Prof. Dr. Sinsi
|
Namazı Kasten Terk Edenin Kafir Olacağı Görüşü İle Bu Görüşün Değerlendirilmesi
İşte bu özel durumu sebebiyle zekât konusunda, yükümlülere yaptırım uygulanması tabii bir şeydir Çünkü "Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır "220 Bu hakkı alıp sahiplerine ulaştırmak ta devletin görevidir Devlet, bu görevini yerine getirmek konusunda karşısına çıkan engelleri meşru yola başvurarak ortadan kaldırır Bu konudaki düzenleme şu hadiste ifadesini bulmuştur:
"  Kim mükafatını Allah'tan bekleyerek onu (zekatı) verirse, ona mükafatı verilir Kim de vermezse, Allah'ın haklarından biri olarak onu ve mallarının yarısını alırız Muhammed ailesi için, zekattan hiçbir şey helal olmaz "221
Bu hadiste zekât ile ilgili olarak şu önemli esaslar yer almaktadır:
Prensip olarak zekât; mükafatı Allah'tan beklenerek verilmelidir Servetinin zekâtını vermek istemeyen kimse ise kendi haline bırakılmaz Devlet gücü kullanılarak bu zekât zorla alınır İş bununla da kalmaz, ayrıca ceza olarak malının yarısı da alınır Zekât konusunda takınılan bu tavizsiz tavır, fakirlerin, zekât alabilecek kimselerin hakkını koruma amacına yöneliktir 222
Zekâtı ödemeyen kimseden zekâtın zorla alınmasından başka, maddi ceza olarak malının yarısının da alınacağı hükmünün; İslam'ın ilk dönemlerine ait olduğu, bu hükmün daha sonraları nesh edildiği bazı alimlerce ifade edilmiştir 223 Bu görüş sahipleri şu delilleri ileri sürmektedirler: Hz Peygamber, "Malda zekâttan başka hak yoktur"224, buyurmuştur Ayrıca zekât bir ibadettir O yüzden diğer ibadetlerde olduğu gibi, zekâttan kaçınmak da malın yarısının alınmasını gerekli kılmaz Zekât ödemeyenin malının yarısının alınması, ibadetler konusunda mali cezaların uygulandığı ilk dönemlere aittir 225
İmam eş-Şâfiî de önceleri, cimrilik ederek zekât vermeyen yükümlüden zekâtın zorla alınacağı, ayrıca malının yarısına el konacağı görüşünde iken sonradan malına el konma yerine tazir edileceği görüşüne ulaşmıştır 226
el-Beyhakî, "Ashabımızın ta'liklerde rivayet ettiği `malda zekâttan başka hak yoktur' hadisine ait bir isnad bilmiyorum," demektedir 227
er-Râfiî (ö 620/ 1223) en-Nesâî'nin bu hadisi rivayet ettiğini kaydetmekte ve senedinin çok zayıf olduğunu belirtmektedir 228 Kaldı ki hadis sahih olsa bile zekâtı vermekten kaçınan kimsenin malının yarısının alınmayacağına delil olmaz Zira hadiste sözü edilen malda mevcut olmadığı bildirilen hak, tıpkı zekâtın özelliklerine sahip, yani onun gibi oranı ve ödeme dönemleri belli, ibadet niyetiyle "sahibine" ödenen bir haktır Zekâtını ödemekten kaçınan mükellefin, malının yarısına el konması ile, zekât gibi ibadet kategorisi içinde yer almamaktadır Fakirlerin hakkını gasp eden mükellef için öngörülen maddi bir cezadır
Diğer ibadet görevlerini yerine getirilmemesi halinde mükellefe maddi ceza uygulanmadığı gibi, zekât ibadetini yerine getirmeyene de maddi ceza uygulanmayacağı iddiası da dayanaksızdır Zira kulun Allah'ın emri olan zekât ibadetini yerine getirmesi noktasında üçüncü şahısların hakkı devreye girmektedir Yani zekât ibadeti mali yükümlülüğün yerine getirilmesi ilgi gerçekleşmektedir Bu şahısların hakkını koruma konumun da olan devlet söz konusu hakların verilmemesi durumunda sessiz kalamaz Zekat ibadetinin yerine getirilmesi sırasında devreye, hakkını devletin koruması gereken üçüncü şahıslar girmektedir Hatta zekâtın sarf edileceği yerler arasında "Allah yolu (cihad ve savunma harcamaları)" bulunması açısından, zekât vermekten kaçınılması durumunda doğrudan doğruya kamu yararını ihlali söz konusu olmaktadır Bu özelliklerinden dolayı zekâtın, gerektiğinde zor kullanılarak alınması tabiidir
