Prof. Dr. Sinsi
|
Sen Namazı Boşver,Benim Kalbime Bak!
Sen Namazı Boşver,Benim Kalbime Bak!
Sen namazı boş ver, benim kalbime bak!
Bazılarına namaz kılmaları tavsiye edildiğinde “Sen namazı boş ver, benim kalbime bak!” gibi bir savunmayla karşılaşıyoruz Bu söylenilen ne derece doğrudur?
“BENİM KALBİM TEMİZ”, “Sen benim kalbime bak”, “İçin temiz olsun yeter” gibi sözlere sığınan bazı insanlar, ibadeti, namazı, tesbihi, zikri pek önemsemez, “olmasa da olur” gibi bir yaklaşım sergilerler
Oysa kalbin sahibi Allah’tır
Kalbi kim yaratmışsa, onun temizlik hükmünü de ancak O verir Bunun için bir insanın kendini “temize çıkarması” yetmez Üstelik temize çıkarmakla da temize çıkmış olmaz; gerçekte temiz olmalı
Bu düşünceye sahip olan kişileri Kur’an anlatırken der ki:
“Görmüyor musun, kendisini temize çıkaranları? Oysa Allah dilediğini temize çıkarır, hiç kimse de kıl kadar haksızlığa uğramış olmaz” (Nisa, 4:49)
Mütevazı olan kimse “Ben mütevazı bir kişiyim” diyemez, ihlâslı olan kişi de “Ben ihlâslı bir insanım” diyemeyeceği gibi…
Yine bir kimse, “Ben iyi bir adamım”, “Ben hayırlı bir kimseyim” diyerek kendini öne çıkaramaz, çıkarmaması gerekir
Bu açıdan “Ben temiz kalpli bir kişiyim, benim kimseye bir kötülüğüm yok” gibi sözlerle bir insan kendini anlatamaz Çünkü kim bu faziletleri sahiplenerek dile getirirse, o faziletlerden yoksun olduğu ortaya çıkar
Kur’an’ın ifadesiyle, “Siz kendinizi temize çıkarmayın Kimin takva sahibi olduğunu en iyi O bilir” (Necm, 53:32)
“Temize çıkmak” Allah katında hâlis ve takva sahibi bir kul olmak anlamına geliyor Bir insan takva sahibi olmaya çalışır, takva üzere bir hayat yaşar, ama kimin gerçek anlamda muttaki olduğunu ancak Allah bilir Bu da ancak Allah’ın lütfu ve rahmeti sayesinde olur
“Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, ebediyen hiçbiriniz temize çıkamazdınız Fakat Allah dilediğini temize çıkarır” (Nur, 24:21) âyeti bu gerçeği dile getirirken, insanın sahip olduğu bütün nimetlerin, manevî hallerin, ahlakî üstünlüklerin bütünüyle Allah’ın bir ikramı ve ihsanı olduğunu anlatıyor
Âlâ Suresi’nde ise, “Temize çıkan kurtuluşa erdi” âyetinin devamında, “Rabbinin adının anıp namaz kılan” âyeti gelir ki, gerçek anlamda temizliğin iman ve namazdan geçtiği bildirilir
Zaten Kur’an’da imanla birlikte namazın geçtiği, imanla namazın peş peşe, yan yana bulunduğu birçok âyet vardır
Kalbin temizlenmesi, ruhun arınması, nefsin ıslahı ve insanın terakki etmesi/yücelmesi imanla ve ibadetle mümkün olur
Bazı kimseler, kalp temizliğini sadece, insanlar hakkında bir kötülük düşünmemek yahut yardımsever olmak gibi basit bir çerçevede anlıyorlar Bununla da kalmayıp, insanlara iyi davranmakla, ibadet sorumluğundan kurtulduklarını sanıyorlar Bu düşünce, şeytanın bir oyunu ve tuzağıdır, nefsin de bir aldatmacasıdır
Bu kişiler, namazında niyazında olan bazı kimselerin, İslam’ın ruhuna aykırı düşen, başkalarına zarar veren davranışlarını tespit ediyorlar Bunu bahane ederek, “Bak, bu kişiler namaz kıldıkları halde şu şu hataları da yapıyorlar Ben böyle bir ikilem içine girmektense, namazı hiç kılmam daha iyi” diyerek kendi namazsızlıklarını bir özür olarak öne sürebiliyorlar
