Konu
:
Geçmişten Günümüze Ramazan - Osmanlı Döneminde Ramazan
Yalnız Mesajı Göster
Geçmişten Günümüze Ramazan - Osmanlı Döneminde Ramazan
07-28-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Geçmişten Günümüze Ramazan - Osmanlı Döneminde Ramazan
Geçmişten Günümüze Ramazan - Osmanlı Döneminde Ramazan
Geçmişten Günümüze Ramazan - Oruç Hakkında - Osmanlı Döneminde Ramazan - Ramazanın Önemi - Çocuklara Orucu Sevdirmek
“Ekmek yedim kuruca
Su içtim duruca
Niyet ettim yarinki oruca
”
Bu aktardigimiz cümle Ramazan’in manevî bereketine sürur ve sevincine ortak olmak isteyen küçük çocuklarin yaptiklari bir niyet ifadesi
Siire benzeyen bir açidan da tekerleme seklinde çocuklarin hemencecik ögrenebilecegi cinsten
Bu niyette inanç var ibadet hürmeti ve gayreti var aile için dinî egitim var çocuklara orucu sevdirmek var çocuklarin o küçük yaslardan itibaren gelecege bir yatirim yapma var
Belki bu niyetleri yapan nice çocuklar vardir Anadolumuzda
Belki yine çocuklara orucu sevdirmek için baska ifadeler baska yöntemler de bulunmus ve uygulanmaktadir
Ve bu yolla simdi bizim yaptigimiz gibi gelecekte söyle bir maziye yönelip derin derin iç çekecekler ve “Neydi o eski Ramazanlar!” diyeceklerdir
Bizim çocuklugumuzdan daha da gerilere gittigimizde özelikle çocuklarin Ramazanina dair çok ilgi çekici örneklerle karsilasabiliyoruz
Örnegin Osmanli döneminde çocuklari Ramazana alistirmak Ramazan günlerini çocuklara daha zevkli hâle getirmek için birtakim faaliyetler gerçeklestiriliyordu
Açlik ve susuzlugun pesinden getirdigi zorluklara ragmen çocuklar bu tür uygulamalari görünce her türlü sikintiyi unutuyorlardi
Hayal oyunlari Karagöz-Hacivat gibi kukla oyunlari çocuklarin iç dünyasinda oruç ibadetini çok zevkli hale getiriyordu
Osmanli döneminde Ramazana hazirlik bir-iki ay öncesinden baslanirdi
Hemen her evde yasanan bu hazirlik ve tedarigin yaninda bayram havasi esliginde tatli bir telas baslardi
Hanedeki sahan tencere sini gibi bakir kaplarin hepsi kalaylanir hallaçlar çagrilir yatak takimlarinin yün ve pamuklari attirilirdi
Hali vakti yerinde olanlarin hisim ve akrabaya konu komsuya Ramazanlik göndermesi adettendi
On bir ayin bir sultani Ramazan ayinin büyük küçük hemen herkesi ilgilendiren ve insanlarin iç dünyasinda birbirinden farkli birbirinden güzel hatiralar birakan unsurlardan birisi hiç süphesiz Ramazan sofralariydi
Günümüzde oldugu gibi o dönemlerde de her gün iki türlü sofra kurulurdu
Biri iftar sofrasi digeri sahur sofrasi
Günümüzde çok az uygulanmakla birlikte Osmanli döneminde oruç açma zamani sehirlerde ve kasabalarda toplar patlatarak haber verilirdi
Iftariyeliklerle süslenmis sofra basinda konuklarla birlikte topun sesini ve camilerin kandillerini gözleyen çocuk çigliklarini beklemek sevap sayilirdi
Top patlamasinin ardindan iftar sofrasina oturulurdu
Çoluk-çocuk tüm aile eger varsa iftar davetlileri sofraya otururlar ya bir-kaç yudum suyla ya bir hurma veya zeytinle oruçlarini açarlardi
Ramazan sofralarinin ilki olan iftar sofrasi iki asamaliydi
Birinci asama “Iftariye” denilen ilk fasil ikincisi de yemeklerin yendigi ikinci fasildi
Iftariyenin en temel özelligi veya gerekçesi açligin verdigi hizla yemeklerin üstüne atilmayi önlemek bir nevi mideyi ve bedeni rahatlatmakti
Küçük tabaklarda ve sahanlarda reçeller peynirler zeytinler ve benzeri yiyeceklerden teker teker alinirdi
Yaninda mutlaka Ramazan pidesi olurdu
Ramazan pidesinin meraklilari susam ve yumurtasini alarak iftardan yarim saat önce firina giderek pidesini bizzat kendisi yaptirirdi
Iftariyenin ardindan çogunlukla aksam namazlari kilinir ve asil iftar yemegine geçilirdi
Iftar yemeklerinin ardindan da Ramazanin neredeyse olmazsa olmaz gibi görülen tatlisi yani güllaç yenirdi
Ev halki arasinda yenen sahur yemeginde gündüz insani susatmayacak ama tok tutacak yemekler yenirdi
Bu sofrada çogunlukla hosaf olurdu
Çocuklarin bile bu manevi havadan tat almalari için Ramazan davuluna eslik eden manilerle tatli uykularindan uyandirilir sahura kaldirilirdi
Sahur yemeginden sonra sabah namazina kadar hatim okunur sabah ezani okununca da namazlar kilinip yatilirdi
Bu örneklerden de görülecegi gibi Osmanli döneminde Ramazan ayi hayatin hemen her yönüne damgasini vurmaktaydi
Ramazan’a mahsus ekmekler basta güllaç olmak üzere tatlilar iftar sofrasini süsleyen iftariyeler büyüklerin konaklarinda verilen dis kirali ziyafetler… Minarelerde kurulan mahyalar yakilan hata uçurulan kandiller… Daha ziyade gece bekçileri davul çalarak ve mani söyleyerek halki sahura uyandiran davulcular
Sesi güzel müezzinler sehrin uygun camilerinden zikir salavât dua gibi metinlerden olusan ve adina “temcîd” denilen metinleri okuyarak halki sahura kaldirirlardi
Bu o kadar yaygin hale gelmisti ki sahur yerine temcid sahurda yenilen pilava da temcid pilavi denir olmustu
Istanbul birçok seyin oldugu gibi en zengin Ramazan kültürünün de merkezi idi
Burada yapilan belli camilerin avlularinda yapilir bu sergilerde çesitli ülkelerden getirilmis baharat seker sekerleme tesbih agizlik gibi seyler sergilenir ve satilirdi
Aksam ezanindan önce Ayasofya ve Eyüp Camilerine gelenler burada türbedarlarin verdikleri su ile iftar ederler aksam namazini kildiktan sonra çevredeki asçi dükkânlarindan birine giderek yemek yerlerdi
Netice olarak geçmisten günümüze Ramazanin kadrini kiymetini bilen insanimiz Ramazani dolu dolu yasamanin belki binlerce yolunu bulmus ve Ramazani yasatmisti
Çoluk-çocuk genç-ihtiyar herkes bu mübarek ayi en güzel ve en verimli bir sekilde geçirebilmek için her türlü vasitayi seferber etmisti
Iste bunun içindir ki atalarimiz bu aya “On bir ayin Sultani” unvani vermisti
Dr
Veli Sirim
alıntı
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul