Prof. Dr. Sinsi
|
Kur’An'ın İkliminde
Kur’an'ın Ikliminde
KUR’AN'IN İKLİMİNDE
BİSMİLLAHİR-RAHMANİR-RAHİM
KUR’AN’IN İKLİMİNDE YAŞAMAK KUR’ANDAN MESAJLAR
Hamd alemlerin Rabbine mahsustur Salat ve selam Nebiyyüzzişan Hz Muhammed Ebul Kasım’a ve Ehlibeytine olsun
Öldüren, Dirilten, rızıklandıran, Alim ve Hakim olan Allah (cc)’ın izni ile
bu esere başlamak istiyorum Miladi yeni bir asra girmeye hazırlanırken
sakınmak isteyen ve O’nun emir ve buyrukları doğrultusunda yaşamak isteyen
mü’minlere Kur’an ikliminden bir nefeslik hava, bir müjdelik mesaj vermek
amacıyla yazmayı düşünüyorum Çaba bizden, başarı Allah (cc)’tandır
(30) “Hani Rabbin, meleklere: “Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife
(temsilci) var edeceğim” demişti Onlarda: “Biz seni şükrünle yüceltir ve
(sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak
birini mi var edeceksin?” dediler (Allah) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben
bilirim” dedi (31) ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti Sonra onları
meleklere yöneltip “Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber
verin” dedi (32) Dediler ki: “Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim
hiçbir ilgimiz yok Gerçekten Sen her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi
olansın ” (33) (Allah) “Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver” dedi
O bunları onlara (Meleklere) isimleriyle haber verince de, dedi ki: “Size
demedim mi, göklerin ve yerin gaybını (görünmezini) gerçekten Ben bilirim,
gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da ben bilirim ” (34) ve
meleklere: “Adem’e secde edin” dedik İblis hariç (hepsi) secde ettiler O
ise (İblis), diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu (35) Ve
dedik ki: “Ey Adem, sen ve eşin Cennette yerleş(iniz) İkinizde ondan,
neresinden dilerseniz bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa
zalimlerden olursunuz ” (Bakara Süresi 30, 31, 32, 33, 34 Ayetler) (36)
Fakat Şeytan, onlardan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onlara içinde
bulundukların (durumu)dan çıkardı Bizde: “Kiminiz kiminize düşman olarak
inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve
vardır” dedik
Böylece ilk insan Adem (AS)’den başlayarak, insanların ve şeytanların
savaşı başlamış oldu Diğer bir deyişle insanın kendi kendisiyle olan savaşı
başlamış oldu Ya yüce Yaratıcının kendisine lütfettiği halife-temsilcilik
mertebesine erişecek ya da Şeytanın vesvese vasıtasıyla kendisine açtığı
savaşta yenilerek indiği bu sufli (aşağılık) alemde haps olacak
Şeytanın insan üzerindeki tek etkisi vesvesedir Buna mukabil insanın
doğasında yüce Yaratıcı bu güce karşı girdiği imtihan dünyasında kendisine
insani özellikler bahşetmiştir (1) Keza akıl ve idrakla doğru ve yanlışı
ayırt etme gücü vermiştir Yüce Yaratıcı Rahmet olarak bu imtihan dünyasında
muvaffak olmak için insana (38) dedi ki: “Oradan tümünüz inin binden sonra
Ben’den bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime (Peygamberlerime ve
Kitaplarıma) uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahsuz olmayacaklardır ”
Böylece Yüce Yaratıcı tarafından bir rahmet vesilesi olarak Resul’lerle ve
Semavi Kitaplarla, Şeytanla girdiğimiz savaşla donatıldık İşte bu savaşta,
bir yanda vesvese, bir yanda İlahi hitaba dayalı uyarı ve hidayet ikisinden
birini seçme durumu Çağlar boyu insanlar ikisinden birini seçmeyle
meşguldur Ancak çok azı doğruyu, yani hidayeti seçebilmiştir Günümüzde de
aynı seçme durumu söz konusudur Ya Batılı seçim hem dünyamızı ve hem de
Ahiretimizi mahvedeceğiz, ya da doğru olan hidayeti seçip hem dünyada ve hem
de Ahirette mahzun olmayacağız Seçim bizim!
