|
Prof. Dr. Sinsi
|
Dili Korumak (G Ü Z E L S Ö Z)
Güzel Söz; Aklı Kullanma Sanatı
Konuştuğumuz dili düzgün ve güzel kullanmak, yani muhtevâ olarak meşrû, üslûp olarak güzel ve dengeli konuşmak, hem âhiret, hem de dünyamız açısından hayli önemlidir Kur’an, insanlara “en güzel söz” olarak takdim edilir (39/Zümer, 23) Onun için, Peygamberimizin en büyük mucizesi olan Kur’ân-ı Kerim’in en büyük özelliklerinden ve icaz yönlerinden biri, belâğat ve fesâhatta, yani tüm söz sanatlarında ve güzel ifadelerde en üstün bir eser olmasıdır Bu yönüyle de Kur’an, mu’cizdir; yani insanlar bir benzerini meydana getirmekten acizdir Bütün insanlar birleşse bile böylesine edebî ve güzel ifadeli Kitabın benzerini meydana getiremezler Kur’an’ımız bu hakikati, çeşitli yerlerde, tüm insanlığa meydan okuyarak ifade eder (Bkz 2/Bakara, 23-24; 8/Enfâl, 31; 10/Yûnus, 38, 40; 11/Hûd, 13)
En güzel söz ve edebî kitap olan Kitabımız, insanların da dillerini güzel kullanmalarını emreder “Kullarıma söyle: Sözün en güzelini konuşsunlar (En güzel olan kelimeyi, yumuşak ve tatlı sözü güzel ifadeleri söylesinler” (17/İsrâ, 53) Benî İsrâilden alınan mîsaktan (ahid, söz) biri de insanlara güzel söylemektir (2/Bakara, 83) Dolayısıyla tüm müslümanlara da güzel konuşmaları emredilmektedir Uyulması emredilen söz de, sözlerin en güzelidir (39/Zümer, 18) En fasih konuşan ve muhâtaplarının her türlü söz ve davranışla yaptıkları eziyetlere sabreden, onlara karşı en güzel ifadelerle dâvet ve tebliğ vazifesini yapan Rasûl-i Ekrem’e bile güzel ve tesirli konuşma emredilmektedir: “Onlara va’z et/öğüt ver, onların içlerine işleyecek, ruhlarına nüfuz edecek güzellikte tesirli söz söyle” (4/Nisâ, 63)
Kaba ve katı davranmak, sert ifadeler, dâvet ve tebliğ edilenleri, hatta cemaat haline gelmiş, hem de sahâbe kalitesindeki insanları bile dağıtabilir (3/Âl-i İmrân, 159) Ma’rûfu emir, münkerden nehiy, dâvet ve tebliğ görevleriyle mükellef olan mü’minler, bu vazifelerini diledikleri gibi, gelişigüzel ve kendi mantık ve karakter yapılarına göre değil; Kur’an’ın gösterdiği usûlle yapmak zorundadır Hakkında özel sûre ve âyetler olan Cuma namazının ehemmiyeti herkesçe mâlumdur Cuma namazının şartlarından birinin “hutbe” olduğu düşünüldüğünde, insanlara güzel bir şekilde hitap etmenin, yani hutbe okumanın dindeki yeri de kavranmış olur
Dili güzel kullanmak, yani edebiyat bir sanattır; güzel sanatlardan biridir Peygamber lisanıyla güzellikler ve meşrû sanatlar şöyle taltif ve tavsiye edilir: “Allah güzeldir, güzellikleri sever” (Müslim, İman 147; İbn Mâce, Duâ 10) Hz Peygamberimiz, sözü güzel kullanmakta usta olan, önemli şairlerden Hassan bin Sâbit’i güzel sözlerinden, şiirlerinden dolayı yücelterek övmüş, teşvik etmiş, hatta bir kere de, memnuniyetini belirtmek için kendi hırkasını çıkarıp bu şaire hediye ederek iltifat etmiştir
Söz, kullanmasını bilen insan için mükemmel bir silâhtır Onunla gönül almak da, gönül yıkmak da mümkündür Söz, dağınık bir yuvayı tekrar düzene koyar Düzenli bir yuvayı da bozabilir Müslüman, yeryüzünü ıslah etmekle, insanların arasını düzeltmek ve sulhu sağlamakla emrolunmuştur İnsanların arasını ıslah etmek, yeryüzünden fitne ve fesadı kaldırmak için, yani savaş veya iyi geçinmek gibi meselelerde güzel söze daha fazla iş düşmekte, hatta gerekirse, güzel olmak şartıyla, bu iki konuda doğrudan taviz vermeye bile müsaade edilmektedir İmanı muhafaza etme ve hayırlı ümmet olmanın şartı olan emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker; güzel konuşmanın, tatlı dilin ve söz becerisinin önemini devamlı canlı tutmaktadır Müslüman olmak, insanlar arasında müslüman tanınmak için şehâdet kelimesi getirerek dile büyük görev düştüğü gibi; dili koruyamamak da elfâz-ı küfür gibi insanın tüm âhiretini mahvedebilir Bunun için, en güzel konuşan, en büyük insan şöyle buyurmaktadır: “Siz iki et parçanızı (haramlara karşı muhâfaza etmek için) bana garanti verin; ben de sizin cennete gitmenize garanti vereyim O iki et parçanızın biri, iki dudağınız arasındaki, diğeri ise, iki bacağınız arasındakidir”
Dinde nice sevaplar dille, dili güzel kullanmakla ancak mümkün olabilmektedir Namaz, oruç, zikir, Kur’an okumak, emr-i bi’l-ma’rûf, nehy-i ani’l-münker, hakkı ve sabrı tavsiye, Allah'a duâ gibi ibâdetlerin yanında; gıybet, iftira, yalan, kaba söz ve kalp kırmak, mü’minlerin arasını ifsat etmek, cemaatleri dağıtmak, fitne çıkarmak, kötülükleri teşvik edip iyiliklere engel olmak, lüzumsuz konuşmak gibi birçok günahın sebebi de dil/konuşma olmaktadır Sabırsızlık, sır saklayamamak, her duyduğunu söylemek, nerede ne söyleneceğini bilememek de dile hâkim olamamanın getirdiği günahlardandır
Dünyayı cennet hayatına çevirir gibi Allah’ın halifesi olmak, dille mümkün olduğu gibi; dünyayı cehenneme çevirmek de dille çok kolay olabilmektedir Yine, cenneti kazanmak da, cehenneme lâyık olmak da dile sahip olup olamamaktan geçmektedir
Kuru ekmekle soğanı, güzel sözle katık edebilirseniz nasıl tatlılaşır; tatlı bir yemek, kötü sözle yenilmez bir acılığa ulaşır
Ezop, zengin bir köşkün hizmetçiliğini yapmaktadır Efendisi, ona bildiği en kötü yemeği pişirmesini ister; beğenmediği, nefret ettiği bir misafiri gelmiştir, ona ikram edecektir Ezop dil yemeği yapar, getirir Efendisi buna pek anlam veremese de sesini çıkarmaz Bir zaman sonra çok sevdiği bir arkadaşı misafir olduğundan, Ezop’tan bu sefer bildiği en güzel yemeği pişirmesini ister Köşkte her çeşit malzeme olduğu halde Ezop yine dil pişirir getirir Bu sefer, efendi dayanamaz, sorar: “En kötü yemek istedim, dil getirdin; en iyi yemek istedim, yine dil getirdin, bu ne biçim iştir?” Ezop: “Evet, dil, hem zehirden acı, hem dünyanın en tatlı gıdasıdır” diye cevap verir
Hakikaten çok mükemmel bir sofraya çok acıkmış olarak dâvetli olsak, yemek esnasında birisi bizim onurumuzu kıracak, bizi yerin dibine geçirecek lâflar etse, o yemeğin tadı tuzu kalır mı hiç? Bir söz ustası olan Yunus, söz konusunda şöyle söyler: “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı Söz ola ağılı aşı, bal ile yağ ede bir söz”
