Yalnız Mesajı Göster

Sadaka Ve Nafakanın Fazileti-Kütüb-U Sitte

Eski 07-27-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sadaka Ve Nafakanın Fazileti-Kütüb-U Sitte




ـ2 ـ21 -وَعَنْه رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: بَيْنَا رَجُلٌ فِي فََةٍ مِنَ ا‘َرْضِ إِذْ سَمِعَ صَوْتًا فِي سَحَابَةِ اسْقِ حَدِيقَةَ فَُنٍ فَتَنَحَّى ذَلِكَ السَّحَابُ فَأَفْرَغَ مَاءَهُ فِي حَرَّةٍ فَإِذَا شَرْجَةٌ مِنْ تِلْكَ الشِّرَاجِ قَدِ اسْتَوْعَبَتْ ذَلِكَ الْمَاءَ فَتَتَبَّعَ الْمَاءَ فَإِذَا رَجُلٌ قَائِمٌ فِي حَدِيقَةٍ يُحَوِّلُ الْمَاءَ بِمِسْحَاتِهِ فَقَالَ لَهُ: يَا عَبْدُ اللَّهِ، مَا اسْمُكَ لِمَ ؟ قَالَ فَُنٌ، اِسْمُ الَّذِي سَمِعَ فِي السَّحَابَةِ فَقَالَ لَهُ: يَا عَبْدَ اللَّهِ، لِمَ سَألْتَنِي عَنْ اسْمِي؟ قَالَ: سَمِعْتُ صَوْتًا فِي السَّحَابِ الَّذِي هَذَا مَاؤُهُ يَقُولُ: اِسْقِ حَدِيقَةَ فَُنٍ، ِسْمِكَ فَمَا تَصْنَعُ فِيهَا؟ قَالَ: أَمَّا إِذْ قُلْتَ هَذَا فَإِنِّي أنْظُرُ إِلَى مَا يَخْرُجُ مِنْهَا فَأتَصَدَّقُ بِثُلِثِهِوَآكُلُ أَنَا وَعِيَالِي ثُلُثَهُ، وَأرُدَّ فِيهَا ثُلُثَهُ[ أخرجه مسلم»الحَرَّةُ« بفتح الحاء: ا‘رض ذات الحجارة السوداء»وَالشَّرْجَةُ« واحدة الشراج وهى مسايل الماء إِلَى السهل من ا‘رض»وَالمِسْحَاةُ« المجرفة من الحديد

2 (3250)- Yine Hz Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam boş bir arazide giderken bulut içinden gelen bir ses işitti: "Falancanın bahçesini sula!" diyordu O bulut uzaklaşarak suyunu bir ketire (kayalığa) boşalttı Derken oradaki sel yollarından biri bu suların tamamını akıtmaya başladı Adam da suyun istikametini takiben yürüdü Bir müddet sonra, suyu bahçesine çevirmek üzere elinde bir kürek, çalışan bir adam gördü Ona:
"Ey Allah'ın kulu ismin ne?" diye sordu
"Falan!" dedi Bu isim, adamın buluttan işittiği isimdi Bu sefer o sordu: "Ey Allah'ın kulu, peki sen benim adımı niye sordun?"
"Ben sana şu suyu getiren buluttan bir ses işitmiştim, senin ismini söyleyerek "Falanın bahçesini sula!" diyordu Sen bahçede ne yapıyorsun?" "Madem ki sordun söyleyeyim Ben bu bahçeden çıkan mahsule nezaret ederim Ondan çıkan mahsulün üçte birini tasadduk ederim Üçte birini ben ve ailem yeriz, üçte birini de bahçeye iâde ederim" dedi" [Müslim, Zühd 45, (2984)
ـ3251 ـ3 -وَعَنْه رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: سَبَقَ دِرْهَمٌ مَائَةَ أَلْفِ دِرْهَمٍ قِيلَ: وَكَيْفَ ذَلِكَ يَا رَسُولَ للَّهِ؟ قَالَ: كَانَ لِرَجُلٍ دِرْهَمَانِ فَتَصَدَّقَ بِأَجْوَدِهِمَا وَانْطَلَقَ آخِرُ إِلَى عُرْضِ مَالِهِ فَأَخْرَجَ مِنْهُ مِائَةَ أَلْفِ دِرْهَمٍ فَتَصَدَّقَ بِهَا[ أخرجه النسائي»عُرْضُ الشَّيْءِ« جانبه وناحيته

