Prof. Dr. Sinsi
|
Ölünün Başında Söylenecek Söz
Ölünün başında söylenecek söz
ÖLÜNÜN BAŞINDA SÖYLENECEK SÖZ
ÖLÜNÜN BAŞINDA SÖYLENECEK SÖZ VE
CENAZE SAHİBİNİN SÖYLEYECEĞİ SÖZ
Hadisler
922 Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“- Hasta veya ölünün başında bulunduğunuz zaman güzel sözler söyleyiniz Zira melekler sizin dualarınıza âmin derler”
Ümmü Seleme dedi ki, Ebû Seleme vefat edince Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldim ve:
- Ey Allahın Resûlü! Ebû Seleme öldü, dedim Bana şöyle buyurdu:
“Allahım, beni ve onu bağışla! Ve bana ondan daha iyi birini nasip et!” diye Allah’a yalvar ” Hz Peygamber’in dediği gibi yaptım Neticede Allah Teâlâ bana Ebû Seleme’den daha hayırlı olan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i eş olarak verdi
Müslim, Cenâiz 6 Ayrıca bk Ebû Dâvûd, Cenâiz 15; Tirmizî, Cenâiz 7; Nesâî, Cenâiz 3; İbni Mâce, Cenâiz 4
Aşağıdaki hadisle birlikte açıklanacaktır
923 Yine Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim:
“Herhangi bir kul sıkıntıya düşer de “Biz Allah’dan geldik, Allah’a döneceğiz Allahım, başıma gelen musibetin ecrini ver ve bana bundan daha hayırlısını lutfet” diye dua ederse, Allah Teâlâ onu uğradığı sıkıntıdan dolayı mükâfatlandırır ve ona kaybettiğinden daha hayırlısını verir ”
Ümmü Seleme dedi ki, Ebû Seleme öldüğünde ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in öğrettiği gibi dua ettim Allah da bana Ebû Seleme’den daha hayırlısını, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i verdi
Müslim, Cenâiz 4
Açıklamalar
Aslında “müslümanı sıkıntıya sokan her şey bir musibet”tir Ancak ölüm bütün sıkıntılardan daha ağır bir musibet olarak kabul edilegelmiştir Herhangi bir felâket, ya da kaza anında “cana gelmesin de mala gelsin”, “can kaybının olmaması sevindirici” gibi sözlerle anlatılmak istenen gerçek budur Konumuz “ölmüş olan bir kimsenin arkasından, cenaze yakınlarının takınacağı tavır ve söyleyeceği sözler” olduğu için ikinci hadisteki “musibet”ten maksat da öncelikle “ölüm” olsa gerektir
Hadislerin hem râvisi hem de olayın kahramanı Allah kendisinden razı olsun Ümmü Seleme vâlidemizdir Onun sevgili eşi, birlikte ailece önce Habeşistan’a sonra da Medine’ye hicret ettikleri büyük sahâbî Ebû Seleme vefat ettiği zaman, olayı, Ebû Seleme’nin süt kardeşi ve halasının oğlu olan Hz Peygamber’e haber vermiştir Resûl-i Ekrem Efendimiz de birinci hadiste görüldüğü gibi, Ümmü Seleme’ye “Allahım, beni ve onu bağışla! Ve bana ondan daha iyi birini nasip et!” diye Allah’a yalvar” tavsiyesinde bulundu Onun, o anda ne yapması gerektiğini özel olarak öğretti İkinci hadiste ise, herhangi bir kulun başına bir musibet gelir de “Biz Allah’dan geldik, Allah’a döneceğiz Allahım, başıma gelen musibetin ecrini ver ve bana bundan daha hayırlısını lutfet” diye dua ederse,” şeklinde genel bir kurala işaret buyurulmaktadır Yani birinci hadiste “daha hayırlısını temenni etmek” sanki sadece Ümmü Seleme’ye tavsiye edilmiş gibi görünürken, ikinci hadisten bu tavsiyenin özel değil, başına musibet gelen her müslümana yönelik umumî bir tavsiye olduğu anlaşılmaktadır
Mala veya cana gelen herhangi bir musıbet karşısında “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn” diye rıza ve teslimiyet göstermeye istirca’ denilmektedir Her ne kadar halkımız arasında sadece ölüm haberi karşısında istirca’ edilerek “innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn” demek âdet olmuş ise de, bu âyetin hemen yukarısında “biz sizi, korku, açlık, mallardan, canlardan ve meyvelerdan eksiltmek suretiyle elbette deneriz” buyurulduğuna göre, her türlü sıkıntı ve musibete karşı istircâ yapılabileceği yani innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn denilebileceği, daha doğrusu denilmesi gerektiği anlaşılmaktadır
