08-02-2012
|
#1
|
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Aziz-Şan Züleyha-Baht'a Yakıştı

Aziz-şan Züleyha-Baht'a Yakıştı Elif Bilge CEYLAN
Arap âlimlerinden Aziz-Şan adında genç yaşına rağmen
irfanı ve firaseti ile tanınan zamanının yegânesi
bir zat vardı Aziz-Şan arif ve kâmil bir âlim olduğu
gibi müstesna yaratılışlı, güzel ahlâklı, son derece
edepli, teslimiyet sahibi bir insan ve çok hayırlı bir
evlattı Bugüne kadar hep anne babasının yüzünü
ağartmış ve onların rızasını Hakk’ın rızasına açılan
bir kapı olarak kabûl etmişti Oğullarıyla iftihar eden
anne babasının şimdi tek dilekleri vardı; biricik evlatlarının
mürüvvetini görmek Onun için yakın çevrelerinden,
kendilerinin de tanıyıp uyuşabileceği munis,
yumuşak huylu kendi hâlinde bir gelincik şeçmişlerdi
Fakat Aziz çocukluğundan itibaren kendine bir
söz vermişti Hayatı, insanları ve Yaratıcısını en
yüksek seviyede anlayacak kadar akıllı ve bütün
meziyetlerine rağmen kendini insanların
en kusurlusu görebilecek kadar kibirsiz,
olgun, mütevazı, olduğu gibi görünen
gerçek ihlâs sahibi bir insanla evlenecekti  
Anne babasının rızası dışında bir karara
doğru yürümek onu çok hüzünlendiriyordu
Uzun uzun onlara derdini anlatabileceği
en güzel üslûbu düşündü durdu;
bu vefâkâr insanlara içi titreyerek baktı ve
“Can anacığım, babacığım! dedi Muradım, Efendimiz
Muhammed Mustafa gibi 25 yaşında ve Hatice
validemiz gibi Allâh katında seçilmiş yüce ruhlu
bir eş ile evlenmektir Evlilikte can şenliği aramıyorum
, gölgesinde gölgelenilecek yiğit bir Hak
dostu, bir Rabia arıyorum Gönlüme eş, yoluma
yoldaş, Rabbime sırdaş gözlüyorum Gönlümün bu
dilekçesini ezelde Rabbim mühürlemiştir Kalem yazmış
kurumuştur Beni bunda mazur tutmanız sizden
tek isteğimdir ”
Söz, Nur Muhammed’in ismine gelip bağlanınca söylenecekler
de tükenmiştir Aziz-Şan, anne babasıyla
helâlleşerek ezel eşini bulmak üzere vadesini ve sonunu
Rabbinin bildiği bir yolculuğa çıkar
Yolculuğunun bir kısmında kendisine bir adam yoldaş
olur Aziz-Şan adama şöyle sorar: -- Ey benimle
yoldaş olmak isteyen kişi, sen mi beni arkana yüklenirsin,
yoksa ben mi seni? Adam: Ey cahil kişi, binici
olan binici olanı yüklenir mi hiç? der ve onu susturur
Sonra beraber bir ekin tarlasına gelirler Aziz-şan arkadaşına:
- Ne dersin bu ekinler yendi mi, yoksa yenmedi
mi ? der Arkadaşı: Ey cahilliğine iyice emin olduğum
kişi, görmüyor musun, ekin başağında duruyor,
der ve sözü durdurur
Sonra bir cenaze ile karşılaşırlar Aziz-şan aynı kendinden
emin tavrıyla bu sefer de arkadaşına: - Ne
dersin, bu cenazenin sahibi diri midir, yoksa ölü müdür?
diye sorar Adam: Senden daha cahil insan görmedim
Görmüyor musun, onu kabristana götürüyorlar
Elbette o ölüdür, der
Adamın yolculuğu bitmiş ve evine varmıştır Bu kimselere
benzemeyen garip yol arkadaşını evine misafir
eder Adamın Züleyha-baht isimli yedi iklimin aklını
başından alacak güzellikte, sözü elmas gibi tartıp
anlayan ve söyleyen akıllı, sabırlı ve çok eli açık
bir kızı vardı Babasının her konuda dert ortağı ve akıl
hocasıydı Babası kızına yolculuk sırasında tanıştıkları
bu garip hâlli güvenilir kişinin acayip sözlerini anlattı
Firasetli kız dinlediği sözlerdeki ince mânâları hemen
çözüverdi ve babasına: - O, doğru söylemiş,
dedi Senden ancak öğrenilmesi şart ve mümkün
olan şeyleri sorup öğrenmek istemiş:
Beni sırtına alır mısın, yoksa ben mi seni sırtıma yükleneyim
sözünün mânâsı, “sen mi bana konuşur, nasihat
edersin, ben mi sana konuşayım?” demektir
Ekin yendi mi, yoksa yenmedi mi, demesinin mânâsı,
“Onun parasını helâl yolda kullandılar mı, yoksa kullanmadılar
mı?” demektir
Cenaze hakkındaki sözüyle ise “Arkasında ismini ve
hatırasını devam ettirecek birisini bıraktı mı?” demek
istemiştir
Kızın babası Aziz-Şan’ın yanına çıktığı vakit, ona kızının
aralarında geçen konuşmayı nasıl tefsir ettiği anlattı
Aziz, henüz görmediği bu insanın ince zekâsı
ve anlayış kuvvetine hayran kaldı ve onu kendisine
aile yapmayı arzuladı ve kızı babasından istedi Babası
razı olup güzellikte ve firasette birbirine benzeyen
bu iki insanı birbirine nikâhladı Aziz-Şan eşini alarak
memleketine döndü Onların maceralarını öğrenen
herkes gıpta ve hayranlıkla “Aziz-Şan Züleyhâ-baht’a
yakıştı ” dediler ve bu söz, insanlar arasında darb-ı
mesel olarak kaldı
|
|
|
|