İnsanlar söz konusunda üç gruba ayrılır: Suskun-sessiz insanlar; gevezeler; hoşsohbet insanlar
Birinci grup insanlar, Aşırı derecede suskun ve sessiz, çoğunlukla kendilerine güveni olmayan, ezilmiş ve kişiliksiz insanlar olabilir Öyle değilse bile, bir insana faydalı olamayan, onu yeri geldiğinde teselli edemeyen, sevindiremeyen, bazen de dilsiz şeytan durumuna düşen kimselerdir Bunlar; fazla aranılıp sorulmaz, yoklukları önemsizdir
İkinci grup insanlarsa yerli yersiz hep konuşmayı severler, başkalarına bu hakkı vermek istemezler, tek dilleri olduğu halde iki kulakları olduğunun hikmetini kavramazlar İnsanlar, bu tiplerden de çoğunlukla rahatsız olur Tabii, çok söz yalansız da olmadığından kendileri ve dinleyicileri günahkâr da olur Bu tipler, genellikle kendilerini çok beğenmiş insanlardır da Bazen susmanın altın olduğunu anlatamazsınız onlara Dedikoduya meraklı olan bu tipler, sır da saklayamazlar Bunların da zararı çok kişiye dokunacağından, konuşma kirliliğine sebep oldukları ve kul hakkına da tecavüz ettiklerinden bunlar da sevilmezler
Üçüncü gruptaki tatlı dilli insanlarsa, devamlı aranıp kıymeti herkesçe takdir edilen insanlardır Neyi, ne zaman, nerede ve nasıl konuşacağını bilen insanlardır Konuştuklarında ağızlarından sanki bal akıyordur Derdinizi, sıkıntınızı o konuşurken unutur, onu sever, arar, ondan faydalanmak istersiniz
Karşısındaki topluluğu uzun uzun düşünmeğe mecbur eden, ağlatan, fikir ve inançlarını değiştiren veya geliştiren, onların gönüllerinde, vicdanlarında hâkimiyet kuran, onları fetheden konuşmacılar vardır Nice zaferler, güzel sözlerle kazanılmış, nice askerin morali güzel sözle zirveye çıkarılmış, heyecanları galeyana getirilerek seve seve canlarını feda edecek hale yükseltilmiştir
Medeniyet, güzelliklerden meydana gelen bir terkiptir Güzel konuşma ve güzel yazma, başlı başına bir sanattır, güzel sanatlardandır Kimi vardır, güzel konuşur, fakat güzel yazamaz; kimi de güzel yazar, kalemi kuvvetlidir, fakat güzel konuşamaz Bu bir kabiliyet işidir Önemli olan, doğuştan potansiyel olarak Allah’ın bir lütfu ve nimeti olarak verilen bu beyan yeteneğimizi (55/Rahman, 4) kontrole ve disipline alıp geliştirmektir Herkesin güzel bir yazar veya meşhur bir hatip olması beklenemez, bu zaten mümkün de değildir Fakat, sözü dinlenen, güzel ve düzgün konuşan, anlattığı ve tebliğ ettiği anlaşılan, gerektiğinde merâmını yazıyla da doğru ve güzel bir şekilde anlatan bir seviyeye, çalışıp gayret etmek şartıyla hemen her insan gelebilir