Cenaze sahibinin hem kendisi hem de ölen yakını için mağfiret dilemesi, sonraki hayatı için de ondan daha iyisini kendisine nasip etmesi için Allah’a dua etmesi, o anda bile kendisini düşünmek gibi çıkarcı bir yaklaşım olarak değerlendirilemez Tam aksine, tabiî olarak içine girdiği, kaybettiği kişinin geleceğine yönelik üzüntü ve onsuz kendisinin ne olacağı endişesi gibi çok ağır ruhî bir durumu, daha kötü bir şekle sokmadan atlatıvermesi için işlerini Allah’a havale ederek o kaygıların olumsuz baskılarından kurtulmasını sağlamaktır Daha sonra kişi, kaybettiğinin yokluğuna ve yeni hayat düzenine alışacaktır Asıl tehlike, musibetle ilk karşılaşıldığı andadır İşte o anı, böylesine kadere rıza çizgisinde geçirebilenler, sabretmenin mükafâtını hakederler Efendimiz’in buyurduğu gibi zaten “Asıl sabır, felâketle karşılaşılan ilk anda gösterilen metânettir”
Her iki hadiste de Ümmü Seleme vâlidemiz, kendi tecrübesini anlatıyor, “Ben Resulullah’ın öğrettiği dua cümlelerini söyledim Allah da bana Ebû Seleme’den daha hayırlısını, Hz Peygamber’i eş olarak lutfetti” diyor O, bu sözleriyle Hz Peygamber’in tavsiyelerine ve sünnetine uyanların, sonuçta mutlaka kazanacaklarını vurgulamış olmaktadır Hatta hadisimizin buraya alınmayan bir rivayetinde Ümmü Seleme vâlidemiz, “Ashâb arasından Ebû Seleme’den daha hayırlı kim var ki?” diye aklından geçirdiğini, fakat sonuçta Hz Peygamber’in tavsiyesine uyduğunu, ve hayal bile etmediği halde, Hz Peygamber’le evlendiğini bildirmektedir
O halde başa gelen bir musibeti, daha ağır musibetlere vesile kılacak ânî ve duygusal hareket ve sözlerden kaçınmak ve sünnetin öngördüğü şekilde davranarak hayırlı sonuçlara kavuşmaya bakmak gerekmektedir Bu da Allah’ın tasarrufuna rıza göstermek ve başa gelenlere sabretmesini bilmekle mümkündür Unutulmamalıdır ki, insan için sevinç ve üzüntü halleri fevkalâde kritik ve tehlikeli anlardır Bu hallerden birincisini şükür, ikincisini sabır ile karşılamak yerinde bir davranış olur
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1, Cenâze sahiplerinin hem ölü hem de kendileri için bağışlanma dilemeleri, ondan sonraki günler için iyilikler istemeleri uygundur
2 Müslümana sıkıntı veren her hâl ve durumda istircâ yapılabilir
3 Musibet anlarında gösterilen sabrın ve Allah’a arzedilecek dua ve niyazın güzel neticeleri mutlaka görülür
4 Ümmü Seleme vâlidemiz, Peygamber tavsiyesine uymanın mutlu sonucunu gören canlı bir örnektir
5 Sünnet, herkes için kurtuluş vesilesidir
924 Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Bir kulun çocuğu öldüğü zaman Allah Teâlâ meleklerine;
- Kulumun çocuğunun ruhunu mu aldınız? buyurur Melekler;
- Evet, derler Allah Teâlâ:
- Kulumun gönül meyvesini (ciğerpâresini) mi kopardınız? buyurur Melekler:
- Evet, derler Allah Teâlâ:
- Peki, kulum ne dedi? buyurur Melekler:
- Sana hamdetti ve innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn diye istircâda bulundu, derler Bunun üzerine Allah Teâlâ:
- O halde kulum için cennette bir ev yapın ve adını da “hamd evi” koyun! buyurur
Tirmizî, Cenâiz 36
Sonraki hadis ile birlikte açıklanacaktır
925 Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu söylemiştir:
“Mü’min bir kulumun dünyada sevdiklerinden birini aldığım zaman, buna sabredip sevabını Allah’tan beklerse, bu davranışının katımdaki karşılığı kesinlikle cennettir”
Buhârî, Rikak 6 Ayrıca bk Nesâî, Cenâiz 23
Açıklamalar
Bu iki hadiste, sevdiğini kaybeden bir kimsenin, bu üzücü olayı hamd ve istirca‘ ile karşılaması ve sabrederek ecrini Allah’tan beklemesi gerektiğini görüyoruz Bu davranışı gösteren mü’minin cennetle ve cennette “hamd evi” ile mukabele göreceğini öğreniyoruz
Hiç şüphesiz, sonucu cennet olduğuna göre, ölüm karşısında hamd ve istircâ ederek teslimiyet gösterebilmek çok değerli, ama pek de kolay olmayan davranışlardır Çoğu kişinin bunu başarabildiğini söylemek oldukça zordur Bu sebeple de başarabilenlere cennetle mukabele edilmektedir Aslında ölüm gibi tabiî ve önlenemez bir olay karşısında hangi tepki gösterilirse gösterilsin, sonucun değişmesi, gidenin geri gelmesi, onun yokluğunun telâfisi mümkün değildir Gelenin işi gitmektir Hayat Allah’ın ihsanı, ikramı, ölüm Allah’ın fermânıdır İhsanı gibi fermanını da teslimiyetle karşılamak kula yakışan yegâne tavırdır Ancak insanoğlu biraz da yapısı gereği, özellikle ölüm olayı karşısında her zaman kendisinden beklenen direnci ve teslimiyeti gösterememekte, kendisine hâkim olamamaktadır Ama herhalde sabır ve Allah’a teslimiyetin en çok işe yarayacağı yer de bu tür bir felâket ânıdır
