Prof. Dr. Sinsi
|
Mantık Nedir, Mantıkın Anlamı Mantık Kavramı, Hakkında Mantık
2 Formelleştirilmiş Mantık
19 yüzyıldan buyana yeni bir mantık geliştirilmiştir ki, yazının bundan sonraki bölümünde bu mantık ele alınacaktır Biz bu mantığın geleneksel mantığı genişlettiği ve ona göre çok önemli bir gelişme gösterdiğine inanıyoruz
a Mantık Cebiri
Formelleştirilmiş bir mantık, bir program halinde ilk kez Leibniz tarafından düşünülmüş O bu konuda kendi cebirsel kalkülünü örnek almıştı Bu mantık, dedüksüyona dayalı işlemleri teknik simgelerle yapan karakterler hakkındaki işlem kipleri modus operandi per characteres olarak düşünülmüştü
Leibniz , bir tümel karakteristikler, gerçekleştirmeyi umuyor, böylece- tüm bilimsel bilgiyi bir kalkül altında toplamak istiyordu Ama bir mantık cebiri, ilk kez 19 yüzyılın ortalarında (1853) George Boole tarafından gerçekleştirilebilmiştir Daha sonra “mantık cebiri” olarak tam şeklini ise E Schröder (1890- 1895)’in elinde almıştır
Biz burada 19 yüzyılın mantık cebirini ele almak istemiyoruz Çünkü bu cebir, bir yandan artık aşılmış olan bir cebirdir, öbür yandan da büyük bölümüyle günümüzün soyut cebirini ilgilendirmektedir
Biz burada formelleştirilmiş mantığın çeşitli formlarını ele alacağız
b Formelleştirme Ülküsü
Formelleştirilmiş bir sistem şunları içerir:
1 Temel simgeler ve yapısal yasaları içeren bir simgeler topluluğu,
2 gerekli tanımlar,
3 temel önermeler (aksiyomlar) ve dedüksiyon kuralları
Böyle bir sistemde dedüksiyonlar önermelerin herhangi bir yorumundan bağımsızdırlar Aksiyomlar ve yasalar, onlara bir anlam yüklemeden önce, yani önceden sağlanan bir uzlaşımla, ilgili oldukları alanlar için tasarlanırlar Uygulamada, simgeleri geleneksel mantık diline çevirmek olanaklıdır; ama bu çeviri işlemleri, günlük dilin bulanıklığından arınmış oldukları ve başka türden yorumlara ‘dönüştürülmedikleri” sürece sağlıklı olabilir
Formelleştirilmiş bir sistemi karakterize eden şey, böyle sistemin, yapı ve dedüksiyon kuralları gibi yoruma açık olmaması, yorumlardan bağımsız olmasıdır
Simgeler, bu sisteme sadece dıştan bakıldığında sağlam bir görünüm vermekle kalmazlar; hatta daha çok, ifadelerin kuruluşu ve bu ifadeler hakkındaki dedüksiyonlar için sınırsız olanaklar sağlarlar
Geleneksel mantıkta, sözel sentaksa dayalı olduklarından, kuruluş olanakları çok sınırlıydı Buna karşılık, formelleştirilmiş bir sistemde yapma simgelerle işlem yapılır ve bu işlemler her zaman tekrarlanabilir ki, formelleştirilmiş bir sistem, giderek karmaşıklaşan ifadeler hakkında da rekursif kuruluşlar yapma olanağını sağlar Dedüksiyonlar, dedüksiyon kurallarının her zaman kullanılabilir ve tekrarlanabilir olma özelliğine dayanılarak kurulurlar, Tanımlar ise rekursiftirler ve bu yüzden sıırsız bir gelişmeye izin verirler
c “Klasik” Formelleştirilmiş Mantık
Formelleştirilmiş mantık, kullanıma elverişli bir form içinde, ilk kez 1879’da G Frege tarafından ortaya atılmıştır, ama tanınması, Russell
ve Whitehead ’ın “Principia Mathematica” (1910-1913) adlı büyük yapıtlarıyla olmuştur Biz burada, ancak sistemin ilkelerini betimlemekle yetineceğiz:
a) İfadeler üç tarzda sembolleştirilir:
Önce basit ifadeler gelir Bunlar özne ve yükleme göre çözümlenmezler; p, q, r gibi basit değişkenlerle gösterilirler ya da bir ‘yüklemi bir veya daha çok özneye ait kılarlar Böylece “x bir a’dır”, “x ve y r ile ilişkilidir” ya da “a, k özelliğine sahiptir” türünden önermeler yapılmış olur
Böylece önerme işlemleri, yani evetleyici ifadeler, değilleyici ifadelere, hatta bitiştirici (konjunküf), seçeneksel (veya), koşullu (eğer, öyleyse), eşdeğer (sağın anlamıyla “aynen”) ifadelere dönüştürme işlemleri ortaya çıkar
Niceleyicilerle temsil edilen ve tekil ya da tümel bir ifadeye dönüşen genelleştirmeler, “x, bir a’dır” genelleştirmesi “tüm z’ler için “x” bir a’dır”, “bazı x’ler için: x bir a’dır” şekline sokulur
Önerme işlemleri ve genelleştirmelerin bu tarza sokulmasıyla, çok karmaşık düşünceleri ve özellikle de matematikteki öndeyisel düşünceleri betimleme olanağı doğmuş olur Böylece matematik bu öndeyisel düşünceler rahatça “mantıksal” olarak gösterilir
b) Aksiyomlar ve dedüksiyon kurallarının küçük bir bölümü, yukarıda karakterize ettiğimiz mantıksal ifadeler için formüle edilir Böylece şu görülmüş olur ki, klasik mantık, postulatlarını (aksiyom ve kurallarını) ancak modal olmayan bir mantığın doğruladığı bir mantıktır Oysa, klasik mantığın dayandığı postulatlardan çok daha başka sonuçlar çıkarıldığını birazdan göreceğiz
c) Tüm önerme işlemlerini ve genelleştirmeleri, bir ilk temele dayandırarak konumlamak hiç de zorunlu ve gerekli değildir Çünkü bunlar biri öbüründen tanım yoluyla türetilen şeylerdir
Aynı şekilde basit tanımlarla karmaşık ifadeleri daha basit ifadelere ve günlük dile uygun bir biçime çevirmek olanaklıdır
“Bazı x’ler için x,’a’dır” ifadesi “a diye bazı sayılar vardır” ifadesine;
“bazı x’ler için x, z’nin babası ve z, y’nin kardeşidir” ifadesi de
“x, y’nin kardeşlerinin babasıdır” ifadesine çevrilebilir
d Klasik Mantıkta Çeşitli Basamaklar
Sözü edilen temeller üzerinde çeşitli zeminlere bağlı mantıklar hatta çeşitli zeminler üzerinde sınırsız sayıda sistemler kurulabilir
a) Öncelikle, “önermeler mantığı”, yani, analitik olmayan ifadelere dayalı önerme işlemleri yardımıyla önermeler hakkında bir mantık kurulur Bu mantık, geleneksel mantığın koşullu, bitiştirici ve seçenekli tasımlarını içerir
b) Daha sonra, yüklemler alanında, kendileri bizzat yüklem ya da bir dizi olmayan bireylerle ilgi kurularak, yukarıdaki ilk düzene bağlı sonsuz sayıda mantıksal sistem kurma olanağı doğmuş olur
Mantığın en basit hali sınıflar mantığı , yani bir bireyden sözedebilen kavramların mantığıdır Bu haliyle sınıflar mantığı, kategorik önermeler üzerine kurulu geleneksel mantığın özel bir dalıdır
Ama ne var ki, klasik mantık, iki birey arasındaki ilişkiyi, yine sınıflar mantığına dayandıran bir ilişkiler mantığı geliştirmiştir Oysa başka türden ilişki mantıkları da kolayca geliştirilebilir Yeni ilişki mantığı, geleneksel mantığın kavramlara dayalı ilişki mantığı için hiçbir anlam taşımayan işlemler geliştirmiştir Bir ilişkiden öbürüne geçilebilir; ilişkiler biraraya toplanabilir Örneğin, “baba ile kardeş” ilişkisi, “babanın” ve “kardeşin” sahip olduğu ilişkileri birbirlerine zincirleme bağlamak yoluyla da kurulabilir ve aynı şey tüm akrabalık dereceleri için uygulanabilir Bir ilişkiyi, ilişkinin kendisinden yola çıkarak ele almakla, çok daha fazla ilişki potansiyeli kurgulanabilir Örneğin “çocuğun” sahip olduğu ilişkiler, “torunun”, “torunun torunu nun”, v b sahip olduğu ilişkileri potansiyel olarak kapsar Bu ölçüte göre sınıf, bir bireye ya da bir gruba belli bir ilişkiye dayalı olarak uygun düşen şey diye tanımlanabilir Örneğin “x’in soyundan gelenler”, “a’nın soyundan gelenler” gibi
