Prof. Dr. Sinsi
|
Yer Yüzü Kendilerine Dar Gelen Üç Sahabi
YER YÜZÜ KENDİLERİNE DAR GELEN ÜÇ SAHABİ
Kâ'b bin Malik radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
Allah'ın Resulünün yaptığı savaşlardan, Tebük harbinden başka hiç birisine katılmaktan geri kalmamıştım Gerçi Bedir harbine de iştirak etmemiştim ama, Peygamber aleyhisselâm Bedir'e katılmıyanlardan kimseyi tazir etmemişti Çünkü Bedir harbinde, Peygamber aleyhisselâm ile müslümanlar ancak Kureyş'lilerin ticaret kervanına karşı koymak üzere çıkmışlardı Neticede Allahü Teâlâ tesbit edilmemiş bir anda müslümanlarla düşmanlarını karşı karşıya getirdi Bedir harbi bu şekilde vuku bulmuştu
Akabe gecesinde îslâm üzerine kendisine bîat ettiğimiz zaman, Peygamber aleyhisselâm ile beraber bulundum Bedir her ne kadar, insanlar arasında Akabe'den daha çok zikredilen bir hadise ise de, benim için Akabe'de bulunmak Bedir'de bulunmaktan daha değerlidir
Tebük harbine katılmaktan geri kaldığım vakit, her zamankinden daha güçlü ve daha varlıklı olduğumu biliyorum Allah'a yemin ederim ki, bu savaştan evvel iki binek hayvanını asla bir araya getirememiştim Bu savaş sırasında bütün teçhizatı ile iki hayvanım vardı
Peygamber aleyhisselâm bu savaşı sıcakların en şiddetli bir zamanında yaptı Uzun ve tehlikeli yollar katetmek mecburiyetinde kaldı Sayısı hayli yüksek bir düşmanla karşılaştı Başka muharebelerde olduğu gibi hedefi gizli tutmadı Hazırlıklarını tam yaymaları için müslümanlara meseleyi açıkça bildirdi Allah'ın Resulü ile beraber olan müslümanların adedi o kadar çoktu ki, bir kitaba zor sığardı Bir vahiy nazil olmadığı müddetçe farkedilemeyeceğini zannederek gizlenmek isteyen kimse çok azdı Bu savaş tam meyvelerin olgunlaştığı bir zamana rastlamıştı Ben de evde kalıp meyvelerimi toplamayı çok istiyordum
Resûlullah aleyhisselâm hazırlıklarını tamamladı Müslümanlar da hazır vaziyette idiler Ben de onlarla beraber hazırlanmak için sabah kalkmaya başladım Ancak bir şey yapmadan döndüm Kendi kendime «istersem bu işi yapabilirim» diyordum Ben bu şekilde düşünüp giderken, insanların çalışmaları devam ediyordu Kuşluk vaktinde Peygamber aleyhisselâm ve ordusu hazır oldukları zaman, ben hâlâ bir hazırlık yapmamıştım Böylece bu iş devam edip gitti Nihayet onlar savaş yerine doğru hızla yol aldılar ve savaş bütün şiddeti ile başlamıştı Bunu öğrenince ben de hayvanıma binip onlara yetişmek istedim Keşke bu arzumu yerine getirmiş olsaydım Ancak bunu yapmak nasip olmadı Peygamber aleyhisselâm harbe gittikten sonra, insanların arasına çıktığım vakit, üzülmeye başladım Çünkü şehirde, münafıklık ile itham edilen bir adam ile zayıflardan, ihtiyarlardan Allahü Teâlâ'nın mazur saydığı kimselerden başka bana örnek olabilecek bir kimse göremiyordum
Peygamber aleyhisselâm Tebük'e varıncaya kadar beni anmamış Oraya gelince, halk arasında otururken:
— Kâ'b bin Malik ne yaptı? diye sormuş Seleme Oğullarından birisi:
— Ey Allah'ın Resulü, onun kendine ve elbiselerine karşı olan gururu, onu bize katılmaktan alıkoydu, diye cevap vermiş Fakat Muaz bin Cebel bu adama:
— Ne kötü konuşuyorsun, Allah'a yemin ederim ki, ey Allah'ın Resulü, biz Kâ'b hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz, diyerek karşılık vermiş Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm sükût etmiş ve bir şey söylememiş Allah'ın Resulü bu halde iken uzaktan önündeki serabı hareket ettiren bir kimsenin gelmekte olduğunu görmüştü ve:
— Her halde bu gelon Ebû Hayseme'dir, buyurmuştu Bir de baktılar ki, gelen kimse hakikaten, sadaka olarak bir hurma getirdiği vakit münafıkların kendisi ile alay ettikleri Ebû Hayseme Ensâri idi
Allah'ın Resulünün Tebük'ten dönmek üzere hareket ettiğini duyduğum vakit, içime bir üzüntü çöktü Bir yalan mazeret uydurmayı düşünmeye başladım ve yarın gazabından nasıl kurtulacağım? diyordum Bu hususta aile ferdlerimin her birinin görüşlerinden istifade etmeye çalışıyordum Ancak, Allah'ın Resûlü'nün gelmek üzere yaklaştığını haber alınca bu yalan kuruntularından kurtuldum Nihayet hiç bir yalanla kurtaramayacağıma kanaat getirdim ve doğruyu söylemeye karar verdim
