Yalnız Mesajı Göster

Hazreti İbrahim Halilullah

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hazreti İbrahim Halilullah




HAZRETİ İBRAHİM HALİLULLAH

İbrahim aleyhisselâm Allahü Teâlâ'ya aşırı muhabbeti ve O'nun rızâ ve muhabbetini celbeden ibâdetler ve taâtlerde bulunması sebebiyle, bu peygamberini halis bir dost ittihaz ederek kendisine ilâhî sırlarını vâkıf kılarak ikram buyurmuştur, işte bu sebepten dolayı Hazreti ibrahim'e «Halîlullah = Allah'ın dostu» unvanı ihsan edilmiştir
Hazreti ibrahim bir defasında ölüm Meleği Azrail aleyhisselâm ile karşılaştığında:
— Rabbim beni niçin halîl ve dost edindi? diye sordu da Melekül Mevt:
— Sen insanlara ihsanda bulunursan da onlardan bir şey istemezsin! şeklinde cevap vermiştir
Hazreti ibrahim'in, nesebi,Nuh aleyhisselâmın oğlu Şam'a dayanır Babasının asıl ismi de Târih idi Nemrud tarafından puthânesine nâar tayin edildiği zaman Târih adını Âzer'e çevirmiştir ki, Azer puthânesindeki putlardan birisinin adı idi
Nuh aleyhisselâmın vefatı ile Hazreti ibrahim arasında Peygamber olarak Hazreti Hûd ile Hazreti Salih vardır Bu arada fasıla da bin yüz kırk üç senedir Hazreti Hûd ile Hazreti ibrahim arasında da altı yüz otuz yıllık bir fasıla olduğu bildirilmiştir
Hazreti ibrahim'in doğumu Nemrud İbni Kenan'ın hükümdarlığı zamanına rastlar ki, doğum yeri de sonradan ateşe atıldığı ve Nemrud'un saltanat merkezi olan Bâbil şehridir
Hazreti ibrahim'in künyesi «Ebü'l-Edyâf = Konuklar babası» dır Çünkü ibrahim aleyhisselâmın evi yol uğrağı bir yerde bulunduğundan her gelen misafire ikram edilirmiş Bu sebeple kendisine bu künye verilmiştir
İbrahim aleyhisselâm seksen yaşında olduğu halde Şam mülhakatında Kaddum köyünde kendi kendini sünnet etmiştir Hazreti ibrahim sünnet olunca hitan, zürriyeti için imtisali icab eden sünnet olmuştur Bütün israil Oğulları arasında carî olan Tevrat'ın hükmü de böyle idi Hazreti Isa zamanına kadar hitan sünneti böyle devam edip gelmiştir Daha sonra Hıristiyanlardân bir taife Tevrat'ın bu hükmünü bozmuşlar ve:
— Hitan, kalbin perdesini atmaktır, şeklindeki hezeyanlarıyla bu kadim sünneti terk etmişlerdir
Hazreti ibrahim kavmini, en sihirbaz ve müneccim olan Bâbil halkını, yıldızlar adına diktikleri putlara tapmaktan alıkoyarak Allah'ın birliğine davet ettiği halde bir türlü tesirini göstermemişti Nihayet bunların putlarına bir oyun oynamak ve kavmini canlı bir şahid ve onları cevapsız bırakacak bir delil ile karşılamak istedi
Bâbil halkı bir bayram vesilesiyle ve mutad olduğu üzere hazırladıkları bayram yemeklerini mâbedlerine götürüp putların önüne sıralamışlardı Bu yemekleri mâbed dışında bayram merasiminden sonra gelip yemek âdet idi Bu defa da yemekleri bırakıp gidiyorlardı
İbrahim aleyhisselâm yolda kavminin âdetince yıldızlara bir bakış baktı ve:
— Şimdi ben hakikaten hastayım, vebaya tutuldum, dedi Bunun üzerine yanındakiler ondan yüz çevirerek arkalarına dönüp kaçıverdiler Hazreti İbrahim de:
— Allah'a yemin ederim ki, siz dönüp gittikten sonra ben de, putlarınıza elbette bir oyun oynayacağım, dedi ve gizlice bir yol ile kavminin putlarının yanına vardı
Putlara hitaben:
— Haydi buyurunuz, şu yemekleri yemez misiniz? Neden bana cevap vermiyorsunuz? diye alay ettikten sonra şiddetle bir vuruş vurdu ve putları paramparça etti
Mümkün ki, kendisine müracaat ederler diye putların büyüğünü hali üzere bıraktı ve baltayı bunun omzuna astı Müşrikler koşarak mabetlerine geldiler:
— Bu fenalığı ilâhlarımıza kim yapmış? Kim yaptıysa muhakkak o, zalimlerden birisidir, diye soruşturdular
Hazreti ibrahim'in «Bu putlara bir oyun oynayacağım» dediğini duyanlar: — Bu delikanlının putları kötü şekilde andığını işittik, ona ibrahim deniliyor, dediler