c) İlk-düzen mantıklarından daha yüksek düzeydeki mantıklara çıkılır İkinci düzen mantığı, sadece sınıflar ve bireyler hakkındaki ilişkileri görmeye değil, hatta sınıfların sınıflarını, bağıntı sınıflarını, sınıflar hakkındaki ilişkileri, v b görmeye de olanak sağlar Örneğin, her tamsayı, sınıflar hakkındaki bir sınıf olarak görülebilir; yani bir tamsayı, öğeleri halka halka bir bağlaşım içinde bulunabilen diziler hakkındaki bir sınıf (ya da ortak özellik) olarak konumlanabilir
Leibniz’e göre özdeşlik, aynı özelliklere sahip bireyler hakkındaki bir ilişki olarak tanımlanabilir Bu bağlamda, Russell ’ın ünlü betimleme (deskripsiyon) kuramına bakmak gerekiyor Bu kurum, bir bireyi bir özellikle, ama sadece ona uygun düşen özellikle karakterize eden ifadelerle ilgilidir “Deskripsiyonlar” a başvurmak kaçınılmazdır Ama her hangi bir “deskripsiyon”un bir bireye varoluşsal olarak ait olması gerektiği kabul edilirse, ortaya paradoksal bir durum çıkar İşte formelleştirilmiş mantık, tam bu noktada kendini dilin bağlayıcılığından kurtarır ve Örneğin “Fransa kralı keldir” Önermesini, “Fransa kralı” na hiç varolmamış bir birey olarak, Önermeye de bir birey hakkındaki bir sav diye bakar Formelleştirilmiş mantık, bu Önermede karmaşık bir say bulur: “Fransa’nın bir kralı yardır ve o bir tek kişidir ve o keldir” Böyle bir say, daima doğru ya da yanlış olabilen bir anlam taşır kuşkusuz Ona bir anlam verilmezse yapıntısal bir gerçeklik postüle edilmiş olurdu
Aksiyomlardan ilkeler (Önermeler) türetmek, çok uzun süre Öklit geometrisinin apaçıklığının sezgisel olarak kesin biçimde kabullenilmesi yoluyla olmuştur İlk kez, Öklitçi olmayan geometrilerin keşfiyle, bu yoldan elde edilen dedüksiyonların hayranlık verici gücü kuşkulu hale gelmiştir, Çünkü, bu gücün gerçeklikten değil, kuramın kendisinden anlaşılmıştır
Klasik mantığın postulatları uzlaşımlara dayanmasına rağmen, bu mantık uzun süre, ‘biricik ve “sarsılmaz düşünme yasaları” olarak görülmüştür Bu görünüm, klasik olmayan mantıkların bulunması, yani klasik mantığın yasalarından başka türlü “yasa” lara dayalı çelişkisiz mantıkların 1920-30 yılları arasında ortaya atılmasıyla değişmiş ve bu değişme yeni ufuklara yol açmıştır
e Klasik olmayan mantıkları topluca üç grupta sıralamak olanaklıdır:
a) İlk sırada yer alan modal mantıklar en az devrimci olanlardır Çünkü burada klasik mantığın teoremler yerli yerinde bırakılır Bu mantıklarda, klasik mantığın daha da zenginleştirilmesi ve geliştirilmesi, yine klasik mantık tabanında kalınarak denenir Bu nedenle de modal mantığın yeri henüz klasik mantığın içindedir
b) Klasik mantıkta bir ifade sadece iki “doğruluk değeri” ne sahiptir; yani bir ifade ya doğru ya yanlıştır Oysa “çok değerli mantıklar’ da, bir ifadenin ikiden fazla doğruluk değeri olabileceği kabul edilir Öyle ki, örneğin üç, dört, hatta sonsuz doğruluk değerleri olabilir Bu tür mantıklar, çoğunlukla klasik mantığın çelişki ve üçüncü halin olmazlığı ilkelerini dışta bırakırlar
c) “Sezgisel tip” mantıklar matematiksel sezgicilik yandaşlarınca geliştirilmiş mantıklardır Bunlar önce Brower tarafından formüle edilmişler, daha sonra Heyting tarafından formelleştirilmişlerdir Sezgisel tıp mantık, daha en başta klasik mantığın temel ilkelerinden olan üçüncü halin olmazlığı ilkesini bir yana atmakla, aslında çelişkiye dayanan bir mantık türüdür Klasik mantıkta üçüncü halin olmazlığı ilkesi, aslında aksiyomlardan çıkarılır Oysa sezgisel tıp mantıkta, bu ilkenin başka türden aksiyomlardan çıkarılamayacağı gösterilmiştir
