Yalnız Mesajı Göster

Ebced, Hevez, Hutti Ve Rastgelelik

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ebced, Hevez, Hutti Ve Rastgelelik






Ebced, Hevez, Hutti ve Rastgelelik
Ebced, Hevez, Hutti ve Rastgelelik

Yazar: Niyazi Beki (YrdDoçDr) 2011-04-16

Ebced hesabının menşei hakkında farklı rivâyetler vardır İslâm öncesinde 22 harften meydana gelen ve "Ebced, Hevvez, Hutti, Kelemen, Sa'fez, Kareşet"altı kelimelerinin sayısı olan rakamı gözönünde bulundurularak, Medyen hükümdarlarından altı kişinin adı, İlâhî isimlerin altı anahtarı, hafta günlerinin adı vs gibi kesin bilgiyi ifade etmeyen değişik rivayetler sözkonusu edilmiştir
Tâhirü'l-Mevlevî'ye göre, Arap ebcedinin İbranî ve Arâmî alfabesinden alındığına şüphe yoktur Nitekim Arap edebiyatının ünlü isimlerinden Müberred ve Sîrâfî gibi âlimlere göre de Arap ebcedi, yabancı menşe'lidir
Ebced düzenini, 'Arap alfabesinin ilk tertibi; harflerin taşıdığı sayı değerlerine dayanan hesap sistemi ' şeklinde tarif eden Türkiye Diyanet Vakfı tarafından çıkarılan İslâm Ansiklopedisinin verdiği bilgiler de, bu sistemin, İbrânîce ve Ârâmîce'nin de etkisiyle Nabatîce'den Arapçaya geçmiş bulunduğu ve HzPeygamber devrinde de olduğu gibi kullanıldığı şeklindedir

Keşfu'z-Zünûn'da, cifir ve ebced ilminin, konunun uzmanları olan mânevî ilimlerde derinleşen simalar için bir çok esrarın anahtarı hükmünde bulunduğu ve Hz Ali tarikiyle özellikle Ehl-i Beyte tevârüs eden bir ilim olduğu belirtilmiştir Bu ilmin eski peygamberlerin kitaplarında da yer aldığına dair rivâyetlere işaret eden Katip Çelebi, "Bu ilme, ancak âhirzamanda gelecek olan Hz Mehdî, hakkıyle vâkıf olur" diyen bazı âlimlerin görüşlerine de yer vermiştir

Bazı oryantalistler tarafından tertip edilen ve Mısır'da tercüme edilerek neşredilen "Dairetü'l-Mearifi'l-İslâmiyye"de belirtildiğine göre, harflerin, rakamlara delâlet etmek üzere kullanılma geleneği, İbrânî ve Arâmîlerde de vardı Hemze'den, kaf'a kadar olan harflerin, birden yüze, son dokuz harf de 200'den 1000'e kadar rakamlara delalet ediyordu

Kur’an’da Ebced hesabının varlığını kabul eden Ebu’l-Aliye gibi alimlerin görüşlerine yer veren Kadı Beydâvî, onların dayandıkları Ebcedle ilgili meşhur hadisi kabul etmiştir Ancak HzPeygamber’in onlara karşı gösterdiği davranışın, onların söylediklerini kabul ettiği anlamına gelmeyeceğini aksine onlara karşı gösterdiği tebessümü, onların cehaletine karşı bir tepki olabileceğini vurgulamıştır Bununla beraber, Kur’an’da Ebced hesabının varlığını kabul edenlerin, kabul gerekçelerini şöyle özetlemiştir:
“Her ne kadar ebced hesabı, yabancı kaynaklıdır, fakat, Araplar dahil insanlar arasında, o kadar meşhur bir yere sahip olmuştur ki, âdetâ, yabancı kökenli olan mişkât, siccîl, kıstas kelimeleri gibi artık Arapçalaşmıştır Onun için onun göstereceği delâletler, diğer Arapça ifadeler gibi makbuldur

İbn Aşûr gibi bazı âlimlerin bildirdiğine göre, ebced hesabı, kadim zamandan beri kullanılagelen bir sistemdir Hz Davud'un kitabındaki bazı neşideler bu hesabın simgelerini taşıyor Yine Romalıların bu sistemle rakamlar kullandıkları bilinmektedir Bu sistemin Araplara, Romalılar veyahut Yahûdiler tarafından geçtiği tahmin edilmektedir
İbn Aşûr, mukattaat harfleri ve ebcedle ilgili rivâyet edilen hadîsi anlatırken "HzPeygamber'in onlara karşı diğer bazı harfleri zikretmesi O'nun bu harfleri ümmetin ömrü için birer işaret kabul ettiği anlamına gelmez" şeklinde bir değerlendirme yapmıştır
Ancak kendisi, hadîsin sıhhati konusunda bir şey söylemediği gibi, ebced hesabını inkâr ettiğini gösteren bir ifadesi de sözkonusu değildir

Hâkim'in Müstedrek adlı hadis kitabının tahkikli neşrini gerçekleştiren Yusuf Abdurrahman Maraşlı, söz konusu kitap için hazırladığı fihristin mukaddemesinde "ebced" konusuna da değinmiştir O'na göre, İslâm öncesi dönemlerde Yahudî ve Hristiyanlar tarafından kullanılan ebced sistemi, İslâm'ın zuhûrundan itibaren yaklaşık bir asır kadar eserlerin tertibinde kullanılmış daha sonra terkedilmiştir Fakat, "ebced hesabı", bir matemetik sistem olarak, tarih boyunca kullanılmaya devam etmiştir Daha önce 22 harfden oluşmuş bu sisteme müslümanların işi ele almaları ile, "peltek se, hı, zel, dad, zı, ğayın" harfleri ilave edilmiş ve sayı 28'e ulaştırılmıştır

Muhammed Hamidullah'ın görüşü de şu merkezdedir: Ayın 28 menzili gibi, Arap alfabesi de 28 tanedir Bunların her biri 1'den 1000'e kadar rakamları ifade eder Sûre başlarında bulunan hece harfleri ise 14 tane olup yüksek mânâlar ifade etmektedir

Güzel bir tevafuktur ki, Ebced sisteminin asıl adı olan “Ebû câd” kelimesinin matematik değeri, 17’dir İslamın ortaya çıktığı sırada, Mekke’de yazı bilenlerin sayısı da 17’dir
Annemarie Schimmel'in bildirdiğine göre, müselles diye bilinen bütün yatay ve düşey satırlarda olduğu gibi, çapraz hatlarda da rakamlarının toplamı 15'i veren bir maharetli karenin İslâmî gelenekte çok yaygın bir yeri vardır Bu karenin, diğer adıyla Vefk'in bu değeri, semâvî kimliğinden kaynaklanmaktadır
Bu maharetli karede yer alan harfler, "B-Tı-D-keskin Z-H-C-V-elif-noktasız Hı” harfleridir Vefkte bazen kendileri, bazen de ebced değerleri yazılan bu dokuz adet ebced harfinin, ilk defa Adem'e vahiy olarak geldiğine dair yaygın bir kanaat vardır Karede yer aldıkları şekilde; sözkonusu dokuz harfin- yukarıdaki sıraya göre, üçer üçer ebced değerleri şöyledir:
2+9+4=15
7+5+3=15
6+1+8=15
Söz konusu maharetli kare, İmam Gazalî tarafından da kabul görmüş, “tesiri tecrübe ile sabit olduğu” ifade edilmiştir Öyle ki, zamanla, Gazalî’nin karesi (müsellesü’l-Gazalî) şeklinde ün yapmıştır Aslında bu etkin fonksiyona sahip karenin harfleri, HzAli tarafından da, sırlı olarak kabul gördüğünü gösteren ifadeler vardır Esrarlı olduğu bilinen Celcelûtiye kasidesinde, HzAli, Bi sırrı buduhin echezatın /betadin zehecin bi vahi’l-vehâ diyerek, bu sırlı harfleri, diğer bir kaç harfle beraber, münacatta kullanmıştır
Tevafuk ve Ebced hesabının ilmî değeri
TEVAFUK
Tevafuk penceresinden gösterilen sayısal mucize tablolarına geçmeden önce, sık sık başvuracağımız "Tevafuk" kavramı üzerinde, kısaca durmakta fayda vardır

"Tevafuk" kelimesinin sözlük anlamı, iki veya daha çok şeyin birbirine uygun ve muvafık olmasıdır Bir rast gelme halidir Tesadüf ile tevafuk arasında şöyle bir fark gözetilmektedir: Tesadüf, bilinçsiz bir rastlantı olmasına karşılık, tevafuk, bir kast ve bir iradenin neticesi olarak, bilinçli bir rastlantıyı gösterir

Kur'an'daki tevafuklar ise Allah'ın sonsuz ilmini gösteren bir münasebet zinciri içerisindeki denk düşme, bilinçli bir rastlantı ve iradeye bağlı olduğunu gösteren bir gerçekler silsilesidir

Kur'an'daki tevafukların pek çok çeşitleri vardır Bazı âlimler on adetten fazla çeşidinin olduğunu söylemişlerdir Genel olarak tevafukları, lafzî ve manevî olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür
Kullanılan kelimelerin, ayetin manasına uygun bir anlam ifade etmesi; harflerin, ayetin maksadına uygun seçilmesi; ayet numaralarının, manasına uygun hakikatler ifade etmesi; ayet, kelime ve harflerin tekrar sayıları ile, manaları arasında bir münasebetin bulunması; aynı veya ayrı sahifelerin içerisinde yer alan "Allah" lafza-i celâli gibi, ilk göze çarpan önemli kelimelerin birbirine bakması; ayet veya sure sayılarının belli bir olayın tarihine denk gelmesi, yine bir ayet bir cümle veya bir kelimenin anlamı ile, ebced değerinin birbirine uygunluk göstermesi gibi, tevafukun bir çok çeşidini saymak mümkündür Nitekim bu çalışmamızda değişik tevafuklarla ilgili örnekler görülecektir
Kur'an'daki tevafuklarınilmî değeri
Tevafuklar, bir kast bir irade ve bir ilmi gösterdikleri ölçüde bir değer ifade edecekleri açıktır Kur'an'da, tesadüfün imkânsız olduğunu düşünenler için, ondaki bütün tevafukların ilmî bir değer ifade etmesi tabiîdir Mutezile, Batıniler, Cehmiye vs fırkaların dayanakları da, çoğu zaman Kur'an olduğuna göre, elbette ölçüsüz bir şeyler aramak ve el yordamı ile hareket etmek yanlıştır Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, bir hakikati yanlış değerlendirenlere küsüp de, gerçeği inkâr etmek, akıl kârı değildir
Mesela; bir kimse, bir hadis-i şerife yanlış bir mana verse, hadisi inkâr mı, yoksa hadisin asıl manasını göstererek onun haysiyetini ve şerefini korumak mı gerekir? Elbette bu sorunun cevabı müspettir Aksi takdirde, hadislerde uyulması emredilen ümmetin büyük ekseriyetini teşkil eden ve "Sevad-ı azam" denilen Ehl-i sünnetin, inzivaya çekilip, meydanı ehl-i bid'ate bırakması lazım gelir Bu ise hem dinî, hem aklî, hem de insanî/vicdanî realitelere terstir

Bazıları da hak bildikleri bir takım gerçekleri, ehliyetsiz ve yanlış bir yolda gidenlerin elinde gördükleri için, onu inkâr etmekte bir beis görmezler Bu davranış, HzAli'nin meşhur tavsiyeleri arasında yer alan "Önce hakkı tanıyın, sonra insanları hak ölçüsüne göre tanımaya çalışın" tavsiyesine aykırıdır Daha çarpıcı bir ifadeyle, ateist bir adam kalkıp "Allah birdir" dese, bizim onu bırakmamız mı lazım gelir? Doğrusu bazı düşünürlerin bu minval üzere olduğunu görmek, ilim adına pek üzücüdür

Âlimlerin bu konuda dedikleri şudur: Eğer bir tevafuk, değişik yönlerden bir hadiseye baksa, ona uygun düşse, makam ve manaya münasip olsa, böyle bir tevafuk işaret derecesine çıkar Böyle durumlarda "Bu tevafukla şu ayet, şu hâdiseye işaret ediyor" denilebilir

Örneğin: Hazırlanmış bir sofranınüzerinde, söz gelişi, 10 çatal, 10 kaşık, 10 tabak gördüğümüzde, bu sofraya 10 kişinin oturacağını yüzde yüze yakın, kesin bilgi ifade eden bir tahmin yürütürüz Çünkü kesin bilgi edinme yollarının başında gelen, vahiy kaynağının dışında, gözle görülen husustur Semavî kimliği belli olan Kur’an sofrasında serilen ve akla hitabeden tevafuklar, söz konusu misalden çok daha açıktır Ve buraya davet edilen hikmet misafirlerini, birer ilâhî işaret olarak kabul etmek gerekir

Yine, bir ifadenin içerisinde yer alan kelimelerin diziliş şekilleri ve harfleri, o ifadenin anlamına ne kadar yakınsa, münasebet ipçikleriyle ne kadar bir örgü kurabiliyorsa, o ifadenin ulvileşmesine o ölçüde katkı sağlar Bu husus, Belağat ilminin önemli bir kaidesidir İşte, Kur'an'ın kelime ve harflerinde değişik şekilde görülen tevafuklar, doğru olarak gösterilebildiği ölçüde, birer belağat ve birer edebî sanatı ifade ettikleri gibi, aynı zamanda gaybî haberler veren birer işaret lambaları görevini görürler

Şu var ki dikkatsiz olanlar, bu manevî trafik lambalarını görmeden geçebilecekleri için, manevî kazalara sebebiyet verebilirler Allah'tan dileğimiz, bu tür manevî ifrat ve tefrit kazalarından bizleri korumasıdır

Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi, Kur'an-ı Kerim'in pek çok açıdan mucizevî yönleri olduğu gibi, kelimelerinde, cümlelerinde ve nazmındaelbette o ayet ve kelimeleri teşkil eden harflerinde de onun mucizevî işaretleri olacaktır

Kudret sıfatının kelimeleri olan moleküller ve harfleri olan atomlar, Allah'ın birliğini ve sonsuz kudretinin mucizelerini gösterdiği gibi, elbette Kelâmsıfatından gelen Kur'an'ın moleküller hükmünde olan kelimeleri ve atomlar hükmünde olan harfleri de çok mânidar icaz işaretlerini göstereceklerdir da birçok harikalar vardır Madem ki Kur'an'ın ayet ve kelimelerinin gösterdiği hakikatlerde mucize izleri vardır,
Çünkü Kur'an, her şeyi kuşatan bir ilimden geldiği için, ifadesinden anlaşılabilen bütün manalar, kastedilmiş olabilir İnsanların cüz’î ve dar havsalasından çıkan ifadelerle kıyaslanamaz Müfessirlerin binler hakikatleri ifade eden tefsirleri, bunun açık delilidir Bununla beraber, onların açıklayamadıkları, Kur'an'ın daha pek çok hakikatleri; sarih manasından başka, harflerinde ve işarî manasında pek çok mühim ilimler vardır

Tevafuklar, kâinat çapında güzelliği görülen düzenin temel unsularından biridir Ekolojik dengeler, değişik varlıkların sayısal anlamda, belli bir ölçü içerisinde varlıklarını sürdürmelerine imkân sağlayan bir tevafuklar panoramasından, bir uyum ve dayanışma tablosundan ibarettir

Kudret sıfatından gelen kâinat, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir yansıması olduğu gibi, Kelam sıfatından gelen Kur’an’da da Allah’ın isim ve sıfatlarının yansıması söz konusudur

Varlıkların güzelliklerini, uygunluklarını, güzel bir düzen içinde, bir ahenk içerisinde olmalarını isteyen Allah’ın hangi isim ve sıfatları ise Kur’an’ın da her yönüyle, mükemmel, güzel, ahenkli olmasını isteyen de, aynı isim ve sıfatlardır
Meselâ: biyolojik ihtiyaçları gidermek için, tek ambalajda, gereken gıdaları koymak, tek tip bir gıda ve meyve kutusunu oluşturmak, daha az masraflı olmasına rağmen, bin bir çeşit gıda ve meyvelerin var edilmesi, ancak, onların, damak ve dimağa hitap eden estetik yönlerinin de, müşteriler tarafından görülmesini arzu eden bir irade ile izah edilebilir
Demek rızkın/gıdaların varlığı, yalnız Rezzak isminin bir yansıması değil, aynı zamanda, mükemmelliği ve güzelliği isteyen bütün celal ve cemal sıfatlarının da birer yansımasıdır

Kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan Kur’an'da da, Allah’ın celalli ve cemalli, bin bir isim ve sıfatlarının yansımaları vardır
“Şüphesiz o (Kur’an), âlemlerin Rabbinin indirdiği (bir kitap)tır” [Şuara/192]
“Kur’an, Azîz ve Rahîm olan Allah’ın indirmesidir” [Yasin/5]
“Kur’an, Aziz ve Hakîm olan Allah’ın indirdiği bir kitaptır” [Ahkaf/2] gibi ayetler, bu farklı yansımaların birer belgesidir
Demek, Allah’ın sonsuz ilmi; Kur’an’ın yanılmaz bir ilim hazinesi olmasını gerektirdiği gibi, O’nun Mütekellim ismi, Kur’an’ın bütün insan ve cinleri aciz bırakacak derecede, üstün bir beyana sahip olmasını gerektirir Aynı şekilde, O’nun Bedi’ ismi de Kur’an’ın her türlü belağat ve bedi ilimlerinin inceliklerini ihtiva eden mucizevî bir kitap olmasını gerektirir İşte, Kur’an’da istiare, teşbih, kinaye, mecaz gibi işarî yollu ifadelere çokça yer verilmesinin hikmeti budur Zaten, her zaman, her kesime, her bölgeye hitap eden, zaman ve mekân üstü, evrensel bir kitaptan da ancak bu beklenir

“O bütün gizlilikleri bilendir
Gaybına/sırlarına kimseyi muttali kılmaz
Ancak, dilediği/razı olduğu herhangi bir elçi bunun dışındadır
Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar Ta ki, onların (elçilerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin (uygulamalarında görsün)
Allah onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış
Ve her şeyi bir bir saymıştır[Cin/26-28] gibi ayetler, Allah’ın, gerek kâinatta olan bütün element, atom ve molekülleri, gerekse Kur’an’da yer alan bütün cümle, kelime ve harfleri bir bir saydığını göstermektedir
Zemahşerî’nin ifade ettiği gibi, kum taneciklerini, yağmur damlalarını, ağaçların yapraklarını bilen ve tek, tek sayan Allah’ın, kendi vahyinin ifadelerini, kendi sözlerini bilmemesi, onları bir, bir saymaması mümkün müdür?

