Yalnız Mesajı Göster

Hz. Süleyman'in Saltanati

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Süleyman'in Saltanati




Kendisine köşke girmesi söylendiği zaman köşkün etrafını görünce bir deniz sandı ve inciklerinden
Bunun üzerine Süleyman aleyhisselâm:
— O sırçalardan döşenmiş cilâlı, parlak bir meydandır Bir sırça saray ve içinden meydanına kadar büyük bir havuz yapılıp su salınmış, içine balık vesair deniz hayvanları konulup üzeri şeffaf cam ile döşenmiştir
O zaman Belkıs şöyle dedi:
— Ey Rabbım! Şüphe yok ki ben önceden nefsine zulmetmişim, boş şeylere tapmışım Şimdi Süleyman'ın yanında islâm'a erdim, âlemlerin Rabbı Allah'a teslim oldum
Müfessirlerin ekserine göre Süleyman aleyhisselâm Belkıs'ı zevceliğe kabul etmiş ve mülkünde bırakmıştır
Ataları Sebe ibni Yeşcüb ibni Ya'rub ibni Kahta'nın namıyla anılan Sebe kavmi önceleri Güneşe taparlarken, melikeleri Belkıs idaresinde Hz Süleyman'a itaat ederek memleketlerini kurtardıktan başka hayli yükselmişlerdi Merkezleri ve meskenleri Yemen'de Me'rib şehri idi
Vaktiyle bunların iskân ettikleri yerde bir ibret vâki olmuştu Şöyle ki; sağ ve soldan iki Cennet, iki taraflı bağlar ve bostanlar hal lisanı ile diyorlardı ki:
— Rabbınızın rızkından yiyin de O'na şükredin Bu nimetlerinin kıymetini bilerek ona göre ibadette bulunun Çünkü beldeniz bir belde, tayyibe, gayet hoş bir belde Rabbınız mağfireti çok bir rab Önün için şükrünü bilin de iyi hizmetler edin
Fakat buna Sebe'liler itiraz ettiler On üç peygamberleri kendilerini hakka davet ettikleri halde şükürden kaçındılar, hizmetine bakmadılar Bu hareketlerinin bir cezası olarak da Allahü Teâlâ üzerlerine Arim deresinin ve seddinin selini salıverdi
Bu Arim şeddi öyle ihtişamlı idi ki, ilk olarak Sebe ibni Yeşcüti tarafından yapılmış ve ona yetmiş kadar çay akıtılmış, uzak vadilerin selleri içerisine çevrilmişti Daha sonra Yemen kabilelerinin babası olan Hmıyer tamirler yapmış, Lokmanı Ekber ibni Ad taşlarını kalay ve demirle perçinlemiş, Zülkarneyn inşaalarda bulunmuş, Belkıs da iki dağ arasını taş ve zift ile kapatarak menbâ ve yağmur sularını biriktirmiş, sulama ameliyesi için lüzumu kadar arklar bırakmıştı Seddin sahası beşbin metrekare olduğu rivayet edilmektedir
Arîm selinden sonra Sebe kavminin o iki Cennetleri, iki taraflı bağ ve bostanları buruk yemişli, acı ılgınhk, kekremsi sidirlik halinde iki harap Cennete çevrildi Allahü Teâlâ bunu onlara nimete nankörlüklerinden dolayı belâ kılmıştı Çünkü o, hep öyle çok nankör olanları cezalandırır
Allahü Teâlâ Sebe kavmine, mübarek kılıp bereketlendirdiği Şam beldeleri ile sırt sırta bitişik bir vaziyette köyler ihsan etmiş ve o beldelerde gidiş ve gelişleri muayyen ölçü üzere tertip ve tanzimde bulunmuştu O köylerin her biri yolcular için birer istasyon ve birer konaklık halinde idi; birinden çıkan kişi azık taşımadan, açıkta yatmadan ve tehlike görmeden diğerine gidebiliyördu öyle ki o açık köyler içinde gecelerce ve gündüzlerce emniyet ve asayiş içinde gidip gelmek imkânı her zaman mevcuttu, öyle intizamlı, öyle emniyetliydi Ciddî bir süvari iki aydan fazla bu mâmûrelik içinde giderdi ve dört aylık mesafeden ahali yekdiğerinden ateş alıp verirlerdi Böylece yalnız Sebe değil, Yemen'den Şam'a kadar Arabistan'ın bütün vaziyeti bu şekilde bir mâmûrelik içindeydi ki çok dikkate şayandır
