Konu: İsraf
Yalnız Mesajı Göster

İsraf

Eski 07-28-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İsraf



Kur’an’da İsrafın Mânâları:


Kur’an bu kavramı iki anlamda kullanmaktadır
Birincisi; ‘haddi (sınırı) ve ölçüyü aşmak anlamındadır ki, bu aynı zamanda inkârcıların bir sıfatıdır Çünkü onlar, Allah’tan gelen helâl ve haram ölçülerini tanımazlar O ölçüleri işlerine geldiği gibi değiştirmeye kalkışırlar Onlar, insan olarak kulluk yapmaları gerekirken Allah’ın ölçülerini çiğneyip geçerlar İnsanla Rab arasında olması gereken dengeyi korumazlar Davranışlarında normal sınırı gözetmezler ve konulan ölçünün ötesine geçerlar, aşırıya giderlar “(Sâlih onlara dedi ki) Allah’tan korkun ve bana itaat edin O müsriflerin (israf edenlerin) emrine uymayın Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar ve ıslah etmezler (düzeltmezler)” (26/Şuarâ, 149-151)
Görüldüğü gibi Kur’an, Sâlih peygamberi dinlemeyen ve inanmamaya devam eden inkârcılara müsrifler (israf edenler) demektedir Kendilerini uyarmak üzere gelen bir şehir halkının tavrı da ibret verici bir ‘israf’ örneğidir Allah’ın elçileri o şehir halkını doğru yola çağırdıkları zaman; onlar elçilerin davetine uyacakları yerde, onları uğursuzlukla suçladılar Bunun üzerine elçiler şöyle dediler: “Uğursuzluğunuz sizin kendinizdedir Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır siz müsrif (aşırı giden) bir kavimsiniz” (36/Yâsin, 19)
Günlük yaşayışında ellerindeki malı, serveti, imkanları veya parayı gereksiz yere harcayanlar da bir çeşit sınırı aşanlar, aşırı gidip dengeyi bozanlardır “Ey Âdemoğulları! Her mescide (gidişinizde) ziynetlerinizi alın (uygun elbise giyin) Yeyiniz içiniz fakat ‘israf’ etmeyiniz Çünkü Allah müsrifleri (israf edenleri) sevmez” (7/A’râf, 31) Buradaki ‘israf’ hem yiyecek ve eşya kullanımında aşırılık hem de Allah’ın koyduğu helâl ve haram ölçüsüne uymamak anlamındadır
Câhiliyye Arapları, ‘günah işlediğimiz elbiselerle Kabe’yi tavaf (ziyaret) edemeyiz’ diyerek Kabe’yi çıplak olarak ziyaret ederlerdi, kendi anlayışlarına göre ibâdet ettiklerini sanarlardı Bu âyet ile hem bu yanlış anlayış kaldırıldı hem de elbise, yeme-içme, eşya kullanma, Allah’ın hükümleri konularında bir ölçü ve denge getirildi Kendini açlığa ve çıplaklığa alıştırarak veya helâl olan şeyleri kendine haram kılarak Allah’ı memnun edeceğini sananlar önemli bir aldanış içindedirler Allah, böyle haramı helâl, helâlı haram yapan müsrifleri (sınırı aşanları) sevmez Öyleyse insanlar, Allah’ın nasip ettiği helâl yiyecekleri ve eşyaları kullanacaklar, güzel ve süslü elbiseler giyecekler; ama israf etmeyecekler, ölçüde ve eşya kullanımında aşırıya kaçmayacaklar
Allah’ın ölçüsüne göre, süslü elbise giymek günah değil, bilakis helâlı haram, haramı helâl sayma günahtır
İsrafın ikinci anlamı savurganlıktır Dünya nimetlerini Allah insanlar ve canlılar için yaratmaktadır Bu nimetleri kullanma ve yeme arzusunu da insanın içerisine koyan yine Allah’tır Bunları yemek, içmek veya kullanmak insanın hem hakkıdır, hem de şükrünün bir gereğidir İnsan nimetleri yiyecek, ama nimeti vereni de bilecek Savurganlık anlamındaki ‘israf yasağı’ çok güzel bir ‘ekonomik denge’dir İsraf, bu dengeyi bozar Birisi çok harcarsa, diğerinin hakkına el atmış olur Herkes gücüne, çalışmasına ve şartlarına göre nimetlerden yararlanır Ancak israf edenler bu nimet dengesini bozarlar
Kur’an, hem aşırı harcamayı hem aşırı kısmayı (cimriliği) hoş görmüyor İkisi arasında orta bir tutum tavsiye ediyor “Elini bağlı olarak boynuna asma (cimri olma) Onu büsbütün de açıp savurma (israf etme) Sonra kınanmış bir halde oturup kalırsın” (17/İsrâ, 29) Peygamberimiz de buyuruyor ki: “Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin Şüphesiz Allah (cc) nimetinin eserini (görüntüsünü) kulunun üzerinde görmek ister” (Buhârî, Libas 1; İbn Mâce, Libas 23, hadis no: 3605; Nesâî, Zekât 66)
İnsana emânet olarak verilen malı saçıp-savurmak, gerekli yerlere harcamamak, insanlar arasındaki ekonomik dengeyi bozar, kişiler arasındaki kıskançlığı artırır Cimrilik ise yardım düşüncesini öldürdüğü gibi, ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı engeller İnfak ve sadaka ahlâkını köreltir Halbuki infak kurumu yakın akrabanın ihtiyaçlarını karşılamayı temin eder, sadaka kurumu ise insanlardan muhtaç olanları sıkıntıdan kurtarmayı sağlar
