Prof. Dr. Sinsi
|
Türkler İle Müslümanlar Arasindaki İlk Münasebetler / Türk-İslam Dünyası Tarihi
TÜRKLER'İN DİĞER MÜSLÜMAN MİLLETLERE YAPTIKLARI YARDIMLAR
İspanya'nın güneydoğusunda kurulan Endülüs Devleti, uzun bir süre Müslümanların diğer halklarla birlikte huzur ve refah içinde yaşamalarına imkan sağlamış; İslam medeniyetinin Avrupa'da tanınmasına ve yayılmasına büyük katkıda bulunmuştu Endülüs Müslümanları Hıristiyan saldırıları karşısında yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınca, Sultan II Beyazıt'a elçi göndererek acil yardım talep ettiler II Beyazıt bu duruma kayıtsız kalmadı ve derhal Kemal Reis'i görevlendirdi Kemal Reis komutasındaki askerler İspanya sahillerine çıkarma yaparak İspanya Kralına göz dağı verdiler Ayrıca binlerce Müslüman Kuzey Afrika'daki güvenli topraklara taşındı ve İspanyollar'ın zulmünden kurtarıldı
16 yüzyılın başında Portekizliler'in Hint Denizi'nde boy göstermeleri nedeniyle buradaki bazı Müslüman devletler zor durumda kalmışlardı Bunlardan birisi Gucurat Devleti'ydi 1530 yılında, Portekiz saldırıları üzerine Gucurat hükümdarı, Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım istedi Bunun üzerine Hint Seferi'ne çıkılarak, Portekizlilere karşı Gucurat Müslümanlarına askeri yardımda bulunuldu Yine aynı bölgede yaşayan Ace Müslümanları da Portekiz tehdidine karşı İstanbul'dan yardım istediler, Osmanlı Padişahını tanıdıklarını bildirdiler Kanuni, Ace Müslümanlarının bu isteğine de olumlu cevap vererek Lütfi Bey ve bir topçu birliğini bölgeye yardıma gönderdi Bu tarihten itibaren Osmanlı sınırları resmi olarak olmasa da fiili olarak Güneydoğu Asya'ya kadar uzanmış oldu Doğu Afrika sahillerinde yaşayan zenci Müslümanlar 1584 yılında yine kurtarıcı olarak gördükleri Türkler'den yardım istemişlerdi Bu çağrıya gösterilen icabet, Türkler'in hamiyetperverliklerinin sayısız örneğinden birisi oldu Ali Bey, emrindeki Osmanlı birlikleri ile Aden'e hareket etti Tüm Kenya sahillerini Müslüman azınlıklara karşı tehlike oluşturan unsurlardan temizledi:
"Osmanlı Türkleri bu ülkelerin imdadına tam zamanında koşmamış olsalardı, buralar şüphesiz sömürgeci kahyalar tarafından istila edilmekle kalmayacak, bu istila İslam dini için de en büyük bir darbe olacaktı Bundan böyle İslamiyet'in Orta ve Batı Afrika'da yayılması şöyle dursun, Kuzey Afrika'da bile (Endülüs Müslümanları misali) İslam varlığı büyük bir tehlikeye düşecekti Belki de silinip gidecekti  Bugün sayıları milyonlarla ifade edilen Müslüman Afrikalıların nerede olursa olsun, Osmanlı Türkleri'ne karşı büyük bir minnet borcu vardır " Dünyanın dört bir yanında mazlum halkların yardımına koşan Osmanlı İmparatorluğu, Rus tehdidine karşı Kırım Tatarları'nın tek sığınağı olmuştu Sıcak denizlere inmeye çalışan Ruslar'ın saldırıları nedeniyle yok olma tehlikesine maruz kalan Kırım Tatarları Osmanlı himayesine sığındılar Bunun ardından Karadeniz adeta bir "Türk Gölü" haline geldi;üç yüzyıl boyunca da bu niteliğini korudu
Kafkasya eski tarihlerde de birçok ırk ve dinden insanın yaşadığı bir bölgeydi Kafkasya'daki Çerkezler'in yardımına koşan yine Osmanlı oldu 19 yüzyılın ortalarında Rus zulmüne ve saldırılarına dayanamayarak bölgeyi terk etmek zorunda kalan Çerkez Müslümanlarına kapılarını sadece Osmanlı İmparatorluğu açtı Bu yıllarda 1 5 milyon Çerkez, Osmanlı topraklarının çeşitli yerlerinde yerleştirildi
Osmanlılar, Türkistan'daki Türkler'e yardım amacıyla ellerinden geleni yapmışlardır Bununla birlikte bazı imkansızlıklar bu yardımın belirli bir düzeyde kalmasına neden olmuştur
OSMANLI TOPRAKLARINDAKİ YAHUDİLERİN DURUMU
Yahudiler ile Türkler arasındaki ilk ilişkiler Büyük Selçuklu Devleti döneminde kuruldu O çağlarda Yahudiler, Bizans'ın ekonomik ve dinsel baskılarından kaçarak kitleler halinde Türk topraklarına göç ettiler Bundan sonra Türk topraklarındaki Yahudiler, hemen her dönem dünyanın diğer yerlerindeki Yahudilere kıyasla daha iyi koşullarda yaşadılar
Osmanlı Devleti kurulduğunda Bursa'da kalabalık bir Yahudi toplumu vardı Bursa'nın fethinden sonra Yahudiler kendi dini liderleri tarafından yönetilme hakkına kavuştular
Türkler'in Balkanlar'a yerleşmeleri Yahudi azınlık tarafından memnuniyetle karşılandı Türk adalet ve hoşgörüsünün namını duyan Balkan Yahudileri, fetihlerin ardından Osmanlı topraklarına göç etmeye başladılar Aynı dönemde Başhaham İshak Safetti, Avrupa'daki Yahudilere Osmanlı topraklarına göç etmeleri yönünde çağrıda bile bulundu Söz konusu davette, Başhaham şu ifadelere yer veriyordu:
"Beni dinleyiniz: Museviler, dünyanın hiçbir yerinde Türkiye'de olduğu kadar rahat edemez� Bu memleket içinde kendi yaşamlarımızı daha rahat düşünür, istediklerimizi yapabiliriz Hayalinizden ne geçiyorsa  bütün bunları Türkler'in yanında yapabilirsiniz Size kimse dokunmaz� Şimdi tembellik etmeyiniz, rahat yere geliniz  Bundan başka, bu memleketin faydaları ve halkının iyiliği Almanya'da bulunmaz " Avrupa'dan Türk beldelerine en büyük Yahudi göçü 1492 yılında gerçekleşti Endülüs Devleti yıkılınca korumasız kalan yüz binlerce Yahudi, Osmanlı Padişahı Sultan II Beyazıt'ın verdiği izinle Osmanlı yönetimindeki şehirlere yerleştiler 1492 yılı Yahudi tarihi açısından bir dönüm noktası oldu
Yahudilerin Türkler'e karşı duyduğu minnettarlık, Yahudi yazar Avram Galanti tarafından özlü bir biçimde şöyle ifade edilir:
"Dünyanın hiçbir memleketinin Yahudileri, Türkiye Yahudileri kadar himaye görmemiştir Yahudiler bunu biliyor ve Yahudi tarihi de bunu altın harflerle yazıyor " Yahudilerin kültürlerini ve dinlerini muhafaza etmesine izin verildiği Osmanlı topraklarında böylece Yahudi nüfusu hızla çoğaldı 16 yüzyılın sonunda sadece İstanbul'da yaklaşık 150 000 Yahudi özgür bir şekilde yaşamaktaydı
OSMANLI'NIN ÜSTÜN SECİYESİ
"Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye", şüphesiz, Türk-İslam medeniyetinin bir şaheseridir; yüzyıllar boyunca üç kıtaya hükmetmiş, dünya tarihinin en uzun ömürlü ve en büyük devletlerinden biri olmuştur Osmanlı'yı böylesine etkili ve görkemli kılan unsurlar hem devletin üstün askeri gücü, hem de Osmanlı padişah ve yöneticilerinin adalet, hoşgörü gibi güzel özellikleriydi
Tarihe araştırmacı ve ön yargısız bir gözle bakıldığında, şu gerçek bütün çarpıcılığıyla ortaya çıkar: Osmanlı'yı "cihan devleti" haline getiren unsurların başında temelini dayandırdığı ve gücünü aldığı manevi değerler vardır Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar uzanan geniş toprakları asırlarca hakimiyeti altında tutan güç, Türk Milleti'nin özünde var olan ve Türkler'in İslam'ı kabul etmesiyle birlikte asıl kimliğini bulan ahlak anlayışıdır
Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin portresi
Osmanlı Devleti'nin uçsuz bucaksız sınırları içinde farklı dinler, mezhepler, ırklar, diller ve kültürlere sahip olan milyonlarca insan barış ve huzur içinde yaşamışlardır Bunun nedeni Osmanlı'nın zora ve baskıya değil, adalet ve hoşgörüye dayalı yönetim modeli olmuştur Gerek padişahlar gerekse devletin önde gelen yöneticileri Türk kültürüyle yoğrulmuş, İslam terbiyesi almış, her zaman hakkın ve haklının yanında olan insanlardan oluşmuştur Osmanlı Devleti tarihteki diğer büyük devletler gibi almak değil, vermek düsturuyla yola çıkmış; gittiği ülkelere refah ve medeniyet götürmüştür İşte bu nedenledir ki Osmanlı Devleti dünya tarihinde eşine az rastlanır, örnek alınacak bir model teşkil etmiştir
Osmanlı Devleti, söz konusu yüce değerler üzerine bina edilmiştir Osman Bey'in nesilden nesile, dilden dile aktarılan şu rüyası oldukça anlamlıdır:
"Bu rüyaya göre, Şeyh'in koynundan çıkan bir ay Osman Gazi'nin koynuna girer; aynı anda göbeğinde bir ağaç biter ve gölgesi bütün dünyaya yayılır; ağacın altından dağlar yükselir ve dağlardan da ırmaklar akmaya başlar Bu rüyasını Şeyh Edebalı'ya anlatan Osman Gazi'ye Şeyh'in cevabı aynen şöyledir: "Hak Te'ala sana ve nesline padişahlık verecek Mübarek olsun Kızım da senin helalin olacak " Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey, vefat ederken oğlu Orhan Bey'e "Tanrı buyruğundan başka iş işleme" şeklinde öğüt vermiştir Osman Bey, vasiyetinde bahsi geçen gerçekleri şöyle dile getirmiştir:
Osmanlı padişahları, yönetimini ele aldıkları tüm topraklarda adaletli oldular ve bu sayede asırlar boyunca dini, dili farklı insanlar arasında barış ve hoşgörü ortamı yaşandı
"Hayatın endişeleri senden uzak dursun Seni çevreleyen kutlulukla asla müstebit (zorba) olma, bakışlarını zalimlikten kaçır Adaleti geliştir ve yeryüzüne süs yap  
Hıristiyan krallar ile hakka dayanan dostluklar kur Alimleri daima şereflendir; böylece ilahi adaleti sağlamlaştırmış olursun; ve nerede olursa olsun bir adamın alim olduğunu duyarsan onu servete boğ, onu yükselt ve şefaatini esirgeme
Orduların ve servetin seni hiçbir zaman kibirli yapmasın Etrafında daima kanunla aydınlatılmış kişiler bulunsun ve kanunun, kralları ayakta tutan tek temel olduğuna inanarak, onu daima darbelerden koru İlahi kanun bizim tek gayemiz olmalıdır; attığımız her adımda Tanrı'ya biraz daha yaklaşalım
Ne boş teşebbüsler ne de verimsiz kavgalarda vaktini geçirme; çünkü yanlış ihtiraslar dünya imparatorluğunun sonu olur Bana gelince, ben iman gücünü yaymak için çalıştım Sen ise benim arzularımı tamamlayacaksın
