Prof. Dr. Sinsi
|
Nefs Hakkında Bütün Konular
Kur’an’da Nefsin (Kişiliğin) Tekâmül Aşamaları: Kur’an’da dört tür nefisten söz edilmektedir: Emmâre, levvâme, mutmainne, râdıye-mardıyye
1- Nefs-i Emmâre: “Hiç kuşkusuz nefis, kötülüğü ve çirkinliği ısrarlı bir şekilde emreder” (12/Yusuf, 53) âyetinde belirtildiği gibi “emmâre”, çok emreden anlamına gelir Bedensel hazlara ölçüsüzce itibar eden, lezzet ve şehvet için ahlâkî sınırları çiğneyen kişiyi ifâde eder Nefsin bu özellikleri mü’minlerde takvâ yeteneğiyle alt edilebilir Takvâ gücünden yararlanamayan insanlarda ise, fücur faaldir
Nefsin fücur boyutunu yukarıdaki âyet, emmâre kavramıyla tefsir ediyor Âyetteki konu, şehevî arzuların fücur tarafından zinâ ile giderilmesine yönelik emmâre nefsin teşvikidir Bu durumda her mü’min, Hz Yusuf gibi nefsin olumsuz arzusunu kırmalı ki, kendi kendisini temize çıkarıp halini beğenip gurura kapılmasın; daha kötüsü günahlarını meşrûlaştırmasın Takvâya ve tevbeye sarılmak emmâre nefisten kurtulmak, mutmainne, râdıye-mardıyye nefse sahip olmanın tek yoludur
Emmâre kişiliğindeki insanlar, alabildiğine isteklerinin maddî, şehevî arzularının peşinden koşarlar Günahlardan tevbe etmek yerine, isyanda ısrar ederler Bunlar kendilerini nefis muhâsebesine (özeleştiriye) tâbi tutmazlar İnsanın çalıştığından başkasına erişemeyeceğini unuturlar (bk 53/Necm, 39)
2- Nefs-i Levvâme: Kıyâme(t) Sûresi ikinci âyette geçer Bu âyette levvâme nefse yemin edilmektedir “Levvâme”, özünü eleştiren nefis (kişi)dir Levvâme, levm kökünden türeyen bir sıfattır Kendisini ısrarlı bir şekilde kınayan anlamına gelir Özeleştirinin önemi hissettirilmektedir Tevbe ile günahlara dönmemeyi, kalbin ışığının kaybolmaması için otokritiğin önemini ihsas ettirir Mü’min, kendini sürekli özeleştiriye (levme) tâbî tutar; amellerini, eylemlerini gözden geçirir, İlâhî ilkelerin denetiminden geçirerek Rabbinin kulu olduğunu unutmaz Günahkâr, zâlim, kâfir, fâcir kimseler ise, kendilerini Yaratıcılarından müstağnî görme eğilimindedirler Nefsini (kendini) levmetmeyenler (kınamayanlar) özlerini eleştiremezler, tutturdukları yolda ilerleme, tüm arzularını giderip dünyadan kâm alma eğilimindedirler Bu bağlamda Freud’un psikanalitik yönteminin tüm içgüdülerin sınırsızca doyurulması gerektiği esasına dayandığını hatırlanmalıdır İnsanın hevâsını ilâh edinmesine yol açan bu anlayışla, arzu duyulan her içgüdünün, dürtünün doyurulması amaçlanmıştır
Levmin, Kıyâme Sûresi bütünlüğündeki anlamı, yeniden diriliş günüyle alâkalıdır İnsanlar kıyâmet günü “keşke, keşke şöyle yapsaydım” diye kendilerini kınarlar Nefs-i levvâme; iyilikler konusunda da kötülükler konusunda da kendisini kınayan, kaçırılan fırsatlar için kıyâmet günü pişmanlık duyan kimse demektir Levvâme kişiliğindeki insanlar, fiilin kendilerine yüklediği ana görevleri yerine getiren, büyük günahlardan kaçınanlardır Ancak, bazı etkiler altında bazı kusurlar işlemişlerse de, bir daha bu gibi hatalara dönmeme konusunda kararlılık gösterenlerdir Mü’minlerin bile bütünüyla hatadan, kusurdan âzâde olması mümkün olmadığından dolayı, önemli olan, istikbârı ve istiğnâyı değil; tevbeyi tercih etmektir (bk 3/Âl-i İmrân, 135; 53/Necm, 32)