Müslüman, kaybını kazanca, üzüntüsünü temelli sevince çevirme şansına sahiptir İşte bunun yolunu bu iki hadiste bulmaktayız Kudsî nitelikteki ikinci hadis, 33 numara ile geçmiş bulunmaktadır Oradaki açıklamanın okunması, konu bütünlüğü açısından önemlidir
Hadisten Öğrendiklerimiz
1 Can, mal ve çoluk çocuk gibi kayıpları, sabır-teslimiyet, istircâ ve hamd ile karşılamak, cennetle müjdelenmiş davranışlardır
2 Hamdetmek rıza göstermek demek olduğu için sabırdan daha yüksek bir erdemdir
926 Üsâme İbni Zeyd radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah’ın kızlarından biri (Zeynep), Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e adam göndererek, çocuğunun (veya oğlunun) ölmek üzere olduğunu haber verdi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haber getiren kimseye:
–“Ona dön ve şunu bildir ki, alan da veren de Allah’tır Onun katında her şeyin belli bir eceli vardır Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin” buyurdu
Râvi hadisin tamamını nakletti
Buhârî, Cenâiz 33, Müslim, Cenâiz, 9,11 Ayrıca bk Buhârî, Eymân 9, Merdâ 9, Tevhîd 25; Ebû Dâvûd, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî, Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53
Açıklamalar
Hadisimizde, yakınları vefat etmek üzere olan veya vefat etmiş olan müslümanlara neler tavsiye etmek gerektiğini bulmaktayız Hatta Resûl-i Ekrem Efendimiz ölen çocuğun dedesi olarak, kızına, söyleyeceği sözden çok, göstermesi uygun olan davranışı tarif ve tavsiye ediyor ve “Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin” buyuruyor Efendimiz, bu tavsiyesine gerekçe olarak değişmeyen bir gerçeği hatırlatıyor: “Alan da veren de Allahtır Onun katında her şeyin belli bir vakti(eceli) vardır” diyor
Böyle nâzik zamanlarda bazı değişmez gerçekleri hatırlamak veya hatırlatmak, insanı teskin ve teselli eder Üzüntüden ne yapması gerektiğini şaşırmış, ağzından çıkanı kulağı duymayacak hale gelmiş insanlara, bu tür hatırlatmalarda bulunmak hem gönüllerini almaya vesile olur, hem de akıllarını başlarına devşirmelerine, sabır ve teslimiyet göstermelerine yardım eder
Nevevî, burada işlenen konu ile ilgili görmediği için hadisin bundan sonraki kısmını nakletmemişse de biz, sabır konusunda 30 numara ile geçen, 928 numarada da gelecek olan hadisin sonraki bölümünü de - merak edilebileceği düşüncesiyle - vermek istiyoruz Olay şöyle devam ediyor:
Hz Peygamber’in bu tavsiyesi üzerine kızı, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e;
- Ne olur, mutlaka gelsin, diye tekrar haber yolladı
Bu defa Peygamber sallellahu aleyhi ve sellem yanında Sa’d İbni Ubâde,Muaz İbni Cebel, Übeyy İbni Ka’b, Zeyd İbni Sâbit ve başka bazı sahâbîler olduğu halde kalkıp kızına gitti Çocuğu Hz Peygamber’in kucağına verdiler Yavrucak pek zor nefes almaktaydı Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı Durumu gören Sa’d İbni Ubâde:
- Ey Allahın Resûlü! Bu ne haldir? dedi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de:
- “Bu, Allahın, kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur,” buyurdu
Hadisin bir başka rivayetinde Hz Peygamber, “Bu, Allahın, dilediği kullarının kalbine koyduğu bir rahmettir Zaten Allah ancak, merhametli kullarına rahmet eder” buyurmuştur
Hadisten Öğrendiklerimiz
1 Ölüm olayında ölünün yakınlarına sabırlı olmaları tavsiye edilir
2 Canı verenin de alanın da Allah olduğu ve her canlının belli bir ömre sahip bulunduğu, ondan fazla yaşamasının mümkün olmadığı gerçeği daima hatırda tutulmalıdır
3 Sabır, kadere rıza çizgisinde kalabilmenin yegâne yoludur
Riyazüs Salihin
|