İbn Atiyye’nin, konumuzla ilgili şu sözleri oldukça anlamlıdır: Kur’an’ın tehaddîsi (meydan okuması), onun nazmına/harika düzen ve dizaynına, manalarının sağlamlığına, lafızlarının fesahatine dayanır Mucizevî yönü ise Allah’ın her şeyi kuşatan sonsuz ilminin varlığıdır Yani kelamın bütün inceliklerine vakıf olan, baştan sona kadar hangi sözcüğün hangi yere daha uygun olduğunu bilen, insanda bulunan gaflet, unutkanlık, yanlış yapmak gibi noksanlıklardan uzak, sonsuz ve sınırsız bir ilmin varlığıdır

Kâinatta hiçbir nesne ve insanda hiçbir nokta hikmetsiz, gayesiz ve maslahatsız olarak takdir ve tensip edilmemiştir Kâinatın ezelî bir tercümanı olan Allah’ın kelamı da bu açıdan değerlendirilebilir Zira Kur’an-ı Kerim’deki cümleler, kelimeler, harfler siyak ve sibak açısından nazara alındığında, mücessem Kur’an olan âlemdeki mezkûr hikmet ve faydalar, Kur’anda daha mühim bir esas olarak nazara arz edecektir Çünkü kainat mahluktur, Kur’an ise ilm-i ilahiden tereşşuh etmiş kelam-ı ezelîdir

Kur’an-ı Kerim’in40 vech-i icazından birisi de gözle görülen ve müşahede edilebilen i’caz nakşıdır Matematiksel olarak izah ve tespiti mümkün olan i’caz boyutu da bu 40 vech-i icazdan biri olarak düşünülebilir

Keza bir lider, bir şair, bir edip veya ihtisas sahibi bir insanın konuşmasında kullandığı kelimeler, vurgular, üslup, tarz, ifadelerin yeri ve tanzim şekli, sözkonusu konuşmacının bilgi seviyesine uygun olarak değişik manaların, hakikatlerin, bilgilerin ve sırların tereşşuhuna ve idrakine vesile olup o maksada hizmet ettiği gibi, Allah’ın kitab-ı akdesi olan Kur’an-Hakim'de, bu sır daha hakikattar ve sonsuz ilimden gelen ilahî kelamın şanına yakışacak tarzda geniş bir muhtevayı saklaması ve muhafaza etmesi, i’cazının gereğidir Bu açıdan bakıldığında, Kur’an’da ilm-i-cifir ve ebced hesabı ciddi manada önem arz etmektedir

Bazı kimselere göre, ebced hesabının doğru olup olmadığı hususu ancak bir nass (âyet-hadis) ile isbat edilebilir Bu görüşe göre hareket edildiği takdirde, zaman içerisinde değişik metotlarla ortaya çıkan fıkhî, edebî, içtimâî, ilmî ve işârî tefsir çeşitleri için de böyle bir metoda başvurmak gerekir Hâlbuki HzPeygamber'den gelen tefsir rivâyetleri Kur'an'ın tamamına nisbeten çok azdır Kaldı ki,
"Onlar, Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık bulurlardı", "(Resûlüm!) Sana bu mübarek kitabı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik" , "Onlar, Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? yoksa kalpleri kilitli mi?" mealindeki düşünmeyi emreden âyetler, açıkca her kesimi Kur'an'ı araştırıp derin mânâlarını anlamaya davet etmektedir Buna göre; açıkca yasaklanmadığı, İslâm'ın rûhuna ve klasik Arap edebiyatına ters düşmediği müddetçe, her çeşit tefsir şekli câizdir Zira İslâm‘a göre "Eşyada asıl olan ibahedir" Akıl, ibahenin ötesinde, araştırmakla mükellef tutulmuştur

Bediüzzaman'ın ifadesiyle;

Kur'an çok yerlerde tâ'mim için hazf yapıyor Çok yerlerde nazm-ı kelâmı mutlak bırakıyor ki, ehl-i belâğat ve ulûm-u arabiyece güzel görünen vecihler, ihtimaller çoğalsın ki, her asırda her tabaka, fehimlerine göre hissesini alsın

Kur'an'ın değişik ihtimalleri ihtiva eden ifadelerinin mantûk, mefhûm, delâlet, imâ, işâret gibi yollarla anlaşılabileceği gibi, ebced hesabı yolu ile de anlaşılmasında bir mahzurun olmaması gerekir Çünkü, o da işaret yollu anlamanın bir parçası kabul edilmiştir
Kâinattaki Prensipler, Matematik Kanunları ve Tevafuk
Ulûm-u riyaziye ulemasının [matematikçilerin] münasebet-i adediye [sayısal ilişkiler] içinde en latif düsturları ve avamca harika görünen kanunları, bu hesab-ı tevafukînin cinsindendirler Hatta fıtrat-ı eşyada Fâtır-ı Hakîm bu tevafuk-u hesabîyi bir düstur-u nizam ve bir kanun-u vahdet ve insicam ve bir medar-ı tenâsüb ve ittifak ve bir nâmus-u hüsün ve ittisak yapmış
Meselâ: Nasıl ki iki elin ve iki ayağın parmakları, a'sabları, kemikleri, hatta hüceyratları, mesamatları hesabca birbirine tevafuk ederler Öyle de bu ağaç, bu baharda ve geçen bahardaki çiçek, yaprak, meyvece tevafuk ettiği gibi, bu bahar dahi az bir farkla geçen bahara tevafuk ve istikbal baharları dahi mâzi baharlarına ihtiyar ve irade-i İlahiyeyi gösteren sırlı ve az farkla muvafakatları, Sâni-i Hakîm-i Zülcemâl'in vahdetini gösteren kuvvetli bir şahid-i vahdaniyettir

Ebced hesabının doğruluğu konusunda yukarıdaki delilleri ortaya koyan Bediüzzaman'ın vardığı sonuç şudur:

İşte madem bu tevafuk-u cifrî ve ebcedî, bir kanun-u ilmî ve bir düstûr-u riyazî ve bir nâmûs-u fıtrî ve bir usûl-ü edebî ve bir anahtar-ı gaybî oluyor Elbette menba-ı ulûm ve mâden-i esrar ve fıtratın tercüman-ı âyât-ı tekviniyesi ve edebiyatın mu'cize-i kübrası ve lisan'ul- gayb olan Kur'an-ı Mu'ciz'ül-Beyan, o kanun-u tevafukîyi, işaratında istihdam, istimal etmesi i'cazının muktezasıdır
Kur’an ayetlerinin sıralanışı
Son zamanlarda, bazı kimseler, Kur’an ayetlerine verilen rakamların yeni olduğunu, dolayısıyla, ayetlerin sayısı ile ilgili bilgilerin doğru olamayacağı iddiasını ortaya atmışlardır Hâlbuki bir şeyin sayısı, onun rakamla belirtilmesinden çok farklıdır Bir yerde elli kişi görseniz, yakalarında sayıyı gösteren rakamları olmadığı için, onları inkâr mı edeceksiniz? Eğer böyle bir mantıkla hareket edilse, insanlar, -yakalarında yazılı olmadığı için- kendi çocuklarının sayısını veya kendi ellerinin parmaklarının kaç tane olduğunu söyleyemezler!
Kur’an ayetlerinin sayısı ve tertibi/sıralanışı, tıpkı elimizdeki mushaflarda olduğu gibi, vahiy ile tespit edilmiştir Alimlerin çoğu, değişik hadis rivayetlerini göz önünde bulundurarak bu sonuca varmış, bu görüşü benimsemiştir Son zamanlarda yapılan yeni çalışmalar da bunu desteklemektedir Öyle ki, ayetlerin vahy ile tespit edildiğine dair, alimler arasında her hangi bir görüş ayrılığının bulunmadığına dair bilgiler sözkonusudur
HzPeygamber’in vahiy kâtiplarine, ayetlerin yerlerini, büyük bir titizlikle öğrettiğini gösteren sahih rivayetler vardır Ahmed b Hanbel’in rivayet ettiği bir hadiste, HzPeygamber şöyle burmuştur:
“Cebrail bana şu: “Şüphesiz Allah, adalet ve iyiliği emreder” (mealindeki) ayeti, şu surenin şurasına [Nahl/90] koymamı emretti
Abdullah b Abbas’ın bildirdiğine göre, HzCebrail, HzPeygamber’e, “Allah’a döneceğiniz bir günden sakınınız!” mealindeki ayeti, Bakara Suresinin 280(281 ayete) koyun”diye tenbih etmiştir ayetinin yanı başına
Diğer bir rivayette ise “bu ayeti, riba ayeti ile deyn/müdayene ayetinin arasına koyun” ifadesine yer verilmiştir
HzPeygamber’in hayatında, sure ve ayetlerin sayıldığını gösteren bazı misalleri şöyle sıralamak mümkündür:
Vasile b Eska’ anlatıyor: Peygamber şöyle buyurdu: “Bana Tevrat yerine, seb’-i tivâl/yedi uzun sure; Zebûr yerine, Miûn/yüzlü (yaklaşık yüz civarında ayetleri bulunan sureler); İncil yerine, Mesâni (ayetleri yüzün altında olan sureler) verildi ve Mufassal (Hucurat veye Kaf suresinden sona kadar ki 65-66 adet) surelerle onlardan üstün tutuldum

Ebu Hüreyre anlatıyor: Peygamber buyurdu ki: “Kur’an’da ayet sayısı otuz olan bir sure var; sahibine (onu okuyan bir kimseye) şefaat ederek onun bağışlanmasını sağladı Bu, Tebâreke Suresidir

“And olsun, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur’an’ı verdik” [Hicr/87] ayeti, Fatiha suresinin ayet sayısına dikkat çekmektedir Hadis kaynaklarının verdiği bilgiye göre, HzPeygamber, bu ayetin, namazın her rekatında tekrarlanan ve yedi ayetli olan Fatiha Suresine işaret ettiğini ifade etmiştir

“Kim bir gece Bakara Suresinin son iki ayetini okursa onun için yeterlidir

Abdullah b Abbas anlatıyor: “Arap-Cahiliye döneminin kötü alışkanlıklarını öğrenmek istiyorsan, En’am Suresinin 30 ayetinden 100 ayetine kadarki ayetleri oku!”

“Kim Kehf Suresinin başından (bir rivayette sonundan) on ayet okursa, deccalın şerrinden korunmuş olur” Bu misalleri daha da çoğaltmak mümkündür Bütün bunlar, HzPeygamber’in bizzat ayetleri saydığını gösteriyor
Surelerin sıralanışı
Bu konuda farklı görüşler söz konusudur Ümmetin ittifak ettiği görüş ise şöyledir:

Elimizdeki mushaflarda yer aldığı şekliyle, bütün surelerin sıralanışı, ayetlerde olduğu gibi, vahiy ile tespit edilmiş, HzPeygamber'in emirleri doğrultusunda yerlerine konmuşlardır Bu görüşü savunanların dayandıkları delilleri şöyle sıralamak mümkündür:

a) Kurân, Allah tarafından koruma altına alınmıştır “Şüphesiz Kur’an’ı biz indirdik ve hiç şüphe yok ki, onu biz koruyacağız” [Hicr/9] ayeti, bu hususu ilan etmektedir
Bunu, Kur’an’ın yanlış yorumlardan uzak tutulma anlamında, manalarının muhafazasına yönelik bir koruma olarak algılamak uygun olmaz
Çünkü böyle bir anlayış, insan iradesini kısıtlayıcı ve imtihan sırrına aykırı olduğu gibi, mevcut realiteye de uygun değildir Eskiden beri, bir çok yanlış anlayış sahiplerinin de Kur’an’ı referans almaları, bunun açık kanıtıdır O halde, bu koruma işi, Kur’an metnine ait bir teahhüttür
Kur’an, 6236 ayetin içinde yer aldığı 114 sureden meydana gelmektedir Ayetler arasında var olan ince münasebetler, sureler arasında da söz konusudur Ayetlerin vahiy ile tespit edildiği hususu, yukarıda geçtiği üzere, bütün ümmetçe kabul gören bir gerçektir Aşağıda gösterileceği üzere, hadis kaynaklarında, surelerin büyük bir kısmının durumu da böyledir Sadece bir iki sureyi farklı değerlendirmek sağlıklı değildir
b) Kur’an-ı Kerim'in bir araya getirilmesi de, onun manevî emrinin bir yansımasıdır “Şüphesiz, Kur’an’ın bir araya toplanması ve onun okunması bize aittir” [Kıyamet/17] ayeti, Kur’an’ın bir araya getirileceğine işaret etmektedir Birinci derecede, onun HzPeygamber’in kalbinde toplanacağına delâleti sözkonusu olduğu gibi, ikinci derecede, onun, bir mushaf halinde, bir kitap halinde toplanacağını göstermektedir
“Allah tarafından gönderilen bir peygamber, tertemiz sahifeler okuyor” [Beyyine/2], ayeti ise Kur’an’ın sahifelere yazıldığını gösterdiği gibi, bu konuyu teşvik eden bir emir olarak da düşünmek gerekir Bazı âlimler buna dayanarak Kur’an’ın cem’ini bir farz-ı kifâye olarak değerlendirilmiştir Mushaf ise sure ve ayetlerden ibarettir