3- Nefs-i Mutmainne: Fecir Sûresi 27 âyette geçer “Mutmainne”, “huzura erme, doygunluk” anlamlarına gelir Mutmain nefis, Allah’a gönül bağlayan, itmînânı sadece Allah’a itaat, ibâdet ve zikirde bulan kişiyi ifâde eder Yani hiçbir şüphe taşımadan Allah’ı rab, peygamberin getirdiği hak dini de hayat rehberi olarak benimseyendir Başka bir ifâdeyle Allah’ın yasaklarından mecbûren değil; severek kaçınan, uzak durandır
Elmalılı Hamdi Yazır, şöyle izah etmektedir: “Mutmainne nefis, kararsızlık ve ihtiyaç ifâde eden ve birbirini izleyen sebepler zincirinden kurtulup bunların arkasındaki gerçek etken olan Allah’a yükselmiş, O’nu tanıma gâyesinde karar kılmış, varlığında ve fiillerinde O’ndan başkasına eğilmeyi reddetmiş benlik demektir Bunun anlamı da, emmâre nefsin aldatıcı isteklerinden, Allah dışındaki şeylere bağlılıktan kurtulup gerçek hürriyeti kazanmaktır” (Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşr, c 8, s 5816)
Mutmainne nefsin sahibi (mü’min kişi), Allah yolunda ne fedâkârlık gerekiyorsa yapan, bu yolda gelen eziyetlere tahammül eden hak dinin gerektirdiklerinden asla uzaklaşmayandır Mevdûdî, 6/En’âm Sûresi 125 âyette geçen “şerhu sadr”ın (göğüs genişliği), mutmainne nefisle aynı keyfiyeti işaret ettiğini söylemektedir (Mevdûdi, Tefhîmu’l-Kur’an, İnsan Y 1990, c 7, s 115) Mutmainne kişiliğindeki mü’minler, büyük günahlardan kaçındıkları gibi, küçük günahlardan da sakınırlar Onlar hayatlarının her ânında Allah’ı zikreder/anar, O’nun ilkelerini gözönünde tutarak yaşarlar “Öyle dönüş yapanlar ki, iman ederler ve Allah’ın zikriyle kalpleri mutmain olur Şüphesiz kalpler, ancak Allah’ın zikriyle huzur ve sükûn bulurlar” (13/Ra’d, 28)
4- Nefs-i Râdıye ve Mardıyye: Râdıyye, hoşnut olan, râzı gelen anlamına gelir 89/Fecr 28 âyette de “Allah’tan râzı olan” nefis anlamında kullanılmıştır: “Râzı edici ve râzı edilmiş olarak Rabbine dön” Tasavvufta, nefsin beşinci mertebesi olarak kabul edilmiştir
Mardıyye, râzı ve hoşnut olunan demektir 89/Fecr Sûresi 28 âyette Allah’ın kendisinden râzı olduğu kişi anlamında kullanılmıştır: “Râzı edici ve râzı edilmiş olarak Rabbine dön” (Tasavvufta mardıyye, nefsin altıncı aşaması olarak geçer Yaratıcıyla yaratılmışın ortak niteliklerinin toplandığı ortaklığı ifâde eder)
Tasavvufta Nefis: Kuşeyrî’ye göre nefis, kulun sıfatlarının, huylarının, davranışlarının kötülerine verilen isimdir (Kuşeyri, Risâle, I/305) Nefis, tasavvufta bütünüyle yok edilmesi gereken bir şeydir Nefis, tümüyle olumsuzdur ve öldürülmelidir Tasavvufta nefsin ölümlü ve iğretiden ölümsüze doğru yükselişi şeklinde yorumlanan yedi aşama vardır Nefsin merteberini mutasavvıflar şöyle sıralarlar: 1- Emmâre: Yabancılarla dolu karanlıklar mekânı, 2- Levvâme: Nurlar makamı, 3- Mülhime: Sırlara mazhariyet makamı, 4- Mutmainne: Kemal, olgunluk makamı, 5- Râdıye: Visal, Mevlâ’ya ulaşma makamı, 6- Mardıyye: Mevlâ’nın fiillerinin tecellî makamı, 7- Kâmile: Mevlâ’nın makam, isim ve sıfatlarının tecellî makamı (Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâme, Âlem Tic Y İst 1996, s 556)
