Prof. Dr. Sinsi
|
Musibetle Gelen Saadetler
Musibetle Gelen Saadetler
Musibetle Gelen Saadetler
İNSANIZ, can taşıyoruz Hastalık da bizim için dert de, acı da bizim için ıstırap da  
Ağrısız baş, sancısız diş olmaz Bu âlemde her şey arzu ettiğimiz gibi olmuyor Her şey planladığımız gibi gitmiyor
Hayat inişli çıkışlı, acılı tatlılı, hüzünlü sevinçli, sıkıntılı neşeli  
Mutluluğu, saadeti ve sevinci hepimiz hoş karşılarız Ama musibeti, dertleri, hastalığı, hattâ bir adım ötesi belâyı hoşça karşılayabiliyor muyuz?
Musibetin içinde saadetin varlığını, derdin içinde derma-nın bulunduğunu, hastalığın önünde şifanın yer aldığını, be-lânın içinde sefanın, cefanın içinde vefanın olduğunu görebi-liyor muyuz?
İşte o zaman hayat kolaylaşır, sıkıntılar azalır, musibetler küçülür, hastalıkların acısı ve elemi hafifler
Nasıl olacak dersiniz bütün bunlar?
Öncelikle her musibetin ve her derdin daha büyüğü var-dır "Allah beterinden saklasın, daha acısı ve daha dayanıl-mazı olabilirdi" demek, musibeti küçültüyor, neredeyse, "Bu kadarına şükür" diyesi geliyor insanın Büyük değil de, kü-çüğünün başa gelmesi bir yerde nimet bile olabiliyor
Diyelim ki, arabanızla bir kaza geçirdiniz, bir iki hasarla atlattınız, "Cana geleceğine mala gelsin" dediniz Cana da zarar gelebilirdi, ama atlattınız Veya bir iki sıyrıkla geçiştir-diniz, daha kötüsünden kurtuldunuz
İkincisi: Hayat musibetlerle, sıkıntılarla, hastalıklarla pe-kişiyor, güçleniyor; insanın dayanma gücü artıyor, olgunlaşıyor
Dertler ve sıkıntılar insanı hayata bağlıyor, pes ettirmi-yor, teslim olmuyor insan, direnci ve azmi artıyor, neredeyse güç üzerine güç kazanıyor
Hiç dert görmemiş, hasta olmamış bir insanla, çekmediği sıkıntı kalmamış bir insanın hayatı kavrayışı aynı mıdır?
Birisi için felaket olan bir olay, diğeri için sıradanlaşıyor Birisi şok ve panik yaşarken, ötekisi soğukkanlılıkla karşılı-yor başına gelenleri  
Dertler insanı pişiriyor, olgunlaştırıyor, mücadele gücünü arttırıyor, başarısını kamçılıyor, çok zaman istediği hedefe bile ulaştırıyor
Sıradan bir hayat, tekdüze bir ömür, gecesi gündüzü aynı geçen bir gün, sabah kalk, akşam yat felsefesi insanı tembelleştiriyor, hayattan beklentilerini tüketiyor, yaşamanın cez-besini, cazibesini, bütün çekiciliği törpülüyor
Zaten dertsiz baş olmuyor; sıkıntısız, üzüntüsüz, elemsiz, ıstırapsız bir insan yoktur, önemli olan bütün bunlara hazır-lıklı olmak, gelecek için bir atlama taşı olduğunu kavramak-tır
Üçüncüsü: En büyük nimetler ve saadetler çok çeşitli ve büyük musibetlerin arkasından gelmiş Varlık da öyle, servet de öyle Yattığı yerden kim ne kazanmıştır?
Yusuf Aleyhisselâm bunun için çok çarpıcı bir Örnek Aklı, idraki, babasına bağlılığı, efendiliği, fizik ve ruh gü-zelliğiyle kardeşlerinin önüne geçmiş Haklı olarak kıskan-mışlar kardeşleri onu  Gözden düşürmek, aralarından uzaklaştırmak istemişler bir an önce  
Bir gün alıp götürmüşler, kuyuya atmışlar Kurtulduk di-ye sevinmişler üstelik  
Kuyudan çıkartılmış, esir pazarında köle diye satılmış Saraya alınmış, bu sefer sarayın hanımı göz koymuş güzelli-ğine  
İftiraya kurban gitmiş Yusuf Peygamber, ama iffetine sa-hip çıkmış, sonunda kendini zindanda bulmuş
On dört sene hapiste kalmış Çekmediği eza, görmediği cefa kalmamış Gençliği hapishanede geçmiş Ama orayı bir okula çevirmiş, insan eğitmiş, gönüller yapmış kaldığı süre içinde orada  Bunun için hapishaneye "Medrese-i Yusufi-ye" denmiş, "Yusufiye okulu" anlamına
Ama sonunda ne olmuş Hazret-i Yusuf? Mısır'a sultan olmuş, ülkenin hazinesi eline geçmiş, tek söz sahibi olmuş her konuda memlekette  
İnsana ve insanlığa himmet etmiş, destek olmuş ve so-nunda peygamberlik şerefiyle şereflenmiş
Herkes ona koş-muş, ona ulaşmış, onun eline el vermiş
Sonunda yıllar boyu görmediği, göremediği ve hasretle-riyle yandığı annesiyle babasıyla ve kendisini yok etmeye çalışan kardeşleriyle buluşmuş Kardeşlerini ise bağışlamış severek  
Ve gele gele bir insanın dünyada ulaşabileceği en yüksek saadete ve nimete kavuşmuş
Ama bununla da kalmamış, her konuda zirvede olduğu bir sırada, maddi ve manevi feraha ve refaha ulaştığı bir es-nada dünyanın geçici nimetleri tatmin etmemiş onu; bitip tükenmeyen sonsuz saadet nimetini istemiş, Rabbine ka-vuşmuş Ebedlere geçmiş, bekaya ulaşmış
Evet, musibetler içinde ne saadetler gizlenmiş, musibetle-ri Vereni tanıyınca  
Yazar: Mehmed Paksu
|