Bütün bunlara rağmen, güzel konuşmak veya yazmak, dili güzel kullanmak, hiçbir zaman gaye olmamalıdır Dil bir araçtır Bu vâsıtayı çok iyi kullanabilmek için esas gayeden uzaklaşarak hayatı bu uğurda harcamamak da gereklidir Din, amaç; dil araçtır Bu konuyla ilgili Kur’an’da vurgulanan, güzel olan gayeye, güzel vasıtalarla gidilme esasıdır Kur’an, gayemizi belirtirken, vasıtaları da belirtmiş; her türlü aracı değil; nassların belirlediği, ya da bizi özgür bırakarak mubah kıldığı araçlarla gayeye doğru yol almamızı istemiştir Dolayısıyla dil aracı, kötü bir gayeye hizmet de edebilir Cennetin, gölgesi altında olduğu kılıcın, aslında cihad vasıtası olarak, kişiye büyük bir makam bahşetmesi yanında; bu aracın kötüye kullanılarak haksız yere kan dökmeye âlet edilebilmesi gibi, dil de kötüye âlet edilebilir Hatta şekil ve üslûp yönüyle “güzel” yargısı verilen konuşma ve yazma (edebiyat, edebiyat yapma) da şerre âlet olabilir Sözün ve kalemin kuvvetli etkisi sebebiyle, bazı samimiyetsiz insanlar, açıkgöz çıkarcılar, insanları söz oltasıyla kolayca avlayabilmektedir Kur’an kültürüne sahip olmayan kalabalıklar, sözün sahte güzelliğine kanarak kolaylıkla sömürülebilmekte, nice politikacılar lâf cambazlığı yaparak tâğûtî anlayışları halka kolaylıkla dayatılabilir
Burada, şöyle bir soru akla gelebilir: Söz, şerre âlet olabilir; ama güzel söz şerre âlet olabilir mi? Ya da, değişik ifadeyle, şerre âlet olan şey, güzel olabilir mi? “Güzel”i, güzel şekilde ve bir bütünlük içinde değerlendirirsek, elbette olmaz; âlet olursa güzellikten çıkarılmış olur “Güzel”i, “Güzel Yaratıcı’nın, kelâmların en güzeli olan Kitab’ına uygun olan şey” diye tanımlayınca, şer olan veya şerre hizmet edip ona âlet olan bir şey, “güzel” olamaz Halkın edebiyat yapmak, edebiyat parçalamak diye eleştiriyle yaklaştığı ve olumsuz tavır aldığı şekil ve kılıf makyajından ibaret yaldızlı sözler bu türdendir Kur’an, Şuarâ (şâirler) sûresinde bu çeşit nefse hoş gelen, aslında hiç de güzel ve gerçekçi olmayan, dışı süslü olduğu için, câhillerin güzel zannettiği sözlerden bahseder Gerçek anlamda mü’min olmayan şâirler, hatipler ve bunların sanal, yapay, sahte ve aldatıcı güzelliğe (daha doğrusu, maske ve makyaja) sahip olan yaldızlı sözleri tenkit edilerek, Müslümanların bu tür kişi ve sözlere karşı dikkatli olmaları tavsiye edilmiştir (Bkz 26/Şuarâ, 224-227)
Yaldızlı sözlerle, süslü kelimelerle yalanı gerçek gibi, bâtılı hak giysisiyle göstermeye çalışan lâf cambazları, politikacı, şâir ve edebiyatçılar, her dönemde ve her yerde görülebilmektedir Sözlerini daha çok secîli kelimelerle veya kafiyeli şiirlerle, ya da kulağa ve nefse hoş gelebilecek özelliklerle süslemeye âzamî gayret gösteren bu insanların sözleri yapmacıktır, samimiyetsizdir Daha çok, duygulara hitap eden heyecan amaçlı sözlerdir Sözü sihir olarak kullanıp gerçeği dil maharetiyle farklı gösteren, batıl bir inancı veya haramları hoş gösteren, değersizi değerliye tercih ettirmeyi amaçlayan bu sözleri bir müslümanın iyi tanıması, değer vermemesi gerekir Müslümanın, güzel rolündeki büyülü maske takan cadıyı teşhis edebilmesi için, öncelikle gerçek güzeli iyi bilmesi, onunla irtibatı gerekecektir Çünkü bir şeyin sahtesini fark edebilmek için aslını tanımak şarttır Ancak gerçek güzeli tanımayan kimseler, sahte güzele âşık olabilir