Bundan önce, namazın terki konusu ile ilgili olarak ta detaylı biçimde ifade ettiğimiz üzere, Hz Peygamber'in vefatı üzerine baş gösteren irtidat olayları sürecinde, Hz Ebûbekir, zekât vermek istemeyenlere karşı savaşmıştı Bu kimselerin, müslüman olduklarını söylemelerine rağmen kendilerine mürted oldukları, dolayısıyla isyancı konumuna düştükleri için savaş açıldığı da görülmüştü İrtidat edenlerin zekât ödemesi söz konusu olmadığına göre Hz Ebûbekir'in, "Allah'a yemin ederim ki bunlar, Resulullah'a verdikleri bir dişi oğlağı bile benden esirgerlerse, bundan dolayı onlarla mutlaka savaşırım",229 şeklindeki ifadesini o yıl için tahakkuk etmiş zekât borcunun tahsili yönündeki irade ile yorumlamak gerekir Olay bu yönüyle, gerektiğinde zekât vermeyenlere savaş açılabileceğini gösterir
Aynı zamanda bir ibadet oluşundan hareketle zekâtın zorla alınması, din hürriyeti açısından bir zorlama olarak ele alınamaz
Namazı kasten kılmamanın cezalandırılması gerektiği yönünde en ılımlı yaklaşım Hanefî ekolüne âittir Başta Ebû Hanife olmak üzere bu mezheb bilginleri namaz kılmayanın kâfir olmayacağı ve kılmamakta direnenin öldürülmeyeceği görüşündedirler Ancak, onlara göre namaz kılmayan kendi hâline bırakılmayıp cezâlandırılır Cezâlandırma yöntemi, namaz kılıncaya kadar hapsetmektir 209 Hapse ilâveten kan çıkıncaya kadar dövüleceği de kaydedilmekte ve bunun mezhepteki temel görüş olduğu ifâde edilmektedir 210
Namaz kılmayanın kâfir olmayacağı yönünde Şâfiî, Mâlikî ve Hanefî ekolleri görüş birliği hâlinde olduklarından, bu yöndeki delil ve mülâhazalar, karşı görüşün değerlendirilmesi sırasında ifâde edilmişti Burada Hanefî ekolünün; namaz kılmayanın öldürülmeyeceği yönündeki delilini zikredip daha sonra bu görüşü değerlendirmeye çalışacağız
Namaz kılmayanın öldürülmeyeceği görüşünde olanların temel dayanağı şu hadistir:
"Muhsan (başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (müslüman) topluluğu terk eden (ve mürted olan) kimseler hâriç; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın Resülü olduğuma şehâdet eden hiçbir müslümanın kanı helal olmaz "211
İbnu Dakîk el-`Îd, yukarıdaki hadisin hangi yönüyle bu konuda delil olduğunu şu şekilde açıklamaktadır:
"Namazı terk etmek, hadiste belirtilen sebeplerden (muhsanın zinâsı, haksız yere adam öldürme ve irtidat eylemlerinden) biri değildir Hz Peygamber, müslüman kanını mübah kılan sebepleri -genel anlam taşıyan olumsuz ifâdeden (nefyden) sonra istisnâ edatı kullanarak- bu üç şeyle sınırlamıştır (Dolayısıyla bu üç sebep arasında bulunmayana namaz kılmama `suç'u sebebiyle kişinin öldürülmesi meşru değildir )"212
Namazı terk edenin öldürülmeyeceği konusunda yukarıdaki hadisi delil olarak kullanan Hanefî ekolüne karşı Hanbelî ekolü tarafından şu itirazda bulunulmaktadır:
"Bu hadis aslında, namaz kılmayanın öldürülmeyeceğinin değil, öldürüleceğinin delilidir Çünkü hadis, müslümanın kanının üç şeyden biriyle helal olacağını söylüyor (Yani namazı terk eden kafir olacağına göre, hadisin hükmünce, "dinini terk edenler" kategorisi içinde öldürülür )213
Bu karşı çıkış, namaz kılmayanın gerçekten kafir olması durumunda haklı olurdu Ama namaz kılmayanın kafir olduğu görüşünün sağlam dayanaklardan yoksun olduğunu daha önce görmüştük
Hanefî kaynaklarında rastlamadığımız, ama onlar adına diğer kaynakların zikredip cevapladığı bir delil de şudur:
"Namazı kılmayanın öldürülmesi, namazın bütünüyle terk edilmesine (ileride kılınması ümidinin ortadan kalkmasına) sebep olur "214
Bu delile şöyle karşılık verilmektedir:
"Bu gerekçe yersizdir Zira namaz kılmadığı zaman öldürüleceğini bilen kimse namazı terk etmez Özellikle üç kere, namazı terk etmemesi istendikten sonra  Bütün bunlardan sonra da namazı kılmayacak olursa namazdan ümidini kesmiş olur Bu halde yaşamasında da bir fayda yoktur Bu durumda ise itlâf edilmiş sayılmaz Diyelim ki öldürülmesiyle namaz kılması ihtimali ortadan kalkmış oluyor Ama aynı zamanda bin kişinin de namaz kılması sağlanmış oluyor Muhtemel bir namazın ortadan kalkması karşısında bu neticenin alınması yukarıdaki prensibe aykırı değildir "215
|