Kur’an, israf kelimesinin yanında bir de ‘bezr’ kavramını kullanıyor ‘Bezr’ de israf gibi malı saçıp savurmaktır ‘Bezr’ sözlükte tohum ekmek, ölçüsüz dağıtmak demektir Buradan hareketle ‘tezbir’ masdarına; tohumu gereken yere atmamak, böylece onun kaybolmasına sebep olmak, karşılığında bir şey alamamak mânâsı verilmiştir
‘Bezr’, malı saçıp-savurmak, gerektiği yerlere sarfetmemek, yerli yerinde değil de yok olup gideceği yerlerde harcamak demektir ki, israfla yakın anlama gelmektedir Malı lüzumsuz yere, ihtiyaç olmayan yerlere harcamak, infak edilmesi gereken kimselere infak etmemek, malı hayır yollarında harcamamak eldeki serveti Allah isyan yollarında harcamak ‘bezr’dir
İslâm insan hayatına her konuda bir denge getiriyor İnançta, amellerde, ahlâkta, mal kazanma ve harcamada, duygularda, nefret ve sevmede hep orta yolu tavsiye ediyor Ne aşırılık, ne de tembellik veya gevşeklik Ne ifrat, ne de tefrit İslâm ümmeti, ‘vasat bir ümmettir’ (2/Bakara, 143) Yani orta yolu izleyen, dengeli ve hayır yolları üzerinde olan bir ümmettir Bu ümmetin mal konusundaki tutumu da dengelidir, harcamaları da ölçülüdür
Mülk aslında Allah’a aittir İnsana emanet olarak geçici bir süre için verilir Malı ve geçimlikleri helâl yoldan kazanıp helâl yola harcayanlar, Allah yolunda infak edip hak sahiplerinin haklarını verenler, ‘bezr’ etmeyenler mal konusundaki imtihanı kazanırlar Kur’an buyuruyor ki: “Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da Bezr ederek saçıp-savurma Çünkü bezr (israf) edenler şeytanın kardeşleri olmuşlardır Şeytan ise Rabbine karşı nankördür” (17/İsrâ, 26-27) [1]
İsraf; Arapça bir kelime olup, serefe kökünden gelmektedir Seref, herhangi bir şeyde ma’kul haddi aşmak demektir Lugatlarda, lüzumsuz yere harcamak, ihtiyaçtan fazla tüketmek, savurganlık gibi mânâlara gelen israf, ıstılâhta ise gayrımeşrû (şer'î olmayan) bir gaye için mal sarfetmeye denir Ehl-i hal ûlema, "İsraf'ta hayır yoktur" vecizesi ile bunu gâyet güzel ifâde etmiştir
Kur'ân-ı Kerim'de: "Ey Âdemoğulları, her mescid huzurunda (namaz ve tavaf anında -Celâleyn) ziynetinizi alın, giyin, yiyiniz, içiniz; israf etmeyiniz Çünkü Allah israf edenleri (müsrifleri) sevmez" buyurulmuştur (7/A’raf, 31) Kadı Beyzâvî Envaru't Tenzil, isimli tefsirinde, câhiliyye döneminde Arapların "Günah işlediğimiz elbise ile tavaf edemeyiz" gerekçesi ile Kâbe-i Muazzama'yı çıplak tavaf etmelerini, takbih ve setr-i avreti farz kıldığını beyan etmektedir (Mecmuat'u't Tefâsir, Mtb Amire, İst 1318'den ofset, Çağrı Yayını, c II, sh 543)
Bu âyet-i kerimeyi ve Resûl-i Ekrem (sas)'in "Mide hastalıklar evidir Perhiz ve az yemek, her devânın (şifânın) başıdır Bedenine âdet ettiği şeyleri ver" (İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmû'1 Kur'an, Kahire, 1967 (3 bsm) c VII, sh192) Hadîs-i şerifini esas alarak: "Hayatta kalacak kadar yemek farzdır Bir kimse yeme-içmeyi terk etse ve bu yüzden ölse, âsi olmuş olur Farz olan ibâdetleri ayakta eda edebilecek ve orucu kolaylıkla tutabilecek kadar yemek mendup, doyacak kadar yemek mübahtır Bunun dışında haramlık başlar Doymaktan ziyade bedenin kuvvetlenmesini kastederek yemek haramdır" (Musannıf İbrahim Halebi, İzahlı Mülteka el-Ebhur, İst1976, c IV; sh132-133) hükmü zikredilir Allah Teâlâ mü'minlerle kâfirleri târif ederken: "Şüphesiz ki Allah iman edip, sâlih amellerde bulunanları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar Küfredenlere gelince; onlar dünyada sadece zevk ü sefâ ederler, hayvanların yediği gibi yerler Onların yeri de ateştir" (47/Muhammed, 12) buyurmaktadır Fahrüddin-i Râzi, "kâfırlerin yemeleri ile hayvanların yemelerinin birbirine benzetilmesinde üç unsur vardır Bunlar:
Kâfirler ancak hayvan gibi, sadece yemeyi içmeyi düşünürler,
Küfredenler, tıpkı hayvan gibi yediği nimetleri yaratanı, yani Allahû Teâlâ’yı düşünmezler,
Hayvanlar yeme içme sonucu semizlenip boğazlanacaklarını bilmedikleri gibi, kâfirler de bundan habersizdirler" (Mehmed Vehbi, Hulâsat'ül Beyan fi Tefsirü'I Kur'an, İst c XIII, sh 5385) demektedir
Mü’minler emek vermek, ev konforu ve diğer hususlarda ihtiyaçtan fazlasının israf olduğunun şuurundadırlar Münâfıklar ise bu hususta ciddî değildirler Bilindiği gibi, müsriflerin lideri Karun ve Ebû Cehil'dir [2]


[1] Hüseyin K Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s 311-313

[2] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar, İnkılap Yayınları, s 215-216

Alıntı Yaparak Cevapla