Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Kelimeler Ve Türkçe Anlamları

Eski 07-28-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Kelimeler Ve Türkçe Anlamları



KABİH-KABİHA: Çirkin, yakışıksız, fena, ayıp
KÂBİL: 1 Kabul eden, kabul edici 2 Olan, olabilir
KABİLİYET: Anlama, anlayış, kabul edebilirlik, alabilirlik
KABİR: Mezar, ölünün gömüldüğü yer
KABZ: 1 El ile tutma, avuç içine alma, kavrama 2 Bir malı teslim alma 3 Peklik, kabız
KABZA: 1 Tutacak, tutanak yeri, sap 2 Bir avuç, bir tutam, bir el dolusu şey 3 Pençe
KADEM: 1 Ayak, adım 2 Yarım arşın uzunluğunda bir ölçü 3 Uğur
KADER: Cenab-ı Hakk'ın kâinatta mevcut her şeyin bütün özelliklerini ezelden bilip takdir etmesidir
KADÎM: 1 Eski 2 Öncesini bilir kimse bulunmayan, öncesi bilinmeyen şey Başlangıcı olmayan, ötedenberi mevcut bulunan
KADİR-İ MUTLAK: Mutlak güçlü (Allah)
KADİR-U KAYYUM: Kadir ve Kayyum (Allah)
KADR: 1 Değer, itibar, onur, haysiyet, meziyet 2 Rütbe, derece
KÂFÎ: Elveren, yetişen, yeter
KÂFİR: 1 Hakk'ı tanımayan, bilmeyen, 2 Allah'ın varlığına ve birliğine inanmayan 3 Küfreden, küfredici 4 İyilik bilmeyen, nankör
KAHHÂR: 1 Ziyadesiyle kahreden, kahredici, yok edici, batırıcı 2 Allah'ın isimlerinden biri
KAHIR: 1 Aşırı üzüntü, acı, keder 2 Ezici davranış, zulüm 3 Baskı ile iş gördürme, zorlama
KÂHİN: 1 Gaipden haber verme iddiasında bulunan kimse, falcı 2 İlkel dinlerin ruhani reisleri
KÂHİR: 1 Kahreden, zorlayan 2 Üstün gelen, ezen, ezici 3 Yok eden, ortadan kaldıran
KAHR: 1 Zorlama, zorla bir iş gördürme 2 Üstün gelerek mahvetme, batırma, ezme 3 Çok kederlenme, çok üzüntü duyma
KAİDE: 1 Esas, temel 2 Usul, nizam, kural 3 Taban 4 Ayaklık 5 Yaprakların köke birleştiği yer
KAİDE-İ KÜLLİYYE: Açık, sarih olan hükümler, genel kurallar
KAİL: 1 Söyleyen, diyen 2 Razı olmuş, boyun eğmiş
KAL': Koparma, koparılma, sökme, sökülme, çıkarılma, temelinden çekip atma
KALBEDEN: Değiştiren, çeviren
KALP: 1 Yürek 2 Yürek hastalığı 3 Gönül 4 Her şeyin ortası, ehemmiyetli, alıcı noktası, değiştirme, çevirme
KÂM: 1 Meram, arzu, istek, amel 2 Lezzet, zevk
KAMER: Ay
KÂMİL: 1 Bütün, eksiksiz, tam 2 Kemale ermiş, olgun 3 Geniş bilgili, kültürlü, bilgin
KANÛN: Devletin yasama kuvveti tarafından herkesçe uyulmak üzere konulan her türlü nizam, kaide
KARÂBET: Soyca yakınlık, hısımlık, akrabalık
KÂRBÂN: Kervan
KÂRHÂNE: 1 İş yeri, iş yapılan yer, dükkan
KÂRİ': 1 Kıraat eden, okuyan, okuyucu 2 Kur'ân'ı usulünce okuyan
KÂRİA: 1 Pek şiddetli rüzgâr, 2 Ansızın gelen büyük belâ 3 Kıyamet 4 Belâdan kurtulmak üzere okunan "el-Kariâtü" sûresi
KARÎB: Yakın, yakın olan, uzak olmayan, soyca yakın
KARÎN: 1 Yakın 2 Bir şeye sahip olan, bir şeye nail olan 3 Hısım, komşu, arkadaş gibi yakın
KARÎNE: Karışık bir iş veya meselenin anlaşılmasına yarayan hal, ipucu
KARÎNE-İ MANİA: Kelimenin gerçek anlamında alınmasına engel olan ipucu
KARN: 1 Boynuz 2 Yüz yıllık zaman 3 Vakit, zaman 4 Yaşıt, bir yaşta olan
KARÛN: 1 İsrailoğullarında zenginliği ile meşhur olan bir insan Krezüs 2 Çok zengin
KARYE: Köy
KARZ: 1 Ödünç verme, ödünç alma 2 Ödünç verilen veya alınan şey, borç
KARZ-I HASEN: Faizsiz verilen borç
KASEM: Yemin, and
KASIR: 1 Kısa 2 Küsur
KÂSİB: Kesbeden, kazanan, kazanmak için çalışan, kazanç sahibi
KASÎDE: Onbeş beyitten aşağı olmamak, bütün beyitlerin ikinci mısraları en başta bulunan mısra ile kafiyeli bulunmak ve daha çok büyükleri övmek üzere yazılan nazım Koçaklama
KASR: 1 Kısa kesme, kısaltma, kısma 2 Azaltma, kesme, eksiklik 3 Köşk, saray, 4 Tahsis 5 Kıraatte uzatmadan okumak
KASR-I SALÂT: Seferde olan bir kimsenin dört rekatlı namazı ikişer rekat kılmakla namazı kısaltması
KASVET: 1 Katılık, sertlik 2 Merhametsizlik, acımasızlık 3 Sıkıntı, gönül darlığı
KÂŞİF: Keşfeden, bulan, meydana çıkaran
KAT': 1 Kesme, biçme 2 Halletme, karar verme, sona erdirme, bitirme
KATİL: 1 Katleden, öldüren 2 Adam öldüren kimse
KATL: Öldürme
KATL-İ ÂM: Halkı bütünüyle kılıçtan geçirme
KAVÂİD: Kaideler, usüller, kurallar
KAVÂİD-İ KÜLLİYYE: Genel kaideler, kurallar
KAVÎ: 1 Kuvvetli, güçlü 2 Güvenilir, sağlam
KAVL (Kavil): Lakırdı, söz, söz atma
KAVL-İ İLÂHÎ: İlâhî söz
KAVLÎ: Söz ile ilgili, söz olarak, sözde
KAVM: 1 İnsan topluluğu 2 Bir peygamberin gönderildiği topluluk
KAYD: 1 Bağlanma, bağlayacak şey 2 Bir yere yazma 3 Sınırlama, belirtme 4 Önem verme, unsurlama
KAYD-İ HAYAT: Yaşadığı sürece, ölene dek
KAYLULE: Öğle uykusu
KAYSER: Eski Roma ve Bizans imparatorlarının lakabı, hükümdar
KAYYUMİYET: Kendiliğinden eze-lî ve ebedî olarak var olmak
KAZÂ: 1 Allah'ın ezeldeki hükmü 2 Kadılık (ilçe) merkezi 3 Kadılık etme işi, mahkemenin kararı, hükmü 4 Yapma, yapılma, işleme 5 İstemeden yapılmış bir kötülük
KAZAYA: Kaziyeler, önermeler, işler, meseleler
KAZF: İftira etmek, isnat etmek, kadına zina isnat etmek
KÂZİF: Bir kadına zina suçu isnat eden
KAZİYYE: 1 İş, mesele, dava 2 Önerme
KAZİYYE-İ BEDİHİYYE: Bedîhî kaziyye, isbata muhtaç olmayan açık hüküm
KAZİYYE-İ MUHKEME: Kesin hüküm, değişmez ilke
KEBAİR: Büyük günahlar
KEBÎRE: Büyük günah
KEBÎRU'L-MÜTEÂL: Açık ve gizli her şeyi bilen, büyük ve yüce olan Allah Teâlâ
KEF: Köpük
KEFARET-KEFFARET: İşlenen bir günaha, bir yeminin bozulmasına karşılık verilen sadaka
KEFERE: Kâfirler, inanmayanlar
KEHANET: Kâhinlik, gaipten haber verme, falcılık
KEHLE: Bit
KELÂLE: 1 Akrabalığı uzaktan olma 2 Yorulma, tükenme 3 Bıçak kör olma
KELAM: 1 Söz, söyleyiş, nutuk 2 Dil, lehçe 3 Kelâm ilmi, İslâmî inanç meselelerinden bahseden ilim
KELÂM-I NEFSÎ: İçten kendi kendine konuşma Cenab-ı Hakk'ın harf, ses ve söz olmaksızın zatî kelamı
KELÂMÎ: 1 Sözle ilgili, söze ait 2 Kelamcılar yolu
KELAMULLAH: Allah sözü, Kur'-ân-ı Kerim
KELB: Köpek
KELB-İ AKUR: Salar, azgın, ısırıcı köpek
KELB-İ MUALLEM: Ava alıştırılmış köpek
KELEPİR: Zahmetsiz, ücretsiz, çok ucuz ele geçen
KEMAL: 1 Olgunluk, olma 2 Eksiksizlik, tamlık 3 Değer, baha 4 Bilgi, fazilet
KEMALAT: Faziletler, olgunluklar, insanın bilgi ve güzel ahlâkça tam ve olgun olması
KEMMİYET: 1 Sayı 2 Nicelik 3 Tekillik veya çoğulluk
KERAHET: 1 İğrenme, istemeyerek zor altında yapma 2 Şeriatin yasaklamadığı fakat harama yakın olma ihtimali olan ve çekinilmesi gereken husus
KERAMAT: Kerametler, velilerin olağanüstü işleri
KERH: İğrenme, tiksinme, istemeyerek zor altında yapma
KERHEN: İstemeyerek, tiksinerek, zor altında kalarak yapma
KERİH: İğrenç, tiksindirici, pis kokan
KERÎM: Kerem sahibi, cömert, ulu, büyük
KERR Ü FER: Muharebede geri çekilerek tekrar hücuma geçme
KERR: Çekilme ve yeniden hücum etme
KESAD: 1 Kıtlık, yokluk 2 Sürümsüzlük, alış-veriş durgunluğu
KESAFET: 1 Sıkılık, tokluk 2 Kalınlık, yoğunluk 3 Saydam olmama 4 Koyuluk 5 Kalabalık
KESB: 1 Kazanma, kazanç, edinme 2 Geçimi sağlama için kullanılan âlet veya iş
KESBÎ: Sonradan, kazanılarak olan
KESRET: 1 Çokluk, bolluk, ziyadelik 2 Kalabalık
KEŞF: 1 Açma, meydana çıkarma, gizli bir şeyi bulma, bir sırrı öğrenme 2 Allah tarafından ermişlere ilham edilen gizliyi bilme yetisi
KEŞİŞ: Karabaş, evlenmez rahip, manastır rahibi
KETM: Gizleme, sır tutma, söylememe
KEYFEMAYEŞA: Nasıl isterse
KEYFEMETTEFAK: Rastgele, her nasıl rastlarsa
KEYFİYET: 1 Nitelik, bir şeyin nasıl olması 2 Bir olayın geçişi 3 Madde, iş
KEZA: Böyle, böylece, bu dahi böyle
KEZALİK: Keza, bu da öyle, böylece
KEZZAB: Çok yalancı, çok yalan söyleyen
KIBLE: Namazda yönelinen taraf, Kâbe'nin bulunduğu taraf
KILADE: Gerdanlık
KILLET: Azlık, kıtlık
KIRAAT-İ ÂSIM: Âsım kırâeti, bizim kırâetimiz
KIRÂET: Okuma, ibare sökme, düzgün ve sürekli okuma Kur'ân okuma
KIRÂET-İ AŞERE: Kur'ân'ın on kırâet üzere okunması Kırâet imamları şunlardır: Nafi, İbn Kesir, Ebu Amr, İbn Amir, Asım, Hamza, Kisaî, Ebu Cafer, Yakub ve Halef
KIRAN: 1 Yakınlık 2 İki gezegenin bir burçta bulunması
KIRTAS: Kâğıt
KISAS: Kıssalar
KISAS: Öldürmenin öldürme, yaralamanın yaralama ile cezalandırılması: Göze göz, dişe diş gibi
KISAS-I ENBİYA: Peygamberlerin kıssaları
KISM: Parçalara ayrılmış şeyin her parçası, çeşit
KISSA: Anlatılan gerçek veya uydurma olay, hikâye
KISSÎS: Keşiş
KIST: Ölçü ve tartıda doğru davranma 2 Pay, parça 3 Parça parça verilen bir şeyin bir defada ödenmesi
KISTAS: Terazi, ölçü, ölçü birimi
KIT'A: En az iki beyitten meydana gelmiş olan nazım parçası
KITAL: Vuruşma, savaş
KIYAM: 1 Kalkma, ayakta durma, ayağa kalkma 2 Namazın ayakta kılınan kısmı 3 Bir işe kalkışma 4 Karşı koyma, ayaklanma
KIYAMET: Ölümden sonra dirilme, kıyamet günü
KIYAS MAA'L-FÂRIK: Birbirine benzemeyen şeyler arasında yapılan kıyas
KIYAS: 1 Bir şeyi bir şeye benzeterek veya ona göre tutarak hüküm verme 2 Benzetme, genel kurala uydurma 3 Hakkında âyet ve hadis olan benzerlerine göre hükmetme
KIYAS-I CELÎ: Açık ve belirli olan kıyas
KIYAS-I FÂSİDE: Yanlış, bozuk, geçersiz kıyas
KIYAS-I HAFİ: Gizli, belirsiz kıyam
KIYASÎ: Kıyasan uygun olan
KIYMET: Değer, tutar, bedel, itibar, onur
KİBR: Büyüklük, büyük olma, büyüklük taslama, yüksekten bakma
KİBRİYA: 1 Büyüklük, ululuk 2 Allah
KİFAF-KEFAF: 1 Bir şeyin misli, miktarı 2 İhtiyaca yetecek kadar rızık, yiyecek
KİLAB: Köpekler
KİNÂYE: Doğrudan doğruya değil, dolaylı anlam taşıyan söz
KİSRA: Eski İran hükümdarlarının lakabı
KİSVE: Elbise, özel kıyafet, kisbet
KİTABET: Yazmak, kâtiplik
KİTAB-I EKMEL: En mükemmel kitap, Kur'ân
KİTAB-I MÜBİN: Açık, hak ile batılı ayıran kitap, Kur'ân-ı Kerim
KİTAB-I MÜNİR: Nurlu kitap, Kur'ân-ı Kerim
KİTABULLAH: Allah kitabı, Kur'-ân-ı Kerim
KİTMAN: Sır saklama, kimseye sır açmama hali, sır tutarlık
KUBH: Çirkinlik, çirkin iş
KUBUR: Mezarlar, kabirler
KUDRET: 1 Güç 2 Allah'ın bütün varlıkları kuşatmış olan gücü 3 Varlık, zenginlik 4 Ehliyet, becerebilme
KUDRET-İ BÂLİGA: Kemal bulmuş güç
KUDSÎ: Kutsal, melekut ve lâhut âlemine mahsus
KUDUM: 1 Uzak bir yerden, uzun bir yoldan gelme 2 Ayak basmaTeşrif etme
KULUB: Kalpler, gönüller
KURBET: 1 Yakınlık, Allah'a yakınlık 2 Hısımlık, akrabalık
KURUN: Zamanlar, devirler, büyük tarih bölümleri
KURUN-İ ÂHİRE: Son asırlar
KURUN-İ KADİME: Eski çağlar
KURUN-İ SÂLİFE: Geçmiş asırlar
KURUN-İ ULÂ: İlk çağlar
KURUN-İ VUSTA: Orta çağlar
KUUD: Oturma, namazın oturarak kılınan kısmı
KUVVE: 1 Kuvvet, güç 2 Fikir, niyet 3 Yeti 4 Nitelik 5 Duyu
KUVVET: Güç, takat, kudret
KÜFFAR: Kâfirler, inkârcılar
KÜFR: 1 Allah'a inanmama ve ona ortak koşma 2 Dinsizlik, imansızlık, kâfirlik 3 Nankörlük 4 Kaba, ayıp söz söyleme, sövme
KÜFRAN: Görülen bir iyiliği unutma
KÜFRAN-I NİMET: Nankörlük
KÜHULET: Orta yaşlılık, olgunluk çağı
KÜLFET: Zahmet, zor iş
KÜLLÎ: Genel, bütün, çok, tümel
KÜLLİYAT: Bütün hepsi, bir yazarın bütün eserleri
KÜLLİYET: Genellik, bütünlük, çokluk
KÜNH: Bir şeyin aslı, temeli, dip, kök, öz
KÜNYE: Künye, kişinin kimliğinin yazılı olduğu kâğıt veya levha
KÜRRE: Küre, yuvarlak, top
KÜRRE-İ ARZ: Yerküre, dünya, yeryüzü
KÜRSÎ: 1 Oturulacak yüksekçe yer, taht, makam 2 Arş-ı a'lâ'nın altında bulunan, yer ve gökleri kuşatan alan
KÜSUF: Güneş tutulması
KÜTÜB: Kitaplar
KÜTÜB-İ EHADİS: İlâhî kitaplar: Tevrat, Zebur, İncil, Kur'ân-ı Kerim
KÜTÜB-İ MÜNZELE: Allah tarafından indirilmiş olan kutsal kitaplar
KÜTÜB-İ SÂLİFE: Geçmiş, eski kitaplar
KÜTÜB-İ SİTTE: Altı hadis kitabı: Buhârî, Müslim, İbn Mâce, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî

LÂBÜD: 1 Çok gerekli, mutlaka, 2 Ayrılık yok
LÂEDRİYYE: Şüphecilerle alakalı Şüphecilik üzerine kurulu felsefe ekolü
LAFZÎ: Sözlü
LAĞV: 1 Faydasız, boş şey 2 İptal etmek 3 Hata etmek 4 Hükümsüz kılmak
LÂHIK: 1 Yetişen, ulaşan, erişen 2 Namaz başlangıcında imama uymuşken ayrılarak tekrar namaz bitmeden imama uyan kimse
LÂHİN: Kur'ân-ı Kerim'i okurken telaffuzunda yanlışlık yapan
LÂHUTÎ: Uluhiyet âlemiyle ilgili
LÂHÜT: İlâhî âlem, ulûhiyet âlemi
LAHZA: En kısa zaman, an
LÂİN: Lânet eden
LAÎN: Lânetlenmiş
LÂMEKÂN: Yersiz, yurtsuz, mekansız
LÂM-I TARİF: İsimlerin başına getirilen belirleme edatı
LÂYEZÂL: Zevâl bulmaz, yok olmaz
LEBBEYK: Buyurunuz, emrediniz
LEDÜNNİYAT: Allah'ın sırlarına ait bilgi, mecazen bir şeyin iç yüzü
LEFF-Ü NEŞR: Sarıp bağlama ve çözüp yayma Birkaç isim yazdıktan sonra onların her birine ait özellik veya görevleri ayrıca sıralama Bu sıralama isimlerin sırasına uygun sırada olursa "mürettep" adını alır Olmazsa "müşevveş" adını alır
LEMYEZEL: Yok olmayan
LETÂİF: Lâtifeler, incelikler
LEVH-İ MAHFÛZ: Allah yanında her şeyin yazılı bulunduğu manevî levha
LEVM: Çekiştirme, kötü söyleme, kınama
LEYL Ü NEHÂR: Gece ve gündüz
LEYL: Gece