İşte bu keskin noktada, doğru ve yanlışın ters yüz edildiği bu karanlık
çağda doğruyu seçmek kolay değildir Doğruyu ancak ve ancak Kur’an
ikliminde bulabiliriz Bu sebeple Kur’an’ın ikliminde bir yolculuk yapmaya
gayret edeceğiz Bu iklimden tenefüs ederek içimizi aydınlatmaya
çalışacağız Bu iklimden dünyaya ve özellikle karanlık çağımıza bakarak
“Hidayeti” yakalamaya çalışacağız
Bu çerçevede meseleye yaklaştığımızda, Kur’an-ı Kerim’in toplumu ele alış
tarzından başlamak lazımdır Bu nedenle, gönüllere nur saçan, Fatihayı
Şerifi okuyarak Bakara Süresine geçmek lazımdır Orda adeta Cennetten bir
bahçe, Nur’dan bir pencere açılıyor insanın kalbine
El-Fatiha   Amin!
(35, 36, 37, 38 Bakara Süresi ayetleri (1) Bu konuda bkz Risale-yi İnzar)
BİSMİLLAHİR-RAHMANİR-RAHİM
(1)Elif, Lam, Mim, (2)Bu kendisinden şüphe olmayan, muttakiler (sakınanlar)
için yol gösterici olan bir kitaptır (3)Onlar gaybe inanırlar
Namazı dos doğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak
ederler (Bakara süresi 1,2,3 ayetler İnfak: Ayrıca ihtiyaç sahiplerine
vermek ) (4)Ve onlar Sana indirilene (Kur’an) Senden önce indirilenlere
(önceki İlahi Kitap ve Suhuflara) iman ederler ve Ahirete de kesin bir bilgi
ile inanırlar (5)İşte bunlar, Rabblerinden olan bir hidayet (doğruya varma)
üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır (6)Şüphesiz inkar edenleri
uyarsanda, uyarmasan da onlar için farketmez İnanmazlar (7)Allah, onların
kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir Gözlerinin üzerinde (küfürlerinden
ötürü) perdeler vardır ve büyük azap onlaradır (8)İnsanlardan öyleleri
vardır ki; “biz Allah’a ve Ahiret gününe iman ettik” derler; oysa onlar
inanmış değildirler (9)sözde Allah’ı ve iman edenleri aldatırlar Oysa
onlar yalnızca kendilerini aldatıyorlar Ve şuurunda değiller
(10)Kalblerinde hastalık vardır Allah’ta hastalıklarını artırmıştır Yalan
söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır
(11)Kendilerine: “Yer yüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde: “Biz sadece
ıslah edicileriz”derler (12)Bilin ki: gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır,
ama şuurunda değillerdir (13)Ve yine kendilerine: “İnsanların iman ettiği
gibi sizde iman edin” denildiğinde; “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi
iman edelim?” derler Bilinki gerçekten, asıl düşük akıllılar kendileridir,
ama bilmezler (14)İman edenlerle karşılaştıkları zaman: “İman ettik”
derler, Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise derler ki: “Şüphesiz
sizinle beraberiz” biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz” (15)(Asıl) Allah
onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir)
süre tanır (16)İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır
Fakat bu alış verişleri bir yarar sağlamamış, hidayeti de bulamamışlardır
(17)Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer; (ki onun ateşi)
çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez
bir şekilde karanlıklar içerisinde bırakıverir (18)Sağırdırlar,
dilsizdirler, kördürler, bundan dolayı dönmezler (19)Ya da (Bunlar)
karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşeklerle yüklü gökten şiddetli bir yağmur
