğrusu ben namazı ondan daha güzel birisini görmedim (Cemaatle) namazı hiç fevtetmemiştir Her gün duhâ vaktinde 16 rekat namaz kılar; her geceyi de muhakkak ihya ederdi O tam kırk küsur sene yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılmış bir insandır” (Kayseranî, 1/318)

İnsanlık âleminin ender yetiştirdiği müstesna kadınlardan biri olan Râbiatü’l Adeviyye geceleri kalkıyor, tenha bir köşede Rabbine ibadet ediyor ve ‘Rabbim, dostlar dostunu buldu; ben de Sana geldim’ diyor, garazsız, ıvazsız, herhangi bir beklentiye girmeden sadece Allah için, Allah’ın rızasına erebilmek için huzurda elpençe divan duruyordu

İbadet ü taata kilitlenmiş bu ruh insanlarından biri tabiîn neslinden Süleyman b Tarhan, bir diğeri de aynı dönemin dırahşan simalarından Said b el-Müseyyeb (radiyallahü anhüma) idi Onlar da sabah namazlarını yatsı namazının abdestiyle eda ediyorlardı Said b el-Müseyyeb elli sene bu şekilde devam etti O: “Tam otuz senedir müezzin ne zaman ezan okumuşsa ben o esnada mescidde hep hazır bulunmuşumdur” derdi (Zehebî, 4/221)

Görüldüğü üzere yatsının abdestiyle sabah namazını eda edenlerin sayısı hiç de az değildi

Yine aynı nesilden olan Hazreti Amr b Dînar geceyi üçe taksim ediyor; bir bölümünde istirahat ediyor, bir kısmında hadis ilmiyle iştigal ediyor, geriye kalan süre içerisinde de kendini namaza veriyordu

Ahnef b Kays da tabiîn neslinin en seçkin şahsiyetlerinden biriydi Onun gece ibadeti çoğunlukla dua idi Gece lambanın yanına gider, parmağını ateşe tutar, ateşin acısını duyunca, kendi kendine “falan gün falan günahı niçin işledin?” diye söylenir ve nefsini kınardı

Bir başka aydınlık sima İbn Bekkâr Hazretleridir Onun “40 senedir beni güneşin doğmasından daha fazla üzen bir şey olmamıştır” sözü, gecelerle ne kadar içli-dışlı olduğunu anlamamıza herhalde yeter

Ebû Davud’un Kûfe tabiîlerinin en hayırlısı dediği, muhadramûn (Allah Resûlü’nün çağına yetişip de O Yüce Kâmet’i göremeyenler)den Ebû Osman en-Nehdî’ye bakalım Süleyman et-Teymî, onun hakkında “küçük ya da büyük bir günaha girebileceğine ihtimal vermiyorum; zira o gündüzleri hep oruçlu, geceleri de sürekli kıyam halinde Rabbinin huzurundadır O kadar çok namaz kılar ki, namazı yorgunluktan mecali kalmayıncaya kadar devam eder” der Asım el-Ahvel de onun hakkında şunu söyler: “Ebû Osman en-Nehdî akşam ile yatsı arasında yüz rekat namaz kılan bir insandır” (Kayseranî, 1/66)

Bir diğer namaz sevdalısı da tabiîn neslinin medar-ı iftiharlarından Safvan b Süleym ez-Zührî’dir Onun hakkında “40 sene bir defa bile sırtını yatağa koymamıştır; gecelerini hep namazla geçirirdi; hatta o kadar çok secde ederdi ki alnında adeta bir delik açılmıştı” derler İbnü’l-Medînî onun hakkında şunu söylüyor: “Safvan soğuk gecelerde bile uykusu gelmesin diye namazını toprak üzerinde kılar ve alnını yere koyardı” (Mizzî, 13/187)

Tabiîn neslinden Ebû Bekr b Muhammed (radiyallahü anh) da öyleydi Zevcesi bize şunu söylüyor: “Tam kırk sene var ki, o hiç bir gece yatağına bir defa bile uzanmamıştır Gecelerini hep ibadet ü taatla geçirmiş bir insandır” İmam Mâlik, Ebû Bekr b Muhammed (radiyallahü anh) hakkında, “ibadetine hele teheccüdüne onun kadar düşkün insan az bulunur” der (Ebu’l-Ferec, 1/232)