Bir defa, farzlarda yorum yapmaya hiç gerek yoktur Onlarda yanlış yorum yapmaya ve gerçeği saptırmaya da kimsenin hakkı yoktur Çünkü ortada yoruma açık bir durum söz konusu değil İnanan bir insanın yerine getirmesi gereken en önemli ve en hayatî ibadet namazdır Kendi tembelliğini, kendi ihmalini bahane göstererek “kalp temizliğini” öne sürüp namazı gereksiz görmek bir akıl mantık işi değildir
Karşınızda açlıktan kıvranan bir yoksul duruyor, hemen yanında da para içinde yüzen zengin birisi “Bu adama niçin yardım etmiyorsun?” diyecek oluyorsunuz O da “Siz benim yardım etmediğime bakmayın, benim kalbim şefkat dolu, merhamet dolu” diye karşılık veriyor
Şefkat ve merhamet, kalbe ait birer güzelliktir Fakat şefkat ve merhamet ancak aç ve fakir insanlara yardım edince kendini gösterir
İmanın da bu şekilde bir ortaya çıkışı vardır Kalbin, Allah’ın emirlerine itaat etmesi bir güzelliktir Bu güzelliğin belirtisi ve ispatı ise ibadettir
Kalplerinin temizliğini iddia ederek ibadetten kaçanların büyük çoğunluğu, nefsine uyarak ruhlarını karartan ve maddeden başka bir şey görmeyen insanlardır
Bir insan, namaz kıldığı halde nefsini yenememişse, işlerini Rabbinin emirlerine göre düzenleyememişse, bu adam namazın ruhuna erememiş demektir Ama o kul, bu hatasını namazı terk ederek tedavi edecek değildir Bunun yolu yine namazdan geçer Bu adam namazını böylece kılmaya devam etse de, özlenen o kemal noktaya varamadan ölse ne olur?
Mahşerde, o büyük hesap gününde, namazının sevabı da tartılır, işlediği hataların günahı da Neticede, günahları galip gelse ve cehenneme gitse de, sonunda yine cennete döner Ama elbette oradaki makamı da o noksan namazına uygun olacaktır
O mizanda, zerre kadar iyilik de kötülük de tartılacaktır Biz, “kalbimiz temiz” diyerek nefsimizi başköşeye oturtup başkalarının günahlarına bakacağımıza, kendi noksanlarımızla ilgilensek ve onları tamamlamaya gayret göstersek o gün daha kârlı çıkarız
Biz o âlemde, başkalarının hatası nispetinde değil, kendi sevabımız miktarınca derece alacağız Başkasının noksanlığı bizi yükseltmeyecek Bu dünyada bile onun misallerini yaşamıyor muyuz?
Bir meyveye elimiz erişmediği zaman, ayağımızın altına bir şeyler koyuyor ve ona ulaşıyoruz Yoksa boyu bizden daha kısa olanlara bakmakla midemize bir şeyler gitmiyor
Geliniz, hayalen mahşere gidelim:
“Günahkâr bir kimse ister ki o günün azabından (kurtulmak için) oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran sülalesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de tek kendisini kurtarsın” (Mearic, 70:11-15)
Şimdi bu âyetin sergilediği tabloyu birlikte seyredelim En yakınlarımızı bile feda etmemizin para etmeyeceği o meydanda, başkalarının kusurlu oluşunun bize bir fayda sağlamayacağını iyice anlayalım
Sonra dönelim dünyaya, kendimize gelelim Kusurlarımızı görüp, noksanlarımızı bilelim “Senin kalbin temiz” diyerek bizi oyalamaya çalışan ve ibadetten uzaklaştıran nefsimizi en büyük düşman tanıyalım Onunla çarpışalım Zaman en büyük sermaye Onu başkalarını tenkide değil, kendimizi tekmile sarf edelim (*)
Bu açıdan namazı küçümser bir tavır içinde bulunmak insanı tehlikeye götürür, imanını zedeler, dinî hayatını uçuruma sürükler Zaman içinde İslamî hassasiyeti de azalarak kendisini bütünüyle şeytana bir oyuncak haline getirir Mehmet Paksu
|