Prof. Dr. Sinsi
|
Hz. Süleyman'in Saltanati
Burada Hüdhüd bir posta hizmetinde kullanılmış oluyor Fakat bunda bir güvercinin mektup götürmesinden fazla bir şey var Çünkü bıraktıktan sonra çekilip netice hakkında bir tecessüs yapması da emrolunuyor Hüdhüd bu emri ifa etti Onun için Belkıs:
— «Ey milletin ayanı, ileri gelenleri, dedi Bana bakın: Bir mektup bırakıldı bana; çok mühim, Süleyman'dan ve şöyle: «Bismillahir-rahmanirrahîm Doğrusu bana karşı kafa tutmayın da müslim olarak gelin bana » Ey milletin eşrafı, ey heyet, bana bir fetva verin Bu işimde, vereceğim emir hakkında sizler bana şahit olmadıkça, siz hazır olmadıkça ben hiç bir iş yapmış değilim Şimdiye kadar Devlet işlerinden hiç birinde diktatörlük yapmadım, sizin reylerinizi almadan hiç birini kendiliğimden icra mevldine koymadım, her ne emir verdimse sizlerin huzurlarınızda ve reylerinizi alarak verdim Onun için bu mektup işinde sizin fetvanızla kuvvet almak istiyorum » »«Sîzler şehadet etmedikçe» denilmesinden bunların mühim işleri müşavere için huzurunda toplanması mutad olan bir heyet olduğu anlaşılıyor Bunların her biri on bin kişiyi temsil etmek üzere üç yüz on iki kişi olduğu da rivayet edilmiştir
Bu heyete irad olunan bu noktada şimdiye kadar hükümet emrinde diktatörlük yapılmamış olması Övülmek ve reylerinin esas tutulmuş olduğu beyan olunmak suretiyle cemile gösterilerek meşveretin ehemmiyeti tesbit edilmiştir ki, bunun zahirî bir parlâmento idaresi emir ve kumandaya müdahale derecesine varmayan meşru bir meşveret ve fetva verme mahiyetinden ileri gitmediği için müfessirler burada yalnız istişarenin ehemmiyetinden bahsetmişlerdir
Bu heyet Belkıs'a şöyle dediler:
— Biz kuvvet sahipleriyiz ve şiddetli bir harp ehliyiz
«Biz» diyenler şahıslarını değil, mektuba muhatap "olan topluluğun, yani Devletlerinin kuvvetini kasdederek teslim olmamak için harbetmek lâzım geleceğini düşünerek kuvvetimiz vardır, şiddetli harp edebiliriz diyorlar, / bununla beraber harbetmeyiz demiyorlar; ve emre müdahaleyi uygun görmüyorlar da harp olmaksızın bir çare bulunabildiği takdirde memnun olacaklarını andırır bir şekilde selâhiyeti teslim ve siyasî edebe riayet ile sözü şöyle bitiriyorlar:
— Bununla beraber emir sana aiddir Bak şimdi ne emrediyorsun? Harp mi yaparsın, yoksa sulha çare mi bulursun? Bunun üzerine Belkıs dedi ki:
— Muhakkak ki hükümdar kısmı bir memlekete harp yoluyla girdikleri vakit onu bozar perişan ederler Azîz olan ahalisini zelîl kılarlar Kati, esaret, haps ve yoketme vesaire gibi çeşitli zillet ve felâkete mâruz kılarlar Böyle de yaparlar mı yaparlar «Bana kafa tutmayın» diyen Süleyman da böyle yapar Bu itibarla harpten mümkün olduğu Kadar sakınmak ve memleketi istilâya sebebiyet vermemek icabeder Ve her halde ben onlara bir hediye ile elçi göndereceğim de bakacağım; gönderilenler ne ile dönecekler? Yani bu şekilile onların huylarını yoklayacağım da ona göre hareket edeceğim Bakalım mal ile savulabilecek kimseler mi?
Bu karar üzerine gönderilen elçi Süleyman aleyhisselâma vardı Fakat o bu hediyeyi kabul etmeyerek şu suretle reddetti:
— Mal ile bana imdad mı ediyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha iyi Hayır siz hediyenize güveniyorsunuz Dön onlara, vallahi karşı gelemiyecekleri ordularla varırım da oradan kendilerini zinetler içinde hor, hakir oldukları halde çıkarırım
Elçiler Belkıs'e varıp Süleyman ale'yhisselâmın dediğini anlattıklarında «bilmiş olunuz ki, vallahi bu sade bir hükümdar değil, biz buna takat getiremeyiz» demiş ve tekrar bir elçi gönderip «milletin beyleriyle huzuruna geliyorum, emrini ve davet ettiğin dinini görmek arzusundayım» diyerek beraberinde büyük bir toplulukla hareket etmiş ve tahtını köşklerinin en sağlam ve muhafazalı yerine koydurup kapıları kilitleyerek ehemmiyetli şekilde emniyet altına aldırmış idi
Süleyman aleyhisselâm onların hediyelerine güvendiklerini bilmişti Bunun üzerine hediyelerini tehditli bir şekilde iade edince tekrar geleceklerini de bildiğinden gelir gelmez imânlarına vesile olacak bir harika göstermek istedi ve yanındaki askerlerinin kumandanlarına şöyle dedi: — Ey heyet! O kadının tahtını kendileri bana müslim olarak gelmezden evvel hanginiz getirir?
