Prof. Dr. Sinsi
|
Hz. Fatıma Nerede?
Hz Fatıma nerede?
Hz Fatıma nerede?
“Ve sizi sarsmasın diye, arza yerinden oynatılmaz dağlar ve yolunuzu bulasınız diye nehirler yerleştirdi ve daha nice işaretler, sözgelimi yıldızlar ki onlarla da insanlar yollarını bulmakta ” (Nahl:15)
Dağlar, nehirler ve yıldızlar 
İnsanlara yollarını buldurtan işaretler  
Nehirler nereye akar hiç düşündünüz mü?
Nehirler, özledikleri yere akarlar derim, ben olsam 
Burada sözünü ettiğimiz Hz Fatıma, doğduğu günden beri bizzat içinde yaşadığı mücadelelerle dolu bir Resul (sav) hayatının en yakın tanığıdır, önce bunun altını çizelim: En yakın tanık  
Küçük yaşta annesizliği öğrenen, gayretli bir evlat olarak Hz Fatıma, kendisi gibi bir yetim olan babasına, hayatının her safhasında destek olmuş bir kız çocuğudur Risaletin en yakın tanığı olarak Fatıma, babasının tabi tutulduğu her türlü tecrit, boykot ve toplumsal dışlamanın yanı sıra, hayati tehlike altında sürdürdüğü kısa ömründe, babasıyla aynı imtihana kayıtlı, değişmez bir talebesidir İslam’ın 
Onlar, hep aynı takımdaydı ve hiç yorulmadılar 
Hiç usanmadılar, hiç bıkmadılar ve birer nehir gibi aşk tempoları hiç eksilmeden aktılar, aktılar  
Her kadının hayatından, dönem dönem değişik örtüler, değişik örtünme deneyimleri geçer  Hz Fatıma’nın hayatındaki ilk örtülerden birisi, öyle zannediyorum ki rıza örtüsüdür O, gözünü açtığı günden beri, tüm derdi insanlara Hakkı tebliğ etmek olan bir babayı, rikkatle takip ederek, destek olarak ve yaşadığı tüm yoksunluk ve güçlüklere mertçe göğüs gererek geçirdi ömrünü
Bir perde gibi çekti kendini, babasının etrafına  Kol oldu  Kanat oldu  Kana basılı tütün gibi, ser verdi sırrını vermedi  Fatıma, hep razı oldu 
Boykotu, işkenceleri, hakareti, yoksulluğu, açlığı, dışlanmayı, sürgünü, mülteciliği, savaşı, ölümleri ve ayrılıkları bizzat yaşayarak geçmiş hayatında, bizler onu ne kadarıyla tanıyabiliyoruz?
Bazen böyle olur işte: O kadar aşikarca var olan şey, her nasılsa bütün debdebesiyle gizlenir 
Teneffüs ettiğimiz hava gibi  Bizi sarar sarmalar, her yanımızı doldurur da, gören olmamıştır henüz onun yüzünü  Havadan sudan işte deriz  Halbuki değil bir saniye, bir an bile olmasaydı hava ve su  Hangimiz devam edebilirdik hayatımıza  Havada sudan deriz  Geçeriz de aslında geçemeyiz  
Fatıma; hava  
Fatıma; su  
Hz Fatıma; hayat verdiği halde, öne çıkmayan, öne çıkmamaya razı olmuş; sessizliğin sesi Fatıma  
Nerede o? Bilen, tanıyan var mı hakkınca?
Hatalarımız, tembelliklerimiz, alışkanlıklarımız ve hiç uykudan kaldırmadığımız hayatımızda, dinimiz için ömürlerini adamış bu insanların ne kadar yeri var?
Siyasetlerin ve siyaset adına dil yutmaların hakim olduğu, gemisini kurtaran herkesin kendisini kaptan ilan ettiği, sahte kahramanların dünyasındayız 
İslam dini için; gariplerle geldi ve gariplerle gidecek şeklindeki yaygın öngörüyü doğrulamakla geçiyor neredeyse her günümüz  Din; sanki yaşayan ve diri bir şey değil de bazı kıymetli gecelerde avuçlarımıza dökülen gülsuyu kadar ilginç ya da yıllar önce kaybettiğimiz uzak akrabalara ait eski fotoğraflar kadar solgun veya kabir ziyaretleri gibi serin ve kederli  Ama ne olursa olsun, nabzı durmaya yakın bir yerlerde, ağır ağır seğiren ve ölümden başka hiçbir şeye itibar etmeyen, ihtiyar bir duvar saati gibi, bizim nezdimizde din 
Biz onu; iğne oyası kundaklar içinde sarıp sarmalayarak çıkarttığımız raflardan ve güzel kokmasını ümid ettiğimiz o naftalin torbacıklarının arasından, odaya ve hayata indirmek zorundayız
Sibel Eraslan
|