İşte bu nimete karşı da Sebe'liler nankörlük yaparak:
— Ey Rabbımız, bizim bu seferlerimizin mesafesini uzaklaştır, dediler
İsrail oğullarının hayır olan yüceyi, aşağı nesneye değişmek istedikleri gibi bunlar da o mâmûriyetten bîzarhk gösterdiler, onların aralarından kalkarak aralarına uzun mesafelerin, sahraların girmesini istediler Zira belâlarını aradılar Halis müminlerden ibaret bir bölükten başkası Şeytana uydular, onun ardınca sürüklendiler Allahü Teâlâ da kendilerini efsânelere, masallara çevirdi ve didik didik darmadağınık etti; Gassan Şam'a katıldı, Emmar Yesrib'e, Cüzam Tihâme'ye, Ezd Umman'a vesaire
Şüphesiz ki Sebe'lilerin bu kıssasında çok şükredecek her çok sabırlı için elbette alacak delâletler vardır Çok şükredici olmak için çok sabırlı olmak lâzımdır, işte böyle çok sabırlı olup çok da nimetlere ermek ve çok şükredici olmak şânından olan kimseler için burada mühim ibretler bulunmaktadır Heva ve heveslerini zabtedip zahmetlere, meşakkatlere tahammül ederek vazife ve ibadetlerine çalışan sabırlı kimseler memleketlerini Allah'ın yardımıyla Cennet gibi imâr eder, nimetlere eserler Allah'ın pek az olan şükredici kullarından olmak isteyenler de o nimetlerle azmayıp yine sabır ve sebat ile şükrüne başlayarak sabır ehli cihadı içinde bulunurlar
Hz Süleyman Beyt'ül Makdis'i yaptırdığı sırada çağırdığı san'atkârlar içinde sanat hilelerine vakıf bir takım Şeytanların kurdukları bir ihtilâl yüzünden bir müddet nüfuzunu yitirmiş yahud tahtından ayrı düşmüş; bu suretle tahtında ya kendisi kuvvetsiz bir cesed hâlinde hükümsüz kalmış, yahud tahtı da işgal olunup ona kırk gün kadar heykel gibi birisi oturtulmuştu Mason tarihlerinde mason cemiyetlerinin Süleyman aleyhisselâm aleyhine yapılan bu ihtilâl hareketlerini esas kabul ettikleri ve reisinin hatırasına hürmet ettikleri soylenmektedir
Süleyman aleyhisselâmın mülkünde fitne çıkıp hükümetini kaybettiği zaman insan ve cin şeytanları pek azıtmış, dinsizlikte ileri gitmişti Bu fitneyi çıkaranlar içinde bir takım hilekâr san'atkârlar da vardı, işte tamamen düşman ve vahiy menbâından uzak olan bu şeytanlar, olan ve olacak hadiseler hakkında kulak hırsızlığı ile bir takım bilgiler edinirler ve bunun birine yüzlerce yalan ve uydurmalar karıştırarak gizli gizli neşriyatta bulunurlardı Buna vasıta olmak için de kâhinleri seçerler ve onlara telkinler yaparlardı Bazı haberleri doğru çıktıkça kâhinler bunlara güvenir, bunun yanında binlerce uydurmalar da yayarlardı Derken bu kâhinler bunları topladılar, cin çağırmak ve gönül sinirlemek hakkında türlü türlü sihir ve efsun kitapları yazdılar Bu arada geçmiş ve gelecek şeyler hakkında haberlere benzer efsâneler, masallar, romanlar, yalanlar, dolanlar neşrettiler Tarihî hâdise ve hakikatler tahrif olunarak insanların fikirlerini aldatacak yanlış ve eğri yollara sevkedecek hurafeler neşrolunur ve bunlar arasına bâzı ilmî, hikmetli şeyler karıştırılarak suistimal edilirdi Bu suretle «cinler gaybi biliyor» diye şayi olmuş ve bu şeytanların uydurma ve düzmeleri yüzünden fitne çıkmış, Süleyman aleyhisselâmın hükümeti bir müddet için elinden gitmişti;
Bu fitne olduktan sonra Süleyman aleyhisselâm tevbe ile Allahü Teâlâ'ya sığınıp tekrar tahtına döndü ve şöyle dua etti:
— Ya Rab! Bana mağfiret buyur, her ne kusur ve hatâ sâdır oldu ise afv ve kereminle ört Ve bana öyle bir mülk bağışla ki benden kimseye gerekmesin, benim halime münâsip, bana mahsus bir mucize olsun, öyle anlı şanlı bir mülk ver ki ben ona nail olup öldükten sonra «Dünya mülkünün vefası olsaydı Süleyman'a olurdu» denilsin de kimsenin Dünya mülküne hırs ve rağbeti uygun olmasın
Bu duâsıyla daha ziyâde Dünya mülkü değil, Âhiret mülkünü talep eden Süleyman Aleyhisselâmın bu isteğiyle Allahü Teâlâ onun emrine rüzgârı verdi O rüzgâr ona bağlı idi ki bir memur gibi onun emriyle tam itaat içerisinde istediği yere akardı Süleyman aleyhisselâmın emrindeki bu rüzgârın bütün şu rüzgârlar olmayıp hususî bir rüzgâr olduğu ifade edilmiştir Çünkü diğer rüzgârlar ihtiyaç vakitlerinde umumun menfaati içindir Yani IIz Süleyman isterse bütün âlemin rüzgârını tutabilirdi demek değil, havada bir cereyanına tasarruf ctlcbilir ve onunla dilediği yere gidebilirdi O bir rüzgâr idi ki sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü de bir aydı, Şer'an bir günlük yol altı saat olduğuna göre otuz kilometre itibar edilirse gidişi dokuz yüz kilometre, gelişi de dokuz yüz kilometre olarak bin sekiz yüz kilometre mesafe kateder Burada dünya mülkünün bir rüzgâr gibi gelip geçici olduğuna da bir telmih vardır:
Seyretti heva üzre denir tahtı Süleyman Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
Allahü Teâlâ, fitnenin menşei olan Şeytanları da Süleyman aleyhisselâmın emrine verdi Bu Şeytanlar bir takım sanat dehalarına sahip olup üç mertebeye ayrılıyordu Birinci kısmı her türlü yapıcılık, bina yapma san'atının her çeşidini bilen mimar, usta ve kalfalardı, ikinci kısmı deniz diplerine dalmakta mahir,olan dalgıçlardı Üçüncü kısmı ise diğer san'atlara vakıf olan insan ve cin şeytanlarını içine almaktaydı Bunlar şer ve fesadlarına meydan verilmeyecek şekilde birbirlerine zincirlerle çatılı şekilde sıkı bir kayıt ve zabt altına alınmışlardı
Hz Süleyman'ın emrine bizim izah edemeyeceğimiz gizli mahlûklar olan Cinlerden de verilmişti Bu cinler san'at sırlarını bilen san'atkârlardı ki Süleyman aleyhisselâm ne isterse yaparlardı Çünkü azıcık bir sapma ile yanacak vaziyette ateş kenarında şiddetli bir tazyik içinde çalışıyorlardı Bunlar Hz Süleyman'a mihraplar, mescidler, çeşitli nakışlar, çanak şeklinde havuzlar ve gerek topraktan, gerek diğer madenden yerinden kalkmaz, ağır ve sabit çömlekler, tencereler ve kazan gibi yemek pişen kaplar yaparlardı
Allahü Teâlâ bunlardan başka Süleyman aleyhisselâma ilâhî bir ihsan olan bir san'at ilmiyle erimiş bakır madenini sel gibi akıttı ki bunun Yemen'de vaki olduğu rivayet edilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla