07-28-2012
|
#6
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ramazan Nükteleri
İstanbul mizahının önde gelen isimlerinden Muhsin merhum bir akşam Deli Fuat Paşa'nın konağına iftara gider Top zamanı yaklaşır, sofraya oturulur Biraz sonra top atılır, oruç bozulur Herkes kendine mahsus iki türlü zeytin, iki türlü peynir, dört türlü reçel, kandil çöreği, kazan yağlı simitle girişirler, arkadan çorba gelir Paşa ev sahibi olmasına rağmen sofraya riyaset eylediği için çorba evvelâ kendisine takdim edilir Fuat Paşa bir kaşık alır
"Bu ne?" der "Böyle çorba mı olurmuş? Götürün bu çorbayı, o ahçı olacak kerataya verin de kendi içsin!"
Çorba gider Onu müteakip hindi ciğeri ile yapılmış Enderun yumurtası gelir Paşa bundan da tadar tatmaz gürler  Biçâre davetliler yutkunurken gelen börek baklava da aynı akıbete uğrar Deli Fuat Paşa'nın kötü dediğine iyi demek kimin haddine düşmüş! Herkes açlıktan guruldayan karnını dinleyerek neticeyi bekler Nihayet sofracılar pilavı getirirler Paşa kaşığı daldırır
"Allah kahretsin" der "Böyle pilav  "
Pilavın başına ne geleceğini anlayan Muhsin, hemen yerinden fırlar
"Efendimiz" der, "sofraya oturduk oturalı bütün yemekleri ahçı bendenize ihsan buyurdunuz Lûtf u ihsanınızı bu kulunuza da teşmil buyurarak şu pilavı da bana buyurmaz mısınız?"
••••••••••••
Sadrazam Arnavut Ferit Paşa, bir Ramazan Muhsin merhumu, gelen misafirleri ağırlamak üzere teşrifatçı gibi görevlendirir Paşa, gayet hesabî olduğu için herkesin ettiği masrafı merak eder ve "filana ne kadar harcanır" diyeceğine "filan ne bozar" diye sorardı Paşanın hesabîliğinden sıkılan Muhsin, Ramazanı tamamlamadan sıvışmak ister Bir bahane icad ederek veda eder Paşa cebinden bir yarım Kremis altını çıkarır:
"Muhsin Bey! der, sen ayda ne bozarsın?"
Muhsin dayanamaz:
"Efendim, der, bendenize ramazaniyelik olarak şu yarım Kremisi verecekseniz hiç şüphesiz aklımı bozarım!"
••••••••••••
Derviş Ahmet oruçlu imiş, hem de niyeti kavi oruçlu imiş Yaz sıcak, tekkenin duvarı yıkık Çare yok yapacak Tam öğle güneşinde tab ve takati kesilmiş Hararetten dili kurumuş Nasıl gelirse gelsin diye kalaylı maşrapayı küpe daldırdığı gibi dudak kenarlarından kılla kaplı yanmış sinesine akıta akıta içmiş Bir ses duymuş:
"Ne yaptın be? Ramazan  "
Yangınını teskin etmekten gelen büyük hazla şöyle demiş:
"Evet Ramazan, biliyorum; fakat bu mübarek her sene gelir, Derviş Ahmet ise bir defa!  "
••••••••••••
Afyon tiryakisi bir adam, bir yaz Ramazanında saat onbirden sonra kahve cezvesini mangala sürüp afyonunu da elinde yuvarlayarak akşamı beklermiş Bir aralık karısı yanına gelip adamın haline acıdığından avutmak için şöyle demiş:
"Efendi! Müjde ezan yaklaştı, müezzin minareye çıkmış!"
Bîçare tiryaki, "Hay Allah senden razı olsun" diyerek cezveye sarıldığı gibi afyonu da dudaklarının arasına almış Bu halde kulakları ezanda iken başı ucundan bir sinek vızıldayarak geçince, ezan okunuyor zannıyla afyonu yutarak fincanı da eline almış Hanımı bir de dönüp bakar ki adam orucu bozmuş!
"Ne yaptın efendi! Daha ezana çok vakit var! Galiba kulağının dibinde sivrisinek vızıldadı!" deyince, tiryaki kahvesini çekiştirerek şöyle demiş:
"Allah Allah! Ne yapalım! Varsın günahını sivrisinek çeksin!"
••••••••••••
Ramazanlarda davetli davetsiz, tanıdık tanımadık yerlere iftara gitmenin âdetten olduğu, ancak bunun iyi niyetli bir şekilde yapılırken zaman zaman işin münasebetsizliğe vardırıldığı zamanlarda, hulûskârın biri refakatinde hane sahibinin tanımadığı bir adam bulunduğu halde bir zâta iftara giderken, yolda biri bunlara rastgelir ve yanındaki arkadaşını tanıması sebebiyle yanlarına sokularak nereye gittiklerini sorar:
"Filan zâta gidiyoruz" derler
Bu adam iftara gidilen zâtı hiç tanımadığı halde "Ben de giderim" diyerek bulara katılır
Derken öteden biri daha çıkagelip yine içlerinden bazılarıyla tanışıklığından faydalanarak "Nereye gidiyorsunuz?" diye sorar Söylerler
"Beni de götürünüz" der
Hulûskârlar derler ki:
"Öyle ama zaten yanımızda bir tufeylî (asalak), bir de tufeylinin tufeylisi var O zâta seni ne sıfatla takdim edelim " Adam:
"Sizin takdiminize hacet yok O beni pek iyi tanır " diyerek peşlerine takılır
Hane sahibi hasis bir adamdır Böyle üç dört kişinin, bilhassa bilmediği adamların geldiğini görünce pek ziyade canı sıkılır Hulûskâra ilk refiki için sorar:
"Bu efendi kimdir?"
"Efendim, ahbabdan filan efendi Zât-ı âlinize gıyaben hulûsu vardır " Hane sahibi ikinciyi göstererek:
"Ya bu adam kimdir?"
"Efendim, o da bu zâtın bildiği imiş!"
Hiddetle üçüncüsünü sorar:
"Ya bu teres kimdir?"
En son peşlerine takılan bu adam arkadaşına der ki:
"Gördünüz mü? Beni nasıl tanıdı  "
|
|
|