LEYLE-İ AKABE: Nübüvvetin 11 yılında Mekke dışında Akabe denilen yerde Medine halkından bir topluluğun Hz Muhammed (sav) ile konuşup İslâm'ı kabul ettikleri gece
LEYLE-İ Mİ'RÂC: Mi'râc gecesi
LİAN: Lânetleşmek İki kişinin birbirini lânetlemesi
LİAYNİHÎ: Aynı, kendisi, bizzat, kendisinden dolayı
LİBAS: Elbise
LİVÂTA: Erkekler arasındaki cinsî münasebet, cinsel sapıklık
LİVÂÜ'L-HAMD: Hz Muhammed (sav)'in ahiretteki sancağı
LİVECHİLLAH: Allah adına
LİZÂTİHÎ: Kendisi, bizzat
LUTF-İ İLÂHÎ: Allah'ın ihsanı
LÜBB: 1 İç, öz 2 Akıl 3 İçli şeyin içi
LÜMEZE: Herkesi ayıplama
MAA: Beraber, birlikte
MAAD: 1 Dönüp gidilecek yer 2 Ahiret 3 Dönüş, geri gidiş 4Dünya'dan sonraki hayat 5 Gaye, amaç, ulaşılacak yer
MAA-HÂZA: Bununla beraber, bununla birlikte
MAAMÂFİH: Bununla beraber
MAASÎ: Âsilikler, isyanlar, günahlar
MAAZALLAH: Allah korusun, Allah saklasın
MABA'D-TABİA: Fizikötesi, metafizik
MA'BUD: Kendine ibadet olunan, tapılan, Allah
MÂCİN: Hileyi, hile yolunu öğreten
MADDE: 1 Madde 2 Maya, cevher 3 Cisim
MADDE-İ ÛLÂ: İlk cevher
MADDİYET: Gözle görülür, elle tutulur şey
MADDİYYAT: Gözle görülür, elle tutulur şeyler
MADDİYYUN: Maddenin ezelî ve ebedî olduğuna inananlar, materyalistler
MA'DUM: Yok olan, mevcut olmayan
MÂDÛN: Alt, aşağı, alt derece, emir altında bulunan
MAFEVK: Üst, yukarı, üst derecede bulunan kimse, âmir
MA'FÜVV: 1 Suçu bağışlanmış, affolunmuş 2 Muaf tutulan, istisna edilen
MAĞFUR: Günahları bağışlanmış, ölmüş kimse, rahmetli olmuş
MAĞRİB: Batı, garb, batı tarafında olan yerler
MAĞRİBÎ: Batılı, mağribli
MAĞRİFET: Allah'ın kullarını bağışlaması, yarlıgaması
MAĞŞUŞ: Karışık, katışık, saf olmayanSİKKE-İ MAĞŞUŞ: Karışık, hileli madenî para
MAHALL: Yer
MAHARET: Ustalık, beceriklilik
MAHBUB: Sevilmiş, sevilen, sevgili
MAHFÎ: Gizli, saklı
MAHFUZ: 1 Saklanmış, korunmuş 2 EzberlenmişLEVHİ MAHFUZ: Allah tarafından takdir edilenlerin ezelde yazılı bulunduğu levha
MÂHİR: Maharetli, hünerli, becerikli
MAHİYET: Bir şeyin aslı, esası, içyüzü, özü
MAHKEME: Davaların görülüp karara bağlandığı yer
MAHKEME-İ KÜBRA: Âhirette Allah huzurunda kurulacak büyük mahkeme
MAHKÛM: 1 Hükmolunan, birinin hükmü altında bulunan 2 Hüküm giymiş 3 Katlanma, zorunda olma
MAHLAS: 1 Kurtulacak yer 2 Bir kimsenin takma adı, mahlası
MAHLÛK: Yaratılmış, yaratık
MAHMUD: 1 Hamd olunmuş, övülmüş, övülmeye layık 2 Ebrehe'nin Kâbe'yi yıkmak için getirdiği filin adı
MAHMUL: 1 Yüklenmiş 2 Bir şeyin üzerine kurulmuş
MAHREC: 1 Dışarı çıkacak, çıkılacak kapı 2 Ağızdan harflerin çıktığı yer
MAHREK: 1 Hareketli bir noktanın takip ettiği yol 2 Bir gezegenin bir devrede üzerinden gittiği farzolunan dairevî hat, yörünge
MAHSUSÂT: Gözle görülür şeyler
MA'HUD: 1 Ahdolunmuş, bilinen, sözleşilen 2 Sözü geçen
MAHV: 1 Yok etme, ortadan kaldırma 2 Beşerî noksanlardan kurtulma hali
MAHZUF: Silinmiş, kaldırılmış, gizli tutulmuş
MAHZUR: Sakınılacak, korkulacak şey, engel, sakınca
MÂİ': 1 Men eden, alıkoyan, engel olan 2 Engel, özür
MAİDE: 1 Yemek yenilen sofra, yemek, ziyafet 2 Kur'ân-ı Kerim'in 5 sûresi
MAİŞET: Yaşama, yaşayış, geçinme, geçinmek için lüzumlu şey
MAİYYET: Beraberlik, arkadaşlık, bir büyük memurun emrinde bulunma
MAKAM: 1 Durulan, durulacak yer 2 Memuriyet, memurluk yeri
MAKAM-I İBRAHİM: Kâbe'de bulunan ve Hz İbrahim'in ayak izi olduğu söylenen taş
MAKAM-I MAHMUD: Peygamberimizin cennetteki makamı, şefaat makamı
MAKARR: Durulan yer, karargâh,ocak, merkez, başkent, payitaht
MAKBUZ: 1 Alınmış, alındı belgesi 2 Sıkılmış, daraltılmış
MAKLÛB: Altı üstüne getirilmiş, ters çevrilmiş, başka şekle sokulmuş
MAKSUD: Kastolunan, istenilen şey, emel
MAKSURE: Camilere etrafı parmaklıklı yüksekçe yer
MAKTUL: Vurulmuş, öldürülmüş, katledilmiş
MA'KUL: Akla uygun, akıllıca iş gören, anlayışlı, mantıklı
MAL: Varlık, para, kıymetli eşya
MÂLİK: Sahip, bir şeyi olan, bir şeye sahip olan
MÂLİKÜ'L-MÜLK: Mülkün sahibi, Allah
MA'LUL: İlletli, hastalıklı, sakat
MA'LÛM: Bilinen, belli
MA'LUMAT: Bilinen şeyler, biliş, bilgi
MAMÛRE: İnsan bulunan, bayındır, şenlikli yer, şehir, kasaba
MÂNÂ: 1 Anlam 2 İçyüz 3 Akla yakın sebep 4 Rüya, düş
MÂNEVİYE: İyilik ve kötülük ilâhı diye iki ilâha inanmaktan ibaret batıl bir mezhep olup zerdüştlerden alınmıştır
MANEVİYYAT: Maddî olmayan, manevî olan hususlar
MANSUB: Nasbolunmuş, konmuş dikilmiş, nesne
MANTIK: 1 Söz 2 Mantık ilmi, vasıta ve delil arasında tutarlılık
MANTIKU'T-TAYR: Kuş dili, Feridüddin Attar'ın meşhur eseri
MANTUK: Söylenmiş, denilmiş, söz, kelam, nutuk, mefhum
MARAZ: Hastalık, illet
MA'RİFE: Mânâ ve mefhumu belirtilmiş olan söz, belirli
MA'RİFET: 1 Herkesin yapamadığı ustalık, ustalıkla yapılmış olan şey 2 Bilme, biliş, bilgelik
MA'RİFETULLAH: Allah'ı tanıma, bilme
MARUF: 1 Bilinen, tanınan, meşhur ünlü 2 Şeriatin emrettiği, uygun gördüğü
MASARİF: Sarfolunanlar, harcananlar
MASDAR: 1 Bir şeyin çıktığı yer, temel, kaynak 2 Fiil kökü
MASHARA: Maskara, soytarı
MÂSİVA: 1 Bir şeyden başka olanların hepsi 2 Dünya ile ilgili olan şeyler

Alıntı Yaparak Cevapla