Tasavvufçular bu kavramlardan beşini Kur’an’dan almış, ikisini ise kendileri eklemişlerdir Mülhime ve kâmile kavramları Kur’an’da geçmemektedir Mülhime ile velâyet vahyi almayı kast ederek yalancı peygamberliğe dâvetiye çıkarmışlar, kâmile ile ise, fenâ fillâhı kast ederek Allah’da yok olmayı, Allah gibi olmayı hedeflemişlerdir Diğer beşini de, diledikleri gibi anlamlandırmışlardır İmam Gazâlî, İhyâ’sında nefs-i Müsevvile diye bir kişilikten daha söz etmektedir Ona göre nefs-i müsevvile günah işleyen, tevbe eden, tevbesinde bir müddet durduktan sonra yine günahlara dönen, keşke yapmasaydım diyen, ama tekrar tekrar isyana bulaşan kimselerdir (Gazâlî, İhyâ, Bedir Y İst, 1975, c 4, s 81)
Nefis Tezkiyesi: Tezkiye; temizlemek, arındırmak demektir Nefsimizdeki kötü yönelimleri temizlemenin yollarını Rabbimiz bize öğretmiştir Bunları özetleyecek olursak: Allah’ı çokça zikretmek/anmak; Biz O’nu görmesek de O’nun bizi gördüğü bilinciyle hareket etmektir Tezkiye, Allah’ın âyetleri üzerinde düşünüp taşınmak, O’nun rahmetini, büyüklüğünü, sonsuz lütfunu kabul etmek; tabiattaki ve toplumdaki olayların nasıl birer âyet olarak onların Yaratanına tanıklık ettiğini düşünmek; iyiliksever, şefkatli, öğütleyici, nasihat edici, eğitici olmak; kâfirlere karşı sert, mü’minlere karşı yumuşak olmak, helâl kazanmak, helâl yemek, Allah için nefret etmek, Allah için sevmektir
Nefsi tezkiye etmek; içki, kumar, zinâ, rüşvet, yalan, iftira, haksız kazançtan kaçmak, fâiz yememek, gıybet etmemek, harama bakmamak, kötü zanda bulunmamak, tekelcilik ve karaborsacılık yapmamak, yalancı şâhitlikte bulunmamak, kötülüğe teşvik etmemekle olur
Yoksa, müridi şeyhe kul yapan, insanın hürriyetini mürşid lehine yok eden, miskinleştiren, irâdeyi yok eden, şeyhi yükseltip mâsumlaştıran tasavvuf anlayışıyla nefsin kötü eğiliminden kurtulmak mümkün değildir Nefis tezkiyesi, ney ve kaval üfleyerek, şiş batırarak, sihirbaz ve canbazların yaptığı gibi ateş avuçlayıp kızgın demirler tutarak, râbıta yaparak ve silsile ezberleyerek, ibâdet yerine danslar yaparak, posta oturup el öptürerek olmaz Nefis tezkiyesi, Allah’a gereğince kulluk yaparak olur
Nefislerini tezkiye ettiklerini iddiâ eden bazı mutasavvıflar, ulûhiyete, rubûbiyete kalkışmakta, bazıları Allah’ın zâtını müşâhede ettiğini, kimisi öldükten sonra da dirilere tasarrufta bulunacağını iddia etmekte, kimi levh-i mahfûza hükmettiğini, oradaki yazıları değiştirdiğini, melekût âlemine çıktığını söyleyebilmektedir Oysa, nefsini tezkiye eden kula kulluk yapmaktan, hevâsına kulluk yapmaktan kurtulandır Yoksa, kendine kulluk yapmaya çağıran biri, nefsini tezkiye etmiş değil; şirkini arttırmış olur Tezekkî, şahsiyetin kötülüklerden temizlenmesi, arındırılmasıdır “(Nefsini/kendini) arındıran kurtuluşa ermiştir” (87/A’lâ, 14)
Soınuç: Nefis, insanın kendisidir İnsan ise, iki yönlü bir varlıktır İyiye de eğilimlidir, kötüye de Kur’an’da nefis, felsefecilerin dediği gibi ruh demek değildir Tasavvufçuların iddiâ ettikleri gibi de nefis, bütünüyle mücâdele edilmesi gereken bir şey değildir Nefsin fücur boyutuna karşı fıtrî ve vahyî âyetlerle mücâdele etmeli, benliğimizi arındırarak takvâ eylemlerinin ortaya çıkmasını sağlamalıyız (10)
|