Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefi Düşünce Akımları - Felsefi Düşünce Akımları Hakkında...
Her zihinsel fenomen, her ne kadar hepsi bunu aynı şekilde yapmasa da, kendi içinde nesne olarak bir şeyi içerir Sunumda bir şey sunulur, yargıda bir şey tasdik ya da inkâr edilir, aşkta sevilir, nefrette onun kendisinden nefret edilir, arzuda arzulanır, vs   Bu yönelimsel varoluş, salt zihinsel fenomenlere özgü bir özelliktir Hiçbir fizikî fenomen buna benzer bir şey sergilemez Büyük halamı anımsar, boğadan korkar ve bir kitap yazmaya karar veririm -bu örneklerden her birinde, zihin hâli, `büyük halam', `boğa' ve `bir kitap yazma' deyimleriyle gösterilen belli bir nesne ya da içeriğe yapılan gönderim olmadan betimlenemez Yönelimsel nesnenin dünyadaki fizikî bir şeyle (örneğin, `boğa'yla) aynı olmaması hususu, önem taşır Bu, nesneleri, yıkılmış binaları, David Copperfield'i, tek boynuzlu at şeklindeki hayvanları veya dört kenarları üçgenleri düşündüğümüzde, varolan şeylere tekabül etmeyen, hatta edemeyen zihin hâllerinde açıklıkla ortaya çıkar Sayılarla, mantıksal bağıntılarla ve kızgınlık, yaratıcılık veya kıskançlıkla ilgili düşünceler de benzer problemlere yol açar Brentano, zihinsel edimlerin nesnelerinin özel statüsünü betimlemek amacıyla, onların bilinçteki `yönelimsel varoluşları'ndan veya `içkin nesnellikleri'nden söz eder Bununla birlikte, o bir yandan da, `fizikî fenomenlerin bile yalnızca "zihinde" varoldukları düşünülür' mealindeki cümlelere ilişkin yanlış bir idealist yorumdan sakınmaya özen gösterir Zihin hâllerinin, sayılar, bağıntılar, tümeller ve varolması imkânsız nesneler türünden, soyut nesnelerinin varlık statüsüne dönük bu ilgi, Husserl'in aritmetik ve matematiğin temelleri konusundaki çalışmaları için itici bir güç sağlamıştır Husser, Brentano'nun tasvirî psikoloji anlayışını, epistemolojik problem için tek münasip yaklaşım olarak gördüğü şeye uygular Bu, şüphe götürmez tek şey olarak bilincin kendisine ilişkin incelemedir `Nesne kuran öznellik' olarak bilincin doğasını anlamak için, `saf' ya da `transendental' bilinç alanına girme gereği duyarız, öyle ki dünya bundan sonra, `tüm özsel yönleriyle  ve önyargısız' tasvir edilebilsin Husserl`in terimleriyle, bizim bilinci `fenomenolojik olarak' ya da diğer bir deyişle, göründüğü şekliyle veya saf fenomen olarak incelememiz gerekmektedir Aynı zamanda, düşüncelerimizin normalde kendilerine gönderimde bulundukları düşünülen, dış dünyadaki fizikî nesnelerin varoluşuyla ilgili her tür kabulden titizlikle kaçınmalıyız Bu ise, `doğal tavrın paranteze alınmasını' (epokhe) , fizikî dünyadaki olaylara ilişkin doğal bilimsel açıklamalarda ve sağduyunun yorumlarında ortaya çıkan varoluş, nedensellik, vs , ile ilgili kabullerin askıya alınmasını içerir Fenomenoloji, doğal tavrı paylaşanlar olarak bizleri, bilince gerçekten verilmiş olanları, normal olarak kabul ettiklerimizden süzerek çıkarmaya teşvik eder Bu noktada, Husserl'in, Kartezyen kabulleriyle Descartes'a duyduğu hayranlığın telkin edebileceği gibi, şüpheciyi şüphe edilemez bir takım temeller tespit ederek cevaplamaya kalkışmadığını vurgulamak gereği vardır O, bundan ziyade, daha yeterli bir bilinç kavrayışının şüpheci argümanın etkili olmasını engelleyeceğine inanır