Peygamber aleyhisselâm sabah vakti geldi Bir seferden döndüğü zaman, önce mescide uğramak sünneti idi Orada iki rekat namaz kıldıktan sonra insanlarla görüşmek için oturdu Harbe katılmayanlar geldiler Her biri mazeretlerini yeminle destekleyerek Allah'ın Resulüne arzetmeye başladılar Bunların tamamı seksenden fazla kişi idi Peygamber aleyhisselâm onların dıştan ortaya koydukları mazeretleri kabul ederek kendileri için Allah'tan istiğfarda bulundu, işin hakikatini ise Allah'a havale etti
Daha sonra ben geldim Selâm verdiğim vakit, Peygamber aleyhisselâm gadaplı bir kimsenin tebessümüne benzer bir şekilde gülümsedi ve bana::
— Gel! buyurdu
Yürüdüm, önüne oturduğum zaman, bana:
— Seni harbe katılmaktan alıkoyan nedir, hayvanlarını cihâd etmek için satın almamış miydin? diye sordu
Ben de:
— Ey Allah'ın Resulü, dünyada insanlardan senden başka kimle konuşsam, bir özür ileri sürmek suretiyle kendimi onun hiddetinden kurtaracağımı zannediyorum Zira bende karşı tarafta bulunanı ikna etme kabiliyeti vardır Ancak şunu katiyetle biliyorum ki, bugün sana mazeret olacak, seni aldatacak bir yalan uydursam, yakında Allahü Teâlâ'nın hakikati sana bildirip yine gazabını üzerime çekeceğimden korkarım Seni bana gadaplandıracak işin doğrusunu söylediğim takdirde, yine bu meselede Allah'ın bana hayır veya afv ile muamele edeceğini umarım Doğruyu söylüyorum Allah'a yemin ederim ki, Tebük savaşına katılmaktan geri kaldığım esnada bir özrüm yoktu ve o vakit, her zamankinden daha güçlü ve daha varlıklı idim, diye söyledim
Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm:
— Buna gelince, işte bu, doğruyu söyledi, dedi ve bana; kalk, git, Allah hükmünü verinceye kadar bekle! buyurdu
Hemen kalktım, arkamdan Seleme Oğullarına mensub bazı kimseler beni takip ettiler ve::
— Allah'a yemin olsun ki, bundan önce bir kabahat işlediğini bilmiyoruz Ancak harbe katılmayan diğerlerinin yaptığı gibi, bir özür bulup söylemeyi beceremedin Halbuki Peygamber aleyhisselâmın senin hakkındaki istiğfarı, bu hatanın afvedilmesine yeterdi, dediler Bu kınamalarında o kadar ısrarlı davrandılar ki, neredeyse Allah'ın Resulüne geri gelip yalandan bir mazeret arzedecektim
Ancak onlara dönerek:
— Benden başka, benim söylediğim şekilde hareket eden kimseler oldu mu? diye sordum
Onlar:
— Evet, oldu, dediler, îki kişi daha senin gibi söylediler Allah'ın Resulü de sana söylediği gibi aynı şekilde onlara da konuştu, diye ilâve ettiler
— O iki kişi kimlerdi? diye sordum
— Merâre bin Rebîa Âmiri île Hilâl bin Umeyye Vâkıfî, diye cevap verdiler Böylece bana örnek olabilen ve Bedir harbine iştirak etmiş bulunan iki hayırlı zâtları söylemiş oldular Bu iki zâtın isimlerini bana haber verdiklerini duyunca, yürüyüp yoluma devam ettim
Fakat Peygamber aleyhisselâm, bu iki kişi ile beraber benimle de müslümanların konuşmasını yasakladı Bu sebeple halk bizimle konuşmaktan sakınmaya ve bize karşı hareketlerini değiştirmeye başladılar O derece ki, memleket bana yabancı bir memleket oldu ve o bildiğim belde olmaktan çıktı Bu şekilde elli gece böylece kalıp bekledik Bu iki arkadaşım bir eve kapanıp ağlayakaldılar Ben ise kavmin en atak ve hareketli bir ferdi idim Bu itibarla evimden çıkar, mescidde namaza iştirak ederdim Kimse benimle konuşmadığı halde sokaklarda gezerdim Allah'ın Resulüne gelir, kendisi namazdan sonra insanlarla sohbet ederken selâm verirdim ve içimden «Acaba selâmımı alıp dudaklarını kımıldattı mı?» diye düşünürdüm Mescidde ona yakın yerde namaz kılar, gizlice gözetirdim Namaz kılarken bana bakardı, fakat ben namazdan ayrılınca benden yüzünü çevirirdi
Müslümanların bu bana karşı olan soğuklukları uzayınca, bir defasında Ebû Katade'ye ait bahçenin duvarından atlayıp içeri girdim Ebû Katade amcamın oğlu ve çok sevdiğim birisi idi Kendisine selâm verdim, Allah'a yemin ederim ki, selâmımı almadı
Kendisine:
— Ey Ebû Katade, Allah adına söyle! Sen benim Allah ve Resulünü sevdiğimi muhakkak bilirsin, dedim Cevap vermedi Yine Allah'a yemin ederek aynı şeyi tekrar ettim Yine sükût etti Üçüncü defa, Allah'a yemin ederek aynı soruyu tekrarladım Bu sefer «Allah ve Resulü daha iyi bilir» diye karşılıkta bulundu Bu sözler üzerine gözlerim yaşardı ve dönüp tekrar duvarı aşarak çıktım
|