Üçüncü halin olmazlığı ilkesinin aksiyomlar listesinden silinmesi halinde ortada çelişki diye bir şeyin olmayacağı görülür Gerçi, üçüncü halin olmazlığı ilkesini, listeden “silmek”, onun yanlış olduğunu söylemek anlamına da gelmiyor Hatta, Brower mantığında, üçüncü halin olmazlığı ilkesinin yanlış olduğunu söylemenin yanlış olacağı gösterilir
Üçüncü halin olmazlığı ilkesini silmek, “doğru ile yanlış arasında” bir ara-değer olduğunu söylemek de değildir Bu mantıkta aslında hiçbir şey savlanmaz, hiçbir şey değillenmez Sadece, üçüncü halin olmazlığı ilkesinin dedüksiyon için kullanılamayacağını belirmekle yetinilir
Brower-Heyting mantığı , klasik mantığın sonuçlarından çoğunu doğrular Bu mantık bize şunları göstermiştir: Örneğin çifte değilleme, evetlemeden daha zayıftır ve üçlü değilleme tek (basit) değilleme ile eşdeğerdir
Bu mantıkta bir başka klasik aksiyomdan kurtulmak denenmiştir Johannson’un minimal mantığı sadece üçüncü halin olmazlığı ilkesini “silmek” ile yetinmez, “yanlıştan ehven çıkar” (ex falso sequitum quog libet) aksiyomunu da atar Ama bu yapılırken yine Brower-Heyting mantığının teoremlerine dayanılır Bu çalışmalar bize şunu göstermiştir ki, değilleme işlemleri çok yüksek derecede çeşitli yorumlara bağlı işlemlerdir
f Klasik Olmayan Mantıkların Durumu
Klasik olmayan mantıkların teknik sağlamlığı kuşkusuz ki tamdır Bunlar sağlam bir kurguya sahiptirler ve çelişkiyi dışta bırakırlar Onların keşfi, klasik mantığın hiç de yetkin olmadığını ve mutlak bir geçerliliği bulunmadığını iyice göstermiştir
Artık mantık, aynı mantıksal işaretlerin belirli mantıksal yasa1ara uyduğu bir bütün değildir Formelleştirilmiş iki değişik sistem, simgeleri değişik biçimde yorumlarlar Bu yüzden, çok değerli mantıkları, klasik mantığın “doğru” ve “yanlış” değerlerine bakarak, doğru ile yanlış arasında bir ara değer konumlayan mantıklar olarak görmemek gerekir Bu mantıkların içerdiği değerlerden en az biri “doğru” ya da “yanlış” dan başka bir değer olmalıdır
Ama çeşitli klasik olmayan mantıkların değerlerini ve işlemlerini nasıl kavrayabiliriz? Başka bir deyişle, bu mantıkları tanımamıza yarayacak bir model var mıdır? Buna hem evet, hem de hayır denebilir Bu mantıkların gerçekliğe uygulanmasını sağlayan modeller geliştirilmiştir
Örneğin kuantum mekaniğini çok değerli mantıklar yoluyla yorumlamak denenmiştir ve görülmüştür ki, kuantum mekaniğinin çok değerli mantık ve modalite mantığı terimleriyle betimlenmesi, ortaya birbirine karşıt iki ayrı yorum çıkarmıştır
Çok değerli mantıklara bağlı yorumlar arasında en doyurucu olanlar Brower-Heyting mantığı ile yapılanlar olmuştur Aslında bu mantık, nesnel durumu klasik mantıktan çok farklı biçimde de betimlemez Ama bu mantık, daha yüksek kesinlik derecesi peşindeki tutkulu insani tutuma daha uygun düşebilir
Burada bir “p” sayı “p doğrudur” tarzında yorumlanmak zorunda değildir Yorum daha çok “p kanıtlanabilir” tarzındadır Bu nedenle, özellikle günümüzün matematikçileri, bizzat kendi matematiksel kuramlarını betimlemekte sezgici tip mantığa başvurmaktadırlar
g Derleyici (Kombinatorik) Mantık
En genel formu, yani tüm formelleştirilmiş sistemlerde ortak olan formu bulma denemesine, simgeler kombinasyonu, ideler kurgusu olarak derleyici (kombinatorik) mantık diyoruz
Burada ikili bir kalkül sözkonusudur Bir yanda değişkenlere (Lamda-konvertion) bağlı bir kalkül, öbür yanda değişkenleri içermeyen kombinatörler kalkülü biraraya getirilir Yüklem türlerine göre, bu kalküllerden biri ya da öbürü dilin aynı kategorisine ait deyimleri ele alırlar Bir kalkül ya da hesap makinesi ile yapılan her dedüksiyonun Lamda –konversiyonu ile kanıtlanabileceği gösterilebilir
|