Bulunacağın mevki, senin herkese karşı büyük bir lütufla davranmanı gerektiriyor Halkına karşı pek çok ödevin var; ona karşı iyilik ve bağışlama ile davranırsan hanlık unvanına layık olursun
Durmadan tebaana karşı nasıl iyilik yapacağım diye düşüneceksin Ancak o zaman Tanrı'nın teveccühünü kazanırsın "
10 Prof Dr Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, 12 Baskı, s 152
11 Erol Güngör, Tarihte Türkler, s 64
12 Türkler ve Din; Türkler İslamiyet'i Kabul Etmelerinin Öncesinde İslam Dünyası'nda Nasıl Tanınıyorlardı?, TRT Avrasya Kanalı, 12 Mart 2000, Konuşmacılar: Prof İsenbike Togan ve Prof Ahmet Yaşar Ocak, Sunan: Prof Erol Mutlu
13 14 İsmail Hami Danişmend, Eski Türk Seciyye ve Ahlakı, İstanbul Kitabevi Yay , İstanbul, 1982, s 8 15 Erol Güngör, Tarihte Türkler, s 67 16 Erol Güngör, Tarihte Türkler, s 66 17 R Şeşen, İbn-i Fadlan Seyahatnamesi, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1975
18 Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1969, s 47-48
19 Türkler'de Din; Tarihte Devlet ve Din İlişkileri, TRT Avrasya Kanalı, 27 Şubat 2000, Konuşmacılar: Prof İsenbike Togan ve Prof Ahmet Yaşar Ocak, Sunan: Prof Erol Mutlu 
20 Erol Güngör, Tarihte Türkler, s 69 
21 Mevlana Muhammed, İslam'ın Yayılış Tarihi, cilt 2, İstanbul, 1972, s 985 
22 El Mevdudi, Selçuklular Tarihi, s 257 
23 Osman Turan, Tarih Akışı İçinde Din ve Medeniyet, 1980, s 129 
24 Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1969, s 250 
25 Mustafa Akdağ, Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, cilt 1, Cem Yay , İstanbul, 1974, s 14 
26 Erol Güngör, Tarihte Türkler, s 192 
27 Dimitri Kandemir, Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, cilt 1, Kültür Bakanlığı Yay , İstanbul, 1979, s 26-27 
28 W Raphael Lewis, Osmanlı Türkiyesi'nde Gündelik Hayat, Çev: M Poroy, Doğan Kardeş Yay , İstanbul, 1963, s 11 
29 Galip Söylemezoğlu, Siyasi Dağarcığım, İstanbul, 1957, s 65 
30 Süleyman Kocabaş, Tarihte Adil Türk İdaresi, Vatan Yayınları, 1995, s 51 
31 "Mora", İslam Ansiklopedisi, cilt 8, s 423 
32 Tayyip Gökbilgin, Osmanlı Müesseseleri, Teşkilatı ve Medeniyeti Tarihine Genel Bakış, İ Ü E F Yay , İstanbul, 1977, s 104 
33 T W Arnold, İntişar-ı İslam Tarihi, Çev: H Gündüzer, Akçağ Yay , Ankara, 1971, s 283-284 
34 Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, s 206 
35 Zekeriya Kitapçı, Osmanlı Türkleri, Afrika ve Emperyalizm, Türk Dünyası Tarih dergisi, Şubat 1990, s 14 
36 Süleyman Kocabaş, Tarihte Adil Türk İdaresi, s 134 
37 Avram Galanti, Türkler ve Yahudiler, Tan Mat , İstanbul, 1947, s 32 
38 Avram Galanti, Türkler ve Yahudiler, s 23 
39 Süleyman Kocabaş, Tarihte Adil Türk İdaresi, s 102 
40 Ahmed Akgündüz, Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1999, s 38 
41 Mehmet Neşri, Neşri Tarihi, Haz: M A Köymen, cilt 1, Ankara, 1983, s 73 
42 Lamartine, Aşiretten Devlete (Türkiye Tarihi), Çev: R M Uzmen, cilt I, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1979, s 68-69
|