07-27-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Sular Da Sızlar Mı?
Sular da sızlar mı?

Sular da sızlar mı?
Öyleyse, suyun sızısını dindirecek su var mıdır?
Islanmayı özlediği zamanlar yok mudur yağmurun?
Yağmuru sevindiren bir yağmur var mı?
Taşlar da kalpleşir mi?
Kalplerin taşlaşması gibi, taşların da taş olmaktan bıkıp yumuşamaya meylettiği zamanlar yok mudur?
Yollar da özler mi? Yolun da alıp başını gidesi gelmez mi?
Ateş de yanmayı arzulamaz mı? Ateşi de yakıp kavuran bir ateş olamaz mı?
Güneş de bekler mi gündoğumunu? Bir akşam üstü güneş de seyretmeyi dilemez mi günbatımını?
Ayrılık bıkmadı mı onca sevgili arasında durup beklemekten?
Ayrılık da ayırmaktan usanmaz mı; yok mudur kavuşmak dilediği?
Aşk da aşık olamaz mı? Bunca zamandır örselenmekten, anlaşılmamaktan şikayetçi değil midir?
Herkesin dilinde olup da, kimseye yâr olmamak aşka da ah ettirmiyor mudur?
Şarkıların da sevdiği bir şarkı yok mudur?
Onlar da ara sıra durup dinlemek istemez mi acıların ve neşelerin nağmelerini?
Toprak da bir gün toprağa uzanmayı arzulamaz mı? Ona da topraktan bir mezar bulunamaz mı?
Gündelik hayatta her şey pürüzsüzce akıyor gibi gelir bize
Taş katıdır Ateş yakar Sular serindir Yol yolcuyu bekler

Böyle bildik, çünkü, böyle bulduk Şaşırmaya gerek yok Mecnun olmaya mahal yok Her şey olduğu yerde kalsın Yeni sorularla yeni kaygılar doğurmanın lüzumu yok Aklına de ki, "Otur oturduğun yerde!" Kalbine tembihle ki, "Dur durduğun yerde!"
İnsan olduğundan fazlasıdır her zaman İnsan, her an olabileceğinden daha azıyla vardır
İnsan böyle iken, sular böyle değildir meselâ
Sular sızılara deva olurken, kendi sızılarından habersiz olabilir
Suların da sızlayıp sızlamadığını dert edinmek insana düşer
Yağmur her şeyi nezaketle ıslatırken, bir yağmurda ıslanmanın hasretine körkalmış olabilir?
Yağmurun da ıslanmaya aç olabileceği bir tek insanın hatırına gelir
Taşlar hep katı dururken, kalplerin katılaşmasından habersiz kalabilir
Taşların da katılıktan usanabileceği ancak insanın aklına düşebilir
Aşk nicelerini ah ettirirken, ah etmemiş olabilir
Aşkın ah edebileceği ihtimali sadece insanın kalbinde yer bulabilir
Öyleyse, bir kez daha bakmalı değil miyiz kendimize?
Şu andaki varlığımız bizi biz etmeye yetiyor mu sence?
Olduğumuzdan fazlası olmaya niyetli değil miyiz?
Yetiyor muyuz kendimizi kendimiz eylemeye?
Ayaklarımız varıyor mu fıtratımızın zirvelerine?
Elimiz yetişebilir mi kalbimizin derinliklerine?
Ne kadar âşinayız varlığımızın gizli köşelerine?
Uzanabiliyor muyuz ruhumuzun labirentlerine?
Dokunabiliyor muyuz hatıralarımızın kuytu köşelerine?
Koparabiliyor muyuz duygularımızın acı tatlı meyvelerini?
Ne kadar sarkabiliyoruz lâtifelerimizin derin kuyularına?
Kimiz biz? Neyiz? Neredeyiz?
Kim bilir; belki de kendimizi kendimizden ayıran bir dağız Ferhad olup Şirin olan yanımızı arıyoruz Dağın öbür tarafında bırakıyoruz kendimizi; hep bu yamaçta kalıp kazıyoruz kazıyoruz
Kim bilir, belki de kendi kendimizi kesen bir bıçağız İsmail olup kendimizi kurban ediyoruz; hep eksiltiyoruz kendimizi, hep kesiyoruz kendimizden
Kim bilir kendimizi kendimize haram eyleyen bir günahız Züleyha olup Yusuf olan yanımızı kandırıyoruz, Yusuf olan kalbimizi zindana sürüyoruz
Kimbilir; kendimizi kendimizden ayıran bir çölüz Mecnun olup Leylâ olan yanımızı yalnız yapayalnız bırakıyoruz Kim bilir kendi kendimizi ağlatan kocaman bir yarayız Kerem olup aslımızı arıyoruz; bulamıyoruz
Suların sızısından habersiz yaşıyoruz Suların sızılarını bile fark edebilecekken, kendi sızılarımıza körleşiyoruz Kendimizi de fark etmez hale geliyoruz Kendimizi kendimizde yitiriyoruz Kendi ellerimizi kendi ellerimizden çekiyoruz
Göz göze gelemiyoruz kendimizle Yüzleşemiyoruz
Kendi kendimizi sokağa atıyoruz
Kendimizi kendimizden sürgün ediyoruz
Kendimize kendimizi çok görüyoruz
Oysa insan olduğundan fazlasıdır her zaman
Ama bilmiyoruz Ama bilmediğimizi de bilmiyoruz
Sızısız yaşıyoruz Issız yaşıyoruz
Senai Demirci

|
|
|