Bazen, dinî nasihatler yapan, vaaz, hutbe ve sohbetlerle insanlara hakkı göstermeye çalışan kimselerin, özellikle mevlit okuyan veya radyo ve televizyon programlarında duâ yapan bazı görevlilerin samimiyetsizliği sırıtmakta, bu yapay süsleri bolca kullanarak, makyajı suratından akan kimselerin görüntüsünü oluşturabilmektedir Allah Resûlü, bu konuda şöyle buyurur: “İneğin geviş getirmesi gibi, dilini sağa sola çevirerek belâğat göstermeye çıkan kimselere Allah buğz eder” (Ebû Dâvud, Edeb) Bütün bu hususlara dikkat edip sözdeki yapma güzellikten önce, esas güzellik olan muhtevadaki gerçek güzelliği, hakkın ifadesini, doğruluğu aramalıyız Mehmed Âkif Ersoy: “Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!” diyerek buna işaret etmiştir Ama sözümüz odun gibi olacaksa, Yûnus’un, dergâha taşıdığı odunlar gibi olsun, yontulmamış olmasın
Kur’an başta olmak üzere güzel kitapları okuyarak, dâvet çalışmalarıyla tecrübemizi artırarak sözlerimizin, dilimizin yontulmasını sağlayabiliriz Odun, yontulunca kalem haline de gelebilir Sözde önemli olan doğruluk ve samimiyettir, güzel bir gayeye hizmet etmesidir Yoksa içi boş, kof sözler, nefse hoş gelse de bunları edebî ve güzel kabul edemeyiz Sözün edebî olması için edepli olması gerekir, çünkü edebiyat kelimesi edep kelimesinden türemiştir Edepsiz edebiyat olmaz Dili ve kalemi terbiye etmeyi öğrenmeden edepli olmak da mümkün değildir Söz ve kalemin önemi buradan kaynaklanmaktadır
Yontulmamış odun gibi kaba ve sert olan, güzellik ve yumuşaklıktan nasibini alamamış söz, iyi niyetle bile söylenmiş olsa, çok kere kaş yapayım derken göz çıkartabilir, fayda yerine zarar verebilir (Bkz 3/Âl-i İmran, 159)
Uzun dilin başı dertli olur Eli taşlı insanı gören yılan, başının belâsı dilini çıkarıp yalvarır; aynı dil nice canlar yakmıştır Dilin kemiksiz olması, fesada, yalana yani harama uzanmasına sebep olmamalıdır Dâvâ arkadaşlarının yerini haber vermemek için, dilini dişleriyle koparıp zâlim güçlerin yüzüne tüküren adam, gevezeler için ne büyük bir ibrettir
Konuşma sanatını bilmeyen bir kimse, ne kadar zeki ve değerli olursa olsun, halifelik görevini tam yapamaz Çevresindekileri kendisinden uzaklaştırır, zavallı insan durumuna düşer ve konuşmasıyla kendisine ve çevresine zarar verebilir, ifsada yol açabilir “Söz gümüşse, sükût altındır” sözü, konuşmasını bilmeyenler için geçerlidir Oysa konuşma sanatını bilenler için söz altındır Söyleyecek sözü olan, söylenecek uygun söz bulunmadıkça susmakla tanınan bir insan, her zaman kendini dinletir Söylenecek bir sözümüzün bulunması gerekir; halife olarak, mü’min sorumluluğunu duyarak
KAYNAKLAR:
1- Hârun Yahya, Güzel Söze Uymanın Önemi, s 7-8
2- Age s10
3- Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c 2, s 245-246
4- Mevdûdi, Tefhîmu’l Kur’an, c 4, s321-322
5- Âdil Akkoyunlu, Akit, 6-7Şubat 1999
6- M İslâmoğlu, Yürek Fethi, s 142-143
7- Age s 144 vd
8- Hüseyin K Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, 631-634
|