Prof. Dr. Sinsi
|
Dilimiz Lehü’L-Mülk Diyor Yani Mülk O’Nun Bir De Dönüp Kalbimize Soralım, O Ne Diyor?
“Size müjdelenen şeyle sevinin ve ondan fayda bekleyin Allah’a yemin ederim ki, ben sizin yoksulluğunuzdan korkmuyorum Sizin hakkınızda korktuğum husus, sizden evvelkilerin sahip olduğu gibi geniş servetlere sahip olmanız ve onların birbirini çekemeyip helâk olmaları gibi sizin de birbirinize haset edip helâk olmanızdır ” (Buharî, Müslim)
Mülkün iki tehlikesi
Dünyanın Yüce Kitabımız’da sıklıkla “aldatıcı” olarak nitelendirilmesinde şüphesiz bizim için büyük bir uyarı vardır Kalbinde küçük bir zayıf nokta, iradesinde az bir gevşeklik bulunan kimsenin dünyaya kapılıp gitmesi hayli kolay ve sık rastlanan bir durumdur
Zira dünyaya bağlılık ve düşkünlük bulaşıcı hastalık gibidir Hastalığın bağışıklık sistemindeki en küçük bir gevşemeyi fırsat bilerek insanı ele geçirmesi gibi, dünya ve dünyalık da irademizdeki en küçük bir zaaftan istifade ile bizi kendisine zebun eder Bu, insandan insana bulaşan bir hastalıktır Birinin elindeki servet, ev, araba, yazlık kışlık, harcama kapasitesi ve tüketim seviyesi, çoluk çocuğuna sarf ettikleri, giyim kuşamı… bütün bunlar iradesi zayıf insanları özendirir, kıskandırır ve “ben de öyle olmalıyım” düşüncesine sevk eder
Mülkün iki tehlikesinden biri budur Servet sahibi insanlar dayanışma, paylaşma ve infak hassasiyetinden uzaklaştığı takdirde toplumda zenginlerle fakirler arasında uçurumlar oluşur ve bu durum toplumu bir arada tutan bağların zayıflayıp kopmasına kadar gider Toplumsal patlamaların sebebi budur Dünyayı bir asra yakın meşgul eden, milyonlarca insanın şu veya bu şekilde mağdur olmasına, sürülmesine, acı çekmesine, ölümüne yol açan komünizm belası böyle zeminlerde gelişip serpilmiştir
Kur’an’da şöyle buyurulur: “Allah’ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) haline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir) Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin Allah’a karşı gelmekten sakının Şüphesiz Allah’ın azabı çetindir ” (Haşr, 7)
Mülkün diğer tehlikesi ise, eline emanet olarak verildiği insanlar üzerinde “saptırıcı” bir etki yapmasıdır Zengin kişi çok kuvvetli bir iradeye ve engin bir gönüle sahip değil ise, kendisini malının yegâne hükmedeni sanacak, “küçük dağları ben yarattım” edasıyla diğer insanları hakir görecek ve böylece kendi kazancıyla helaka sürüklenecektir Zenginliğin gurur ve büyüklenmeye sürüklemediği insan gerçekten ne kadar azdır! Oysa Efendimiz s a v , kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimsenin cennete giremeyeceğini haber vermiştir! (Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî)
Servet bir emanet
Küçük çaplı bireysel girişimlerin pek bir işe yaramadığı, liberal ekonomik düzenin kaçınılmaz gereği olan acımasız rekabeti sürdürebilmek için şirketlerin birleşip holdingleri, tröstleri oluşturduğu bir dünyada yaşıyoruz Hep kazanmak, hep en önde olmak, daha çok üretmek ve kazanmak dürtüsüyle adeta canavarlaşmış uluslar üstü sermaye birikimlerinin ortaya çıktığı bu dünyada infakın, dayanışmanın, paylaşmanın, fakiri düşünerek hareket etmenin ve hepsinden önemlisi de serveti bir “emanet” olarak görecek ruh ve şuur durumunu muhafaza etmenin imkanı var mıdır?
