Prof. Dr. Sinsi
|
Kader Nedir,Kader Ve Esrarı
Kader nedir,Kader ve esrarı
KADER VE ESRARI
Allâh Teâlâ, varlıkları bir kaderle yaratır ve o kaderle yürütür Hayat yollarındaki hâdiselerin izleri, hakîkatte kader çizgileridir Ay, güneş, yıldızlar, nebâtlar, insanlar, hayvanlar vs bütün varlıkların seyri, bu kader programı muhtevâsındadır Dalından düşen bir yaprak dahî bu programdan hâriç değildir Şâyet varlıklar kader programına tâbî olmasaydı, kâinâtta büyük bir anarşi meydana gelirdi
Her sanat eseri, sanatkârının kudret ve imkânına göre vücûd bulur Meselâ bir ressam tablosunu, bir hattat hat eserini, kendi irâde ve kâbiliyetine göre oluşturur Allâh (c c)’ da, kâinâtın yaratılışından yok oluşuna kadar orada sergileyeceği kudret akışlarını, bir san'at hârikası olan insandaki sır ve hikmetleri, diğer canlıların doğumundan ölümüne kadar sahip olacağı husûsiyetleri ilâhî irâdesiyle ezelde takdîr ve tesbît eylemiştir İşte kader, ilâhî irâdenin mahsûlü olan bu tanzim keyfiyetinin adıdır Bu hakîkati Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmelerde şöyle ifâde buyurur:اِنَّا كُلَّ شَىْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ "Biz her şeyi bir ölçüye göre (kader ile) yarattık!" (Kamer, 54/ 49)
مَا اَصَابَ مِنْ مُصيبَةٍ
فِى الْاَرْضِ وَلَا فى اَنْفُسِكُمْ اِلَّا فى كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَا اِنَّ ذلِكَ عَلَى اللّهِ "Yeryüzünde vukû bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın Şüphesiz bu, Allâh'a göre kolaydır " (Hadîd, 57/22)
Kısaca Allâh Teâlâ'nın, henüz olmamış hâdiseleri evvelden bilip tertiplemesi ve levh-i mahfuzda tesbît etmesi "kader"; tesbit ettiği şekilde sırası geldikçe tahakkuk ettirmesi de "kazâ"dır
Cenâb-ı Hakk'ın, meydana gelecek hâdiseleri daha gerçekleşmeden "ilim" sıfatıyla bilmesi, ulûhiyyetinin muktezâsıdır اَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِى السَّموَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَليمٌ“…Şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları bilir ve Allah herşeyi hakkıyla bilendir ” (Maide, 5/97)
Zaman ve mekândan münezzeh olması cihetiyle Allâh'ın, bu bilgiye sahip olması pek tabiîdir Zîra bizim için kader ve kazânın kavranmasını güçleştiren şartlar, O'nun için mevzubahis değildir Kâinâtta her şeyin ilâhî bir kalemin çizgisine göre meydana geldiğine inanmak zarûrîdir Kader, îmanın altı şartından en mücerredi olmasına rağmen, aslında herkesin ittifakla kabullendiği bir gerçektir Bu hususta inançsız insanlar bile, dâimâ kendi güçlerinin üzerinde bir kudretin te'sîrini
"alın yazım" diyerek itirazsız kabul ederler Hatta inkarcıların "şansım yâver gitti" yahut "tâlihim küstü" şeklindeki ifâdeleri, her insanın dolaylı da olsa, şuuraltında kader gerçeğini tasdik ettiğini göstermektedir Ancak nasıl ki görmeyen bir insana renk târif edilemezse, dünyâ âleminden aldığı intibâlarla düşünen, zaman ve mekan kaydına tâbî bulunan beşerî idrâkle de, kazâ ve kader gibi yüksek keyfiyetlerin sırrına lâyıkıyla erilemez Bu durum, insanların tahammül edemeyecekleri sırlara vâkıf olarak huzursuzluğa düşmelerini engellemek gibi bir hikmete mebnîdir Hakîkaten Cenâb-ı Hak, kaderi bütün mahlukâtı için meçhul kılmış, onun kazâ hâline gelmeden önce bilinmesini âdetâ imkansızlaştırmıştır Bu sahada ancak Cenâb-ı Hakk'ın ledünnî ilim verdiklerinin bir nebze nasîbi olabilir
"Cüz'î irâde"; insanoğlunun müsbet veya menfîye, hayır veya şerre yönelik işleri yapıp yapmamaya dâir tercih kullanma salâhiyetine denir وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ Ve de ki: O hak Rabbimizdendir Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin (Kehf, 18/29)"Küllî irâde" ise, yalnız Hak Teâlâ'ya mahsustur Bu sebeple kul için mutlak hürriyet imkânsızdır فَعَّالٌ لِمَا يُريدُ “Dilediğini hakkıyla yapandır ” (Buruc, 85/16)