fırtınasına tutulmuş gibidirler ki, yıldırımların saldığı dehşetle; ölümün
korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar (kapatırlar) Oysa Allah
kafirleri çepe çevre kuşatıcıdır (20)Çakan şimşek neredeyse gözlerini
kapıverecek; önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler, üzerlerine
karanlık basıverende de kalakalırlar Allah dileseydi işitmelerini de,
görmelerini de gideriverirdi Şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir
(Bakara Süresi 4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20 Ayetl eri)
Bu aşriye ye (Onluğa) dikkat ettiğimizde Kur’an’ın kendisine muhatap aldığı
üç tip insan topluluğunu görürüz Burada esas olan iki topluluktur
Mü’minler ve kafirlerdir Üçüncü topluluk ise daha çok ara topluluktur
Peygamberimiz (SAV) ifadesiyle “iki sürü arasında kalmış olan şaşkın koyun”
misali bir topluluk var Bunlar münafıklardır Ancak bu ara topluluk daha
Kur’an-ı Kerim’in ilk aşriyesinde neredeyse mü’min ve kafirlerin
özelliklerini ele alan ayetlerin iki katından fazladır Böylece Kur’an-ı
Kerim’in münafıklığı ne denli önemsediğini görüyoruz Bu konuya özellikle
dikkatimiz çekilmek istenmektedir Şimdi bu aşriyede var olan ayeti
kerimeleri tek tek irdeleyerek almamız gereken mesaja doğru yol alalım
Bakara Süresinin ilk ayeti olan “Elif, Lam, Mim” ayeti celilesi konusunda
değişik rivayetler mevcuttur Biz kısaca en meşhur olanlarını buraya
aktaracağız Bazı müfessirlere göre hurufi mukatta olarak diye bilinen ve
anlamı Allah (cc)’tan başka kimsenin bilemediği harflerden oluşan ve
genellikle bazı sürelerin başında yer alan, bu ayeti kerimeler, kimilerine
göre dikkat çekmek içindir, kimilerine göre Allah (cc) ve Peygamber (SAV)
arasında bir tür şifredir, kimilerine göre ise Kur’an bu harflerden
oluşmuştur Kimilerine göre ise “Sanki el-malümü’l-mechül (bilinmeyen
bilinen) terkibi gibi bir anlam ifade eder” (Hak Dini Kur’an Dili C 1 S 150)
Doğrusunu Allah bilir
İkinci ayeti kerime ise, Kur’an-ı Kerim’in vasıflarını bize bildirir Ve
Allah (cc) Buyuruyor ki: “Doğru olduğu kuşkusuz olan bu kitap, takva
sahipleri (sakınanlar) için hidayet kaynağıdır ” (2) “Hidayet; bu kitabın
özü, hidayet, bu kitabın karekteristiği, hidayet; bu kitabın yapısı,
hidayet, bu kitabın mahiyeti, fakat kimin için? Bu kitap kimin için hidayet
ve ışık (Nur) kaynağı? Kimin için rehber, nasihatçı ve gerçeklerin
açıklayıcısıdır? Takva sahipleri için elbette Bu kitaptan yararlanma
yeteneği veren özellik takvadır Kalbin kilitli kapılarını açarak, bu
Kitabın içeri girip oradaki rolünü oynamasını sağlayan faktör takvadır
Kalbi, yararlıyı almaya, benimsemeye ve kabul etmeye hazırlayan niteliktir
takva (1) Yolunu şaşırmış olan, karanlıkta kalmış olan,zulme maruz kalmış
olanlar için yol göstericidir bu kitap(Kur’an) Ama ona (Kur’an’a) ulaşmanın
aracı takvadır O halde takva nedir? Bir gün Ömer bin hattab Ubey B Kaab’a sordu:
“Takva nedir?” Kaab cevap verdi “Sen hiç dikenli bir yolda yürümedin mi?”
diye sordu Hz Ömer “Evet yürüdüm” dedi Ubey b Kaab: “Peki o durumda ne
yaptın?” diye sordu Hz Ömer “Paçalarımı sıvadım ve dikenlere takılmamaya
özen gösterdim” deyince Ubey B Kaab “İşte takva budur” dedi (2) Evet!
