|
Prof. Dr. Sinsi
|
Sabır Nedir İslamda Sabrın Fazileti Nedir?
42 Ebû Abdullah Habbâb İbni Eret radıyallahu anh şöyle dedi:
Hırkasını başının altına yastık yapmış Kâbe’nin gölgesinde dinlenirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e (müşriklerden gördüğümüz işkencelerden) şikâyette bulunduk ve :
– Bize yardım dilemeyecek, Allah’a bizim için dua etmeyecek misiniz? dedik Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi:
– “Önceki ümmetler içinde bir mü’min tutuklanır, kazılan bir çukura konulurdu Sonra da bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti–kemiği demir tırmıklarla taranırdı Fakat bütün bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hâkim kılacaktır Öylesine ki, yalnız başına bir atlı, Allah’tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiç bir şeyden endişe etmeksizin San’a’dan Hadramut’a kadar emniyetle gidecektir Ne var ki, siz sabırsızlanıyorsunuz ”
v Buhârî’nin bir başka rivayetinde ifade, “Peygamber aleyhisselâm hırkasına bürünmüştü Bizler müşriklerden çok işkence görüyorduk” şeklindedir [color="#006400"]
* İslâm’ı hayata hakim kılmak için sabretmenin ne önemli bir iş olduğunu bu hadisten öğreniyoruz Çünkü semâvî din dediğimiz Allah’ın şeriatı yani müslümanlık sabırla ve pekçok fedakarlıklarla Hz Âdem’den bu güne kadar gelmiştir, kıyamete kadar da yine aynı fedakarlık ve sıkıntılara sabretmek ve şehidler verilmek suretiyle toplumların hayatına hakim olacaktır Cihad etmeksizin, sıkıntılara göğüs germeksizin yattığımız yerden biz de müslümanız demekle bu din yayılmaz ve cihana hakim olmaz Çünkü cennetin yolu sıkıntılara göğüs germekte ve kılıçların gölgesi altındadır [color="#006400"]
43 Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh şöyle dedi:
Huneyn Savaşı ganimetlerini taksim ederken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse verdi Akra’ İbni Hâbis’e yüz deve, Uyeyne İbni Hısn’a da bir o kadar verdi Arapların ileri gelenlerine de o günkü taksimde biraz fazla pay verdi Bunun üzerine bir kişi:
– Vallahi bu taksimde hakkâniyet yoktur, Allah rızâsı da gözetilmemiştir! dedi
Ben de:
– Allah’a yemin ederim ki bunu ben Resûlullah’a söyleyeceğim, dedim Gittim, adamın söylediklerini anlattım
Bunun üzerine, kızgınlığından Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüzü kıpkırmızı kesildi Sonra şöyle cevap verdi:
– “Allah ve Resûlü de adâlet etmezse, hiç kimse adâlet etmez ” Daha sonra da şöyle buyurdu:
“Allah, Mûsâ’ya rahmet etsin O bundan daha ağır bir ithama maruz kalmıştı da sabretmişti ”
Ben (kendi kendime), “Bundan sonra kimsenin sözünü Resûlullah’a iletmeyeceğim” diye karar verdim [color="#006400"]
* Bu konuda Musa’ya yapılan eziyetler için bkz (Bakara: 2/55-56, Maide: 5/24, Ahzab: 33/69) [color="#006400"]
44 Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah, iyiliğini dilediği kulunun cezasını dünyada verir Fenalığını dilediği kulunun cezasını da, kıyamet günü günahını yüklenip gelsin diye, dünyada vermez ”
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem (yine) şöyle buyurmuştur:
“Mükâfâtın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir Allah, sevdiği topluluğu belâya uğratır Kim başına gelene rızâ gösterirse Allah ondan hoşnut olur Kim de rızâ göstermezse, Allahın gazabına uğrar ”[color="#006400"]
* Şu içinde bulunduğumuz imtihan dünyasında başımıza gelecek her türlü hadise ve sıkıntılara karşı Allah’tan geliyor diyerek sabretmemiz ve dirençli davranmamız gerekiyor [color="#006400"]
45 Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:
Ebû Talha radıyallahu anh’ın hasta bir erkek çocuğu vardı Ebû Talha evde değilken çocuk öldü Eve döndüğü zaman:
– “Oğlumun durumu nedir?” diye sordu
Çocuğun annesi Ümmü Süleym:
– O şimdi eskisinden daha rahat, dedi Akşam yemeğini hazırlayıp getirdi Ebû Talha yemeğini yedi sonra da hanımıyla yattı Daha sonra hanımı ona “Çocuğu defnediniz” dedi
