Yalnız Mesajı Göster

Koca Kari İle Hz. Ömer

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Koca Kari İle Hz. Ömer




Okuyacağınız hikayeyi bize sahabilerin içinde en çok sayıda hadis rivayet etmiş olan İbn-i Abbas anlatmaktadırKaranlık bir geceydi; soğuk ve dondurucu bir kış gecesi Ayaz insanın iliklerine işliyordu Halife Hz Ömer'i görüp onunla biraz konuşmak üzere evden çıktım Her taraf ıssız ve sessiz, bütün şehir uykularının en derin rüyalarında soluyor olmalı Sokaklarda in cin top oynuyor
Yolumun ortalarına doğru önümde insan olduğunu tahmin ettiğim bir karaltı belirdi Biraz daha yaklaşınca gerçekten insan olduğunu gördüm Karşımdaki de verdiğim selamı almak üzere başını kaldırıp yüzünü bana çevirince hayretten şaşakaldım Çünkü önümde benim ziyaretine koyulduğum Hz Ömer'den başkası değildi Gecenin bu saatinde herkes sıcak yatağında mışıl mışıl uyurken koca bir halifenin yapayalnız sokaklarda dolaşmasını bir sebebe bağlıyamıyordum
Üstelik bu dondurucu kış gecesinde Merakımı yenemeyerek, hemen söze başladım; "gecenin bu saatinde yapayalnız niçin dolaşıyorsun?"
Hz Ömer (ra) bana sokularak koluma girdi ve işin yoksa beraber yürüyelim diye teklif etti; "hem sana yürüken niçin yalnız başıma gezintiye çıktığımı da anlatırım" diye ilave etti Ben "zaten sana geliyordum; biraz görüşür, sohbet ederiz diye düşünmüştüm Madem ki böyle oldu; gezinirken konuşuruz" cevabını verdim
İkimiz birlikte yola koyulmuştuk; benim içim içime sığmıyor, neredeyse meraktan çatlıyordum Bir aralık soru soran gözlerimi Halife'nin yüzüne diktim; haydi söze başla; anlat bakalım niçin ayazlı bir gecenin bu saatinde tek başına sokaklarda dolaştığını" demek istiyorum
Halife Hz Ömer'de zaptedilmez merakımı anlamıştı Ama başka meselelerden konuşuyor, fakat bir türlü gecenin bu saatinde niçin dolaşmakta olduğuna lafı getirmiyordu Birlikte gezinirken her evin kapısı önünde epeyce bir müddet dikiliyor, kulağını kapıya dayayarak içerisini dinliyordu
Evlerin kapılarında dikilip içerden bir ses geliyor mu, gelmiyor mu, diye dinleye dinleye sokak sokak Mekke mahallelerini dolaştık Hiçbir tarafta çıt yoktu, herkes bölünmez uykularının salıncağında soluyordu Belki de şu koca şehirde gecenin bu saatinde Halife Hz ömer (ra) ile benden başka uyanık olan tek kişi yoktu
Yavaş yavaş Hz Ömer'in neden gezintiye çıktığını anlar gibi oluyordum Anlaşılan şehir halkından herhangi birisinin bir derdi, bir sıkıntısı yüzünden uykusuz kalıp kalmadığını yakalamak istiyordu Bu yüzden sokak köpeklerine kadar şehrin bütün canlıları sıcak yuvalarında uyurken müslümanların reisi sıfatı ile Hz Ömer (ra) onlara bekçilik ediyor; onların rahatı için uykuyu kendine haram ederek sokak sokak bu ayazda dolaşıyordu
Bütün mahalleleri kapı kapı dolaşınca şehrin dışına çıktık Sağda solda tek tük çadırlar vardı Onların da kapıları önünde durup ağlama sızlama var mı diye içeriyi dinledikten sonra yolun en ucundaki bir çadıra sıra geldi
Diğerlerinde olduğu gibi bu çadırın kapısında da dikilerek içeriyi dinledik; birbirine karışmış durumdan ağlayan çocuk sesleri geliyordu
Epeyce dinledikten sonra Hz Ömer (ra) kapıyı vurup selamla birlikte içeriye daldı Evin içi karmakarışıktı Durmadan ağlayan çocukların gözleri şişmiş; yüzleri akan yaşların çizgileri ile benek benek kararmıştı Yaşlıca bir kadın ocağın başına oturmuş hem ateşin üzerinde kaynayan tencereyi karıştırıyor hem de halsizlikten dizinin dibine serilen minicik yavruları susturmaya çalışıyordu Kadın da bitkin ve halsiz görünüyordu Bu haline rağmen Hz Ömer'in (ra) selamına gülümser olmasına çalıştığı bir çehre ile aldı Anlaşılan evine gelenin Halife Ömer olduğunu bilmiyordu Kim bilir Halife'yi tanımıyordu bile Zate gecenin bu ilerlemiş saatinde şehir dışındaki bir çadırın kapısını Halife'nin çalacağını kim düşünebilirdi