Takva kalb duyarlılığıdır Takva dikenli ve dolambaçlı yollarda takılmaktan
ve ayağının kaymasından sakınmaktır Kur’an’a takva ile yönelenler,
Kur’an’ın nur deryasından doya doya içerler Hidayete erişir ve iflah
olurlar İşte bu (Kur’an) Kitap takva sahipleri için bir kurtuluş
vesilesidir Bu ölçüyü tutturabilecek olanların özelliği ve vasıflarını
hemen akabindeki ayeti kerimelerde zikredilmektedir İşte takva sahiplerine
Kur’an’ı azimüşşan şöyle hitap eder (2/3,4,5) “Onlar, gaybe
(görmediklerine) inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine
verdiğimiz rızıktan infak ederler (Başkalarına verirler) ve onlar Sana
indirilene, Senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir
bilgi ile inanırlar İşte bunlar Rabblerinden olan bir hidayet üzeridirler
Ve kurtuluşa erenler bunlardır ”
(1,2): Fi Zilal El Kur’an C 2, S 47,48
“Onlar gaybe inanırlar”
Gaybe inanmak imanın temel kriteridir (ölçüsüdür) insan ile hayvan
arasındaki temel farkın ölçüsü olan düşünme yetisinin kapsadığı alanın
boyutudur Fizik ve fizik ötesi varlığı algılama alanıdır Gaybe inanmak;
duyu organlarının algıladığı varlıkların ötesindeki varlığı kalb gözü ile
algılamak ve kabullenmektir Bilindiği gibi duyu organlarımız sınırlı oranda
çevremizi algılamaktadır Kulaklarımız çevresindeki sesleri yirmi ile yirmi
bin arası olan frekansları algılamaktadır Yirminin altı veya yirmi binin
üstü olan frekanslardaki sesleri algılamamaktayız Hatta bazı hayvanların bu
yönlü duyu organları bizim duyu organlarımızdan daha gelişmiştir Örneğin
bazı hayvanlar depremleri olmadan önce duyarlar Dolayısıyla duyu
organlarımızın algılarıyla sınırlı bir inanca dayalı olursak, çevremizde
var olan bir çok gerçeği de görmemiş oluruz Gaybe inanmak, bize faydalı
olabilecek olan bilimlerin kapısını açarken, keza bize koskoca kainatın
içinde var olan bir çok olgu olay ve gelişmenin de bilincine varma kapısını
aralamaktadır Gerçek olan ve bütün varlıkların dayanağı olan Yüce
Yaratıcımızın ve bizim aramızdaki perdeyi kaldırmaktadır Gaybe inanmak,
keza ruhun sılasına varma yolunu bulmasıdır Tatminsiz olan nefsi tedip
etmenin marifetidir gaybe iman
“Namazı dosdoğru kılarlar” “Yani o takva sahipleri, ibadeti tek olan
Allah’a yöneltirler ve böylece kullara ya da nesnelere tapma düzeyinin
üzerine yükselirler Başka bir deyimle hiçbir sınırla sınırlı olmayan o yüce
Varlığa (Allah’a) yönelirler Başlarını kulların önünde değil Allah’ın
önünde eğerler ”
İnsanın doğasında tapınma, bir şeylere bağlanma özelliği vardır İnsan
gerçek mabuduna-Rabbine yöneldiği zaman ve bunu gereğince ifa ettiğinde,
esaretine vesile olan her türlü beşeri bağlılıktan kurtulur Böylece özgür
insan gerçeğine ulaşır Böylelikle kulun Yaratıcısı tarafından onure
edilmesidir İnsanın maddi yaşamı için insanın doğayla ve çevresiyle olan
ilişkisinde kendisinden istenen beklenen gayret ve emeği sarf etmesi bir
zorunluluktur Aynı şekilde insanın manevi hayatı için manevi besin kaynağı
olan ibadete de gerekli çaba ve emeği sarf etmesi bir zorunluluktur Yani
mideyi tatmin etmek için nasıl ki belli bir emek sarf etmek gerekiyorsa
kalbi-ruhu tatmin etmek için de gerekli çaba ve emek sarfedilmelidir Ancak
bu çaba ve emek doğru kaynağa yönelmelidir Doğru kaynak ise kulun gerçek
Yaratıcısına yönelmesidir Bu ise, varlığı kendisinden olan ve her şeyin
kendisine muhtaç olduğu Yüce Allah (cc)’dır Namaz sınırlanamayan zamanın
kontrol altına alınmasıdır Namaz, bir şelale gibi akıp giden insan ömrünün
disiplinize edilmesidir “Namaz; mü’minin mihracıdır ” (Hadis)
““Onlar kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler (Başkasına verirler)””
“Onlar her şeyden önce ellerinde bulunan malların kendileri tarafından
kazanılmış şeyler olmadığını, aksine bunların Allah (cc) tarafından
kendilerine bağışlandığını kabul ederler”
Her şeyin Allah’ın olduğunun bilincinde olan mü’min, mal varlığına sahip
olmak demek o malın varlığının tasarrufuna sahip olmak demektir Bu
tasarrufun ilkelerine göre hareket etme zorunluluğunun bilincindedir mü’min
Bu sebeple infak etmek bu ilkelerin en temel şartıdır İnfakla sosyal
yardımlaşma ve dayanışma olgusu gelişir Böylece toplumsal uzlaşma ve
toplumsal birlik gerçeği oluşur Böylelikle toplumun dokusu maddi çıkara
değil, manevi inanç bağına dayalı olarak örülür Böylesi bir toplum,
karşılıksız bir sevgi ve saygının en üst derecesine ulaşır Karşılıksız
diyoruz, çünkü karşılığını Allah’tan bekler ve Allah (cc) iyi davranan
kullarını ziyadesiyle mükafatlandırır Zaten böylesi ahenkli bir toplum
yapısı dünyada insana verilen en büyük mükafat değil midir?!