اِنَّمَا اَمْرُهُ اِذَا اَرَادَ شَيًْا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir O da hemen oluverir (Yasin, 36/82)
Doğmak, ölmek, ömür süresi, cinsiyet, milliyet, kâbiliyet gibi insanın müdâhale edemediği hususlar, kader-i mutlak muhtevâsına dahildir İnsanoğlu, zarûreten tâbî olduğu bu fiillerden mes'ûl değildir
Cenâb-ı Hak, kuluna verdiği imkânlar nisbetinde onu mes'ûl kılar Bundan dolayı insanın irâdesi dışında meydana gelen fiillerde, ne mükâfât ne de mücâzât vardır Nitekim oruçlu bir kimsenin irâdesi dışında, unutarak yeyip içmesi orucu bozmaz ve bu sebeple herhangi bir cezâ tahakkuk etmez Allâh Teâlâ, imtihana tâbî ve sorumlu bir varlık olması sebebiyle insan nefsine, fısk ve takvâ esaslarını koymuş; irâdesini her iki tarafa da serbestçe kullanabilmesi husûsunda, kendisine tercih hakkı tanımıştır
Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede;لَا يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا "Allâh her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar "(Bakara,2/286) buyurduğu vechile,
insanoğluna tâkatinden fazlasını yüklememiştir Tâkati olduğu hâlde gereğini yapmayıp kadere yüklenmek, kişinin gaflet ve cehâletinin eseridir Hayır ve Şerr Allah’tandır“Cibril Hadisi” diye meşhur olan hadiste Efendimiz (a s)’e soru soran şahıs:قال: فأخْبِرْنِى عنِ الايمَانِ قال: أنْ تُؤْمِنَ بِاللّهِ وَملاََئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلهِ وَاليَوْمِ الاخِرِ، وَتُؤمنَ بالْقَدَرِ خيْرِهِ وَشَرِّه قال: صدقتَ "Bana iman hakkında bilgi ver?" diye sordu
Hz Peygamber (a s) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır " Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti
(Müslim, İman 1, (8); Nesâî, İman 6, (8, 101); Ebu Dâvud, Sünnet 17, (4695); Tirmizî, İman 4, (2613)) Kaderi İnkar Küfürdür قُلْ لَنْ يُصيبَنَا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلينَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ De ki: Bize Allah’ın yazmış olduğu şeyden başkası isabet etmez O bizim Mevlâ’mızdır ve mü'min olanlar artık Allah'a tevekkül etsinler (Tevbe, 9/51)
(Ayrıca bak: Hadid suresi 22 ayet)
وعن يحيى بن يَعْمُرَ قال: كَانَ أوّلَ مَن قال في القَدَرِ
بالبصرةِ مَعْبَدٌ الجُهَنىُّ، فانطَلَقْتُ أنا وَحُمَيْدُ بنُ عبدِ الرحمن الحِميرىُّ حاجَّيْنِ أو معتمِرَيْنِ فقلْنا: لو لَقِينا أحداً من أصحابِ رسُولِ اللّهِ فسألناه عما يقولُ هؤلاءِ في القدرِ، فَوُفِّقَ لنا عبدُاللّهِ بنُ عمر )رع( داخلاً المسجِدَ فاكتنفتُهُ أنا وصَاحِبِى: أحدُنا عن يمينهِ والاخرُ عن يسارهِ: فظننتُ أنّ صاحبى سَيَكلُ الكلاَمَ إلىّ فقلتُ يا أبَا عبدِالرحمن: إنه ظََهَرَ قِبَلنَا أناسٌ يقرؤنَ القرآنَ وَيَتَقَفَّرُونَ العلمَ، وذَكَرَ مِنْ شأنِهِمْ، وأنهم يزعمونَ أنْ لاقَدَرَ، وَأن الامْرَ أُنْفٌ فقال: إذا لقِيتَ أولئك فأخْبِرْهُمْ أنِّى برئٌ منهم وأنهم بَرَاءٌ مِنِّى، والَّذِى يَحْلِفُ بِهِ عبدُاللّهِ ابْنِ عُمرَ: لو أنّ لاحدِهم مثلَ أحُدٍ ذهباً فأنفقَهُ ما قَبلَ اللّهُ منه حتى يُؤمِنَ بالْقَدَرِ 2 (15)
Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cühenî idi Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahmân el-Himyerî, hac veya umre vesîlesiyle beraberce yola çıktık Aramızda konuşarak, Ashap’tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı Cenâb-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevî'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (r a)'la karşılaşmayı nasib etti Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (r a)'a sokuldu Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmîn ederek, konuşmaya başladım: "
|