3 (3251)- Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Bir dirhem, yüzbin dirhemi geçmiştir"
"Bu nasıl olur, ey Allah'ın Resulü?" diye sordular Şu cevabı verdi "Bir adamın iki dirhemi vardı Bunlardan daha iyisini tasadduk etti,
Diğeri ise, malının yanına varıp, malından yüzbin dirhem çıkardı ve onu tasadduk etti" [Nesâî, Zekât 49, (5, 59)


AÇIKLAMA:
Hadis, bağışlanan malın Allah yanındaki kıymeti, onun azlığına çokluğuna bakmadığını, bağışlayanın haline ve niyyetine baktığını göstermektedir Hadiste bir dirhem veren, malının yarısını vermiş olmaktadır Ayrıca o, ancak kavîlerin bağışta bulunabileceği bir halde vermiş olmaktadır Böylece bunun ücreti, himmeti nisbetinde olacaktır Halbuki zengin olan kişi, malının yarısını vermiş değildir Ayrıca hiç kimsenin bağışta bulunamayacağı bir halde de değildir Yani normal olarak herkesin bağış yapacağı bir haldedir Ve yine muhtemeldir ki, bu fakirin bağışı, zenginin bu çok parayı bağışlamasına da sebep olmuştur Bu durumda, fakirin ücreti, zengininkini geçer Çünkü sebep olması bakımından zenginin ücretini aynen bir misliyle almıştır Buna kendi koyduğu tek dirhem dâhil olunca zengini geçmiş olmaktadır Gerçi hadiste bu te'vili destekleyen bir karine mevcut değildir Çünkü tek dirhemi veren fakirin önce davrandığı, zenginin buna bakarak hamiyete geldiği ve fedakârlıkta bulunduğunu söylememize imkan verecek bir ifade yoktur Ancak, fakirin koyduğu tek dirhemin sevabını bu derece artıran husus, niyetindeki hulûsiyetten gelebilir "Yarabbi, imkânım olsaydı senin yolunda daha ziyâde tasaddukta bulunurdum Sen, uğrunda bütün malların, canların feda edileceği yegâne Rabbimizsin Senin yolunda harcananın boşa olmadığına, onu binlerle yüzbinlerle katlayarak mükâfatlandıracağına inanıyorum, ben kulundan bunu kabul buyur ey Rabbim!" diyerek yapılan az bağışın, "Kimsenin yapamadığı kadar bağış yapmaktayım" havası içinde çok bağış yapandan, Allah indinde daha makbul olacağını kavramak zor olmaz Esasen hadiste de;
نِيَّةُ الْمُؤْمِنِ خَيْرٌ مِنْ عَمَلِهِ"Mü'minin niyyeti amelinden daha hayırlıdır" buyrulmuştur
ـ3252 ـ4 -وَعَنْ اِبْنِ عَبَّاسٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُما: ]أَنَّهُ جَاءَهُ سَائِلٌ: فَقَالَ لَهُ اِبْنُ عَبَّاسٍ: أَتَشْهَدُ أَنْ َ إِلَهَ إَِّ اللَّهُ؟ قَالَ: نَعَمْ قَالَ: فَتَصُومُ وَتُصَلِّي؟ قَالَ: نَعَمْ قَالَ: سَأَلْتُ وَلِلسَّائِلِ حَقٌّ، إِنَّهُ يَحِقُّ عَلَيْنَا أَنْ نَصِلَكَ فَأَعْطَاهُ ثَوْبًا وَقَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَكْسُو مُسْلِمًا ثَوْبًا إَِّ كَانَ فِي حِفْظِ اللَّهِ تَعَالَى مَا دَامَ عَلَيْهِ مِنْهُ خِرْقَةٌ[ أخرج



4 (3252)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'ın anlattığına göre, kendisine bir dilenci gelmiş o da dilenciye sormuştur:
"Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhissalâtu vesselâm'ın O'nun elçisi olduğuna şehadet ediyor musun", Adam, "Evet!" deyince tekrar sormuştur: "Oruç tutuyor musun?" Adam tekrar "Evet!" demiştir Bunun üzerine İbnu Abbâs:
"Sen istedin İsteyenin bir hakkı vardır Bizim de isteyene vermek, üzerimize vazifedir" der ve ona bir elbise verir Sonra ilaveten der ki:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim şöyle demişti: "Bir müslümana elbise giydiren her müslüman mutlaka Allah'ın hıfzı altındadır, ta o giydirdiğinden bir parça onun üzerinde bulundukça" [Tirmizî, Kıyamet 42, (2485)