Ebû Talha sabahleyin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve olup biteni anlattı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Bu gece ilişkide bulundunuz mu?” diye sordu
Ebû Talha:
– Evet, dedi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allahım, bu ikisine mübârek kıl” diye dua etti
(Zamanı gelince) Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurdu Ebû Talha bana:
– “Çocuğu al, Peygamber’e götür” dedi Ümmü Süleym de bir miktar hurma verdi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Çocuğun yanında herhangi bir şey var mı?” diye sordu Ben:
– Evet, bir kaç hurma var, dedim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hurmaları ağzına alıp çiğnedi Sonra çıkarıp çocuğun ağzına koydu ve damağını hafifçe oğdu, adını da Abdullah koydu [color="#006400"]
v Buhârî’nin bir rivayetine göre Süfyân İbni Uyeyne; “Ensardan bir kişi (İbâye İbni Rifa’a) Abdullah’ın dokuz çocuğunu gördüğünü, hepsinin de Kur’an’ı okuyan ve mânasını anlayan kimseler olduğunu söylemiştir ”[color="#006400"]
v Müslim’in rivâyetinde ise, olay şöyle anlatılmaktadır:
Ebû Talha’nın, Ümmü Süleym’den olma bir oğlu vefat etti Ümmü Süleym, ev halkına:
– Ebû Talha’ya ben haber vermedikce, oğlu hakkında hiç biriniz bir şey söylemeyiniz! diye tenbihledi Sonra Ebû Talha eve geldi Ümmü Süleym akşam yemeğini getirdi Ebû Talha yemeğini yedi Yemekten sonra Ümmü Süleym, eskiden olduğundan daha güzel süslendi O da hanımıyla yattı Ebû Talha’nın karnı doyup tatmin olduğunu görünce Ümmü Süleym ona:
– Ey Ebû Talha, bir millet, bir aileye emânet bir şey verseler de, sonra emânetlerini isteseler, iade etmeyebilirler mi, ne dersin? dedi
Ebû Talha:
– Hayır, (vermemezlik edemezler) dedi
Ümmü Süleym:
– O halde oğlunu geri alınmış böyle bir emânet bil, dedi
Ebû Talha kızdı ve:
– Mademki öyle, niçin hiç bir şey olmamış gibi davrandın? Şimdi de tutmuş, oğlumun durumunu bana haber veriyorsun, öyle mi? dedi Derhal kalkıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve olanı biteni olduğu gibi haber verdi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Geçen gecenizi Allah hakkınızda bereketli kılsın” buyurdu
Ümmü Süleym hâmile kaldı
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir sefere çıkmıştı Ümmü Süleym de bu sefere iştirak etmişti Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seferden döndüğünde Medine’ye gece girmezdi Medine’ye yaklaştıklarında Ümmü Süleym’i doğum sancıları tuttu Bu sebeple Ebû Talha onun yanında kaldı, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yoluna devam etti Ebû Talha şöyle demeye başladı:
– Rabbim! Sen çok iyi bilirsin ki ben, Resûlün ile beraber Medine’den çıkmaktan, onunla beraber Medine’ye girmekten son derece memnun olurum Fakat bu defa bildiğin sebepten takılıp kaldım
Bunun üzerine Ümmü Süleym:
– Ebû Talha! Şimdi artık sancım kalmadı Sen git, dedi
(Enes diyor ki) Biz yolumuza devam ettik Medine’ye geldiklerinde Ümmü Süleym’i yine doğum sancısı tuttu ve bir erkek çocuk doğurdu Annem (Ümmü Süleym) bana:
– Enes, bu çocuğu sen sabahleyin Resûlullah’a götürmeden kimse emzirmesin, dedi Sabahleyin ben çocuğu alıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e götürdüm Resûlullah’ın elinde bir dağlama âleti vardı Beni görünce:
– Herhalde Ümmü Süleym doğum yaptı, buyurdular
– Evet, dedim Hemen elindeki dağlama âletini bıraktı Ben de çocuğu kucağına verdim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye has acve hurmasından bir tane istedi Onu ağzında iyice çiğnedi, sonra da çocuğun ağzına çaldı Çocuk yalanmaya başladı Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Medinelilerin hurma sevgisine bakın!” buyurdu Çocuğun yüzünü okşadı ve ona Abdullah adını verdi [color="#006400"]
|