Damra b Rebîa da, İmam Evzâî hakkında şunları demiştir: “Onunla bir sene hacca gittik Ne gündüz ne gece bir kere bile uzandığına şahit olmadım Sürekli namaz kılıyordu Uykusu gelince de bir direğe yaslanıyor, uykunun geçmesini bekliyordu”

Abbasi Devleti’nin seçkin halifelerinden Harun Reşid de hilafet süresi dahil ölene kadar her gün 100 rekat namaz kılmıştı

Son olarak Hazreti Ali efendimizin torunu, Ali b Hüseyin (radiyallahü anh)’ın namaz hayatına bakalım O her gün ve gece 1000 rekat namaz kılıyordu ve bu hali dünyadan ayrıldığı zamana kadar devam etti ‘Tiryakilik’ derecesinde ibadete olan düşkünlüğünden dolayı da ona ‘zeynü’l-âbidîn/âbidlerin süsü’ denirdi Bir defasında namazda secde halinde idi Bulunduğu evde de bir yangın çıkmıştı “Ey Allah Resûlü’nün torunu! Yangın var” dediler O başını bile kaldırmadı Kısa süre sonra yangın da sönmüştü Niçin cevap vermediğini sordular O, şöyle cevap verdi: “Siz bana yangın dediniz ama başka bir yangını (Cehennem ateşini) düşünmek berikini düşünmekten beni alıkoydu” der

Netice

Bütün bu örnekler bize şunu gösteriyor ki, selef-i sâlihîn namıyla her zaman yâd ettiğimiz, biz müslümanların hatta bütün insanlık âleminin yüz akı, iftihar vesilesi bu kutlu zâtlar hayatlarını dine vakfetmiş, bulundukları yerin, Cenab- ı Hakk’ın koyduğu konumun hakkını verebilmek için ömürlerinin adeta bütününü ibadet ü taatla geçirmişlerdir Namaz da onların ibadet ü taat hayatları içinde en önemli yeri tutuyordu Yukarıda sadece ilk etapta akla geliveren misalleri zikrettik Bu ‘ricalüllah’ın hayatlarının ayrıntılarıyla yer aldığı hacimli eserlere bakılacak olursa misallerin katlandığı görülecek ve belki de daha çarpıcı tablolarla karşılaşılacaktır Bu örneklerin bize gösterdiği fotoğraf karelerinden anlayabildiğimiz kadarıyla ilk dönemlerin bahtiyar nesilleri arasında günde 1000 (bin) rekat namaz kılanların sayısının hiç de az olmadığı; günde 100 rekat namaz kılmanın ise adeta sıradan bir iş olduğu anlaşılıyor Geceleri uyanık geçirmek ve ibadet ü tâatta bulunup dua etmek, yalvarıp yakarmak, Cehennem azabından Allah’a sığınma mülahazası ve Cemalullah’a iştiyak hisleri içinde gözyaşı dökmek o dönemlerde yaşayan müslümanların hepsinin her gün yaptıkları bir işti ve onlar geceyi ihya etmeyi adeta kendileri için bir farz telakki ediyorlardı