Cinlerden şer ve kötülükte ileri gitmiş, tuttuğunu devirir, kuvvetli, becerikli, ele avuca girmez bir ifrit:
— Ben o tahtı makamından kalkmadan evvel sana getiririm Muhakkak ben bu işi yapmaya karşı her hâlde kuvvetliyim, eminim; hem kolay getiririm hem de hiç bir hiyanet etmem, değiştirip bozmadan hiç bir şeyi kaybetmeksizin getiririm, diye te'kidlerle teminatta bulundu
«Makamından kalkmadan evvel» diyor ki, Süleyman aleyhisselâm'ın makamında her gün sabahtan öğleye kadar oturduğu rivayet edilmektedir
Nezdinde kitaptan bir ilim bulunan bir zat ise:
— Ben o tahtı sen gözünü kırpmadan evvel getiririm, dedi Böyle derdemez de Belkıs'ın tahtını yanında durur vaziyette gören Hz Süleyman şöyle dedi:
— Bu Rabbımın mutad cereyan eden sünnetinden değil, fazıl ve ihsanındandır Bu beni imtihan için ki, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü? Her kim şükrederse sırf kendi lehine eder, her kim de nankörlükte bulunursa şüphe yok ki Rabbım ganîdir, kerem sahibidir
Nezdinde kitaptan bir ilim bulunan bu zatın Hızır aleyhisselâm, Süleyman aleyhisselâmın kendisi ve alimlerin ekserisine göre veziri Asaf ibni Berhıya'dır ki Sıddik olup dua edilince icabet olunan ismi âzami bilirdi Hz Süleyman'ın bir mucizesi olmak üzere veziri böyle bir keramet göstermiştir Şüphesiz ashabından böyle bir kerametin zahir olması kendisinin daha çok yüksekliğine delâlet eder Ve bu ilim ona verilen ilimden olduğunu anlatır Bu taht, Hz Süleyman'ın San'ada bulunduğu rivayetine göre üç günlük mesafeden getirilmiş oluyor Zira San'a ile Sebe' arası bu kadar zamanda katediliyordu O sırada San'adan dönüp Şam arzında bulunduğu rivayetine göre ise iki aylık mesafeden getirilmiş olmaktadır Bu kadar mesafeden bir taht göz kırpıncaya kadar nasıl gelir? Şüphe yok ki bu alelade vak'alardan değil bir keramet ve mucize olmak üzere söz konusudur Âsaf'ın bunu söylemesi ile getirmesi bir olmuştur Yani söyleyinceye kadar getirmişti Çünkü ilmini biliyordu Bir saniyede binlerce kilometre sür'at, zamanımız fen efkârının düşüncesine alışmış olduğu meselelerdendir Mühim olan nokta ancak bu hareketi yapmak için tatbik olunacak kuvveti bilmekten ibarettir Bir sâkiada, bir cereyanda, bir telgrafta görülen bu sür'at bir kütlede de görülebilir Yalandan tesir icra ettiğini gördüğümüz iradenin bir telsiz gibi uzakta da âmil olduğunu gösteren misâller de yok de'ğildir Bu cazibe ile cisimlerin fezada uçuştuğu, bir irade ile uzuvların bedende oynadığı gibi bir irade ile afaktaki bir cismin mekân atlaması da Kitap'ta Levhi Mahfuz'da sabit plan ilimdendir
Tahtın gelmesinden sonra Süleyman aleyhisselâm maiyyetine şu emri verdi:
— O kadın için tahtını yabancılaştırın, o değilden gösterin Bakalım doğruyu bulacak mı? Kendi tahtı olduğunu bilecek, vaziyeti kavrayacak, hakikati anlayacak mı? Yoksa yola gelmezlerden mi olacak?
Tahtının getirilmiş olması hayret verici bir tasarrufla mülk ve saltanatının elinden alınmış olduğuna delâlet eder Böyle müthiş bir anda o tahtın, onun tahtı değilmiş gibi gösterilmesinde ve değişiklikler yapılmasında büyük bir nezaket ibraz edilmiş ve bununla Belkıs'ın istidadı üzerinde, bir tecrübe yapılmak istenmiştir
Belkıs, Süleyman aleyhisselâmın huzuruna geldiği zaman:
— Böyle mi senin tahtın, denildi
Bu senin tahtın, denilmedi, o değilmiş gibi gösterildi
Sebe' melikesi Belkıs:
— Sanki o, o bununla beraber bize bundan evvel ilim verildi Bu mucizeden önce Hüdhüd'ün mektup getirmesi gibi müşahade ve diğer duyduklarımız ile Allahu Teâlâ'nın kudretine ve senin peygamberliğinin doğruluğuna ilmimiz hâsıl oldu Ve müslüman olduk, inandık teslim olduk, dedi
Hiç şaşırmadan vaziyeti olduğu gibi kavrayarak idarei kelâm etti öyle de evvel niye gelmemişti? Daha evvel Allahü Teâlâ'dan başka taptığı şeyler, dünya saltanatı kendisini alıkoymuştu Çünkü kâfir bir kavimden idi
|