c) Nitekim, Hakim’in rivayet ettiğine göre, bir Vahiy kâtibi, Kur’an’ın gerek Ebubekir döneminde ilk defa bir araya getirilerek belli sahifelerde toplanması işleminde, gerek Osman döneminde bir Mushaf halinde istinsah edilmesinde olsun, komisyon başkanı olarak görev yapan Zeyd b Sâbit:
“Biz Peygamber'in huzurunda, Kur’an’ı, değişik yazı malzemesinden (rika’) bir araya getirip düzenliyorduk” demiştir
Bunun anlamı şudur: Sahabîler, Peygamber’in işareti doğrultusunda, Kur’an’ı, hem sure, hem ayetleriyle bir araya getirip, sıralamışlardır

d) İbn Hacer’in de ifade ettiği gibi, Peygamber'in hayatında, surelerin büyük bir kısmının tertibinin bilindiğine şüphe yoktur Nitekim, Hüzeyfe es-Sakafî, şöyle anlatıyor: “Müslüman olup Peygamber’i ziyaret eden Sakîf heyetinde ben de vardım
HzPeygamber, (biraz gecikmeli olarak yanımıza geldi ve) dedi ki: “Kur’an’dan okumakta olduğum bir hizbim vardı, onu bitirmeden çıkmayayım dedim” buyurdu
Sonra biz Peygamber'in arkadaşlarına: “Siz Kur’an’ı nasıl hiziplere ayırıyorsunuz?” diye sordukÜç sure, beş sure, yedi sure, dokuz sure, onbir sure, onüç sure şeklinde birimler halinde ayırıp okuyoruz En son, Kaf suresinden sona kadar (65 sureyi) okuyup Kur’an’ı hatmediyoruz” şeklinde cevap verdiler
İbn Hacer, bu rivayete işaret ettikten sonra şu tespitte bulunur: “Bu hadis, bize elimizdeki mushaflarda yer alan surelerin sıralanışı, HzPeygamber dönemindeki tertibin aynısı olduğunu göstermektedir Bununla beraber, sözkonusu tertibin yalnız Mufassal sureler için olma ihtimali de vardır” Bunun çok zayıf bir ihtimal olduğunda şüphe yoktur Surelerin yalnız bir kısmının, belli bir sıraya tabi tutulmasının hiç bir mantığı yoktur

İbn Hacer’in sözkonusu açıklamasına değinen Suyutî, şu görüşlere yer vermiştir: Ha-Mim’lerin, Tâ-Sin’lerin kendi aralarında, peşpeşe sıralanması, buna karşılık, Müsebbihat (tesbihi ifade eden sözlerle başlayan surelerin) aralarına başka surelerin yer alması, yine üç Tâ Sin’lerden Neml suresi, daha kısa olmasına rağmen, iki uzun sure arasında yer alması, bu işin vahy ile olduğunu göstermektedir “Gönlün daha çok yatıştığı husus, Beyhakî’nin de ifade ettiği gibi, Enfal ve Beraet/Tevbe Suresinin dışında, bütün surelerin tertibinin, vahiy ile tespit edildiğidir

e) Buharî, İbn Mesud’dan şunu nakletmiştir: “Peygamber: Beni İsrail/İsra, Kehf, Meryem, Tâ Hâ ve Enbiya sureleri için, onlar ilk inen surelerdendir” diye buyurdu” HzPeygamber'in burada söz konusu ettiği surelerin sırası, elimizdeki Mushaf’ın aynısıdır

f) Gerek Ebu Bekir dönemindeki Kur’an’ın, değişik yazı malzemelerinden derlenip, sahifelere yazılarak bir araya getirilen şekli olsun, gerekse, Osman zamanında yapılan istinsah çalışmaları sonucunda yazılan ve İmam adı verilen Mushaf olsun, bütün sahabeler tarafından kabul edilmiştir Allah’ın kelamında, sahabelerin ittifak ettiği bir husus, onun bir vahiy mahsulü olduğunu göstermektedir Sahabenin icmâı, kesin bir hüccettir
g) Peygamber’in hayatında, bütün surelerin durumu biliniyordu Aksine delalet eden hiç bir delilimiz yoktur O halde, surelerin hepsinin veya bir kısmının sahabelerin ictihadına bağlı olduğunu söyeleyecek durumda değiliz

Konuyu özetlersek, Kur’an ayetlerinin, elimizdeki Mushaflarda olduğu gibi, var olan tertibi/sıralanışı, vahiy ile tespit edildiğine dair, bütün ümmetin ittifakı vardır Yoksa, Kur’an’ı ezberleyen, onu baştan sona hatmeden sahabeler, “bu işi tertipsiz/düzensiz nasıl yaparlardı!”

