|
Prof. Dr. Sinsi
|
Saygı Ve Hürmet Âdâbı
Aslında “bilen kişi” hak ettiği şekilde itibar görmese bile, bir şey kaybetmez Zîra “ilim” bizâtihi bir değerdir
Ancak değerin kıymetini bilmeyen toplumlar, yeni değerler üretemez ve bu nankörlüklerini pahalıya öderler İslâm toplumunda ise değere saygı esastır
Herkese lâyık olduğu mevki verilir Bilen ile bilmeyen asla bir tutulmaz Bu sebeple Müslümanlar katında, her bilgi sâhibi hürmete şâyândır
Ancak âlimlerin de ihraz ettikleri mevkînin haysiyetini korumaları gerekir
Osmanlı Şeyhülislâmı, öpmek için eğilip eline sarıldığında Abdülhamit Hân'ın söylediği şu sözler ne kadar mühimdir:
“Şeyhülislam Efendi, başınızı kaldırınız! Zîrâ bulunduğunuz makâmı temsil eden başınızdaki sarık, hiçbir zaman eğilmemelidir (Necip Fazıl, s 16)
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki “bilenler”, ilim sâhibi olup bilgileriyle amel edenler, yani ilimlerini yaşayanlardır
İlmiyle amil olmayıp, ondan yararlanmayanlar ise, “bilmeyenler, câhiller” gibidirler
O hâlde toplum içinde görecekleri îtibar ve muâmele de ona göre olacaktır
***
Hâsılı insan olma yönünden bütün insanlar aynı hakka sâhip olmakla birlikte, toplum içindeki saygınlıkları farklılık arzedebilir
Bu durumda bir âlime câhil gibi, bir büyüğe küçük gibi, bir yöneticiye sâde vatandaş gibi davranmak büyük bir muvâzenesizliktir
Her insana, toplumdaki yer ve mevkiine uygun şekilde muamele edilmesi onun en tabiî hakkıdır Böylesi bir tavır, ayrımcılık ve iltimas değil, insanları seviyelerine göre değerlendirmektir
Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- de:
«İnsanlara mevki, makam ve seviyelerine göre muâmele ediniz!” buyurmuştur ” (Ebû Dâvûd, Edeb, 20)
Bütün bunlarla birlikte saygıda, İslâm'ın tasvib etmediği aşırılıklardan kaçınılmalıdır Meselâ Hîre'de halkın başkomutanlarına secde ettiklerini gören Kays bin Sa'd, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e durumu anlatmış, bir Peygamber olarak kendisinin secde edilmeye, yani hürmet ve ta'zîme daha layık olduğunu söylemiş, Allâh Resûlü ise şu karşılığı vermiştir:
“– Hayır böyle yapmayınız  ” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 40)
Bu ifâdeden secdenin yalnızca Allâh'a yapılabileceği, yaratılmışlara secde etmenin ise saygıda aşırılık anlamına geleceğinden yasak olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır
***
Yine, kişinin karşılaştığı kardeşi veya arkadaşı önünde eğilip eğilmeyeceğini soran bir kimseye Resûl-i Ekrem Efendimiz ; “ Hayır eğilemez ” cevabını vererek, söz konusu davranışı tasvip etmemiştir (Tirmizî, İsti'zân, 31)
Zîra bir kulluk ifâdesi olan rukû vaziyetinin, yaratılmışlar için gösterilmesi, saygıda ifrattan başka bir şey değildir
Bununla beraber mü'min, diğer mü'min kardeşlerine gereken hürmet ve saygıyı göstermeli, onu üzecek ve tahkîr edecek hareketlerden de uzak durmalıdır
Bu hususta Allâh Resûlü büyük bir titizlik göstermiştir Ma'rûr bin Süveyd şöyle anlatmaktadır:
Ben, Ebû Zerr -radıyallâhu anh-'ı üzerinde değerli bir elbise ile gördüm Aynı elbiseden kölesinin üzerinde de vardı
Kendisine bunun sebebini sordum; Ebû Zerr şöyle dedi:
“Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- zamanında birini annesinin zenciliğinden dolayı ayıplamıştım Bunun üzerine Nebiyy-i zîşân Efendimiz bana:
“Sen, kendisinde câhiliye huyu bulunan bir kimsesin Onlar sizin hizmetçileriniz ve aynı zamanda kardeşlerinizdir Allâh onları sizin himâyenize vermiştir Kimin himâyesinde bir kardeşi varsa, kendi yediğinden ona yedirsin, giydiğinden de giydirsin Onlara üstesinden gelemeyecekleri şeyleri yüklemeyiniz Şayet yükleyecek olursanız kendilerine yardım ediniz ” buyurdu (Buhârî, Îmân, 22)
***
Bir insanı ırkından ve renginden dolayı kınayıp ayıplamak dinimizde kesinlikle yasaklanmıştır
Çünkü renk, ırk, cinsiyet gibi doğuştan gelen özellikler kınama sebebi olmamalıdır Bunları tenkit, yaratıcıyı tenkit etme anlamına gelir
Bir insanın cemiyet içindeki mevkîi ne olursa olsun, eğer Müslümansa bütün mü'minlerin kardeşidir ve ona gereken ihtiram gösterilmelidir
Efendimiz, ashâbının kendisi için ayağa kalkmalarını istememiştir Ebû Ümâme -radıyallâhu anh- anlatıyor; “Bir gün Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- elinde bir baston olduğu hâlde yanımıza geldi Biz de onu görünce ayağa kalktık
Bunun üzerine Peygamberimiz:
“Fârîsilerin büyüklerine yaptıkları gibi yapmayın!” buyurdu (İbn-i Mâce, Duâ, 2)
Bir başka rivâyette ise, “Birbirlerine ta'zîmde bulunan Acemler gibi yapmayın” buyurmuştur (Ebû Dâvûd, Edeb, 152)
Ancak Fahr-i Kâinât Efendimiz'in, Kızı Fatıma (Ebû Dâvûd, Edeb, 143) ve azadlısı Zeyd bin Hârise gibi bazı sahabîleri karşılarken ayağa kalktığı görülür (Tirmizî, İsti'zân, 32) Yine Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir hakemlik vazifesiyle görevlendirdiği Sa'd bin Muaz hakkında Ensâr'a hitaben; “Efendiniz (veya en hayırlınız) için ayağa kalkınız” buyurmuştur (Buhârî, Meğâzî, 30)
|