“Onlar gerek sana ve gerekse Senden önce indirilen Kitaplara inanırlar ”
Mü’minler bu sıfatla, Adem (AS)’dan Peygamberimize (SAV)e dek gelmiş geçmiş
tüm Peygamberlerin varisi olma konumuna geliyorlar Böylece insanlık
tarihinin yegane temsilcisi oluyorlar Bu Rabbimiz tarafından bize
bağışlanan büyük bir onurdur, büyük bir hazinedir Ne mutlu Mü’min olana!
“Sana indirilene”, Kur-an’a ve Peygamberin sünnetine, “Senden önce
indirilene” önceki tüm Peygamberlere ve tüm Semavi Kitap ve Sahifelere iman
etmek demektir
“Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minlerde (iman etti)
tümü, Allah’a, meleklerine, Kitaplarına ve Elçilerine inandı ” “Onun
elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırt etmeyiz İşittik ve itaat
ettik Rabbimiz bağışlamanı (dileriz) Varış ancak Sanadır ” Dediler
(Bakara Süresi 285)
“Böylece taş, kemik,” tarihinden alınan kırıntı ve çarpık insanlık
tarihinden ilk insanın tarihinden Kıyamete kadar sürecek olan tüm insanlığın
tarihine varistir, Mü’min “Geçmiş bilinmeden, gelecek bilinmez” gerçeğinde
hareket ettiğimizde, bu kadar geniş ve apaçık olan geçmiş bilinciyle hareket
eden mü’min kuşkusuz geleceği daha yetkin belirler
“(Onlar) Ahirete kesin bir bilgi ile inanırlar ”
Bu inanç, mü’minin en son ve en temel imani sıfatlarındandır İlk atamız
olan Adem (AS)’den başlayan uzun bir yolculuğun varış merkezidir Ahiret
Başı ve sonu belli olan bir süreçtir ahiret inancı Dünya sınıfındaki
imtihanın değerlendirme merkezidir Mazlumun, zalimle hesaplaşacağı andır
Ahiret Güçsüzün güçlünün karşısına dikileceği andır Ahiret Zalimin
cezalandırılacağı, mazlumun mükafatlandırılacağı yüce mahkemedir Ahiret
Ahiret mü’minin Rabbiyle buluştuğu en onurlu ve en sevinçli andır Ruhun
sılaya varış durağıdır, Ahiret
Ahiret inancı mü’minin dünyadaki cesaret ve başarı kaynağıdır Ahiret
inancı yok olmaya karşı var olmanın silahıdır Kalbi tatmin eden yegane
inanç kaynağıdır “İşte bunlar, Rabblerinden olan bir hidayet üzeridirler ve
kurtuluşa erenler bunlardır ”
İşte hem dünyada hem de Ahirette mahzun olmayacak olan ve gerçek kurtuluşa
erecek olanların kesin kanıtıdır bu sıfatlara sahip olmak Önceki iki ayeti
celilede belirtilen sıfatlara sahip olanların ulaşacakları konum bu son
ayeti kerimede belirtilmektedir Böylece mü’minlerin sıfatları
belirtildikten sonra Kur’an kendisine muhattap olarak aldığı inatçı
kafirlerin sıfatlarına geçiyor Bizde yeni sıralama üzeri ayetlere bakmaya
devam edeceğiz
“Şüphesiz inkar edenleri (kafirleri) uyarsanda, uyarmasan da, onlar için
fark etmez inanmazlar (7) “Allah onların kalblerini ve kulaklarını
mühürlemiştir Gözlerinin üzerinde perdeler vardır Ve büyük azab onlaradır”
Mühürlenmesi konusunda Peygamberimiz (SAV) buyuruyor ki: “Günah ilk defa