Bilindiği gibi, HzPeygamber, her sene Ramazan ayında, o güne kadar inmiş olan Kur’an’ı, Cebrail ile karşılıklı olarak okurdu Son Ramazan'da, bu karşılıklı okuma, iki defa gerçekleşmiştir
Bakıllanî, İbn Enbârî gibi bir kısım alimler, HzPeygamber'in bu okuması, şu anda elimizdeki mevcut tertibe göre olup, ona temel teşkil ettiğini söylemişlerdir Her inen vahiyden sonra sözkonusu ayetlerin bu günkü Mushaf’ın tertibine uygun bir tarzda yerlerine yerleştirildiği hususu, bütün ümmetin kabul ettiği bir gerçektir Durum böyle olunca, Ramazan'lardaki mukabelenin bu yazılı olan düzene göre olması en makul yol olarak gözükmektedir İslam fakihleri tarafından, surelerin tertibine riayet etmenin önemine dikkat çekilmiş, tersinden veya bir sure atlanarak okumak, mekruh sayılmıştır
Buna göre, denilebilir ki - Ebubekr el-Enbarî ve el -Kirmanî’nin de dediği gibi- gerek sure ve gerek ayetler itibariyle olsun, elimizdeki Mushaf’ın tertibi, vahiy ile tespit edilmiş olup Levh-i Mahfuzdaki şeklinin aynısıdır İbn el-Hisar’ın ifadesiyle:
“Kur’an’ın sure ve ayetlerinin tertibi, kesin kanaat verecek şekilde mütevatir bir nakille sabit olup, HzPeygamberin tilavetine ve sahabelerin icmaına dayanmaktadır
İslam alimlerine göre, Kur’an’ın nüzul sırası, meydana gelen sorunlar, sorular ve olaylar hakkındaki açıklamalara göredir Mushaflardaki mevcut düzeni ise değişik hikmetleri ders vermeye yöneliktir Bu hikmetlerden birisi, Kur’an’ın müteşabih dediği benzer kelime, cümle ve ifadelerin bir tevafuk zinciri içerisinde dokuduğu hikmet dolu nazım örgüsünü dizayn etmektir
Evet, “Tevafukat, ittifaka işarettir; ittifak ise ittihada emaredir; vahdete alamettir; vahdet ise tevhidi gösterir Tevhid ise Kur’an’ın dört esasından en büyük esasıdır

Misâller
Kelime ve Cümlelerin matematik değerleri ve ayetlerin tertibi
“Allahumme Malike’l-mülk” [3/26]

- Bu ayette söz konusu olan “Allah” ve “Malik” isimlerinin buraya kadar ki tekrar sayısı: 319’dur

- Bunların ebced değeri de 319’dur

- Bunların içinde yer aldığı ayet, Kur’an’ın 319 ayetidir

Bu tevafuk diyor ki: Mülkün maliki olan Allah, Kur’an’ın da sahibidir Bütün mülkünü tek tek sayıp bildiği gibi, Kur’an’ın her tarafını da tek tek sayıp biliyor Bu ise Kur’an’ın O’ndan geldiğini gösteriyor
Allah’ın “Şehid” ismi
- Her şeyi görüp bilen anlamındaki Allah’ın bu isminin matematik değeri 319’dur

- Bu ismin, merfu (ötreli) şekliyle 9 tekrarını yaptığı ve Kur’an’ın genelinde en son geçtiği Buruc Suresinin 9 ayeti, Kur’an’ın sondan 319

Bu tevafuk şöyle diyor: İyi bilesiniz ki, Şehid kelimesini böyle harika bir tarzda yerine koyan Allah, her şeye şahittir ayetidir
“Hum bâliğûh”
- “Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca, hemen sözlerinden dönüverdiler” [Araf/135] ayetinde yer alan ve “onların ulaşacakları” anlamına gelen “hum bâliğûh” cümlesinin ebced değeri, 1089’dur

- Bütün Kur’an’da yalnız bir defa kullanılan bu cümlenin geçtiği ayet, Kur’an’ın 1089 ayetidir
Sanki bu tevafuk diyor ki: İyi bilinsin ki, siz Kur’an’ı okurken, nasıl bu ayete ulaştınız, onlar da aynen söz verdiğimiz sürelerine ulaştılar; sonra cezaya çarpıldılar Demek, zulüm söz konusu değildir
“haze’l-Qur’an”
- Bu kelimenin matematik değeri de, 1089’dur

- Bu kelimenin en son geçtiği yer, Haşir Suresinin 21 ayetidir Bu ayetten sonra Kur’an’da yalnız 1089 ayet vardır Yani 'hâzâ' işaret zamirinin“haze’l-Qur’an” kelimesinin matematik değeri kadardır Demek ki, 'hâzâ' işaret zamirinin burada tercih edilmesinin bir hikmet de, bu güzel işarete işaret etmesidir

Bu tevafuk içinde bulunduğu ayetin penceresinden bir ibret dersi veriyor: “Eğer biz (şu harikalığını gördüğünüz) bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün işaretinden sonra gelen Kur’an’ın ayet sayısı, söz konusu
“el-Hayr” kelimesi
- Bu kelimenin matematik değeri, 841’dir

- Kur’an’ın sondan 841 sırada yer alan bir ayetinde [Mearic/21], bu kelimeye de yer verilmiş ve özellikle ona vurgu yapılmıştır

Bütün Kur’an’da 13 defa zikredilen bu kelime, bu ayette 12 tekrarını yapmaktadır Manidar bir tevafuktur ki, 1’den 12’ye kadarki sayıların toplamı olan 78 “aded” kelimesinin ebced değeridir Bu tevafuk, 84113 tekrarından birini, altı bin küsur ayetten, aynı sayısal değeri paylaşan bir ayette yapması, Kur’an’ın Hayr-ı Mahz’dan gelen bir hayırlar mecmuası olduğunu göstermektedir sayısal değere sahip olan bir kelimenin
“Ebâbîl” kuşları
- Ebrehe ordusunu darmadağın eden kuşlar, Kur’an’da “Ebâbîl” olarak ifade edilmiştir Bu kelime, “gruplar halinde peşpeşe gelen” anlamına gelir Matematik değeri ise 46’dır

- Kur’an’da, “peşpeşe” anlamına gelen bu kelimeyi, sondan peşpeşe sıralanan ayetlerin 46 sına yerleştirilmiştir Bu tevafuk, Fil vakasının doğruluğunu gözle görülürcesine pekiştirmektedir
“Gaybı bilen Allah”
- “Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da, fısıltılarını da bilir Ve şüphesiz Allah, gaybları (gizlilikleri) çok iyi bilendir” mealindeki ayetin son cümlesinin asıl metni “ve ennellahe allamu’l-ğuyûb” dur Bu cümlenin matematik değeri, 1313’tür

- Bu cümlenin bulunduğu ayet [Tevbe/78], Kur’an’ın 1313 ayetidir

- Cümlenin ebced değeri ile ayetin genel sırası, 13 sayısını gösterdiği gibi, ayetin suredeki numarası da 78 olup 6x13’tür

- Ayet numarasının gösterdiği 78 rakamı, hem “aded”, hem de “Hakim”

