Prof. Dr. Sinsi
|
Unutulmuş Borç

Bir Çarşamba günüydü Saliha o gün erken kalkmış, evi sil-süpür, öğle ve akşam için
yemeği pişir, bulaşıkları yıka derken, birden aklına geldi O gün Çarşambaydı, pazara da
gidecekti Bu yorgunlukla mı? dedi ve giyindi ve pazarın yolunu tuttu Sebzeydi,
meyveydi? Her gördüğüyle de biraz sohbet derken, Oh be! İyi ki çıktım Birkaç insan
gördüm, havadisleri de öğrendim Deyip, kendi kendine konuşarak evin yolunu tutmuştu
Eve geldi? Elini-yüzünü bir yıkayıp, kanepeye uzandı Bütün gün koşturmaktan ayakları
ağrımıştı Kolları da, pazarlıkları taşımaktan adeta tutmuyordu Tam dinleniyordu ki,
müezzinin sesi? Ezan okunuyordu Kalktı, oturdu Ah dedi, Bir türlü namaza
başlayamadım dedi İşte şimdi, bu yorgunlukla nasıl kılayım? Ellerim, ayaklarım tutmuyor
Kıpırdayacak halimde yok dedi Öyle derken, eşi Cemal bey gelmiş, çocuklar da acıkmış,
yemeği hazırlaması gerekiyordu
Yemek faslı bitti, televizyonda sevdiği dizi, Asmalı konak vardı Aman dedi,
kaçırmayayım, en heyecanlı yerinde kalmıştı dedi Oturdu ve seyretti Yine ezan sesiyle,
televizyonun sesini hafif kıstı Ezan biter bitmez, sesi tekrardan eski haline getirdi Öyle
uykusu gelmişti ki, zor izliyordu diziyi zaten Bu uykuyla nasıl kılacaktı Yine Ah, bir türlü
namaza başlayamadım dedi
Ertesi sabah kalktı, yine otomatik aynı işti Evi süpür, ortalığı topla, bulaşıkları yıka,
öğleden sonra paralı günü de vardı İşleri çabucak yapması gerekiyordu Dün pazarda
öğrendiği havadislerinde yorumunu yaptıracaktı günde: Oh be dedi, hem anlatıcağız,
hem de keyifli keyifli çay içmek var dedi Haftada bir, iple çektiği günlerden biriydi
Birkaç tane günü vardı ama, bu gününden çok keyif alıyordu Havadislerin yorumu,
kısaca dedikodu çok güzeldi?
İşleri bitirdi? Öyle güzel giyindi ki, eşi cemal bey bile tanıyamadı Çünkü açıkçası,
nadiren eşinin yanında böyle giyinip, süsleniyordu Çekti kapıyı, çıktı Hakikaten günü
çok neşeli, bol dedikodulu geçmiş, köfte-ekmek, döner ısmarlamışlar, çay faslı derken,
zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı
Bir ara arkadaşlarından Nurten, bir başka odaya çıkmış, epeyce yanlarına gelmemişti
Kendilerinden ayrı bir dedikodu mu yapıyor düşüncesiyle baktığında, yan odada ikindi
namazını kılmış olduğunu gördü Gayri ihtiyari, yine kendi namazı geldi aklına Yine
kılmamıştı Hem de bugün Cuma akşamıydı da? Her Perşembe böyle oluyordu
Dedikoduyla, kahkahalarla, cümbüş cümbüş Cuma akşamını geçiriyorlardı
Halbuki, annesinden böyle mi görmüştü, evlenmeden önce? Her Perşembe günü,
ikindiden sonra, evlerinde, annesi beyaz başörtüsünü takar, Kuranı Kerimi okur,
kendisine de sevdiği yemekleri yapar, harçlığını verirdi Cuma günü ise, tırnaklarını keser,
ona en güzel elbiselerini giydirir, öperek okula yollardı
Biran daldı? Geçmişe giderek, iç geçirdi O zamanlar daha da mutluydu? İçinde tarifi
mümkün olmayan bir huzur vardı Sanki her şey gerçekti o zaman Şimdi ise, sahte
kahkahalar, gönül eğlemeler, dedikodular, boş geçen zamanlar?
Ne zamana kadar sürecekti bu, kendi kendini aldatışı, oyalayışı? Birden ruhu sıkıldı
Yüzünü ter basmıştı Annesinin her gün dediği sözü aklına geldi; kızım, gözünün
nurunudur o namaz Sakın o nurdan ayrılma! Yoksa karanlıklarda kalır, boğulursun?
gerçekten boğuluyor muydu ne, yalan dünyanın çamurunda? Belki de kendisini
boğulmaktan kurtaracak, can simidi olacaktı namaz? Bir şeytanın ayağını kırabilse, bir
namazı kılabilse? Ruhunun sıkıntısı da geçecekti Bu düşüncelerle eve döndü
En kısa zamanda, başlayacaktı namaza Hatta yaşı 30?u geçmişti Kılmadığı seneler ne
olacaktı? Onları da kaza ederim dedi Kendi kendine; en azından 15 sene! Nasıl ödenir
bu? dedi ve devam etti; 15 sene önce, birinden bir borç para alsam, şimdiye dek çoktan
icra gelir, beni hapse attırırdı Üstelik faizini de alırdı: İnsanoğlu çok zalim, hiç bakmaz
gözünün yaşına? Ama ben Allah?a namaz borcumu 15 senedir, ödemedim Rabbim beni
icraya değil, hapse değil, kimseye muhtaç etmedi Aç bırakmadı, açıkta bırakmadı Ben
ise, Cuma akşamları bile, Rabbimle beraber olmayıp, ahirete giden annemin de sözünü
dinlemeyerek, onun ruhunu da mutsuz ediyorum Diye düşünürken, karnı da tok
olduğundan, sofrayı kurmayı da geciktirmişti Kızının; Anne, karnım acıktı demesiyle,
kendine geldi
Hakikaten manevi olarak da, kendine gelmiş miydi acaba?! Yoksa yine yalancı dünyanın
içinde boğulup, gidecek miydi acaba?  
Bir sonraki yazımızda devam edelim değerli okurlarım Şimdilik Allah?a emanet olun?
|