Hz Ömer (ra) kendini tanıtamadan tatlı bir dille kadına sordu "valide bu yavrular niye böyle durmadan ağlıyor?" Kadın içini çekerek kısaca "iki günden beri açtılar da ondan" diye cevap verdi Hz Ömer (ra), "peki niye önlerine yemek koymuyorsun?" diye soracak oldu hıçkırıklar birden kadının boğazına düğümlendi Durmadan akmaya başlayan gözyaşları arasında bize içini dökmek üzere söze başladı
"Oğlum" dedi Halife Ömer'e "sen şu ateşte kaynayanı yemek mi pişiyor sandın; ne gezer! Yavruları avutabilmek için çakıl koydum tencereye; durmadan kaynatıyorum Pişirecek hiçbir şey yok Bu gördüğün yavrular benim, anasız babasız yetim torunlarımdır Oğlum, kocam ve kardeşlerimin her biri bir muharebede şehit düştüler Evin geçimini temin edecek bir erkeğim yok Ben de hem yaşlı ve hem de kadın halimle halim kalmadı İşte böyle aç ve perişan kaldık
Soylu bir aileden varlık için büyümüş ve yokluk nedir hiç bilmemiş bir kızı olduğum için kimseye gidip halimi anlatmaya, el açıp bir şeyler dilenmeye de yüzüm tutmuyor Her şeyi bilen yüce Allah (cc) bir sebebini yaratıp rızkımızı gönderinceye kadar böyle ağlayıp beklemekten başka çaremiz yok"
Hz Ömer (ra) kadın dinlerken yanmakta olan bir mumu gibi eriyor, yüzü renkten renge giriyordu Kadının sözünü bölerek üzgün bir sesle "valide, şehirde oturan müslümanların emirine, Halife Ömer'e neden başvurup durumunu anlatmıyorsun?" diyebildi O ana kadar kesintisiz olarak gözyaşı döken kadının derin üzüntüsü yerini anlatılmaz bir kin ve kızgınlığa bıraktı Hiddetten kararan bakışlarını Halifeye dikerek şu sözleri söyledi
"Dilerim ki o Halife Ömer daha dünyada iken bulsun Ahirette de elim yakasından kopmasın" Hz Ömer (ra) kekeleye kekeleye "Niçin Ömer'e böyle beddua ediyorsun valide! Onun bu işte günahı nedir?" dedi Kadın aynı kızgınlıkla bu sözlerin cevabını yetiştirdi: "evladım! Ben şu ihtiyar halimle iki günden beri gece gündüz demeyip yetim avuturken o nasıl rahat yatağında uyuyabilir? O, müslümanların reisi, baş bekçisi değil mi? Bizler evvela Allah'a sonra do onun eline emanetiz Gelip de benim halimi nasıl sormaz Müslümanların reisi olmayı böyle kolay mı sanıyor!"
Hz Ömer (ra) yavaş yavaş dolmaya başlayan göz pınarlarını kadından saklayarak "valide haklısın, doğru söylüyorsun; ama zavallı Halife'nin işi bir iki değil ki Kimbilir başını kaşıyacak kadar bile boş zamanı yoktur Hem sen gidip derdini anlatmadıktan sonra o senin halini bilmez ki, diye kadının öfkesini dindirmeye çalıştı Fakat kadın aynı kızgınlıkla sözlerine devam etti
"Madem ki dertlilerin derdini zamanında haber alıp çaresine koşmayacaktı, zamanında niye Halife olmayı, müslümanların başına geçmeyi kabul etti? Böyle çürük bir mazereti hiç dinler miyim ben? Zavallının işi çokmuş! Nedir işi yine savaş mı? Yanında inleyenlerin sesine kulak vermez Şehrinde açlıkla pençeleşen yavrular yaşıyor
Halife bunlara göz yumarak uzak diyarlardaki şehirlere gaza, gaza diyerek asker yürütmekle; gencecik delikanlılarımızın kanını yabancı topraklara akıtarak kadınları bırakmayı marifet mi sanıyor? Benim babam, amcam, dayım ve gencecik oğlum hep onun ordularında şehit düşmedi mi? Şimdi kim bilir yine nice kadın ve çocukları kocasız ve babasız bırakıp, aç ve çıplak bir sefaletin kucağına atacak Böyle dertlerimize yeni dertler eklesin diye mi biz onu başımıza geçirdik?"



Alıntı Yaparak Cevapla