Şu hususu da burada ifade etmekte fayda var: Dinde asla zorluk yoktur; ‘yüsr’ yani kolaylık vardır Efendimiz (aleyhisselam) Allah’a karşı içinde en çok haşyet duyan bir kul olduğu ve mesela ayakları şişene kadar namaz kıldığı halde ümmetine hep itidali tavsiye etmiş, ibadet nev’inden bile olsa altından kalkamayacakları işleri üzerlerine almamalarını istemiştir “Bu din kolaylıktır Hiç kimse kaldıramayacağı yükün altına girerek dini geçmeye çalışmasın; (insan ne yaparsa yapsın yine de mutlaka bir kısım eksik ve kusurları vardır ve) galibiyet dinde kalır” mealindeki hadis-i şerif de bunu ifade eder Dolayısıyla dini yaşanmaz hale getirmemek gerektiği açıktır “Pekâlâ, yukarıdaki örnekler işi zorlaştırma değil midir?” diye sorulacak olursa, bu sorunun cevabı “asla” olacaktır Zira o marifet erleri “Cennetin ucuz, Cehennemin de lüzumsuz” olmadığını iyi anlamışlar; afva, mağfirete nâil olabilmek ve dünyadan imanla göçebilmek için kendilerini Allah’a ibadete hasretmişlerdir Her bir mü’min fert, “Rabbimin inayetiyle, şu kadar namaz kılabilirim, oruç tutabilirim veya başka salih amellerde bulunabilirim” demek suretiyle önüne her zaman büyük hedefler koyabilir Bu, herkesin vicdanıyla tartıp marifeti nisbetinde kendisini işin içine salabileceği bir husustur Onlar, kendilerini azimetlerle amel etme hususunda mecbur tutmuşlar, fakat, başkalarına, ruhsatları nazara alarak fetva vermişler; onca yapıp ettiklerini az görmüşler, ama başka insanların, yaptıkları en ufak şeylerle bile rızay-ı ilahîyi kazanabilecekleri konusunda hüsn-ü zanda bulunmuşlardır Kendi ibadetlerini, mazhar oldukları nimetlere nispeten yetersiz bulmuş, kulluk adına ortaya koymaya çalıştıklarını da hemen unutmuş ve kendilerini her zaman daha yolun başında görmüşlerdir Onların hali aşıkların halidir; onlar Allah’a, Kur’ân’a aşıktırlar Yaptıkları her ibadet özellikle de namaz onların aşk besteleridir Maşukuna şiir okumaktan bıkan bir âşık yeryüzüne gelmiş midir!?

Yukarıda geçen örnekler Hakk’ın marifetine uyanmış oldukları kat’i olan zatların ibadet ü taat hayatını bütün vuzûhuyla ortaya koyuyor Aradan asırlar geçmiş olsa ve biz kendi noksan ve kusurlarımızı örtbas etme adına bin bir türlü bahane ortaya koysak da bu misaller, namaz gibi en mühim bir kurbet vesilesi karşısında o zatların nerede durduğu ve bizim nerede bulunduğumuz konusunda önemli ipuçları veriyor Konu namaz gibi mühimlerden daha mühim bir konu olsa da kendi hâl-i pürmelâlimizi gözardı unutup, haddimizi aşarak başkalarını sorgulamaktan Allah’a sığınırız Ne var ki, en azından “o güzel insanlar yapmışlarsa mutlaka doğru ve güzeldir; o halde biz de yapalım, yapmaya çalışalım; çalışalım da Allah bizi o güzel insanların bulunduğu halkaya dahil etsin” diye düşünme doğru bir düşünme olsa gerek İşe bir ucundan başlanacaksa ve bizim de buna ihtiyacımız varsa -ki olduğunda şüphe yok- herhalde en doğrusu namazla başlamak olsa gerek

Cenab-ı Allah, en güzel şekilde ibadet edebilme cehd ve gayretlerimizde hepimizin yardımcısı olsun!


*Araştırmacı Yazar Mustafa YILMAZ



_____________

KAYNAKLAR
El-Mu’cemü’l-Kebîr, Süleyman b Ahmed Ebu’l-Kasım Taberanî, Musul, 1983
İnancın Gölgesinde; M Fethullah Gülen, İzmir 2002
Sıfetü’s-Safve, Abdurrahman b Ali b Muhammed, Ebu’l-Ferec, Beyrut, 1979
Siyer ü A’lâmi’n-Nübelâ; Muhammed b Ahmed b Osman ez-Zehebî, Beyrut, 1993
Sonsuz Nur; M Fethullah Gülen, İstanbul 1994
Sözler; Bediüzzaman Said Nursi, İzmir 2002
Tehzîbü’l-Kemal, Yusuf b Zekî Ebu’l-Haccac el-Mizzî, Beyrut 1980

Alıntı Yaparak Cevapla