İslâm hem bireyi hem de toplumu bu iki tehlikeye karşı muhafaza altına almanın yollarını göstermekte, ifrata ve tefrite meyletmeden, insan fıtratının özelliklerini de dikkate alarak orta yolu göstermektedir
Senin Her Varlığın Hakir
Hz İbrahim a s ’a inen sahifelerde şöyle buyurulduğu nakledilmiştir:
“Ey dünya! Senin yapmacık süslerin iyiler (ebrar) katında hiçbir kıymet ifade etmez Zira ben onların gönüllerine sana husumeti ve senden yüz çevirmeyi yerleştirdim Senden daha düşük bir şey yaratmadım Senin her varlığın hakirdir ve yok olmaya mahkumdur
Seni daha ilk yarattığım zaman kimse için devamlı olmamanı ve kimsenin sende daimî kalıcı olmamasını takdir ettim
İçlerinden bana iman eden, beni tasdik eden ve istikamet üzere bulunan salihlere müjdeler olsun Onlara tekrar tekrar müjdeler olsun ki, mezarlarından kalkıp bölük bölük bana gelecekleri zaman onların mükâfatları, önlerinde parlayan nurları ve kendilerini kuşatan meleklerle beraber benden umdukları rahmete ulaşmalarıdır ” (İbn Ebi’d-Dünyâ, Zemmu’d-Dünyâ, 63 )
Hz İsa a s Böyle Buyurdu
Hz İsa a s ’ın şöyle buyurduğu rivayet edilir:
“Dünyayı kendinize efendi (rab) edinmeyin ki, o da sizi kendisine köle (kul) edinmesin Servetinizi zayi etmeyecek birinin korumasına verin Zira dünya hazinelerine sahip olanların çeşitli afet ve felaketlerle karşılaşmalarından korkulur Ama Allah’ın hazinelerine sahip olanlar için böyle bir korku yoktur ”
Yine şöyle demiştir:
“Ey havarilerim! Sizin için dünyayı ben yüz üstü yere vurdum Sakın benden sonra onu ayağa kaldırmayın! Dünyanın kirli olduğunun bir delili, onda Allah’a isyan edilmesi, diğer delili de ahiretin ancak onu terk etmekle elde edileceğidir Dünyadan geçin, onu imarla uğraşmayın İyi bilin ki, bütün kötülüklerin başı dünya sevgisidir Kısa süreli bir arzu, sahibine uzun süren bir hüzün ve pişmanlık vereceğini unutmayın!” (İmam Gazalî, İhyâ, 3/198)
Zenginlik Allah’ın Fazlu Keremindendir
Muhacirlerin fakirleri bir gün Efendimiz s a v ’e gelerek,
– Ey Allah’ın Rasulü! Varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimî nimetleri alıp gittiler, diye şikayetlendiler Efendimiz s a v ,
– Neymiş o, diye sordu
– Onlar da bizim kıldığımız gibi namaz kılıyor, bizim tuttuğumuz gibi oruç tutuyor (Ama onlar bizden fazla olarak) sadaka (zekât) veriyor, biz veremiyoruz; onlar köle azad ediyor, biz edemiyoruz (Bazı rivayetlerde burada, “Onlar hacca gidiyor, umre yapıyor, biz yapamıyoruz” ifadesi de vardır )
Bunun üzerine Efendimiz s a v :
– Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geride bırakırsınız Hem hiç kimse sizin bu yapacağınızı yapmadıkça sizden daha faziletli olamaz
Muhacirler:
– Buyurun ey Allah’ın Rasulü (öğretin), dediler Efendimiz s a v şöyle buyurdu:
– Her namazdan sonra otuz üç kere “Sübhânallah”, otuz üç kere “Elhamdülillâh”, otuz üç kere de “Allahu Ekber” dersiniz,” buyurdu
Fakir muhacirler sevinerek Efendimiz s a v ’in yanından ayrıldılar Ancak bir süre sonra tekrar gelerek şöyle dediler:
– Mal mülk sahibi kardeşlerimiz bizim (sizden öğrenerek) yaptığımız ameli öğrenmişler Onlar da böyle yapıyorlar (dolayısıyla biz yine geride kaldık)
Bunun üzerine Efendimiz s a v şöyle buyurdu:
– Bu, Allah’ın fazlu keremidir; dilediğine verir ” (Buharî, Müslim)
Ebubekir Sifil
SEMERKAND - Haziran 2010
|