Bunun üzerine müşrikler:
— Haydi şunu yakalayıp halkın gözü önüne getiriniz bakalım Olabilir ki, halk şahidlik ederler, dediler
ibrahim Aleyhisselâm getirildiği zaman:
— Ey ibrahim! Bizim ilâhlarımıza bu hakareti sen mi yaptın? diye sordular
O da:
— Onların şu omuzu baltalı büyüğü "cüce putlara niçin tapılıyor?" diye kızarak yapmıştır Hele bir kere şu yerde serili duran küçük putlara soralım; eğer dile gelir, cevap verirlerse doğrusunu öğrenmiş olursunuz? dedi
Nihayet müşrikler vicdanlarına müracaat ettiler de biribirlerine:
— Doğrusu siz haksızsınız! dediler Sonra başları aşağı getirildi de:
— Sen hakikaten bilirsin ki, bu nesneler söz söyleyemez, diye itirafta bulundular
İbrahim Aleyhisselâm:
— O halde siz Allah'dan başka size hiç bir faydası dokunmayan, zarara da giremeyecek olan şu putlara mı tapıyorsunuz? Of size ve Allah'dan başka taptıklarınıza! Hâlâ akıllanmayacak mısınız? dedi
Bütün bu olanlar Nemrud'a kadar bildirildi ve saray erkânı halka hitaben: ,
— Siz bir iş görmek istiyorsanız, bu adamı yakınız da ilâhlarınızın öcünü alınız! dediler Hakikaten ateşe attılar Allahü Tealâ da ateşe:
— Ey ateş, ibrahim'e serin ve selâmet ol! buyurdu
Müşrikler Hazreti İbrahim'e zarar vermek istemişlerdi Allahü Teâlâ da kendilerini hüsrana ve ziyana düşürdü Ve ibrahim Aleyhisselâm'ı ateşten kurtardı Kardeşinin oğlu Lût Aleyhisselâm ile beraber İrak'tan âlemlere mübarek kılınan toprak olan Şam'a gönderildi
İbrahim Aleyhisselâm genç yaşta babasının ve kavminin tapındığı putlara karşı mücadeleye başlamıştı Onları bu bâtıl ibâdetlerinden vazgeçirmeye çalışıyordu Bir gün babası Azer'e:
— Sen putları bir sürü ilâh mı kabul ediyorsun? Muhakkak ben seni ve kavmini açık bir dalâlet içerisinde görüyorum, demişti- Ruh sahibi olan insanın gerek beşer timsali olsun ve gerek yıldızlar ve melekler timsali farz edilsin, cansız putlara alçalması ve ibâdette bulunması ne açık bir sapıklıktır ki, Hazreti İbrahim bunu babası Azer'den başlayarak kavminin yüzüne vurmaktan ve onları irşad etmekten çekinmemişti
Çünkü Allahü Teâlâ arz ve semâların saltanatını, yıldızları, ay ve güneşi gözüne açık bir gösterişle gösteriyor ve bütün âlemin her türlü heyetiyle bir mülk, saltanata tabî bir memleket olduğunu ve bu memleketi zabt ve idare eden hükümranlık sırlarını ve hakimiyet kanunlarını onun kalbine bildiriyordu
İşte Hazreti ibrahim'e bunlar, yakîn bulan, tam kanâate eren kimselerden olması için Allahü Teâlâ tarafından ihsan olunuyordu Binaenaleyh Hazreti ibrahim vaktâ ki gece bütün zulmetiyle başına çöküp ortalığı karanlığa boğdu, o zaman seyyarelerden parlak bir yıldız görerek:
—— Bu benim Rabbim ha!, dedi
Böylece ilk önce bir yıldızın bir insanı terbiye edebileceğine ihtimal vermeyerek etrafındakilere bir tariz yaptı Çok sürmeden o yıldız kaybolup batınca:
— Ben batanları, kaybolanları sevmem, dedi
Bununla evvelâ Rabblik ve kullukta muhabbetin temel nokta olduğunu, fakat hareket ve batışın tesir için delîl değil yaratılış, teessür, mahkûmiyet, hadîs olma ve fena bulma bakımından delîl olduğunu, bu itibarla da kaybolan bir şeyin Rabb olmayacağını ve kaybolan bir şeye muhabbet etmenin sonu boş çıkacak bir dalâlet olduğunu ve Rabbin bunda müessir ve bunu hareket ettiren, zeval bulmaktan münezzeh olan bir yaratıcı kudret olması lâzım geldiğini anlattığı gibi, hususiyle kaybolmuş ve batışa dikkat nazarlarını çekmekle yıldızların batışından dolayı onların yerine putları ikâme edenlerin sapıklıklarını ve tenakuzlarını da göstermiş oldu Çünkü kayboluşlarından dolayı asıllarının kâfi olmadığını kabul ettikleri halde, o kaybolanların bir san'at eseri olarak yapılan suretlerine itibar etmek ne büyük tenakuzdur



Alıntı Yaparak Cevapla