07-27-2012
|
#1
|
|
Prof. Dr. Sinsi
|
...Kalem, Kağıt, Üç Nokta...
  Kalem, Kağıt, Üç nokta 
……Kalem sırrı, nakkaşın mercan kırmızısını tutturması, şairin şiirini yazması gibi bir şey olmalı Lâkin ehlinin eline düşen iyi kesilmemiş bir kalemden nice güzel harfler çıkarıldığı gibi, kadrin bilmeyen acemi hattat elinde iyi kesilmiş bir kalemden de bir şey çıkmadığı düşünülürse 
Sır; kalemden çok, kalemi tutanda ve onun tuttuğu nefeste olmalı…
Kalem, yazmanın mütevazi, sessiz eşlikçisi Mahzun vazgeçilmezi
Bütün bir hikâyenin önemsenmeyen, arkada kalan, silik kahramanı
Ama asıl kahramanı
Bu nasıl bir kaderdir ki böyle, o yazmasa hiç de olmayacak olan hikâyede kalemin esamesi bile okunmaz? Sadece yazdıkları okunur
Şimdi artık ne hattat ne de kamış kalem var
Yazmak da daha kolay bir eylem gibi görünüyor Kalemi olan yazıyor
Alışıldık suhufun üzerine yazınca, yazının kimi uçup gidiyor kimi kalıcı gibi görünüyor Amenna!
Ama suhuf, kalbin suhufu olunca, o zaman işin rengi, kalemin mahiyeti değişiyor
Kalbe yazılan yazıların bazıları kurşun kalemle yazılmış gibidir, silinmesi kolaydır Ya da kötü bir mürekkeple yazılmış gibi, bir yağmur dokunsa, akıp giderler Bazıları ise ilk bakışta yıldızlar gibi muhkem Sabit kalemle yazılmış gibi
Ama? Silinmez ki kaza kaleminin yazdığı öyle bir kalemde
Alnın yazısını yazan yazıcının kalemi
Bir kez yazınca, yazdığı bir daha silinmiyor
Ve kalem alın yazısını bu yüzden bunca kuvvetli hatırlatıyor 
Yazanlar yazmış  Şimdi ben  Ne yazsam  
Elim kolum bağlı Nefesim sayılı
  Bekiroğlu
|
|
|
|