AÇIKLAMA:


1- Bu hadis, müslümanları giydirmeye teşvik etmektedir Hatta hadiste gelen "müslüman" kaydı ve buna ilaveten Hz İbnu Abbâs'ın dilenciyi imanı açısından imtihan etmiş olması, gayr-ı müslimin giydirilmesinde burada vaadedilen sevabın olmayacağı hükmünün çıkarılmasına yol açmıştır
2- Hadis ayrıca, yeni ve sağlam giyecek vermeye de teşvik etmiş olmâktadır Zira elbise ne kadar dayanırsa fakirin üzerinde o kadar uzun müddet kalır Hadis ise, elbise eskiyinceye kadar yani kullanıldığı müddetçe, bağışı yapana dünyevî ve uhrevî himaye-i İlâhi vaadetmektedir
3- Bu hadis, fakirlik mi üstün, zenginlik mi? ihtilafında "zenginlik" diyenlere delil sunmaktadır Çünkü, fayda ve ihsan Allah'ın sıfatlarındandır Allah Teâla Hazretleri kendi sıfatlarından biriyle muttasıf olanları sever Zenginlik ve cömertlik sıfatını da, Zat-ı akdeslerinin sıfatı olduğuna göre, zenginlik ve cûd'u sevecektir
4- İbnu Abbâs'ı
وَلِلسَّائِلِ حَقٌّ
"İsteyenin bir hakkı vardır" demeye sevkeden husus şu âyet-i kerime olabilir:
وَفِي اَمْوَالِهِمْ حَقُّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
"Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır" (Zariyat 19) Mamafif bu husus bazı hadislerde de ele alınmıştır Ahmed İbnu


Hanbel ve Ebu Dâvud'da rivayet edilen bir hadiste,


لِلسَّائِلِ حَقٌّ وَإِنْ جَاءَ عَلَى فَرَسٍ
"İsteyen, at üzerinde gelse bile ona bir hak vardır"
Sâil'i, İbnu'l- Esir, "Dilenen, isteyen" diye tarif eder Mahrum'u İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) ve Mücâhid: "Beytü'l-maldan (şu veya bu şekilde) herhangi bir pay almayan, geçimini sağladığı bir geliri veya mesleği olmayan fakir kimse" olarak tavsif eder Hz Aişe (radıyallahu anhâ): "Kazancı ihtiyacını karşılayamayan fakir" diye tarif etmiştir Dahhâk: "Malını (sel, yangın, âfet gibi bir sebeple) kaybeden kimse" diye tarif ederken, Zührî de: "İnsanlara ihtiyacını açmayan, onlardan hiçbir şey istemeyen kimsedir" demiştir

İslam âlimleri, dilencilik yaparak nefsini alçaltan kimseyi sû-i zanla karşılamamak, güler yüz, tatlı söz ve ikramla karşılamak gerektiğine hükmetmişlerdir Hattâbî, "Dilenen, at üzerinde bile gelse ona bir hak vardır" hadisinde dilenciler hakkında hüsn-ü zan edilmesinin "emredildiğini" belirtir; "onları tasdik imkanı varken tekzible karşılamamak icabettiğine" dikkat çeker Hadisin:"Dilencinin görünüşü seni şüpheye atsa bile, ata binerek gelmiş olsa bile onu mahrum bırakma" diye emrettiğini söyler ve ilave eder: "Zira, bazan kişinin atı olur ama, geride bıraktığı âilesi ve borcu da olur ve içinde bulunduğu bu şartlar sadaka almasını câiz kılar Bazan da adam yolcudur, memleketinde zengin olsa bile sadaka alması câizdir" İbnu'l-Esir gâzi ve borçluların da sadaka almalarının câiz olduğunu belirtir
Hülasa âlimler, çeşitli meşru sebepler göstererek, kapıya gelenlerin boş çevrilmemesi gerektiği sonucuna varırlar Ancak, fakir diye sadakadan verilen kimsenin fakir olmadığının ortaya çıkması halinde alınacak tavır hususunda ihtilaf edilmiştir Ebu Hanife ve İmam Muhammed, Hasan Basri, verenden sadaka borcu düşer demişlerdir Sevrî ve iki görüşünden birinde Şâfiî ve Ebu Yusuf sadaka borcunun düşmeyeceğini söylemişlerdir


Alıntı Yaparak Cevapla