Prof. Dr. Sinsi
|
Dua Ederken Vesile Kılmak
dua ederken neler söylenir,dua ederken neden esinleniriz,dua ederken vesile kılmak, evliyalardan medet istemek
Duada istiğase ayrı, vesile ayrı bir şeydir İstiğase yardım istemek anlamını ifade eder Vesile ise gayeye vasıta olan şeydir
Güneş ve ay gibi hizmeti çok da olsa, Ka'be ve Hacerü'l-esved gibi mukaddes de olsa cansız veya zevilukul olmayan bir mahluktan istiğase etmek caiz değildir
Zevilukul olan kimseden istiğase etmek meselesine gelince, bakılır, kendisinden istiğase edilen kimse salih ve mü'min değilse, ister gaib olsun kendisinden istiğase etmek caiz değildir Fakat salih bir kul olursa, huzurunda veya kabri başında olursa, şefaat dilemek maksadıyla ondan istiğase etmek caizdir
Çünkü ölü olan kimse her ne kadar berzah alemine intikal etmiş ise de kendisine has bir hayatı vardır Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Peygamberler kabirlerinde diridirler" (İbn Mâce, Cenâiz 65) Peygamberlerin, mezarlarında diri olduklarına bir delil de, Hz Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem), mirac sırasında Mescid-i Aksa’da bütün peygamberlerin ruhlarıyla buluşması ve semada karşılaştığı her peygambere selam verdikçe, peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in selamını almasıdır Yine Bedir savaşında ölmüş müşrikler hakkında da şöyle buyurdular: "Siz bunlardan fazla işitmezsiniz; ancak cevap veremezler "
Ehli tasavvufa göre makam sahibi olan bir veli ister ölü ister uzakta olsun ondan istiğase edilir O yardım etme yetkisine sahiptir Özellikle ehli tasarrufun yardımı dünyada olduğu gibi dünyadan göç ettikten sonra da vardır, devam eder
Vesile ise, demin dediğimiz gibi, gayeye yetişmek için vasıta olarak kullanıları şeydir Bunların çeşitleri vardır:
1- Cenab-ı Allah'ın isimlerini vesile kılıp tevessül etmek: İbni Mace, Hz Aişe'den şunu rivayet etmiştir: Hz Peygamber bir duasında şöyle buyurdular: "Allah'ım, temiz, hoş ve mübarek ismin hakkı için senden istiyorum ”
2- Kendisiyle tevessül edilen zatın duasını vesile kılıp istemek
3- Büyük ve salih kimsenin zatını vesile kılmak suretiyle tevessül etmek: Mesela, Allah'ım şu dileğim yerine gelmesi için Peygamberi veya Ebubekir'i vesile vesile kılıyorum demek gibi, Hz Ömer (ra) yağmur duasında Hz Abbas'ı (Peygamberimizin amcası) vesile kılarak şöyle dua etti: "Allah'ım, biz Peygamber'in amcasını sana vesile kılıyoruz, bunun için bize yağmur yağdır” (Buhari)
4- İşlenen salih amelleri vesile kılarak tevessül etme: mesela, Allah'ım, senin için eda ettiğim şu hacc veya şu ibadet sana vesile kılıyorum; şu musibetten veya şu beladan beni kurtar demek gibi
Yukarıda saydığımız vesile çeşitleri İslam'da mevcuttur Bunu İnkar etmek mümkün değildir Vesile edinilen kimsenin vesile edenden üstün olması gerekmez Hz Peygamber (sav) Umre'ye gitmek için izin isteyen Hz Ömer'e: ”kardeşim bizi duadan unutma” dedi Hem de Veysel-Karani'nin kendisine dua etmesi için Hz Ömer'e emir verdi Yalnız peygamberi veya herhangi bir zatı bağımsız olarak tasavvur edip istiğase etmek, küfre kadar götürebilir Buna dikkat etmek lazımdır Yani Allah’ın sevgili kulu ve Allah’ın izniyle bu işleri yapıyor diye bilmek ve istemek caizdir Ehl-i sünnet alimlerine göre, vesilelikten öteye geçmemek şartıyla, tevessül etmek caizdir
Tevessülü tamamen haram sayanlar, haricîler ve onları taklit eden zihniyetlerdir
Meleklerin insanları koruduğu bilgisi bizzat Kur’an’da vardır: “O insanın önünde ve ardında devamlı sûretle nöbetleşerek görevlendirilen melekler vardır Bunlar, Allah’ın emrinden ötürü, onu koruyup kollarlar”(Rad, 13/11) mealindeki ayette bu gerçeğe işaret edilmiştir
Meleklerin koruması şirk olmadığı gibi, başka mahlukların yardımları da, korumaları da şirk olmaması gerekir Yeter ki, bunları vesilelikten, sebeplikten, yaratıcılık vasfına çıkarmayalım Çünkü, “kâinatta Allah’tan başka hakikî müessirin olmadığı” gerçeği, imanımızın gereğidir
Dinde vasıta, vesile var mıdır?
Hikmet; hayatta ve başarıda vazgeçilmez unsurlardan biri olduğu gibi, bütün varlıkların sevk ve idaresinde de bir maya ve önemli bir kanundur
İnsanlar; varlıklarını ve başarılarını, bu hikmet denen kaide ve kurala, riayet ve itibarla paralel olarak elde ederler ve koruyabilirler
Hikmet: Yaratıcı ve yaratılanlar arasında; sebebi, vesileyi ve vasıtayı zorunlu kılmaktadır
Zira yaratıcının izzet ve büyüklüğü, kendisi ile varlıklar arasındaki münasebet ve denge, hikmetle ilgilidir Ayrıca varlıkların, yaratıcısına delil ve burhan olması ve onların bir kitap gibi ehil insanlarca mütalaa edilip araştırılması ve en önemlisi de, insanların kendilerinin imtihan ve test edilerek dünyada ve ahirette başarılarının esası, temeli ve alt yapısı; hikmettir ve hikmetle ciddi münasebettir
Hikmetin nasip olduğu insanlar ise, varlıkların en şereflisi ve kıymetlisidir
Bu esasa binaen varlıklar, eşya ve insan ile, yaratıcı arasındaki münasebet olgusunun genel adı, hikmettir
Cansızlar ve canlılar arasındaki irtibatlar,
Yaratılma ve yaratma arasındaki perdeler,
Hastalık ve afiyet arasındaki sebepler,
Kulluk ve ona bağlı neticeler,
Tebligat ve hidayet arasındaki ilişkiler,
Ziraat, ticaret, sanat ve ibadetlerin, neticeleri ile münasebetlerinde hikmet esas olup, onun gereği olan sebepler, vesileler ve vasıtalar, işin mahiyeti icabı olacaktır ve vardır
Burada vasıtaların olması, hikmet açısından kudret ve izzeti ilahiyece lüzumlu olmakla beraber, Cenab-ı Hakk’ın birliği ve celali de, bu vasıtaları müessiriyetten azletmektedir Sadece ve sadece vesile olarak kalmasını, hikmet icap ettirmektedir
Demek ki vasıtalar, Allah’ın hakim ismi iktizasınca yaratılışın bir esasıdır
İşte bu manadaki vasıtalar; mahiyeti icabı dinimizde de vardır ve gereklidir
Mesela: Hidayetin vasıtası, peygamberlerdir
Allah’ın peygamberlerine emirlerinin vasıtaları, meleklerdir
Kelam-ı ezelinin vasıtaları, kitaplar ve suhuflardır
Tecelliyatın ve tezahüratın vasıtaları, mucizeler ve sanatlardır
Affın ve mükafatın vasıtası, ikramlar ve cennettir
Kahrın ve cezanın vasıtası, hadler ve cehennemdir
Ubudiyetin ve kulluğun vasıtası, ibadetlerdir
Allah’a yaklaşmanın vasıtası ise, marifet ve takvadır
O halde; vasıtanın olmadığı hiçbir yer, durum ve zaman yoktur
Vasıtasız olan şeylerin idraki, anlaşılması ve münasebetleri bilinmez
Buraya kadar anlattıklarımızda önemli olan nokta şudur: Bu vasıtaların; sadece vesileden ileri geçmemesi, şeffaf ve nezih olması, hakikatleri perdelememesi ve örtmemesi, özellikle de, kul ile Allah arasındaki münasebete kuvvet vermesi ve kesmemesidir
Hakikatler ile, muhatapları arasındaki, hikmet icabı olan vasıtalar; kesif olup irtibatı keser ise, o zaman hikmet ortadan kalkar ve mahsurlar meydana gelir O vasıta, vasıta olma özelliğini kaybeder
Mesela; bir matematik kitabı ile, talebelerin arasına öğretmenlerin girmesi, talebe ile kitabı kaynaştırır Muhabbeti artırır İlme de kuvvet verir Öğretmenler bu anlamda vasıta olarak bir yekun teşkil etmektedirler
Sanatkârlar; sanatlarla çıraklar arasında, maharetin intikalinde vasıtadırlar Aksi halde sanatların ve maharetlerin nesli kesilir ve güdük kalır
Aynen öyle de; maneviyat büyükleri de Allah ile kul arasında, kulun rabbi ile münasebetini teminde ve muhafazasında şeffaf vasıtadırlar Bunların aradan çekilmesi kul ile Allah münasebetini bozar ve irtibatı keser
Ancak, vasıta olmak da kolay bir şey değildir Bu işe ehil olmak ve erbabı olmak meselenin önemli noktasıdır
Yani matematik kitabı ile öğrenci arasına vasıta olarak, öğretmen girmelidir Ancak bu, müzik öğretmeni olursa, o işten hayır gelmez
Hasta ile hastalık arasına hikmet icabı şeffaf vasıta olan doktor girmelidir Ancak, doktor yerine mühendis girer ise, ölüm meleğine hizmetten başka bir şeye yaramaz
Nasıl ki göz ile eşya arasına, gözlükler giriyor Kulak ile seslerin arasına duyma cihazları giriyor Ve bunlar vasıta olarak, gözleri ve kulakları avam olanların, daha iyi görmesini ve işitmesini temin ediyor ise;
Aynen öylede, aklı ve kalbi avam olanların, hakikatlerle aralarına vasıflı ve ehil insanların girmeleri onların marifetlerini ve faziletlerini artırır ve inkişaf ettirir Manevi hayatlar nizam ve intizam altına girer Çünkü avam-ı nas çıplak hakikatleri göremezler ve idrak edemezler Ancak vasıtalarla hakikatleri algılayabilirler
Kur’an-ı Kerim’deki teşbihler, temsiller ve alışıla gelmiş misaller ve örnekler; insanlar ile, zorlanacakları hakikatler arasında bir çeşit numaralı gözlük ve dürbün gibi kutsi ve şeffaf vasıtalardır
Buna binaen vasıtayı inkar; hikmeti, yardımı, faydayı, nizamı, iyiliği ve maslahatı inkar ve yalanlama demektir Fıtrata ve hakikate zıt bir davranıştır
Fakat her şeyin istisnası ve su-i istimali olduğu gibi; vasıtalar da zamanla deforme olmuş, yanlış kullanılmış ve çirkin örnekleri maalesef zamanımıza kadar gelmiştir Bunların düzeltilmesi ve nizama sokulması veya tadil edilmesi icab ederken vasıtalık müessesesini toptan ve kotken yıpratmak ve inkâr etmek vicdana sığmaz
Islahı mümkün iken, ifnasını tercih etmek azim bir hata olur
Demek ki vasıtalık; şeffaf cam gibi, hakikatle irtibatı sağlayan, münasebetleri nizam ve intizam altına alan bir tensib-i İlahî’dir
Her yerde olduğu gibi, dinimizde de vasıta vardır ve olacaktır Ancak ruhbanlık tarzında kesif olan; ilgiyi, alakayı ve hürmeti sadece kendine hasredip, hakikatler ve Cenab-ı Hak’la münasebeti kıracak ve kesecek tarzda olan vasıtalar, bir nevi gizli şirktir Bu anlamda vasıta, fıtratta ve yaratılışta olmadığı gibi, dinimizde de yoktur ve olamaz
İşte vasıtalara yukarıdaki değerlendirmeler açısından bakmak, bizleri hem fikir hem de muamelat açısından ifrat ve tefritten korur, bütün duygu ve düşüncelerimizi sırat-ı müstakim olan orta yola çeker, hayata istikamet, huzur ve saadet verir
|