yapıldığı zaman kalpte bir siyah nokta kara bir leke olur Eğer sahibi
pişman olur tevbe ve istiğfar ederse kalp yine parlar (Tevbe) etmezse günah
tekrarlanırsa o lekede artar Sonra art arta bir dereceye gelir ki, leke bir
kılıf gibi bütün kalbi kaplar ki mutaffifin süresinde “Hayır, onların
işleyip kazandıkları şeyler, kalplerinin üzerine pas tutmuştur ” (Mutaffifi
83/14) Ayetindeki “Rayn” da budur
Hatta bu günahları sebebiyle kalbleri pas tutmuş olanların hakikatleri
idrak etmeleri mümkün değildir Kalp idrakinden yoksun olanların gözleri
önüne perde çekilmişçesine gerçeği görmezler Kulakları tıkanmışçasına
doğruyu işitmezler Öyleleri öylesine dünyaya dalmışlar ki adeta mide
gözüyle dünyaya bakıyorlar Mideleriyle düşünür, mideleriyle işitirler
Böylelerini “uyarsan da, uyarmasan da onlar için fark etmez ” Zira onlar
idrak etme özelliklerini yitirmiş “insan suretindeki hayvanlardan aşağı bir
mahluk olmuşlardır ” (S C ) Aslında bütün dünyayı kendilerine versen bile
onlar yine de doymazlar Onların gözünü ancak ve ancak bir avuç toprak
doyurur Ahirette de “En büyük azab onlaradır ”
Bu konuyu biraz daha irdelediğimizde şu ayeti kerimelerden gerekli mesajı
alabiliriz “Doğrusu biz insanı en güzel bir biçimde (en bir meziyette)
yarattık ” (Tin 95/4)
“Cinleri ve insanları Bana ibadet etsinler (Beni bilip, emir ve yasaklarıma
göre yaşasınlar) diye yarattım (Ayeti kerime) Bu durum insan yaratılışının
gayesini bilmesiyle anlam kazanır Ancak yaratılış gayesinin bilincinde
olmayan veya o bilinci kaybedenlere yönelik Kur-an’ı Kerim’e de Allah (cc)
şöyle hitap etmektedir “Sonra (onları) aşağıların aşağısına çevirdik ” (Tin
95/5) Aşağılık alemi hayvanlardır Ancak hayvanlarında bir yaratılış gayesi
vardır Ve onlar yaratılış gayelerine uygun olarak davranırlar Bu nedenle
yaratılış gayesi dışında davrananlara “aşağıların aşağısına çevirdik” demesi
bu sebepledir Bu tip “insanlar” ruh dünyaları bütünüyle kararmıştır Bunlar
apaçık kafirlerdir
“İnsanlardan öyleleri vardır ki:
“Biz Allah’a ve Ahiret gününe iman ettik” derler Oysa; onlar inanmış
değillerdir (2/8)”
İşte Kur-an’ın muhatap aldığı üçüncü insan tipi bunlardır Bunlar
münafıklardır Mü’minler en kadar berrak ve aydınlık vasıflara sahipse ve
apaçık olan kafirlerde ne kadar aşikar bir şekilde karanlık vasıflara
sahipse, münafıklarda bazen görülür, bazen görülmez vasıflarıyla kendilerini
görmekteyiz Ancak Allah (cc)’ın yardımıyla onların temel ortak özellikleri
nedeniyle kendilerini asla mü’minlerden gizleyememektedirler Ve Kur’an-ı
Kerim onları bir tablo gibi önümüze sermektedir
“Sübhaneke La İlme Lena İllama allemtena inneke en tel alimulhekım ”
Fi yemanallahı Teala
Darul Cahiliyyeden
1996 Ağustos
|