Husserl, Brentano’ nun psikoloji görüşünün fenomenoloji projesinin makul bir proje olduğunu ispat ettiğini düşünür Fenomenoloji, Brentano'nun terimleriyle konuşulduğunda, gözlemden çok algıyı ihtiva eder Fenomenoloji, içebakışsal psikolojinin başka bir versiyonu değildir Fenomenolojist, fiilî bilinç akışının bireysel zihnî bileşenlerini gözlemlemez O, zihinsel fenomenlerin `öz' ya da `eidos'unu `sezgi yoluyla bilir Eğer bu doğruysa, bilincin ayırd edici varlığına dair tam bir açıklamanın önünde aslî hiçbir engel almaz, zira öz olarak zihinsel fenomen tam tamına olduğu gibi görünen şeydir O, görünüş ve gerçekliğin birbirinden ayrıığı gündelik fizikî varoluş düzeninin bir parçası değildir Öz olarak zihin hâli, saf fenomen ya da görünüştür Skolastik terimlerle ifade edildiğinde, zihinsel fenomenlerin 'varoluşu (Dasein ya da existentia) yoktur, fakat onların yalnızca, gözlemlenebiliyorlarsa eğer, en azından sezgi yoluyla bilinen bir özleri (essentia ya da Sosein) vardır: `Eğer fenomenlerin doğaları yine de, dolayımsız bir görmede kavranabilen ve doyurucu bir biçimde tanımlanabilen bir özleri vardır  Sezgi özü özsel bir varlık olarak kavrar, ve orada-olmayı hiçbir şekilde öngerektirmez Bilinç, saf fenomen olarak ya da "eidetik bir tarzda' sezilebilir
Fenomenolojinin yöntemi, gerçekte bilinç fenomenlerinin `kendi başlarına, saf içkinlikteki' saf sezgisi (ya da `' veya `öz analizi') yöntemidir Bakışın, doğal tavrın istediği şekilde, deneyime, bir insan ya da bir hayvanın içsel,bir duygu hâli olarak, söz gelimi haz tecrübesine yöneltildiği psikolojik bakış açısının tersine, fenomenolojik görüş noktasında, `bakış, bir mutlak tecrübenin kendi içsel ve öznel akışı içinde tamalgısını veren mutlak saf bilinç üzerine bir refleksiyona yöneltilir Husserl`in fenomenolojik yöntem bağlamında kullandığı teknik terimler, şöyle ya da böyle, herkesçe pek anlaşılabilir olmayan terimler olsa bile, onun verdiği örnekler her zaman bu şekilde insanın gözünü korkutacak cinsten değildir Buna göre, bize ses ve rengin özlerini birbirlerinden ayırt etme olanağı veren şey, saf ya da dolayımsız sezgidir Fenomenoloji, bu örneğin de telkin ettiği gibi, aynı zamanda Husserl'in tümeller problemine getirdiği çözüme tekabül eder `Nesne-kuran öznellik' olarak bilinç üzerinde odaklaşma, belirli kavramları kullanma yeteneğimize empirizm tarafından tercih edilen açıklama türü- ilişkin `nominalist' yorumların kaçınılmaz olarak döngüsel olduğu kabulünün diğer yüzüdür Kavramları kullanma yeteneğimizle ilgili nominalist yorumlar, deneyimden hareketle genelleme yapma yeteneğimize dayanır Diyelim ki, belli bir rengi olan nesnelere ilişkin bir dizi duyumu tecrübe ettikten sonra, söz konusu rengin kavramını = kırmızı' tümelini- kazanırız Fakat nominalizmi eleştirenlerin uzunca bir süreden beri işaret ettikleri gibi, kırmızı nesnelerin ne kadar çok duyumuna sahip olursak olalım, önceden kırmızı nesneleri birlikte sınıflama yeteneğine sahip olmadıkça ya da bir diğer deyişle, tüm kırmızı nesnelerin ortak olarak kırmızılığa sahip olduklarını bilmedikçe, kırmızı kavramını kazanamayız Ama bu, bizim kırmızı kavramına zaten sahip olduğumuzu varsayar Husserl'in yaklaşımı en azından, dikkatimizi bilincin bu başarısı üzerine odaklaştırma avantajına sahiptir
|