Bu tevafuk, “ve ennellahe allamu’l-ğuyûb” cümlesinin dediği gibi, Allah’ın bütün sırları/gizlilikleri bilen, sonsuz bir ilim sahibi olduğunu, Kur’an’ın ise bu sonsuz ilim sahibinin kitabı olduğunu göstermektedir kelimesinin matematik değeridir Bu ise burada hikmetli bir sayısal tablonun gösterildiğine işarettir
Fatır Suresi
- Surenin ismi olan Fatır’ın kök harfleri “ftr” nın matematik değeri: 289 olup 17x17’dir

- Bu sure, mukattaat olmayan sureler sisteminde, 17 sıradadır

- Surenin ilk ayeti, içinde bulunduğu sistemde, 1598 sıradadır Bu sayı: 36x17’dir

- Surenin ilk kelimesi olan “elhamdulillah” ın buradaki tekrar sayısı, 17’dir
Tarık Suresi
- Bütün Kur’an’da, yalnız bu surenin ayet sayısı 17’dir

- Surenin 17 sıradaki son ayeti, Kur’an’ın sondan, 289 ayetidir ki, bu sayı, 17x17’dir

- Surenin son kelimesi “Ruveydâ”nın matematik değeri, 221 olup 13x17’dir

- Surenin ismi olan “el-Tarıq” kelimesinin matematik değeri, 340 olup 20x17’dir
“Câe humu’l-hak” kelimesi
- Bu ifadenin ikinci kelimesi olan “hum” kelimesinin matematik değeri, 45’tir Ve bu ifade bütün Kur’an’da 45 defa geçmiştir

- İfadenin matematik değeri, 289 olup 17x17’dir

- Bu ayet [Zuhruf/29], mukattaat olan sureler sistemine göre, sondan 289 (17x17) sıradadır

- Bu ifadenin ilk kelimesi “câe” nin buradaki tekrar sayısı, 34 olup 2x17’dir
Risaleti tasdik eden bazı tevafuklar
“bel câe bi’l-hak”
Bu cümlenin geçtiği ayette, HzMuhammed’in (as) hak resul olduğu ve daha önceki resullerin hak peygamberler olduğunu tasdik ettiği ifade edilmektedir Vurgu yapılan risalettir, resuldür İşte bu ayette “Resul” kelimesinin matematik değeri, bir nevi risalet mührü gibi kullanılmıştır Yani öyle güzel tevafuklar gösterilmiş ki görenler, bu işin arkasında, Allah’ın sonsuz ilminin varlığını anlayabiliyorlar Şöyle ki:

- “Resul” kelimesinin matematik değeri, 296 olup 8x37’dir

- “Bilakis o hak ile geldi ve Resulleri /peygamberleri tastik etti” cümlesinde yer alan “câe” (53), “saddeke” (2), “el-Mürselin” (19) kelimelerinin buraya kadarki toplam tekrar sayısı, 74 olup, 2x37’dir

- Bu ayetin içinde bulunduğu Saffat Suresinin sıra numarası da 37’dir

- Surenin içinde yer alan sözkonusu ayetin sıra numararsı da 37’dir

- İlginçtir, 37 surenin (Saffat), şu 37 sıradaki ayetinin ilk kelimesi olan “bel câe” nin matematik değeri de 37’dir

- Ayrıca bütün Kur’an’da “bel” ile başlayan ayetlerin sayısı da 37’dir Söz konusu 37 surenin 37 ayetinden önce 18 ayet, ondan sonra da 18 ayet zikredilmiştir Toplam sayısı 36 olan bu iki grup ayetin ortasında/merkezinde ise 37 numaralı bir ayetin yerleştirilmesi ve bu ayete de 37 numaralı bir surede yer verilmesi, elbette manidardır

Görüldüğü gibi, burada HzPeygamber’in (as) risaleti ile diğer peygamberlerin risaletlerinden söz edildiği için, mucizevî bir tevafukla, risaletler tasdik edilmiştir Çünkü “Resul” kelimesinin matematik değeri, 296 olup, 8x37’dir
“İnneke le mine'l-mürselîn”
Bilindiği gibi, HzMuhammed, 611tarihinde peygamber olarak gönderilmiştir Bunu ilan eden ayet, Kur'an'da iki yerde zikredilmiştir:
a/ Bakara suresinin 252
b/ Yâ-sin suresinin üçüncü ayeti ayeti: "Şüphesiz Sen gönderilmiş peygamberlerdensin"
"Şüphesiz Sen gönderilmiş peygamberlerdensin" mealindeki ayetin asıl metni: "İnneke le mine'l-mürselîn"şeklindedir Bu cümlenin harf sayısı (okunmayan vasıl hemzesi hariç) 13 tür 13 harften meydana gelen bu cümlenin ebced değeri ise 13'ün 47 katı olan 611 dir Ayetin matematik değeri, anlamını teyid etmekte ve O'nun peygamber olduğu miladi tarihini vermektedir Şayet okunmayan vasıl elifi de sayılsa, bu cümlenin ebced değeri, 612 olup 36x17’dir Manidâr bir tevafuktur ki, bütün Kur’an’da, Peygambere hitap eden "Şüphesiz Sen gönderilmiş peygamberlerdensin" cümlesi, yalnız sözkonusu iki yerde geçmiştir “gönderilmiş peygamberler” tabiri, bu iki ayet arasında, ebced değerlerine uygun olarak 17 defa tekrarlanmıştır
Besmele
Abdullah İbn Mesud şöyle diyor: Besmelenin harfleri, Cehennem zebanilerinin sayısı kadar olup 19 tanedir Dolayısıyla, bu 19 zebaniden kurtulmak isteyen, 19 harfli besmeleyi okusun Bunu okuyan kimse için Allah, bu harflerden her birisini, bir zebaniye karşı bir zırh yapar Cehennem meleklerinin kendileri de bütün işlerini besmele çekerek yaparlar Bütün güçlerini de besmeleden alırlar Görüldüğü gibi, İbn Mesud, sayısal bir tevafuk tablosuna göre bir tefsir yapmıştır Aslında bu çeşit tefsirler, merfu olarak, yani Peygamber'den öğrenilerek yapılır Çünkü gaybî bir mesele olan Zebanilerin durumunu ve besmele ile ilgilerini başka şekilde kesin olarak bilmek imkânsızdır

Alıntı Yaparak Cevapla